22 Haziran 2017 Perşembe

ERGUN TAVLAN



       İzmir’de yaşıyor; evli.
       Şiirleri Ağır Ol Bay Düzyazı, Bireylikler, Habis, Heves, Tezgâh, Ücra vb. gibi dergi ve fanzinlerde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Sesleri Alan (2015, Heterotopya Yayınları, Konya, 80 s.)

Şiirlerinden Seçmeler:

ATLARIYLA, PUSATLARIYLA GÖMEMEDİĞİMİZE
Dağdağa'ya tırmanırken beş kişiydik
saçılmış olarak tutunmuştuk dikeye
başımızın üstünde çakan bir şimşekten
memecik saçları tutuştu Soli'nin
sağ şaryoda Çeçenler olmasa kalbi de külüyordu
işte sadakalar, şükürler, şeytan kulağı falan
müthiş bir çalım incili çiçeklere

...sonra ber ber saçları oldu onun
bir daha o koltukta hiç şak sesi...

devrisi yıl Soli'yi alıp Kürt Karpatlarına sardık
bunu ne zaman düşünsem taşınım doluyor
yağmura yakalandık, sırıldık, kümeye sığındık
sırttaki kovuğu C düzeninde tutarken
Varto'nun 7 donda sallandığını gördük
minareler dalya taşları gibi döküldüler
evlerin burunlarına basıldı, yayıldılar, yassıldılar

...canına kıyan kasabalara kasabalar ağlar
(üç bin dedin beş bin dedin kasabalar)
şehirler buna dolumsamak der
para toplarız, Şekspir tutarız...

bu hikâyenin sonu bir nişanlı gidiği
gidik unutulsun diye gittiğimiz Köşker'de
Kıvırcık'la Soli ters rüzgâra yattılar, dağıldılar
orta kampta dikilmiş boşuna soluyorduk
Kıvırcık ayak değişti, rota kurdu, kurtuldu
Soli kalımda böyle kalmış: kısmış uçuruma bakıyor
yapmadı(?) yapamadı(?) -hangisi
bir ünlemin yoksa aman sorular

...uçurum uçan dağcıları dağcılar yuğlar
Kur'ancıl ıcığlar, cıcığlar, siz
siz mıra durun, mırmıra durun, âmin aman
ben de bu dizeleri serpiyorum
atlar olsun pusatlar olsun...

alsın kabul eylesin incili çiçekler

“Sesleri Alan” adlı kitabından

KİTAPLA UYUYANIN ŞARKISI

evlendik bana nur topu gibi tuttular verdi
topa tuttular

omursuz omuzsuz kaldım ama kazandım gaybı
çok say bir huy bir bedene yapışıp uyumak
bana yel geçiren sınırlar verdi

ergenliğin ersen de bitmeyen ritüeli
ben uyurum içimden kalkan adam
milim adım salona kanepeye kurulur
gerilla ışığında yani aydan hallice
açık dinden çıkar uğrunur

ne çol çocuk ne olan dünyanın derdi

göğsüne düşene kadar Dostoyevski
göğsüne düşene kadar Dostoyevski

PAPA

Kırılgan erkek otu. Avrupa'ya sürdü, rüzgâr aradı
Hayatını kendinden korumayı bu gönüllü
sürgünde öğrendi: silahlara eda: avlanmadı
boksa ve balığa gitmedi. Ayran gönüllü

biri için sadır sabır isteyen ülkelere gitti
Kalıcı ülkelerdi. İnsanda kalırlardı
Şayaklarını, kâğıt valizlerini attı: o ülkeleri
hep ikinci el kedilerle yürüdü

çıkarken anlamını unutur insan meselâ paltosunu
unutmaz: biz hayattan üşüdükçe üşüdükçe nikolay
unutmabunu: kedi bizi soyan bir anlam

Müntehir bir Odysseus olarak Amerka'ya döndü
Gündüzleri dokuduğu tülü geceleri söken kadına
tersini çekti: Kalafatta ince ölüm makyajı

Buluta çekildi: anne sesine: çise çise kuruyana
"Haydi, sıra sende!" –tüfek bir yöntem sadece

Baba yerde. Upuzun. Kendi kanına sarılmış
Baba: kendini ölmüş –tüfek bir yöntem sadece

harita baktık kanı aktık –akit tamam

çeksem tetiği ölürken bari kendim olsam

Key West, 2 Kasım 2001

Paterson, 23 Mart 2002

Hiç yorum yok: