19 Temmuz 2015 Pazar

TÜRKÂN İLDENİZ


(7 Ocak 1938, Düzce - )

İkbal Hanım ile fotoğrafçı Nurettin İldeniz’in kızı. Şair ve yazar Afşar Timuçin kuzenidir.  İlk ve ortaokulu Düzce’de okudu. İstanbul Kandilli Kız Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenciyken evlendi; öğrenimini yarıda bıraktı (1959). İstanbul Radyosu’nda “Çocuk Saati” programında (1956-58) ve İstanbul Belediyesi Basın-Yayın ve Turizm Müdürlüğü’nde görev yaptı (1965-83). 1983 yılında emekli oldu. PEN Yazarlar Derneği ve TYS üyesidir. İstanbul’da yaşıyor; boşanmış, iki çocuk annesi.
İlk şiiri 1956’da Varlık dergisinde çıktı. Şiirleri Dost, Evrensel Kültür, Gerçek Sanat, Güzel Yazılar, Hisar, İnsancıl, Onüç, Pazar Postası, Seçilmiş Hikâyeler, Türk Dili, Varlık, Yelken, Yeni İnsan gibi dergilerde yayımlandı. Şiirlerinde çağın gerilerine itilmek istenen, horlanan, ezilen kadının çoşkulu ve başkaldıran sesi oldu.
Yapıtları: Şiir: Taşra Kızının Deliceleri, 1966, Ece, İst.; Havva Çıkmazı, 1967, Ece., İst.

Kaynaklar: Abdullah Özkan, Refik Durbaş / Cumhuriyetten Günümüze Türk Şiiri Antolojisi, 4. Cilt, 800; Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi Cilt I / 2001, YKY, İst., 431-432; Adnan Binyazar,” İldeniz’in Şiirleri”, Varlık, 1 Ocak 1967.
Şiirlerinden Seçmeler:

PİŞMAN

Zarlar atılsa da olur atılmasa da
Zaten yenilmişim
Gün batımında
Biri beklemiş ben gitmemişim.

Oysa ki yalnızlığım ölü yalnızlığı
Yastığım gözlerimce ıslak
Düşüncelerim domuzuna kara
Karaya inat ellerinin sıcağı.

Gözlerim kapanmalı uyusam da uyumasam da
Olan olmuş bir kez sönmüş ışıklar
Karanlık kurtlarca aç
Uykulardan artakalan aşklar
Çıplak.

Dudaklarında bir zar atımlık özlem
Yitik anılar saatler ötesinden içre
Günler geçmiş zehir zemberek
"Sazlar çalınır Çamlıca'nın bahçelerinde"

Zarlar atılsa da atılmasa da
Yenilmişim
Bu gece ay doğarken bekle
Bakarsın gelmişim.

Varlık, 15 Ekim 1956 

BEYAZA DÖNSÜN DİYE DEVRAN

Yanlış susuyorsun - gözlerin ağıt -
maviye bak.
Bir bugün mü , başında bunca bela.


Hatırla ,
bulut değildi , umut hiç değil
üstümüze abanan - isli duman.
Biz ki milattan önce , milattan sonra
acı kara yıllar devşirdik sabırla
beyaza dönsün diye devran.
Kimi zaman bir çığlıkla çıktık , çığ altından
bir çığlıkla yıktık surları kimi zaman.
Biz ki nice tuzaklardan , sunaklardan
korlardan , korsanlardan kurtulan
kurban.

Yanlış susuyorsun - gözlerin ağıt -
maviye bak.

Sesin gökyüzüne akan ulu bir çavlan
susma , zamanın durağı yok.
yok tarihin molası.
Bırak sesin gökyüzüne aksın , yıkasın yıldızları.
Kapama şarkını , şarkını kapama
durma öyle kendine uzak.

Yanlış susuyorsun - gözlerin ağıt -
maviye bak.

Değer kıyımlarına en soylu yanıt
şarkıyla
güneşe köprü kurmak.

FORSA

Var belki kaçmalarda o belirsiz
Kendine sürgün kılmak kendini
Okları uzaya salarak
Sonra
Aramak izdüşümlerini.

Kaygı kulağıma çığlık savuran
Çıkmazlarda kesin buyruk - DUR
Önce bir majiskül , devamı susku
Damarda açan gül kurur.

Büyük el kumar açar
Akşam - sürerek hüznünü ortaya
Sen açık denizlerde umut feneri
Ben yaralı gemide FORSA

KAÇAK +

Işıkları bir yakıp söndürme Kaptan beni korkutamazsın
Beni kimse korkutamaz artık durduramaz bu yerlerde
Çünkü aklıma koydum, çünkü kaçacağım
Karanlık kişiler yolları tutmuş sürekli bekliyorlar
Yakalasalar bir -yengeç kollarıyla-hesap tamam
Ola ki birşeyler yapmadım birşeyler beklemedim onlardan
Kendimce yaşamak istedim salt-bırakmadılar.
Mutluluk yalanlarına inanmadımsa
Neden suçlarlar beni sorumlu kendileri aslında.
Sen de gezemezsen sokaklarda sere serpe
Yedi rengin yokluğunda evden hiç çıkmasan
Sesli düşünürken kırılsa ortasından kalemin
Kendini dinleyip dinleyip de kahretsen herşeye
Bu çıldırtıcı yalnızlıkta boğulduğum yetmez gibi
Kanına ekmek doğrasalar üç öğün - dediler kodularla
Böylesine kavga, böylesine insanlık, böylesine anlayış
Tasarladığım yaşantıyı tasalı sonlandırsa ilk baştan
Üstelik parsları utandıran bir bakışla Kaptan
Kasap çengelindeki ete değil sana baksalar
İşte o zaman - asıl o zaman - başlardı yıkıntın
Bunalmışlığımın nedenini anlardım
Bu güne dek nasıl direndimse yine direnmek mümkündü ama
Ne olduysa seni gördükten sonra oldu
Anbarıyla güvertesiyle gemini gördükten sonra hem
Falımda uzun yollar çıkıyor o günden beri
Bir başka sesleniyor tuttuğum şarkılar hep
Unutmak için herşeyleri kaçıp kurtulmak için herşeylerden
Alınmış sabahların uykusuz rüyalarınca
Görmediğim ülkelerin isterik çağrısına koşuyorum şimdi.
Bırak Kaptan rahat bırak ışıklar yansın
Ben de bilmiyorum kimliğimi sorma bana
Nerede ineceğimi hele hiç
Yalan söyliyemem diyorum yorgunum diyorum sorma başka şeyler
Suçsuzum, parasızım, kaçağım bütün bildiğim bu - beni anla
Anla artık uyuyacağım yerimi göster.

ÖLÜMSÜZ

Düşer bir taş geceye
Güzelliğin duyulur
Duyulur suda halkalanan sesin.

Bilinmezlik ülkesinde
Asırlar kelimesiz konuşur
Sen böylesini istemezsin.

Efes'in Diana mabedinde
Kresüs'ün nabzı vurur
Dinlemezsin.

Totem devrinden, atom devrine geçtin
Zaman senin başladığın yerde durur
Yücesin.

Düşer yıldız geceye
Güzelliğin duyulur
Duyulur dağda yankılanan sesin.


TAŞRA KIZININ DELİCELERİ 

1.
Gözlerim seni görünce güzel
Saçlarım senin için uzun
Tenim seninle sıcak böyle.

Sakınmaklar gereksiz bunu yeni anladım
kırıp dikenli telleri geldim yanına.
Dört tarafımda elle tutulan karanlıktı-bilirsin
raylarca uzuyordu yalnızlığım
körkandil kısır anlayışlara
bir kinim vardı , zamanın eritemeyeceği
bir sancım vardı öylesine belirgin
yokluğun özlü çıbandı sanki
Duramadım.

Duramadım dayanılmaz isteklere
bütün bağlardan kurtulup bir an
gözlerinin büyüsüne geldim
ellerinin ateşine
Yak beni.

Sen uykusun vazgeçilmiyorsun
Seni kendim kadar seviyorum
Günlerden bir gün duysam acısını
Beni ilk öpenin sen olmasını istiyorum
Beni ilk öpenin sen olmasını.

TEMMUZA KARŞI

Acının ağzından öpüyorsun yine
yine cehennem yürek
yine hüzne gönüllü devriye.

Turaçlar amansız iklimde kanat açmadı ama
ağaçlar zamansız açtı çiçek
kar vurdu birden , pusudaymış fırtına
ardından bir yağmur , bir yağmur ki
yağmur değil sanki kezzap...
heba oldu onca heves , onca emek
onca kitap.

Söylemeye gerek yok , zaten herkes farkında.

Ey nice cendereden süzülen direnç
hangi acı denenmedi ki bizde
kitap yakılan yıldan ,
insan yakılan yıla vardık
katliam katladık, çağ atladık.

Gel de içlenme.

Bu şiir bir büyük VAH - Temmuza karşı
Ağustos kapısı nerede , nereye çıkar bu çarşı

Nereye çıkar bu çarşı
ki...
hem kalabalık , hem karanlık.

Tehlikeden geçiyoruz - belli etme – ilerle

YABAN İKLİM

Beni böyle sıkı tutma n’olursun
Yoluma süngüler dikme
Çevir gözlerini öyle durmasın
İncelen çok şey var aramızda
Bırak artık burda noktalansın
Sürdürmekte fayda yok kesme yolumu gideyim
Senin ikliminde açmıyor çiçeklerim.

Hep gün çevrile dedin, yıl döne
Yıllar döndü ben döndüm bu çemberde
Bunca dar yaşamak bunca yoğun
Daha daha tutma n’olursun
Sür gölgeni aradan biraz ışık göreyim
Yağmuru batak, güneşi serin
Senin ikliminde açmıyor çiçeklerim.

Tam güneşe, gülüşe duranda öyle istekle
Bir bora çıkar, fırtına patlar, başlar şimşeklerin
Kumrular kalyonlar mahzun dolanır olduğu yerde
Sende geçen yiter ama – bilemezsin
Her anı derin iz bırakır bende
O zaman da demiştim yine de derim
Senin ikliminde açmıyor çiçeklerim.

1967


Varlık Şiirleri Antolojisi

Hiç yorum yok: