1 Aralık 2015 Salı

OGÜN KAYMAK'TAN ŞİİRLER

TUTULMA

Gözüm tutuluyor. Kayba geçebilirim. Güneşin açık yaralarını dağladım bu sene. Resmini çizdim düz kare bir ekrana. Sıradan olmak ne müjdeli güzelliktir Tanrım. Hakkını helal et bana. Gözüm tutuluyor iç çekerek. Gözüm tutuluyor kadehim boş ve asla dolmayacak. Gözüm tutuluyor sakin sakin titriyorum o denizsiz kumda.
Krizantem dediniz, buldum çarşıdan. Neye yarar buketler, kırmızı paketli rujlar, sütliman aşk sözcükleriniz? Eğil bana dediniz eğildim ırkları varsayarak. Nedir kanınızdaki içkinlik,  sırtınızdaki duvar, ellinizde kalakalmış yargısız bahar?
Eskici geçmiyor bu şehrin sokaklarından. Duyguları muteber halk nerelere saklandı? Ölmeden kendi namazını kılıyor birileri, sala okutuyor parasını ödeyip orkestraya. Etiketi söküyor tezgâhtar, büyük indirim, büyük Çin indirimi var. Çocuk dağdan indi ya, ücretler de inecek, mutlu sermaye. Kanımızı emdirdi kuyruklarla vampire. Vergimiz peşin ödeniyor.
Islah edilmiş güneşi var Mersin’in. Zıvanadan çıkmış müziği sanat kulüplerinin. Sanat ve sosyoloji. Siyaset ve kimya. Felsefe ve Pan. Tanrı ve doğal ürünler. Dükkân ve peygamber. Banka çalışanı ve caz. İkebana, Sezar salatası, Abdullah ve Mahir. Anamur muzu; gittikçe ötekileşen kokusu. Unutma ey! Zindan karanlığı sessiz değildir asla: Ta içine gömülür gürültü.
Ben şeyleri anlatırım iznimle. Bas ve ben çok utanırız iyi şeyler söylenince. Şarkılar şarkıları çağırıyor. Geceler usanmıyor, vuruyor geceleri alnından. Çok içerleriz bas ve ben, dünya döner biz eksildikçe. İkindi nabız düzenimizi doğuruyor. Bas ve ben, ıssızlıkta çoğaldık?
Gözünüz tutuluyor. Kayba geçebilirsiniz. Güneşin açık yaralarını dağladınız bu sene. Resmini çizdiniz düz kare bir ekrana. Sıradan olmak ne müjdeli güzelliktir Tanrım. Hakkını helal et onlara. Gözünüz tutuluyor iç çekerek. Gözünüz tutuluyor kadehiniz boş ve asla dolmayacak. Gözünüz tutuluyor sakin sakin titriyorsunuz o denizsiz kumda.


DÜŞ İKİZİ

Beni izlerken, eski bir film görünüyor belleğimde. Bir kadın eğilip saksısız çiçeğe dokunuyor. Kimse kimseyi koparmaz o dünyada yanlışlıkla, koyu gridir eller, açık gridir toprak. Kurt uluyor ağzında duman ve köyün dışı. Köpekler birbirine yanaşarak ısınıyor. Sis odamdan içerime sızıyor. Gümüş telimi ısırıyor rüzgâr. Saçlarımı seriyorum başucuma. Gözlerimi kapattığım yerde başlıyor deniz ile yelkenli. Uykularımız uzun, döşeğimiz kibar.
Fotoğraf makinesi düştü yere üçayaktan. Bir kırılma duygusu savrulur görüntüde. O zelzele yere düştü dağdan. Otantik baharını çağırır titreşimler. Bir kız gönül koyar bir erkeğe, bir erkek yaşamayı ister tek rastgele nefeste. Çorbayı paylaşırken lekelenir resimleri. Bütün lekelerle gölge.
Yüksek şarkılar seslemişiz. Komşuları rahatsız etmiş sözden geçen tiz intihar. Ölümler ayağa kalkmış, dansın içine kapanmış koku. Dekorunu çıkarmış teninden şişman bir rastlantı daha. Suya bakmışız, bir bardağı su sanmışız. Göğü okşayabiliyoruz sobadaki kıvılcımdan.
Sevgilim, bana bu düş ikizini yazdırdın ya, ben çok öldüm o düşte emi, sen çok yaşa! Büyük bir ismim oldu dış bahçenin kapısına çiviledim küçücük harflerini. Sevgi aşkın kırıntısı, diyor Cebrail. Aşk birkaç dünya öte rüya, birkaç damla. Arabayı kapıya çektim, müsterih ol: Yıldızları arka koltuğa bırakabilir arkadaşlar.
Tesadüf bu ya kırpışıyor kirpiklerimiz. Saydam tonu var oysa ruhun, çok sessiz. Silinebilir kopyasıyla birikiyor sözcükler. Siz ona şiir dediniz, biz onu keder eyledik. Hayat! Üzgünüm, sana sürtündüm içine boşalmayarak. Etimi sağıyorum, renksiz bir bayrak göneniyor. Hayal meyal sıvazlanan dalgalara dönüşüyor ulusların minik dünyası. 
Seni izlerken, eski bir film görünüyor belleğinde. Bir adam eğilip saksısız çiçeğe dokunuyor. Kimse kimseyi koparmaz o dünyada yanlışlıkla, koyu gridir eller, açık gridir toprak. Kurt uluyor ağzında duman ve köyün dışı. Köpekler birbirine yanaşarak ısınıyor. Sis odandan içerine sızıyor. Gümüş telini ısırıyor rüzgâr. Saçlarını seriyorsun başucuna. Gözlerini kapattığın yerde başlıyor deniz ve yelkenli. Uykularımız uzun, döşeğimiz kibar.

UÇ UCA

                                                                                                   Celâl Soycan için

Uç/tum. Kör olana dek uzuyor yol sonum. Uçuyor maden parıltı, kibar diksiyonlu vulgar, gıcırtısı vidanın. Gel, uçasın bir de bende. Uç/tum. Dili yanana kadar çırpınıyor sema/verim.  Kızıla boyanmış saçı siyah oyuncak. Ateşe belenmiş buz direği. Sarkıklardan ayrıldım, göle düştüm, büyüdüm. Uç/tum. Yağmur damla tekiliyle düştüm yerlere. Rüzgâra çoğaltılmış resim, nevbahara eksiltilmiş rahvan, suya ezdirilmiş kanı tayların.
Kandan ırak canı var sürüngenlerin. Canını veren dere, taşlara, yivlerine. Düzlüğünü veren kayaç, gür ormanla seyrediyor uca uç. Kıyısından kotarılmış aşkın aşklar meczubu. Bir Süryani ezgisinde unutulmuş sürgün dal. Kuytuda koyuveren tomurcuk kıpırtısı.  Gün dündü, dün de gündü, ufkunda donuk yar/ın.
Sessiz film izlemişsin şilteli bir odada. Perdesini üzüntüyle örtüp gizlenmiş pencere. Sincaplarla yatağının ayakucu düşlenmiş. Düşlerinde kabartılı aynaya düşürülen huzme. Işığında atomundan kopartılmış yalnızlık. Işkın topla kayasında doruklanan tepenin. Yek başına uç vermişsin, bük ucunu, eklemle. Sonsuz olur kurtuluşun örülmeyen gecede.
Kırkayaklar baskınından arta kalmış cesedin. Tozlarını savurdukça böcekler mahzenine. Caz izlermiş izlerinde yeni doğmuş güneşin. Sızıntıyı düşürünce ellerine dış mekân. Kanı donduran uçurum, koyulaşan görüntü. Tonlarını kısaltarak lekeleri lekele. Serbest atış ivmesine saklanmış çıplak yazı. Kurgusunda delibaşı sivil dört duvarında.
Uç/tun. Kör olana dek uzuyor yol sonun. Uçuyor maden parıltı, kibar diksiyonlu vulgar, gıcırtısı vidanın. Gel, uçayım bir de sende. Uç/tun. Dili yanana kadar çırpınıyor sema/verin.  Kızıla boyanmış saçı siyah oyuncak. Ateşe belenmiş buz direği. Sarkıklardan ayrıldın, göle düştün, büyüdün. Uç/tun. Yağmur damla tekiliyle düştün yerlere. Rüzgâra çoğaltılmış resim, nevbahara eksiltilmiş rahvan, suya ezdirilmiş kanı tayların.

“Bas ve Ben” adlı kitabından



ÜÇ.

Huylarımız değişiyor [Deleuze]. Tanrıya fıştıklanmış yalancılarız
[Derrida] yardakçısıyız: Mantar ilmini grafik özeninde döktük simsiyah
[Negri]. Topluyor dağınık yatağını okunaklı arzunun
Çekip çekiştiriyor [Lyotard] sahilden de eski harfler inceliğini kumun

[Agamben] tepeden bakar düş havuzuna, bakar
Koluna girdiği [Benjamin] sırtına dokunur bir an, irkilirler an için
Spinoza’yı top güllesini parlatırken tanıdım ilk [Hegel ve Feurbach] Ustaların
Tam ‘töz’ diyecekken araya ‘tarih’ girmez mi, aman…

[Marks] kızına zengin koca aramış mahalle kaldırımında
– Foucault’yla kafa kafaya vermiş üstelik –
[Engels] maaşına zam yapıyor sakalıyla ünlenecek adamın
Su duruluyor taşların pırıltısını, yağmur şiddetlenebilir yarın

Ayıp ediliyor solcu öğrencilere [Adorno]. Evet, sol gerçek midir Tanrının başucunda?
Din ve doğa arasında kırpıştırıyor [Habernas] uykulu göz kapaklarını
Hüzünle uyanıyor o sabah da para- gökyüzünü alçaltıyor büyü kurucusu büyüklüklerin!
Dönebilirim hışımla [Dante], ekşitebilirim gülümsememi [Cioran] illallah
Yeryüzüne çevrilebilir bedenim, hecelesin kök diplerini

[Nietzsche] müziğin sesini açıyor mütemadiyen yan odada
[Lacan] dinliyor ad harflerini, nesneler de törpülenir orada
Sakiniz, yeni ölmüş bir karınca sürüsüyüz, süpürge rüzgârı bekliyoruz
Zamandan hiç bahsetmedi Levinas

“Okunaklı Harfler” adlı kitabından
Ogün Kaymak


*Şiirler, Ogün Kaymak’ın izniyle yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: