6 Ocak 2017 Cuma

M. NÜZHET ERMAN


(28 Nisan 1926, İstanbul – 11 Kasım 1996, Ankara)

       28 Nisan 1926 tarihinde İstanbul´da, Sultanahmet’teki Nahilbent Sokağı’nda doğan Erman, Emniyet Amiri olan babasının görevi dolayısıyla ilköğrenimini Konya´da, orta öğrenimi Siirt ve Isparta´da tamamladıktan sonra liseyi Afyon´da okumuştur. 1944 yılında 10 kişilik Afyon Lisesi Fen Şubesinden 130 üzerinden 128, Lise olgunluk sınavı sonucunda ise 40 üzerinden 38 alarak mezun olmuştur.
       Erman, Afyon Lisesi’nden mezun olduktan sonra, çocukken geçirdiği ölümcül bir ateşli hastalık sırasında onu iyileştiren Doktor Yüzbaşı Salih Bey’e öykünerek İstanbul Tıp Fakültesi’ne girmek ister. Ancak yurdun her yerinde görev yapabileceğine dair Heyeti Sıhhiye Raporu alamadığı için Tıp Fakültesi’ne kabul edilmez.
       Erman, 1947 yılında Mülkiye´den mezun olmuş ve Hukuk Fakültesi fark sınavını vererek Hukuk Diploması da almıştır.
       Eskişehir´de trenden inerek eğitimini Ankara´da devam ettirme kararının en büyük nedeni olan, Yeşil(1948) adlı ilk şiir kitabını ithaf ettiği, uzaktan akrabası Şeminur Aziz ile 1948 yılında evlenmiştir. İki çocuk babasıydı.
       1947 yılında Mülkiye´yi bitirdikten sonra Emniyet Genel Müdürlüğü’nde 25 Lira maaşla komiser muavini olarak göreve başlamıştır. Sonra sırasıyla Ankara ve Tekirdağ Il Maiyet Memurluğu, Kazan Bucak Müdürlüğü, Demirköy Kaymakam Vekilliği, Güney, Akcadağ, Kızılcahamam ve Altındağ Kaymakamlığı görevlerinde bulunmuştur (1947-1960). 1960 yılında Altındağ Kaymakamı olarak Ankara Vali Muavinliğine vekalet etmiştir. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra ise Ilgaz Kaymakamlığına tayin edilmiştir. 30 Temmuz 1960’da atandığı bu görevden 13 Ekim 1960 tarihinde büyük bir hayal kırıklığı ile istifa ederek ayrılmıştır. 1960-1966 yılları arasında Danıştay Kanun Sözcülüğü, Başyardımcılığı, Anayasa Mahkemesi Raportörlüğü görevlerinde bulunmuştur.
       1966 yılında çok sevdiği idarecilik mesleğine tekrar geri dönmüş ve Nevşehir’e vali olarak atanmış ve 54 yaşında resen emekliye sevk edildiği 1980 yılına kadar sırasıyla Antalya, Rize, Muğla ve Tekirdağ illerinde valilik yapmıştır.
       1980 yılından sonra Gazi Üniversitesi’nde iki dönem İnkılap Tarihi Dersi vermiştir.
             İlkokul ve ortaokulda o dönemin tanınmış şairlerinden beğendiği şiirleri en güzel yazısı ile şiir defterlerine geçirdi ve Çocuk Sesi gibi dergilerde şiirleri yayınlandı. Lise yıllarından itibaren Ülkü, Servet-i Fünun ve Varlık dergilerine şiir yazmaya başlar. 1942 yılından başlayarak şiirleri Hisar, İnkılapçı Gençlik, Kaynak, Millet, Türk Dili, Ülkü, Varlık, Yedigün  vb. gibi dergilerde yayımlanmıştır.
       Eserleri hür iradeli, bağımsız, sosyal güvenlik hakkına sahip, sağlıklı ve okumuş insan özlemiyle dolu olan Erman ´in şiirleri kendine özgüdür. Erman, tarihi olayları şiirleştirmiş ve destanlaştırmıştır. Gerek biçim, gerek içerik bakımından şiirlerini ayırt etmek mümkündür. Şiirlerinin merkezinde insan unsuru vardır. Meslek hayatının ona verdiği sorumlulukla birlikte, Anadolu insanını, onların yaşantılarını, onları anlayıp sevmenin, dertlerine ortak ve çare olmanın şart olduğunu anlamıştır. Şiirlerindeki bir diğer özellik de idareci kişiliğine rağmen olayları tarafsız bir gözlemle yorumlayabilmesi, gerektiğinde yanlış bulduğunu rahatlıkla eleştirebilmesidir.
       Ölüm yıldönümü olan 11 Kasım tarihinde Nüzhet Erman adına, ailesi tarafından yapılan düzenleme ile, genç şairleri desteklemek, onların yazın hayatında daha görünür olmasını desteklemek amacı ile, her yıl Nüzhet Erman Şiir Ödülü verilmektedir.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Yeşil (1948)
& A Benim Canım Efendim (1958)
& Anadolu 1970 (1970)
& Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1973)
& Hem Hürriyet Hem Ekmek (1974)
& Türk (1990)
& Halk Haktır (1990)
& Her Gün Yeni Doğarız (1996)
& Nasreddin Hoca – İpe Un Seren Adam (2000)
Kaynaklar:

Şiirlerinden Seçmeler:

BİR SUR KAHVESİNDE

Yaprak sesi, kanat sesi, su sesi,
Marmara’ya bakan bir sur kahvesi..

Güneş Kızkulesinin hizasında,
Boğaziçi yeşil mahfazasında,
Deniz, ma1um, sevdasında, nazında,
Göklerde bir rahat iç enginliği.
Bayraklı vapurlar, renkli vapurlar,
Dağılmış kehribar tesbihtir surIar ,
Gelenin geçenin hafızasında
Bir oyuncak dükkan zenginliği.

Çiçek açmış badem dalı adalar ,
Dört mevsim boyunca söylenen bahar ;
Gizli bir menşurdan sızan yedi renk,
Salkımlaşan huzur, biriken ahenk,
Tozlu asmalardan yükselen buğu,
Eşyanın eriyen ince kabuğu,
Gözlerinin içi gülen eşsizlik,
Göğe karşı duyulan teklifsizlik.

İçin içe sığmadığı bu anda,
Hafıza denilen sınırsız ummanda,
Kanat çırpan o hatıra kuşları,
O bahtın ak veya kara kuşları.
Kirli arzulardan silkinen beden,
Eriyen üç buut, kalmayan darlık,
Ufuklar dorusu, masmavi, ılık
Bir gök saadeti, insana yeten.

Bir yerinde duramayış sevinçten,
Çıkarılan binbir mana bir hiçten,
Uzun bir kendini bırakış aşka.
Başka, güzelliği ve hazzı başka
Bir duygunun sonsuzluğu içinde,
Karasevda susuzluğu içinde
Çıkarış zevkini o bir hoşluğun,
Kayboluş yolunda başıboşluğun.

İNCECİK ZARINDAN SOYDUK BAHARI

Eriyen bir beyaz yol çize çize,
Leylekler getirdi baharı bize.
Renk geldi dudağa, saza; benize,

İncecik zarından soyduk baharı,
Öpüp başımıza koyduk baharı.

Eteğinde döndük birer çocuğa,
Koyulduk gü1 renkli bir yolculuğa,
Turnalara selam, yağmura dua,

Pembe ufkumuza astık baharı,
Kokup bağrımıza bastık baharı.

Gözlerde güneşin izi yeşerir,
Yeşilden tüten sır yeşilde erir;
Bir sabah ufuktan selamlar fecir ,

Issız dünyamıza dolan baharı.
Dallara misafir olan baharı.

Toprak cennetini açar güneşe,
Yaprağın selamı uçar güneşe,
Bizimsin artık sen, ey sonsuz neşe,

Bir Nisan yağmuru çizer baharı,
Dala çiçek çiçek dizer baharı.

Mayıs sabahının altın imbiği,
Emzirir yeşili ve güzelliği,
Bahar, renkli, taze, rahat ve iyi,

Bulut damla damla saçar baharı,
Toprak kapı kapı açar baharı.

Baharda her insan poyraz gibi hür ,
Biraz deli, biraz aşık görünür,
Şükür Tanrım, Tanrım sana bin şükür,

İncecik zarından soyduk baharı,
Öpüp başımıza koyduk baharı..

YAPRAKTAN BİR GEMİ

Yelkenleri köpürten uykuların
Altın seherinde uçar bulutcuk.
Sisli aynasında durgun suların,
Kuş gibi görünüp geçer bulutcuk.

Eriyen düşüdür yorgun kumsalın
Ve ilk duasıdır yeşeren dalın
Bahar denen gül kokulu masalın
Rengine bürünüp geçer bulutcuk.

Yapraktan bir gemi gibi yaklaşır,
Duruldukca pamuklaşır, aklaşır,
Islak eteğinde bir iklim taşır,
Gözlere sürünüp geçer bulutcuk.

Bulut bulut açan hevesin gibi,
Sihirli bir bohça, bir mevsim gibi,
Avuçlara döke döke nasibi,
Bir yağmura dönüp geçer bulutcuk.

YEDİ ZÜMRÜT TEPE, ÜÇ MAVİ DENİZ

Suya düşen bir dal, eriyen bir iz
Ve yeniden dönüş hatıralara:

İstanbul, Üsküdar, sonra Marmara,
Yedi zümrüt tepe, üç mavi deniz
Arasında geçen tasasız ve hür
Bir masal hayatı, eşsiz bir ömür..
İlk aşkın yeniden gelişi dile,
Hafızada bütün canlılığiyle
Yaşayan dar sokak, iyi komşular,
Boğaza bakan pencere ve kuşlar:

Güvercin yuvası asmalı mescit,
Vakitli vakitsiz filizlenen çit,
Yeşil sardunyaIı beyaz kafesler,
Yola yaprak yaprak dökülen sesler;
Yosunlu yalakta görünen bulut.
Küpe, aslanağzı, top top fesleğen,
Gelene geçene dalını eğen,
Varını yoğunu sebil eden dut.

Ufukta çalkanıp duran bir resim:
Gök, deniz, selviler, mezar taşları,
O kumrular, Üsküdarın kuşları..
Sokağın başında yatan evliya,
O bir sır, bir güzel yüz ve bir rüya
Gibi içimizden geçen dört mevsim.
Bu yaprak, deniz ve gök aleminde
Şarkı söylemekle birdi yaşamak,
Bir günah korkusu vardı yeminde
Ve gözler boyunca yeşerirdi aşk.

Nerede o içli halden anlarlık,
O temiz yakınlık içi şenmen;
O naz gibi ince ve gözlerinden
Samimi bir saffet akan insanlar ?
Nur, su kadar aziz olan o canlar?
Kimdi oynadığım, sevdiğim kimdi,
Nerede komşunun küçük kız şimdi ?
O Üsküdardaki kuytu, dar sokak
Ki bütün nimetleriyle benimdi,
İçimde başka bir Kafdağı, uzak !

Bırak ! O ince saz benizli kızlar;
Uçucu sevinçler, sebepsiz hazlar,
Selviler, kuşlar ve çil çil yıldızlar
Mahfazalarından bir bir çıkarak,
Bir şarkı, oyuncak, mücevher gibi,
Tanrım! Tazelenen bir seher gibi

Doldursun dünyamı yeniden bırak!.

Hiç yorum yok: