(20 Mayıs 1940, Kahramanmaraş
- 26 Haziran 2003, Balıkesir)
Bilal Davut müstearını da kullandı. Hikâyeci Rasim Özdenören'in ikiz
kardeşi. İlk ve orta öğrenimini Maraş, Tunceli, Malatya ve İstanbul’da
tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdikten
sonra Maraş, Çorum ve Ankara gibi illerde öğretmen olarak görev yaptı. 1991 yılında
Kültür Bakanlığı Müşavirliğine atanan Özdenören bu görevindeyken emekli oldu. 1997
yılında Balıkesir'e yerleşti.
Lise yıllarında ikiz kardeşi Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu ve Erdem
Beyazıt ile Maraş'ta çıkardıkları Hamle dergisi ve mahalli gazeteler için
hazırladıkları edebiyat sayfalarında, edebiyata başladı. 1976 yılında arkadaşlarıyla beraber Mavera dergisini
kurdu.
Şiirleri yazıları ve söyleşileri Ay
Vakti, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat,
Edebiyat Ortamı, Hece, Mavera, Milli Gazete, Sağduyu, Tutanak, Ünlem, Yansıma, Yedi İklim, Yeni Devir,
Yeni İstiklal, Zaman vb. gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı.
Ödülleri:
“Yalnızlık Gide Gide” adlı kitabıyla 1996 yılında Türkiye
Yazarlar Birliği Şiir Ödülü’nü aldı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Güneş Donanması (1974)
& Yalnızlık Gide Gide (1996)
& Şiirler 1975-1999 - Bütün Şiirleri (1999)
& Bütün Şiirler (Hece Yayınları)
Deneme, İnceleme, Eleştiri Kitapları:
& İnsan ve İslâm (1982)
& Batılılaşma Üzerine (1983)
& Devlet ve İnsan (1986)
& Yakın Çağ Batı Dünyası ve Türkiye'ye Yansımaları (1986)
& Şiirin Geçitleri (1996)
& Açılı/yorum (2004)
& Geleceğin İnsanı (2006, Hece Yayınları)
Anı Kitapları:
& Unutulmuşluklar (1999)
Şiirlerinden
Seçmeler:
DÖKÜLÜŞ
Baktıkça gözlerine derinden
Üstüme başıma güller dökülür.
Ve her şey kopar yerinden
Bir buluş bir gülüş ve unutuş ellerinden
Ellerinden beyazlıklar dökülür
Düşlerim ki, kuşatır gökyüzünü
Sonra yıldızlar dökülür
Geçerim arasından kimsesiz çocukların
Ağaçlardan ağıtlar dökülür
Akar saçlarımdan yalnızlığın ırmağı
Kalbime dökülür..
HABERSİZ
Çocuk uykusunda gülüyor
Yılların acı çığlığından habersiz
Elleriyle oynuyor karanlıklar
Sessiz sessiz.
Ah bebem
Rüzgâr saçlı bebem
Bilsen insanların hâlini bir
Bu kara yalnızlıkta körelen
Işık benimdir.
Bu uzayıp giden yolda
Ağlayıp ağlayıp da
Aklımı sokmuşum girdabına
Yaşamanın.
Çocuk uykusunda gülüyor
Yılların acı çığlığından habersiz
Elleriyle oynuyor karanlıklar
Sessiz sessiz.
HÜZÜN
UÇURUMLARI
Yavrum
Yalnızlığı şu son kıyısını da atla
Ve anla ki hayat
En özgür biçimini sende denemiştir
Onun içindir ki ölüm
Denizin doğurduğu eşsiz dalga
Sende dokumaktadır güzelliğini.
Varsın açıklamasın kendini hiçbirşey
Değil mi ki gökyüzü toprağı kucaklamaktadır
Değil mi ki mavilikler yolmaktayım
göğsünden
Değil mi ki bileklerimize kaynayan çelik
Bir nehir gibi akan şu bulvar
Gövdemizi dolaşan güneş
Her gece üstümüze devrilen yıldızlar
Senin doğurganlığından birer parçadır
Ve elbet senin için söylenmiş türküler
vardır
Uzak dağlarında ülkemin
Yürüyorum
Bilirsin ben yürüyünce
Irmaklar yürür ardımdan
Kabir sularında avlanır çocuklar
Ağaçlar ve kuşlar alabildiğine
Yalnızlığı sağlar
Ben yürüyünce değişir insanlar
Artık hücuma kalkabilirsin ey rüzgâr
Çünkü tarihinin yaprakları arasından sızan
kan
Boyuyor
İçimde yuvalanan şiiri
Ve sen nereme baksan
Oramda bir kalp çarpıyor.
KALANLAR..
Göğsümü yalayan gül alevinden
Silinmez izler kalır.
Gökte bulutla oynayan çocuk
Öksesine yıldız çakan melek kalır.
Akşam üstüler ki çöker kıyıya
Toplanmış halatlar yığılmış zincirler
kalır.
Yapraklar dağılırken saçlarından
Denize atılmış çelenk kalır.
Duvarda gölgeler öyle ıpıssız
Hücremde kırılmış ekmek
Ve bir kuru ağaç kalır.
Uçsuz bir dinleyişle dinle
Üstlen çöllerdeki rahmeti
Ey gürleyen yalnızlığımız
Yolumuzu gözleyen
Toprağa girdiğimiz vakit
Uğultulu derinlikler kalır.
Duy unutuş rüzgarının
Açtığı son kapı benim
Çekilince kalbimin suları
Geriye senden başka ne kalır.
KALBİM
SAĞ YANIMDA
Kalbim sağ yanımda çarpıyor
İçimde döngün bir ay kabarırken
Ki göz evlerinin ardından içeri
Ağlamak barışı sağlar mı ki
Ağ bozumu serpme sularla.
Açık deniz sofrasında
Sonsuz dağlarını denizlerin
Aşarak üstlerinden bir bir
Bir ince yelkenlidir
Altın çağı getirir
Göğü emziren mızraklar genç omuzlarında
Ve yukardan aşağı
Göğüsleyerek güneşi
Getirir ve bağlar korsan çağımıza
Yerinden oynayan kopan bir fırtına gibi
Kalbim sağ yanımda.
Öldü çünkü öylesine gençti
Ölümle hayatın arasında sıkışan gözleri
Bana aralık bakışlı gözleri
Kentin kanındaki hücreye ilişti.
Bağrında yamru bir kalkan
Gençlik ince bir kanken kulaklarında
Ağzında ay köpürdü.
Feryadı soğuk aynalarında
Eridi gitti kentin
Göğü tutan o billûr ses
Ulaştı geldi bana
Kalbimin sağ yanına
Her gece mermi gibiyim yatağımda
Gök sularından savaş alanlarından arta
kalan
Güz değirmeni kalbim
Bahar sularıyla çalışıyor
Kalbim sağ yanımda çarpıyor.
KEREM'İN
ÇANTASI
Senin çantanın oğlum
Bir gözünde gülücüklerin vardı
Ağlayan çocukların yanaklarına
yapıştırırdın
Bir gözünde defterin vardı
Ki her yaprağında
Yıldız gibi çırpınırdı minik kalbin.
Bir gözünde üzüntülerin vardı
Saklardın.
Bir gözüne de kuşlar yuva yapmıştı.
Kulpundansa Keremcik
Kedercikler sızardı.
Çantan ne ağır çantaydı.
YAĞMUR
için için yağan bu yağmur
kalbime sızıyor
damlalar içinde hayat ve ölüm
sensin; işte sensin sırılsıklam
karşımda gördüğüm.
nerden çıkageldin, nerden
yıldızların doğduğu yerden
durgun gözlerinin içinden
akan bulutlardır gördüğüm.
yağmur yağıyor ve ben
yer altı nehirlerinden
ıslana ıslana kalbinden
sessizce geçiyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder