İmkânsız Özerklik -
Türk Şiirinde Modernizm, 1. Baskı: 2011, İletişim, İst.; 5. Baskı: 2018,
İletişim, İst., 172 s.
Sanatçının
kendisine sorduğu “sanat, toplum için midir, sanat, sanat için midir” sorusuna
verilen cevap, sanatçının “özerk” alanını kısıtlar. İkinci Yeni şiirine gösterilen
dirençten yola çıkılarak eleştirel bir “anlatı” kurmayı amaçlayan İmkânsız Özerklik:
Türk Şiirinde Modernizm, 1950’li yılların ikinci yarısında Türkçe edebiyatta yaşanan
“modernist” dönüşümü anlamak için bu edebiyata verilen tepkilerin nedenlerini
sorguluyor. İkinci Yeni’nin özerk bir şiir dili inşa etmesinin bu şiire
gösterilen direncin asıl nedeni olduğunu iddia eden Yalçın Armağan, özerklik
karşıtlığının hangi saiklerle ve nasıl şekillendiğini göstermeyi deniyor.
Yazar, Türkiye modernleşmesinin ilk döneminden başlayarak, kendi hassasiyetleri
nedeniyle, edebiyatın ve daha özelde şiirin özerklik karşıtlığı ile kendini var
etmeye çalıştığını ileri sürerken, bu karşıtlığın inşası sırasında hangi taktiklerin
geliştirildiğini inceliyor.
İmkânsız Özerklik:
Türk Şiirinde Modernizm, İkinci Yeni üzerine çalışanların kendilerini 1950’li
yıllarla sınırladığı ve bu şiiri genellikle Batılı referanslarla anlamaya
çalıştığı bir ortamda, İkinci Yeni’yi Tanzimat’tan günümüze Türkiye modernleşmesine
özgü hassasiyetler açısından yorumlamayı deniyor. Richard Rorty’nin “Bizi
olanaklı kılanlar neyi olanaklı kılmakta olduklarını bilemezlerdi” sözüne bağlı
kalarak , “bugün”ün içindeki “dün”ün ayrıştırılması ve bu sayede “bizi olanaklı
kılan”ın ne olduğunu göstermeyi hedefliyor.
/*/
İmgenin İcadı /İkinci
Yeni'nin Meşruiyeti, 2019, İletişim, İst., 224 s.
Kavram tarihi ile
şiir kuramının, kanon tartışması ile edebiyat tarihinin iç içe geçtiği bir
kitap İmgenin İcadı. Daha önce İmkânsız Özerklik’te modernist şiirin estetik
dirençle karşılanmasının tarihsel nedenlerini inceleyen Yalçın Armağan, bu
kitapta, İkinci Yeni’ye gösterilen direncin zaman içinde nasıl kırıldığını,
başlangıçta “anlamsız” bulunan şiirlerin “imgeci şiir” adıyla nasıl kabul
gördüğünü ele alıyor. 1952 ile 1983 arasında şiir alanındaki hayli tartışmalı
döneme odaklanarak, imgeyi tanımlamanın değil; imge kavramının nasıl ortaya
çıktığının, bu kavrama niçin ihtiyaç duyulduğunun, “Şiir imge sanatıdır”
önermesini Nmeşrulaştırmak için hangi argümanların ileri sürüldüğünün peşine
düşüyor.
İmgenin İcadı,
İkinci Yeni’yi imge kavramının dönüşümü açısından yorumlayarak alternatif bir
şiir tarihi sunduğu gibi, edebiyat kurumunu analiz etmek için bir yöntem de
öneriyor.
/*/
Erdal Öz-Adnan
Özyalçıner-Kemal Özer, Arkadaş Mektupları, Yayına Hazırlayan: Yalçın Armağan, 2019,
Can, İst., 392 s.
“Bir ağacın dalları
gibiydik,” diyor Kemal Özer, 1950 kuşağından dostlarını anarken. Arkadaş
Mektupları’nda bu çok dallı ağacın üç ismi Erdal Öz, Adnan Özyalçıner ve Kemal
Özer’in 1955 ile 1973 yılları arasında yazdıkları mektuplar bir araya
getirildi.
Erdal Öz, “Kendimin
o yıllardaki görüntüsünü buluyorum,” diyerek arkadaşlarına yazdığı mektupların
bir dönemin belleğini nasıl kayda geçirdiğine işaret ederken Kemal Özer de
mektupları sayesinde kendisiyle yüzleşme olanağı yakaladığını dile getiriyor:
“Özellikle 1970’e kadar yazdıklarım, elimde başka örnekler olmadığı için, başlı
başına birer kendimle yüzleşme olanağı. Bu mektuplara ulaşana değin o yıllara
ilişkin yalnız belleğimde kalanlar vardı, bir de elimdeki yanıtlardan
çıkardığım birtakım ipuçları.” İlk kez bir arada yayımlanan mektuplar, bir
kuşağın “görüntü”süne ulaşmamıza olanak sağlıyor.
1950 kuşağının üç
önemli isminin mektupları, kendi kişisel tarihlerinin kayıtlarını tutmanın yanı
sıra 1955’ten 1973’e kadar arkadaş sohbetlerine saklanmış “gizli” edebiyat
tarihini de açığa çıkarıyor.
/*/
İlhan Berk, Şiirin
Çizdiği-Edebiyat ve Şiir Üzerine Yazılar, Yayına Hazırlayan: Yalçın Armağan, 2019,
YKY, İst., 464 s.
İlhan Berk’in 60
yıl boyunca edebiyat üzerine yazdıkları ilk kez bir araya getirildi: Şiire hep
“yeni baştan başlayan”, şiirin çizdiği çizgilerin peşini bırakmayan, sürekli
kendini araştıran şairi yeniden okumak için…
“Benim değişmek
diye bir sorunum yok. Yani önceden bir kurama göre davranmam. Kuramı bana
algılarım getirir. Çeşitli çağlarımın yaşamalarıdır bunlar. Onlara bütün
olanaklarımı açarım. Bütün olanaklarımı ortaya koyarım.Bunun bir adı da kendimi
şiire bırakmaktır. Şiirin çizdiği çizgiyi sürdürmektir. Şiirin çizdiği çizgi de
o anımdaki duygular, o çağımdaki yaşamalardır. O anın, o çağın duyguları
belirler kuramı. Bu yaşamalara, bu yaşamaların biçimlendirdiği özlere,
biçimlere, şiirin koyduğu çizgilere karşı çıkmam. Şiir buyruğunu sürdürür. Bir
çocuk gibi baktım ben şiire. Yöntemim de bir çocuk yöntemidir. Her kitabımda
bir öncekine yabancılaştığımı duyarım. Birdenbire yazdıklarım beni
ilgilendirmez olur. O zaman şiire yeni baştan başlıyormuşum gibi olurum. Zaten
ben hiçbir zaman yazmayı öğrenemedim. Şiirin getirdiği her olanağa inanırım. Bu
çıkmaz da olsa,oraya gitmeden dönmem. Yaptığımı bozmaktan korkmam. Korkmam
çünkü beni buraya yine yaşamalarımın getirdiğini bilirim. Boyuna kendimi
dinlerim. Kendimi araştırırım. Kendimi ararım. Şiirim bu yüzden bir aramadır
da. Benim şiirim böyle bir çizgi koyar.” – İlhan Berk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder