1894 Doğumlular etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1894 Doğumlular etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Mart 2016 Cumartesi

EDİP AYEL


(23 Ağustos 1894, İstanbul - 17 Ocak 1957, İstanbul)


       Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra Paris'te yüksek ziraat öğrenimi gördü. Yurda döndüğünde mesleğini sürdürmeyip, uzun yıllar İstanbul liselerinde Fransızca öğretmenliği yaptı. Orhan Seyfi Orhon'un yönettiği Çınaraltı dergisinde, "46 yaşında genç bir şair" biçiminde tanıtılarak, şiirleri ilk kez yayımlandı. Divan şiirini çağdaş dil ve duygularla yeniden yazmayı amaçladı ve günümüz Türkçesini aruz ölçüsü içinde uygulamaya çalıştı. Türkçe’nin yanı sıra Fransızca şiirler de yazdı. Yayınlan kitaplarının dışında Fransızca şiirlerinin toplandığı iki kitabı daha vardır.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Mozaik (1944)
& Şehrâyin (1953)
Kaynaklar:
A  Abdullah Özkan – Refik Durbaş, Cumhuriyetten Günümüze Türk Şiiri Antolojisi, Cilt 1, 1999, Boyut Dosya Yayınları, İst., s. 70

Şiirlerinden Seçmeler:

MAVİLİK

Bulanma gökyüzünün lâcivert olan denizi
Acımla rengine daldım, açıl da gizle bizi!

Süzül, genişle, derinleş, eğil de kendine çek
Uzanmış ellerin elbette avcun en temizi.

Başım bulutlara değsin de lâle devşireyim,
Benim güzelliği sevmekte devrin en titizi;

Susup da söylediğin şarkı çınlıyor bende,
Küsüp de yaş döküversen olur gözümde dizi.

Karanlık insana yerden, ışıksa göktendir,
Çeker semalara bir kol yavaşça cümlemizi.

Bugün değilse yarın hep senin misafiriniz.
Adam ilâh imiş aslen, semada kalmış izi!

Biraz çiçek de yetişmezse göklerinde Edip
Bulur göğüslere takmak için yarın nemizi?

YAZ

Dallarda açarken nice şahane manolya,
Sevdaya kurarken korucuklar nice bin tak
Yaz melteminin zevkini almış da muhakkak
Çamlarda gezer kol kola Arzu ile Hulya.

Âşık sanılır martılar enginlere gûya
Sahilde deniz bir ipek esvap çıkarıp bak
Girmiş yatıyor Heykeli’nin koynuna çıplak!
Yanlarda kayıklar uzanır, emre muheyya!

Bazen göreceksin ayı gökten suya inmiş
Bazen denizin rengini tâ göklere sinmiş
Mevsim saracaktır seni baygın nefesiyle.

Geçmiş günü yâdeylememek candan emelken
Mehtap olacak Marmara'dan hüzne vesile

Hulya gelecek sanki denizden pupa yelken!

ÂŞIK VEYSEL


(1894 Şarkışla (Sivrihisarköyü) / Sivas - 21 Mart 1973 Şarkışla /Sivas )


       Yedi yaşındayken geçirdiği çiçek hastalığı sonucu gözleri kör oldu. On yaşında sazla şiir söylemeye başladı. 1933 yılında Ankara'ya geldi ve Ahmet Kutsi Tecer'in yardımlarıyla şiirleri basıldı. Ankara ve İstanbul radyolarında sazıyla okuduğu şiirleriyle ünlendi. Buluş ve söyleyiş yönlerinden halk ozanlarının en güçlülerinden biri olan Âşık Veysel'in yaşam öyküsü 1951 yılında filmleştirildi.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Dostlar Beni Hatırlasın (Bütün şiirleri, Ümit Yaşar Oğuzcan tarafından derlendi, 1970)
Kaynaklar:
A  Abdullah Özkan – Refik Durbaş, Cumhuriyetten Günümüze Türk Şiiri Antolojisi, Cilt 1, 1999, Boyut Dosya Yayınları, İst., s. 68-69

Şiirlerinden Seçmeler:

GÜZELLİĞİN ON PAR’ETMEZ

Güzelliğin on par'etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa

Tâbirin sığmaz kaleme
Derdin dermandır yâreme
İsmin yayılmaz âleme
Âşıklarda meşk olmasa

Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk'olmasa

Güzel yüzün görülmezdi
Bu aşk bende dirilmezdi
Güle kıymet verilmezdi
Âşık ve maşuk olmasa

Senden aldım bu feryâdı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı Veysel adı
O sana âşık olmasa.
              
“Dostlar Beni Hatırlasın”

SEN BİR CEYLÂN OLSAN

Sen bir ceylân olsan ben de bir avcı
Avlasam çöllerde saz ile seni
Bulunmaz dermanı yoktur ilâcı
Vursam yaralasam söz ile seni

Kurulma sevdiğim güzelim deyin
Bağlanma karayı alları geyin
Ben bir çoban olsam sen de bir koyun
Beslesem elimde tuz ile seni

Koyun olsan otlatırdım yaylâda
Tellerini yoldurmazdım hoyrada
Balık olsan takla dönsen deryada
Düşürsem toruma hız ile seni

Veysel der ismini koymam dilimden
Ayrı düştüm vatanımdan ilimden
Kuş olsan da kurtulmazdın elimden
Eğer görsem idi göz ile seni

“Dostlar Beni Hatırlasın”

SENİN YOLUNDA YOLUNDA

Heder oldu gençlik çağım
Senin yolunda yolunda
Soldu çiçeğim yaprağım
Senin yolunda yolunda

Ben ne idim nasıl oldum
Kâhi doldum kâh boşaldım
Yandım yakıldım kül oldum
Senin yolunda yolunda

İşte geldi sonbaharım
Beni ister sadık yarim
Heder oldu namus arım
Senin yolunda yolunda

Elinden bir dolu içtim
Türlü türlü derde düştüm
Cümle varlığımdan geçtim
Senin yolunda yolunda

Dilsiz oldum pepelendim
Yağmur oldum sepelendim
Toprak oldum tepelendim
Senin yolunda yolunda

Sana uzanan el oldum
Kâhi uslu kâh del'oldum
Nâcizane Veysel oldum
Senin yolunda yolunda.

      “Dostlar Beni Hatırlasın        

UZUN İNCE BİR YOLDAYIM

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece

Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece

Uykuda dahi yürüyom
Kalmaya sebep arıyom
Gidenleri ben görüyom
Gidiyorum gündüz gece

Kırkdokuz yıl bu yollarda
Ovada dağda çöllerde
Düşmüşüm gurbet ellerde
Gidiyorum gündüz gece

Düşünülürse derince
Irak görünür görünce
Yol bir dakka miktarınca
Gidiyorum gündüz gece

Şaşar Veysel işbu hale
Gâh ağlaya gâhi güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece.


“Dostlar Beni Hatırlasın”