(1959, Niğde - )
İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü'nü bitirdi. İşletme,
gazetecilik, hukuk öğrenimi gördü. "Yankı" ve "Yeni Gündem"
dergilerinde gazetecilik yapan şair,
"Mavi Yaka" , "Edebiyatta Seçki", "Atika"
dergilerini çıkartanlar arasında yer aldı. 1996 - 2002 yılları arasında
"Şiir Oku" dergisini çıkarttı. 1989 yılından bu yana, şiirleri,
İngilizce, Fransızca, Katalanca, Romence, Almanca, İspanyolca, Gürcüce, Çince
ve Makedoncaya çevrildi. Seçme şiirleri, Kürtçeye çevrilerek “Denizin
Söylediği” adıyla bir kitapta toplandı. Varlık dergisinde ”Şiir Taşı” adlı
köşede yazdı.
Şiirleri, yazıları ve söyleşileri Akatalpa,
Budala, Islık, İnsan, Şiirden, Yasakmeyve vb. gibi dergi, fanzin, gazete ve
eklerinde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Ay Düştü (1990)
& Su Resimleri (1991)
& Yengeç Sepeti (1992)
& Salıdan Önceki Pazartesi (1995)
& Sonsuzluk Taşta (1998)
& Ateş Bağı (2003)
& Açık Yara (2004)
& Çan Uykusu (2005)
& Yazıtlar (Adil Salih’in resimleriyle; 2009)
& Çigan Şiirleri (Kitaptaki resimler: Murat Yurdakul, 2011,
Komşu Yayınları: 98, Yasakmeyve Şiir Dizisi: 89, İst., 88 s.)
& Yıldız Değirmeni (2014, Yitik Ülke Yayınları, İst.,
96 s.)
& Sessiz Düğüm (2015, İkaros Yayınları)
& Rüzgâr Yanığı
(2016, Komşu Yayınları, Yasakmeyve Şiir Dizisi: 176, İst., 104 s.)
Aforizmalar Kitabı:
& Sincabın Gölgesi (2008)
Deneme, İnceleme, Eleştiri Kitapları:
& Şiir Taşı (2016, Yazılı Kâğıt Yayınları, Ank., 176
s.)
Çocuk Kitapları:
& Işıkları Karartmayın Çocuklar (Çocuk şiirleri;
1992)
& Küçük Uykular Bahçesi (“Işıkları Karartmayın Çocuklar” kitabının
yeniden düzenlenmesi ile; 2012)
Hakkında
Yazılan Yazılar:
1 Rüzgâr
Yanığı’nda Mustafa Köz
Söz nerede sınarsa kendini, orada bir
şair ömrünü ortaya koymak zorundadır. Zamanın yetmediği ya da kendini
ertelediği yerde sınanmış sözcüklerle karşı gelmenin simyasını ortaya koyan
kişidir şair. Mucizevi meziyetleri olduğundan değil, fiyakalı olduğundan hiç
değil; onuru ve sezgisiyle kendini namluya sürmenin erdemini yaşamak için
sözcüklerini törpüler. Onu bazen bir sokağın derinliğinde kaybolurken, bazen
bir çocuğun rüzgara savrulan saçlarını tararken görebilirsiniz. Bir bahar
sabahı kadar yakındır, ikindiler gibi sakin, taşmış bir pınar gibi hırçındır
bazen.
Aşkla serçeleri benzetmek ona dairdir
biraz, gittikçe büyüyen yaraya çare aramak, yetmediği yerde onu baç etmek için
çıkmıştır yola. Hırçınlaşan ve gittikçe daha çok hırçınlaşan bir ülkede kaleminin
mürekkebini yüreğinden çekmenin bedeliyle yazar. Kan rengi değil kağıda yayılan
sözcükler, sınır boylarında geceden sabaha gezmenin rengidir. Uzlaşmayı
aklından geçirmeyen dizeler boy verir orada. Yükselip zalime karşı ses vermenin
sesiyle dile gelir.
Mustafa Köz’den bahsediyoruz. Geçtiğimiz
yılın son günlerinde “yasakmeyve” aracılığıyla bize armağan ettiği “Rüzgâr
Yanığı” kitabından.
Hikayeleri ağırladı şiirlerinde Mustafa
Köz, mitolojiye konuk oldu bir zaman, destanların sesiyle coşturdu bizi, uzun
kış gecelerinde masallar anlattı şiirlerinde evvel zaman. Yaş kemale erdiğinden
mi dersiniz, çalkalanan sokakların şairi mecbur kılmasından mı, erken ölenlerin
bitimsiz acısından mı yalınlaştı git gide; “Rüzgâr Yanığı” öle öle de olsa çekilen
aşk acısının bütün soy ağacını döküyor önümüze. Kitabın 63. sayfasındaki “ayin”
şiiri aynen şöyle:
Şu pazar günlerinde bir şeyler var
su dipleri gibi dalgın, seni ya da ölümü
düşündüren
HEP İLE HİÇ ARASINDA
Olmamışı oldurandan değil, farkında
olarak ve isteyerek çekilen bir aşk acısının milim milim gergefe işlendiği
dizeler gittikçe artan bir ritimle sarmalıyor okuru. Kör bir baltayı
bileylemenin sesi geliyor şiirden. Kitabı bitirip kapattığınızda, o baltanın
tırpan keskinliğinde olduğunu ve elinizi kestiğini fark ediyorsunuz. Geriye
kalan sızılı boşluktan herkes kendine kalanı alıp kucaklıyor. Eskimiş
yaralarının kabuğunu kaşıyor tatlı tatlı. Bazen uzun siyah saçlarıyla, bazen
kucaklaşmaların seyrinde kendinize rastlıyorsunuz.
Belki de kendinde olanla baş edemeyip
bizi de tanık kılmak adına içini dökmüş bu kitabında şair. Geçerken bakıp
iletişim kuracağınız bir şair değil Mustafa Köz. Önceki kitaplarında da olduğu
gibi hep ile hiç arasında bir tercihe mecbur kılıyor sizi “Rüzgâr Yanığı”. Ya
yola koyulmayacaksınız ya da şelaleden düşen papatyanın kokusunu
duyumsayacaksınız kitapla birlikte. İç acısı gittikçe artan dizelerde bazen
özür dileyecek, bazen gitmenin bütün yollarını deneyecek, kapıları zorlayarak
geri dönmenin sancısıyla yüzleşeceksiniz.
Başka anahtar istemez mühürlenmiş
dudaklarının açılması için Mustafa Köz. “Adem’le Havva’yla cennetten
kovulmuştur Anadolu şiiri/ Karacaoğlan da olmasa bir daha cennet yüzü
göremezdi.” Aşkla çıktığı yolda tenin ve dokunmanın diliyle bize yasak olanın
kapılarını açar. Kendimize sakladığımız duyguları, bizim adımıza, kendi
sözcükleriyle dışa vurarak ayıplandığımız yerde olmanın gururunu yaşar. Tahrik
eder, üstüne gider; bununla da kalmayıp insandaki saflığı irdeler içten içe. Daha
görünür olmak için değil, doğayla barışık ve iç içe olmak için yapar bunu
şiirlerinde.
YALNIZ BIRAKMAZ SİZİ KÖZ’ÜN ŞİİRİ
Yorduğu sözcükler emanet değil. Dağ
başlarına yaslanır; kekik kokması bundandır. Buram buram açarken Kadıköy’ün bir
yerinde erguvanlar, kar beyazı bir gecede yolunuz Kars’a düşer. Ama yalnız
değilsiniz, yalnız bırakmaz sizi Köz’ün şiiri. Bir yol ağzında, bir köprü
üstünde, bir çiçeğin sabahında unuttuğunuzu anımsatır ve kendinizle yüzleşmeniz
için nedenler sunar. Acıyı sahiplenmenin dizeleri, aşkın ve ayrılığın kendince
nedenleri çalar kapınızı. Gidecek neresi vardır insanın, üstelik şiir sizi
amansız bir hesaplaşmanın içine çekmişken?
Aman efendim öyle şık şıkıdım imge
bombardımanı değil Köz’ün “Rüzgâr Yanığı”, boyalarını akıtmıyor ilk yağmurda,
ilk kalkışmada elinizi bırakıp kaçmıyor. Naif, içten, hesapsız, kendini
sakınmayan, Karacaoğlan’dan ses alan bir şiir var kitapta. Bu kadar değil
elbette. Vicdanlı bütün şairler gibi rahat uykulara, rahat sevişmelere, rahat
günlere açılmıyor sayfalar kitapta. Dünyanın kana kestiği zamanda şairin
kendini bundan uzak tutması mümkün değil. Bundan dolayı Êzidîler de var kitapta
Şengal de. İçimizdeki yangından ve bizi yağmalayanlardan bahsediyor “Rüzgâr
Yanığı” kitabında Mustafa Köz.
Geçmişle, şimdiki zamanla, acıyla ve
aşkla yüzleşmek için… Üstümüze simsiyah bir çığ gibi gelen ve meydanlarında
sevdiklerimizi yitirdiğimiz kentlerin acılarını biraz olsun dindirmek için,
zaman çalıp düş kurmak, geriye bakıp sevinmek ya da hayıflanmak için “Rüzgâr
Yanığı” ne güzel bir gerekçe.
“sevgili, sen benim şefkatli, haylaz
korsanımsın
bense senin yağmalanmış en kutsal
hazinen.”
C. Hakkı ZARİÇ
Yazarla
Yapılan Söyleşiler:
J Arife
Kalender, ‘Faşizm iki insan arasında başlıyor’ / Cumhuriyet Kitap, Sayı: 1362,
24 Mart 2016, s. 8-9
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder