TUTULMA
Gözüm tutuluyor.
Kayba geçebilirim. Güneşin açık yaralarını dağladım bu sene. Resmini çizdim düz
kare bir ekrana. Sıradan olmak ne müjdeli güzelliktir Tanrım. Hakkını helal et
bana. Gözüm tutuluyor iç çekerek. Gözüm tutuluyor kadehim boş ve asla
dolmayacak. Gözüm tutuluyor sakin sakin titriyorum o denizsiz kumda.
Krizantem dediniz,
buldum çarşıdan. Neye yarar buketler, kırmızı paketli rujlar, sütliman aşk
sözcükleriniz? Eğil bana dediniz eğildim ırkları varsayarak. Nedir kanınızdaki
içkinlik, sırtınızdaki duvar, ellinizde
kalakalmış yargısız bahar?
Eskici geçmiyor bu
şehrin sokaklarından. Duyguları muteber halk nerelere saklandı? Ölmeden kendi
namazını kılıyor birileri, sala okutuyor parasını ödeyip orkestraya. Etiketi
söküyor tezgâhtar, büyük indirim, büyük Çin indirimi var. Çocuk dağdan indi ya,
ücretler de inecek, mutlu sermaye. Kanımızı emdirdi kuyruklarla vampire.
Vergimiz peşin ödeniyor.
Islah edilmiş
güneşi var Mersin’in. Zıvanadan çıkmış müziği sanat kulüplerinin. Sanat ve
sosyoloji. Siyaset ve kimya. Felsefe ve Pan. Tanrı ve doğal ürünler. Dükkân ve
peygamber. Banka çalışanı ve caz. İkebana, Sezar salatası, Abdullah ve Mahir.
Anamur muzu; gittikçe ötekileşen kokusu. Unutma ey! Zindan karanlığı sessiz
değildir asla: Ta içine gömülür gürültü.
Ben şeyleri
anlatırım iznimle. Bas ve ben çok utanırız iyi şeyler söylenince. Şarkılar
şarkıları çağırıyor. Geceler usanmıyor, vuruyor geceleri alnından. Çok
içerleriz bas ve ben, dünya döner biz eksildikçe. İkindi nabız düzenimizi
doğuruyor. Bas ve ben, ıssızlıkta çoğaldık?
Gözünüz tutuluyor.
Kayba geçebilirsiniz. Güneşin açık yaralarını dağladınız bu sene. Resmini
çizdiniz düz kare bir ekrana. Sıradan olmak ne müjdeli güzelliktir Tanrım.
Hakkını helal et onlara. Gözünüz tutuluyor iç çekerek. Gözünüz tutuluyor
kadehiniz boş ve asla dolmayacak. Gözünüz tutuluyor sakin sakin titriyorsunuz o
denizsiz kumda.
DÜŞ İKİZİ
Beni izlerken, eski
bir film görünüyor belleğimde. Bir kadın eğilip saksısız çiçeğe dokunuyor.
Kimse kimseyi koparmaz o dünyada yanlışlıkla, koyu gridir eller, açık gridir
toprak. Kurt uluyor ağzında duman ve köyün dışı. Köpekler birbirine yanaşarak
ısınıyor. Sis odamdan içerime sızıyor. Gümüş telimi ısırıyor rüzgâr. Saçlarımı
seriyorum başucuma. Gözlerimi kapattığım yerde başlıyor deniz ile yelkenli.
Uykularımız uzun, döşeğimiz kibar.
Fotoğraf makinesi
düştü yere üçayaktan. Bir kırılma duygusu savrulur görüntüde. O zelzele yere
düştü dağdan. Otantik baharını çağırır titreşimler. Bir kız gönül koyar bir
erkeğe, bir erkek yaşamayı ister tek rastgele nefeste. Çorbayı paylaşırken
lekelenir resimleri. Bütün lekelerle gölge.
Yüksek şarkılar
seslemişiz. Komşuları rahatsız etmiş sözden geçen tiz intihar. Ölümler ayağa
kalkmış, dansın içine kapanmış koku. Dekorunu çıkarmış teninden şişman bir
rastlantı daha. Suya bakmışız, bir bardağı su sanmışız. Göğü okşayabiliyoruz sobadaki
kıvılcımdan.
Sevgilim, bana bu
düş ikizini yazdırdın ya, ben çok öldüm o düşte emi, sen çok yaşa! Büyük bir
ismim oldu dış bahçenin kapısına çiviledim küçücük harflerini. Sevgi aşkın
kırıntısı, diyor Cebrail. Aşk birkaç dünya öte rüya, birkaç damla. Arabayı
kapıya çektim, müsterih ol: Yıldızları arka koltuğa bırakabilir arkadaşlar.
Tesadüf bu ya
kırpışıyor kirpiklerimiz. Saydam tonu var oysa ruhun, çok sessiz. Silinebilir
kopyasıyla birikiyor sözcükler. Siz ona şiir dediniz, biz onu keder eyledik. Hayat!
Üzgünüm, sana sürtündüm içine boşalmayarak. Etimi sağıyorum, renksiz bir bayrak
göneniyor. Hayal meyal sıvazlanan dalgalara dönüşüyor ulusların minik
dünyası.
Seni izlerken, eski
bir film görünüyor belleğinde. Bir adam eğilip saksısız çiçeğe dokunuyor. Kimse
kimseyi koparmaz o dünyada yanlışlıkla, koyu gridir eller, açık gridir toprak.
Kurt uluyor ağzında duman ve köyün dışı. Köpekler birbirine yanaşarak ısınıyor.
Sis odandan içerine sızıyor. Gümüş telini ısırıyor rüzgâr. Saçlarını seriyorsun
başucuna. Gözlerini kapattığın yerde başlıyor deniz ve yelkenli. Uykularımız
uzun, döşeğimiz kibar.
UÇ UCA
Celâl
Soycan için
Uç/tum. Kör olana
dek uzuyor yol sonum. Uçuyor maden parıltı, kibar diksiyonlu vulgar, gıcırtısı
vidanın. Gel, uçasın bir de bende. Uç/tum. Dili yanana kadar çırpınıyor
sema/verim. Kızıla boyanmış saçı siyah
oyuncak. Ateşe belenmiş buz direği. Sarkıklardan ayrıldım, göle düştüm,
büyüdüm. Uç/tum. Yağmur damla tekiliyle düştüm yerlere. Rüzgâra çoğaltılmış
resim, nevbahara eksiltilmiş rahvan, suya ezdirilmiş kanı tayların.
Kandan ırak canı
var sürüngenlerin. Canını veren dere, taşlara, yivlerine. Düzlüğünü veren
kayaç, gür ormanla seyrediyor uca uç. Kıyısından kotarılmış aşkın aşklar
meczubu. Bir Süryani ezgisinde unutulmuş sürgün dal. Kuytuda koyuveren tomurcuk
kıpırtısı. Gün dündü, dün de gündü,
ufkunda donuk yar/ın.
Sessiz film
izlemişsin şilteli bir odada. Perdesini üzüntüyle örtüp gizlenmiş pencere.
Sincaplarla yatağının ayakucu düşlenmiş. Düşlerinde kabartılı aynaya düşürülen
huzme. Işığında atomundan kopartılmış yalnızlık. Işkın topla kayasında
doruklanan tepenin. Yek başına uç vermişsin, bük ucunu, eklemle. Sonsuz olur
kurtuluşun örülmeyen gecede.
Kırkayaklar
baskınından arta kalmış cesedin. Tozlarını savurdukça böcekler mahzenine. Caz
izlermiş izlerinde yeni doğmuş güneşin. Sızıntıyı düşürünce ellerine dış mekân.
Kanı donduran uçurum, koyulaşan görüntü. Tonlarını kısaltarak lekeleri lekele.
Serbest atış ivmesine saklanmış çıplak yazı. Kurgusunda delibaşı sivil dört duvarında.
Uç/tun. Kör olana dek uzuyor yol sonun. Uçuyor maden parıltı, kibar diksiyonlu vulgar, gıcırtısı vidanın. Gel, uçayım bir de sende. Uç/tun. Dili yanana kadar çırpınıyor sema/verin. Kızıla boyanmış saçı siyah oyuncak. Ateşe belenmiş buz direği. Sarkıklardan ayrıldın, göle düştün, büyüdün. Uç/tun. Yağmur damla tekiliyle düştün yerlere. Rüzgâra çoğaltılmış resim, nevbahara eksiltilmiş rahvan, suya ezdirilmiş kanı tayların.
“Bas ve Ben” adlı kitabından
ÜÇ.
Huylarımız
değişiyor [Deleuze]. Tanrıya fıştıklanmış yalancılarız
[Derrida]
yardakçısıyız: Mantar ilmini grafik özeninde döktük simsiyah
[Negri]. Topluyor
dağınık yatağını okunaklı arzunun
Çekip çekiştiriyor
[Lyotard] sahilden de eski harfler inceliğini kumun
[Agamben] tepeden
bakar düş havuzuna, bakar
Koluna girdiği
[Benjamin] sırtına dokunur bir an, irkilirler an için
Spinoza’yı top
güllesini parlatırken tanıdım ilk [Hegel ve Feurbach] Ustaların
Tam ‘töz’
diyecekken araya ‘tarih’ girmez mi, aman…
[Marks] kızına
zengin koca aramış mahalle kaldırımında
– Foucault’yla kafa
kafaya vermiş üstelik –
[Engels] maaşına
zam yapıyor sakalıyla ünlenecek adamın
Su duruluyor
taşların pırıltısını, yağmur şiddetlenebilir yarın
Ayıp ediliyor solcu
öğrencilere [Adorno]. Evet, sol gerçek midir Tanrının başucunda?
Din ve doğa
arasında kırpıştırıyor [Habernas] uykulu göz kapaklarını
Hüzünle uyanıyor o
sabah da para- gökyüzünü alçaltıyor büyü kurucusu büyüklüklerin!
Dönebilirim hışımla
[Dante], ekşitebilirim gülümsememi [Cioran] illallah
Yeryüzüne
çevrilebilir bedenim, hecelesin kök diplerini
[Nietzsche] müziğin
sesini açıyor mütemadiyen yan odada
[Lacan] dinliyor ad
harflerini, nesneler de törpülenir orada
Sakiniz, yeni ölmüş
bir karınca sürüsüyüz, süpürge rüzgârı bekliyoruz
Zamandan hiç
bahsetmedi Levinas
“Okunaklı Harfler” adlı kitabından
Ogün Kaymak
*Şiirler, Ogün Kaymak’ın izniyle yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder