3 Temmuz 2015 Cuma

NURCAN ÇELİK

(3 Temmuz 1965 - )


       Evli. İstanbul’da yaşıyor.
 Şiirleri Ada, Damar, Denizsuykasesi, Güzel Yazılar, Her Şeye Karşın, Kıyı, Sincan İstasyonu, Şiir Ülkesi vb. gibi dergi ve fanzinlerde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Ayna Halleri (2013, Serander Yayınları, Trabzon, 80 s.)

Şiirlerinden Seçmeler:

ARTILAR EKSİLER

Yandığı yerde çoğalır söz
Bir nehir kendine ağlar
Hangi ağustosun sessizliği bu
Ölüm bende arıyor gölgesini

Oysa türkülerim var söylenmemiş

Uyuturken dizlerimde geceyi
Hangi ağustostan düştü bu yağmur
Geveze suskunluğum bahar
Ölüm esmer yüzü gülüşümün

Her yangın kendine çoğalır
Ölüm nasıl eksilir bizden

BURUŞMA

aklıma geliverir de
git derim gibi
o bir şarkı söyler uzakta
kanar burda ruhu günlerin
dağların da ağladığı görülmüştür
yalnızlığın buruşturduğu kadınlar
çeyiz sandığında taşır kendi ölüsünü
soğuk ve tenha
unutmadım hiç
bahçeyi seyreden pencerenin iç çekişini
bir yüzün kaldı yalnızlığıma
bir de martıları uçmuş deniz
kapı akşam
kilit pas
arkamdan baksın biri

DAĞ DENİZ GÖLGE

düşer gölgesi ayrılığın
ortasına sevişmelerin
ayak sesleri yolculuklar
kaybettiği tayfası geminin

uyurken bir kez daha seyredip gitmeli seni
yarı yol utangaçlığı dönüşler
izi silinmiş zamandan

nasıl dirilir kadınlığı
ölü tenlerin
sessizce yeşerir içindeki kent
yabancı gülüyken kendi bahçenin

dağ sevdalanırsa denize
oynaşır gölgesi ayrılığın

DAĞLARA KARŞI

Dokunsanız ellerine yalnızlığın
Rüzgar dökülür ağzından
Karışır göğün sesine
Bana zehrini bırakarak
Uyuduğum su rengi ölüm

Üyesi(mi)yim yasa dışı örgütlerin
Bu yüzden geçmiyor kimseler kapımdan
İleniyorum çığlığımı biçen terziye

Yüreğimde gece gözlü çocuk
Tükenerek geçtim yanından
Bağışlamadı beni
Yüzünde gizlediği öfke

Yıkıyorum sığınağımı
Sizde bırakın beni
Şiirlerimi yakıyorum

GÜNE ÇOCUK

Taşıdı rüzgarı
Yüreğinde boğulduğum yaşam
Hücremde saklı gölge
Kaç sevdayı dokur kendi içinde

Tutuşan ses
Yeşermesi tohumun
Gözlerde büyüyen telaş
Kapıda karanlığın sesi

Hüznünü biriktirdi geceye
Güneşin unuttuğu pencere
Sancısı umudun
Güne doğdu ağlayarak kaç çocuk

GÜVERTE

Ölü balıkların yitik şarkısı
Enkaz kalabalığı gün yoksulu kent
Kendi alın terinde yüzen karınca
Hazır gecenin bildik nöbetlerine

Ne yana dönsem acır o yanım
Hangi limana bıraksam kederimi
peşimden koşar bir deniz

Odalarda sararan gençlik
Asıl güvertesine
Dar vakitlerin

Söndürün karanlığı
Yansın bütün ışıkları
Evrenin

IŞIK YARASI

oydum gövdemi gittim
maryan çukuruna
kendim gittim
taş bağlamadan bedenime
üstelik yüksekti Everest ten
üstelik gözlerim geceden kalma
elleri hazır çocuklar (gördüm)
saklayacak tarihi

sözcüklerinizden öptüm sizi
üstelik beyaz elleriniz

yaşamı esmer
kıyısı uğursuz gölge
kaç Deniz Gezmiş
kaç deniz geçmiş

acısı asılı tarihe
geleceği ışık yarası

gençliğinizden öptüm sizi

KARANLIK DENİZ

düşer ayışığı içine
çözülür lacivert elleri
külrengi yaşamda
boy verir denizin çocuğu

aralanan kapıdan
kim vurdu günü
karanfil ekiyor avuçlarına kızlar

özgürlüğün dilsiz
karanlık yarınsız sokaklar
gecenin tezgahında büyür çocuklar
bahara yakışmayan yolculuklara

bu yaşlarda ölüm anlamıyor insanı

NEYİMDİN

neyimdin
ötesiyken herkes herkesin
varmadık mı kalp kalesine
upuzun suları geçip
sor şimdi tenine
rüyanın omzunda soğuyan güzü
uyandın
soluğun hazır
soyunduğun kimin gövdesi
yandığın kime su
sözüne dön
bilmek acıtmaktır siyahı
şaşırma
suyu bulandırmaz uyanıklığı
kuş uyumaz yurdunda
taşır göğün geleceğini
ses ürkmez kendinden
neyimdin
ötesiyken herkes herkesin

SİZ'E DAİR

Işığa çıkamayan yüz
Tavan arasında besler örümceğini
Yıkansa da lekelerinden
Aynada çoğalan yüzler zifiri

Tanığı savaşların
Uyan;
Şuh bir tanrıçaya
Şarkılar söylüyorsun
Sazın dili geçmiyor taşa
Göğü alçak balonların
İpini tutuyorsun

Ateşten soruyorsun ekmeğini
Ekmeğin çiğ
Gün gelmeyecek gülün uğultusuyla
Sil ağzındaki okyanusu

Gözleri bağlı ölüme
Saklambaçtan geriye
Saysan
      Kaç çocuk

SÖZ

Taşımıyor bilinci artık
Sözcüklere yüklenen masal
Denk düşmüyor söylemime
Hiç bir avuntu
Çatlak bir kalbin sesi şiir
Acemi çığlık gölgesi
Sussam kuş ölüleri
Çoğalacak ağzımda
Söylesem yere düşecek söz
Dere tepe imge yığını

SU İZİ

                         '' gidersen sığmam bu kente''

    açıldı perdesi zamanın
    doğdum aşk kesiği
    bulut eksilmesi bastığım

   yaslansam duvara
   annem olurdu
   beklerdi çocukluğumun penceresinde

   deniz uzaksa
   bir nehre git boğulmak için
   koşacaktır kurtarmaya sözcüklerini
   nasıl olsa bir uçurum

   yürüsem kaybolacağım
   gözümden düşerim dursam

    yüzümü okşamıyorsa
    ne anlamı var
    bir ölüyle konuşmanın

ŞAİRLER AŞKINA


A sızdım annesiz
B yi babam sanıp heceledim

Öksüzdüm harf verdi biri
Sevişmesiyle sözcüklerin
Çoğaldım dizeledim

Kanatıyordu yarayı zaman
Sancılıydım
Yanık kokan odalarda şiirledim
Sustuklarımla başladım söze

Şairler aşkına
Anne de bana ey şiir

YOLCU

bildik baharların
kara sevda kokusu
esmerliği bu yüzden
güneş bilmez odalar

kanayan anaların yarası
gölgelerin oynaştığı sır
düşü mermi yenılgisi
ölüsü bol ülkemin

öper gibi bir çocuğun yüzünü
cam kırığı gülüşler taşır
ağına örümceğin
gecenin yolcuları ağrılı
varılmayan dönüşü kıyıların


yüreğim ayaklarım.





Hiç yorum yok: