NUR İPEK ÖNDER
(29 Kasım 1985, Üsküdar / İstanbul - )
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü’nü bitirdi. Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Biyokimya Bölümü yüksek lisans öğrencisi.
İlk şiiri Karakalem dergisinde yayımlandı. Şiirleri Akatalpa, Arkadaş, Kandil, Yeniyazı, Yokluk gibi dergi ve fanzinlerde yayınlandı.
Ödülleri: “Kan Rüyayı Bozar” adlı dosyası 2009 Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü kapsamında Mehmet H. Doğan Jüri Özel Ödülü’nü; Boğaziçi Kitap Fuarı Şiir Yarışması’nda haikuları mansiyon aldı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Kan Rüyayı Bozar (2010, Mayıs Yayınları, 2010, 62 s.)
apoptozis
…
sonrası
boğazımı yırtan çığlık gibi bir ekim
ölüm üstüne düğüm
düğüm üstüne düğüm attığım
nefesime takılan tek isim olmayı
kendine yediremeden gittiği vakit
avucumda bir buz parçasından
şuleye döndüğü vakit
o vakit ki
ben şehrin sırtından eksik olmayan kasvetiydim
iki el silah sesi, iki el ilah esiydim
siz ne kadar oynadıysanız
o kadar azdı hüznünüz
ben sizi izledim
o gitti
cirmi kadar yer yakmayacak ateşte
dövülmeye gitti çelik nefreti
sizin tükürdüğünüz mazgallar
yukarı bakardı gök/yüzü
ben o mazgallardan aşağı
açlığının çığlığıyla sağır olan bir martı
denizin kine döküldüğü vakit aşk
yüzündeki toprağı, bileğindeki pıhtıyı
pay etmeye kemiğime dayandı
o gitti
gözlerindeki döner merdivenlerden hızla koşan lal kadın
utancından bir sicimle kendini kıyamete astı
“Kan Rüyayı Bozar” adlı kitabından
mihenk taşı
solukta asılı dört hece
dördü düştü düşecek fecre asi
gece elinin tersiyle iterse de el gibi
bugün bu gülü sana yakacağım
Karanlık Kedisi
pür leylak sarkaçları
vurdukça zamana vurgun, küskün
ellerinden öpeceğim dolunaya gebe bir kurdun
uzaklarda çıyan kasırgası çok uzaklarda
bile bile bağlayacağım eklemlerimi
korkuluk niyetine hüsnüne ektiğin çarmıha
en leziz meyvedir şimdi ham yürek
attığı yerde çatlar akar bal kan/yak
nerden baksan arife yasaktır
kıyamet ulağı kuzgunlara hak
var eşiğine, o aralanır
üç el vurmadan göğsüne
geç içinden öte usulca
sürü eteğini yakar gibi gazeli kışa
avlusunda beşik gıcırtısı
mızrap başı sallanır çukurda bir ayağı
örülü ruhuna pelik inceden beş harf
noktaya düştüğü ilmikte bağı
verecek mevti en pes’inden ebced hesabı
nihayet çöktü nihavend gecenin
güneşe nankör kediye karanlığı
düştüm yoluna ne sırtımda aba ne başımda taç
iki dirhem ciğeri hor, güne kör bir avuç yarasa
ben geliyorum verin incilerinizi ateşe
cismim kurumlu elmasların yatağında grizu nefes
ismim sahra kızgını dillerde en ıslak zerre
kurur mu bilmem, lal oğlum sayıklar kimi gece
oysa hayat pıhtıya dönen kan gibi ağır
urganı boynunda kurban kadar sağır isme, cisme
ziyadesi zulümdür kanadı solan serçelere
ne üzülürsün yiterken renkler buruk mavi
tüm çocuklar el çırpar ölürken sevinçleri
kırık bir vazodan sızan su olur ıstırap ince
kozalarında boğulur suskun ipek böcekleri
üç bulut tuttum içimden bırakamam
söyle hangisi yağmur taşır şehre gri?
bırak tenha bir tren gibi kalksın öksüz
anamın koynunda titreyen gençliğim dört güz
ne bir el zoraki sallanan kırık dökük
ne bir dudak kıpırtısı ‘hoşça kal’ la sönük
bazı vedaları taşımalı ya insan
bulaşıcı bir kambur gibi ardına miras kalan
böylesi bir ayrılık değil Karanlık Kedisi
avuç kadar bakır kalbi ovdukça karartan
ne içinmiş hırsım, aşkım, kavgam
sanki öyle bir tipi diner pervazımda
sanki öyle bir bitiş, kuş yuvalarını döker orman
kumrular ölmek ister, ağaçlar üşür,
beyazlar ne gridir ne eskisi kadar mavi
çocuk bir ünlem eksiktir hayattan
sağdan üç nokta fazla
onu da sona bağışlar, kaybolur aynalarda
artık kimse bulmasın aksinde kendini
artık kimse aramasın sathında gerçeği
bir kez olsun sırlarsam gözlerimi
git Karanlık Kedisi
bugün bu gül sana yanacak
“Kan Rüyayı Bozar” adlı kitabından
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder