İlhan Berk'ten Şiirler
"NE BÖYLE SEVDALAR GÖRDÜM NE BÖYLE AYRILIKLAR"
Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm.
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni.
Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları.
“Köroğlu” adlı kitabından
PAUL KLEE’DE UYANMAK
Uyandım çiçek gibi dayanılmaz güzel kızlar
Ad Marginem'den asma köprüler kurmuşlar İstanbul'a
Nehirler, aylar çevirmişler o Ayla'lar, Münibe'ler
Tümü bir uzak denizde A'lar, V'ler, U'larla
Gece sarı bir evde bir iki yaprak evlerinin önünde
Açtı açacaklar dünyamızı açtı açacaklar
Bu denizi Ayla ayaklarını soksun diye getirdim
Bu dünyaları onun için açtım bu balıkları tuttum
Bir sabah çıkmak güneşler, aylar bir sabah çıkmak
Bir ağacı bu evleri sarı ters bir kuşu düzeltmek
Edibe bu sokağı al götür görmek istemiyorum
Edibe bu evleri Edibe bu göğü bu güneşleri Edibe
A'lar V'ler U'larla olmak Paul Klee'de uyanmak
“Galile Denizi” adlı kitabından
“ Requiem” adlı kitabından
BEN SENİN KRALLIĞIN ÜLKENE YETİŞTİM
Ben senin krallığın ülkene yetiştim
Kaldım gölge tanımayan güzelliğinle.
Her sabah büyüten denizimizi böyle
Gülüşlerindi o ülkede bilmez miyim.
Sen o çıktığım sularsın, zencim benim
Denize bakan evler gibiyim seninle.
Dur, geliyorum ellerin ne güzel öyle
Beni şey et gülüşlerini bekleyeyim.
Sen gittiğin o ülkesin varılmıyorsun
Vurmuş sonrasız nasıl en güzel sulara
Güzelliğin balıkları gibi İstanbul'un.
Şimdi her yerde ne güzeldiniz o kalmış
Yankımış denizlere öbür kadınlara
Dünyada sizinle İstanbul olmak varmış.
“Çivi Yazısı” adlı kitabından
NİGÂRİ
Nigâri, bir kâğıdı bir kalemi sevdi. Padişahları gördü Galata'dan. II. Selim'le ava çıktı.
I. François'yı, V. Charles'ı çizdi.
Büyük dedesi gibi satranç oynadı. Bir deniz kitabı yazdı. Bulunamadı.
Karanfili sevdi. Bunun için Barbaros'un, II. Selim'in eline karanfil verdi.
Kanuni'yi I. François'ya yazacağı mektubu düşünürken gördü. Kanuni onun için düşüncelidir. Gezdiği yerde yeşil bir dal vardır.
Padişahların yüzünü sevdi. Yavuz Sultan Selim* önünde bir elma gibi durmasını bilmedi.
İhtiyarlığında tanıdı Barbaros'u. Bu yüzden yeşil bir göğe bakar.
Ummanı dolaştı. Şiir yazdı.
Her sabah oturur kalemlerini sivriltirdi. Onun için eli hiç titremedi.
Neden sonra yeryüzüne bir Nigâri tavrı çıktı.
Artık Kanuni hep düşüncelidir. Doğan burunlu, seyrek dişlidir. Resimdeki gibidir.
II. Selim sarı pabuçlar giyer. Bir taşlığa basar. Ava çıksa bir adam sağ eliyle hedefi tutar.
Barbaros ne zaman arkasına bir şey giyse açık mavidir. Elini kaldırsa, otursa resimdeki gibi oturur.
Bir kâğıt üstündedir artık V. Charles. Başka hiçbir yerde de olmayacaktır.
Yavuz'un boyunu hiç bilmeyeceğiz.
Şimdi bir kuşbaz dursa, bıyığını bursa, yürüse, Nigâri tavrında yürür.
Şimdi Galata'da bir XV. yüzyıl denizi Nigâri'nin boyalarına giriyordur.
Sıkılıyordur bir kalem bir fırça bir kâğıt.
* Yavuz Sultan Selim sıkılgandı, İstanbul’a gizlice girdi. Okurken gözlük takardı.
“Şenlikname” adlı kitabından
“ Requiem” adlı kitabından
YAVAŞ YAVAŞ GEÇTİM KALABALIKLARIN ARASINDAN
Yavaş yavaş geçtim kalabalıkların arasından
bir deniz çarpması gibi çoğalta çoğalta geçen
geçtiği yeri
yavaş yavaş çıktım içimden. Dokundum
yavaş yavaş acıya, kuvarsa, şiire
yavaş yavaş tarttım suyu, anladım nedir ağırlık
kokular
coğrafya.
Eğildim sonra gövdeyi tanıdım ve düzenini
gördüm sessizliğin dümdüzlüğünü
gördüm yinelemedi gördüğüm hiçbir şey
böyle yavaş yavaş geçtim insandan insana
insanlaştırdım yavaş yavaş dışımı
böyle karıştım kalabalıklara
kalabalıklaştım böylece.
“Kül” adlı kitabından
GÜZEL IRMAK
Küçüğüm, bu senin sesin, güzel ırmak
Önce rüzgârın öptüğü, sonra benim öptüğüm
Bu bitmemiş şiirler senin ayakbileklerin
Soluğun, kokun, karnın, gölgeli gözlerin
Bu böyle çözülü göğsün, enine boyuna dudakların
Sabahlara kadar ki büyük gözlerin böyle
Bu dal gibiliğin, saçların, kırmızı ağzın
Bu üstünde onca seviştiğimiz yatak sonra
Sonra bu benim anı artığı eski yüzüm
Tüylerin, tay boynun, küçücük çocuk ellerin
Böyle yukarıdan aşağı gidiyorum seni
Karışıyor, korkunç, ellerimiz ayaklarımız
“Güzel Irmak” adlı kitabından
ÜÇ KEZ SENİ SEVİYORUM DİYE UYANDIM
Üç kez seni seviyorum diye uyandım
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
Bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.
Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.
Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
-Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.
Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.
Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.
Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.
“Deniz Eskisi” adlı kitabından
“Requiem” adlı kitabından
ÇIKRIKÇILAR YOKUŞU
Ve yüzünü alıp çıktım. Öğleye doğruydu
Çıkrıkçılar yokuşuna yağmur yağıyordu
Ellerin ellerimde sessiz yürüyorduk ve
Kapkara bir oğlan durma bize bakıyordu
Tuhaf uzun bir sokaktı ve ben susuyordum
Bir kız memelerini bırakıp gidiyordu
Âşıktım ve hep seni soyuyordum aklımda
Bir adam çarşıyı üstümüze kapıyordu
Kadınların kızların ardından gittim durdum
Öptüğüm yerlerin içimde durulmuyordu
Üç kez yokuşu indim çıktım boncuklar aldım
Kocaman kırmızı ağzın ki hiç bitmiyordu
Akşama doğru bir aşçı dükkânına girdim
Sana benzeyen incecik atlar geçiyordu
Sonra birdenbire büyük bir sessizlik oldu
Bu dünyadan İlhan Berk geçti dedim yürüdüm.
"Aşıkane" adlı kitabından
"NE BÖYLE SEVDALAR GÖRDÜM NE BÖYLE AYRILIKLAR"
Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm.
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni.
Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları.
“Köroğlu” adlı kitabından
PAUL KLEE’DE UYANMAK
Uyandım çiçek gibi dayanılmaz güzel kızlar
Ad Marginem'den asma köprüler kurmuşlar İstanbul'a
Nehirler, aylar çevirmişler o Ayla'lar, Münibe'ler
Tümü bir uzak denizde A'lar, V'ler, U'larla
Gece sarı bir evde bir iki yaprak evlerinin önünde
Açtı açacaklar dünyamızı açtı açacaklar
Bu denizi Ayla ayaklarını soksun diye getirdim
Bu dünyaları onun için açtım bu balıkları tuttum
Bir sabah çıkmak güneşler, aylar bir sabah çıkmak
Bir ağacı bu evleri sarı ters bir kuşu düzeltmek
Edibe bu sokağı al götür görmek istemiyorum
Edibe bu evleri Edibe bu göğü bu güneşleri Edibe
A'lar V'ler U'larla olmak Paul Klee'de uyanmak
“Galile Denizi” adlı kitabından
“ Requiem” adlı kitabından
BEN SENİN KRALLIĞIN ÜLKENE YETİŞTİM
Ben senin krallığın ülkene yetiştim
Kaldım gölge tanımayan güzelliğinle.
Her sabah büyüten denizimizi böyle
Gülüşlerindi o ülkede bilmez miyim.
Sen o çıktığım sularsın, zencim benim
Denize bakan evler gibiyim seninle.
Dur, geliyorum ellerin ne güzel öyle
Beni şey et gülüşlerini bekleyeyim.
Sen gittiğin o ülkesin varılmıyorsun
Vurmuş sonrasız nasıl en güzel sulara
Güzelliğin balıkları gibi İstanbul'un.
Şimdi her yerde ne güzeldiniz o kalmış
Yankımış denizlere öbür kadınlara
Dünyada sizinle İstanbul olmak varmış.
“Çivi Yazısı” adlı kitabından
NİGÂRİ
Nigâri, bir kâğıdı bir kalemi sevdi. Padişahları gördü Galata'dan. II. Selim'le ava çıktı.
I. François'yı, V. Charles'ı çizdi.
Büyük dedesi gibi satranç oynadı. Bir deniz kitabı yazdı. Bulunamadı.
Karanfili sevdi. Bunun için Barbaros'un, II. Selim'in eline karanfil verdi.
Kanuni'yi I. François'ya yazacağı mektubu düşünürken gördü. Kanuni onun için düşüncelidir. Gezdiği yerde yeşil bir dal vardır.
Padişahların yüzünü sevdi. Yavuz Sultan Selim* önünde bir elma gibi durmasını bilmedi.
İhtiyarlığında tanıdı Barbaros'u. Bu yüzden yeşil bir göğe bakar.
Ummanı dolaştı. Şiir yazdı.
Her sabah oturur kalemlerini sivriltirdi. Onun için eli hiç titremedi.
Neden sonra yeryüzüne bir Nigâri tavrı çıktı.
Artık Kanuni hep düşüncelidir. Doğan burunlu, seyrek dişlidir. Resimdeki gibidir.
II. Selim sarı pabuçlar giyer. Bir taşlığa basar. Ava çıksa bir adam sağ eliyle hedefi tutar.
Barbaros ne zaman arkasına bir şey giyse açık mavidir. Elini kaldırsa, otursa resimdeki gibi oturur.
Bir kâğıt üstündedir artık V. Charles. Başka hiçbir yerde de olmayacaktır.
Yavuz'un boyunu hiç bilmeyeceğiz.
Şimdi bir kuşbaz dursa, bıyığını bursa, yürüse, Nigâri tavrında yürür.
Şimdi Galata'da bir XV. yüzyıl denizi Nigâri'nin boyalarına giriyordur.
Sıkılıyordur bir kalem bir fırça bir kâğıt.
* Yavuz Sultan Selim sıkılgandı, İstanbul’a gizlice girdi. Okurken gözlük takardı.
“Şenlikname” adlı kitabından
“ Requiem” adlı kitabından
YAVAŞ YAVAŞ GEÇTİM KALABALIKLARIN ARASINDAN
Yavaş yavaş geçtim kalabalıkların arasından
bir deniz çarpması gibi çoğalta çoğalta geçen
geçtiği yeri
yavaş yavaş çıktım içimden. Dokundum
yavaş yavaş acıya, kuvarsa, şiire
yavaş yavaş tarttım suyu, anladım nedir ağırlık
kokular
coğrafya.
Eğildim sonra gövdeyi tanıdım ve düzenini
gördüm sessizliğin dümdüzlüğünü
gördüm yinelemedi gördüğüm hiçbir şey
böyle yavaş yavaş geçtim insandan insana
insanlaştırdım yavaş yavaş dışımı
böyle karıştım kalabalıklara
kalabalıklaştım böylece.
“Kül” adlı kitabından
GÜZEL IRMAK
Küçüğüm, bu senin sesin, güzel ırmak
Önce rüzgârın öptüğü, sonra benim öptüğüm
Bu bitmemiş şiirler senin ayakbileklerin
Soluğun, kokun, karnın, gölgeli gözlerin
Bu böyle çözülü göğsün, enine boyuna dudakların
Sabahlara kadar ki büyük gözlerin böyle
Bu dal gibiliğin, saçların, kırmızı ağzın
Bu üstünde onca seviştiğimiz yatak sonra
Sonra bu benim anı artığı eski yüzüm
Tüylerin, tay boynun, küçücük çocuk ellerin
Böyle yukarıdan aşağı gidiyorum seni
Karışıyor, korkunç, ellerimiz ayaklarımız
“Güzel Irmak” adlı kitabından
ÜÇ KEZ SENİ SEVİYORUM DİYE UYANDIM
Üç kez seni seviyorum diye uyandım
Tuttum sonra çiçeklerin suyunu değiştirdim
Bir bulut başını almış gidiyordu görüyordum.
Sabahın bir yerinden düşmüş gibiydi yüzün.
Sokağı balkonları yarım kalmış bir şiiri teptim
Sıkıldım yemekler yaptım kendime otlar kuruttum
-Taflanım! diyordu bir ses duyuyordum.
Cumhuriyetin ilk günleri gibiydi yüzün.
Kalktım sonra bir aşağı bir yukarı dolaştım
Şiirler okudum şiirlerdeki yaşa geldim
Karanfil sakız kokan soluğunu üstümde duydum.
Eskitiyorum eskitiyorum kalıyor ne kadar güzel olduğun.
“Deniz Eskisi” adlı kitabından
“Requiem” adlı kitabından
ÇIKRIKÇILAR YOKUŞU
Ve yüzünü alıp çıktım. Öğleye doğruydu
Çıkrıkçılar yokuşuna yağmur yağıyordu
Ellerin ellerimde sessiz yürüyorduk ve
Kapkara bir oğlan durma bize bakıyordu
Tuhaf uzun bir sokaktı ve ben susuyordum
Bir kız memelerini bırakıp gidiyordu
Âşıktım ve hep seni soyuyordum aklımda
Bir adam çarşıyı üstümüze kapıyordu
Kadınların kızların ardından gittim durdum
Öptüğüm yerlerin içimde durulmuyordu
Üç kez yokuşu indim çıktım boncuklar aldım
Kocaman kırmızı ağzın ki hiç bitmiyordu
Akşama doğru bir aşçı dükkânına girdim
Sana benzeyen incecik atlar geçiyordu
Sonra birdenbire büyük bir sessizlik oldu
Bu dünyadan İlhan Berk geçti dedim yürüdüm.
"Aşıkane" adlı kitabından
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder