(30 Mart 1981, Batman - )
Şair. İlk ve orta öğrenimini Batman'da bitirdi.
Mersin Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden
mezun olduktan sonra aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde yüksek
lisansını tamamladı (2002). Bitirme tezi: “Hüseyin Ferhad Şiirinin Kültür
Sözlüğü”. Bir süre Batman'da öğretmenlik görevi yaptı. M.E.B. Talim Terbiye
Kurulu’nda çalıştı. Bilal Kolbüken'in editörlüğünde çıkan Kül Öykü Gazetesi’nin
yayın kurulunda yer aldı. Halen Ankara'da
edebiyat öğretmeni olarak görev yapmaktadır..
1999’dan
beri şiir, yazı ve söyleşileri Akatalpa, Cumhuriyet Kitap, E, Edebiyatta
Üç Nokta, Esmer, Islık, İmgelem, Kaçak Yayın, Kitap-lık, Kül Öykü, Pitoresk,
Sonra Edebiyat, Şiirin, Varlık, Yaratım, Yasakmeyve gibi dergi, gazete
ve eklerinde yayımlandı.
Ödül: 2004 yılında "Mürûr-ı
Zaman" adlı şiiriyle Arkadaş Kitabevi Şiir Ödülü'nü, 2005 yılında "Kayıp Sözler Divanı"
adlı dosyasıyla da Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü, 10. Yıl Pagasist Özel Ödülü'nü
aldı.
Yapıtları:
Şiir: Yalancı Kehribar, 2006,
Mayıs, İzmir; Bildiğim Bütün Kırmızılar, 2019, Everest, İst.
Şiirlerinden Seçmeler:
AĞIR KESİK
yanan kibritin
boynunu bükmesi bir tükenişti
…gördüm.
o büyük suskuyla düştü
korunaksız balkonlardan ömrüm.
camın kenarından
girdi içeriye o karanlık.
or’dan düştü bu serçe,
bu suç…
kendini tellerinden kanatan
bir kemanın sesiyle
kalbimdeki çatlağı büyüterek
nasıl da geçiyor zaman.
ki et ve kan
hoşnutluğu değil tenimde yatan
öyle bakma, çok eski sevdim.
sondan başladık söz’e
şimdi başa dönelim.
her ne varsa yalan…
bir yılan sayıklar
kendileriyle bu rüyâda,
tüm yalanları kadınlar
çiçek kılığında saklar.
bur’da uzak
“gözlerini kısıp ardından bakmak-“
-la başlar… yol uzar
çünkü sabır,
boşluğa ipek tellerle yaslanır
diye…söz,
dirimin ölüme kınsız yasıdır.
hayat! ölü biri gibi uzuyor gövden
irinler, siyahlar akıyor
uykusu ağır kesiklerinden
kendini tekrar ederse
aynalarda suretler
şehirlerin arka yüzlerinde
iç çekişini saklar gölgeler.
her şeyi ben inkâr ettim râvî
artık ters çevirme kum saatini.
yol gitmeye meyillidir,
belli bir
vakti yoktur akıp gitmenin
ne gündüzdür
ne de gece…
mesafelere yol taşıyorum işte
uzak yakına gelebilsin diye
diye…
AĞLAYAN
HARFLER MASALI
adındaki ağlayan harften başlayarak
öpüyorum seni aşk,
dedim ve dilimi verdim kışa,
yüzümü döndüm güneşe başladım son-
ra’nın masalına… dediler
iyi şeyler de vardır hayatta
iyi şeyler de… karın yağması,
yağmurun ıskalamaması gibi iyi
şeyler…
dedim iyi şeyler de gelir bazen
başımıza.
dediler kalbin tam ortasında
unutulacak
ayak izleri olsa da… gün gelir bir
rüzgâr
nasılsa gün… gelir bir rüzgâr daha…
bir rüzgâr böylelikle siler izleri
kalp katran… ve taştan yoğrulmamışsa
iyi şeyler de gelir bazen başımıza
dedim yanlış anladı beni herkes
sonra.
iyi şeyler de dediler… sustum da
susamadım
yalnız dedim, yalnız iki harf var bu
masalda
ilki tüm aşkların… dediler, ah
akşamların
ortasında ağlıyor mahsur ve mahzun
içimde kalmış dedim ikincisi.
dedi, adımdaki ağlayan harften
başlayarak
beni öper misin aşk?
ağır sustum ve uzun… diyemedim
ah aşk…
göz yaşın damlıyor
kalbime… eğil de
gözlerimde biriken harfe bak!
CİN
MASALI
kirpiklerinde kar biriktiren
bir kadın anlattı, ben yazdım.
kırk parçaya bölünmüş bir…
kalp kadar darmadağın
geldi ve bozdu dengesini dünyanın.
o an ikiye bölmüş kendini zaman,
ve acı; bir yılan…
uyanmış ağır uykusundan.
ben râci, aşksız ve dahi imansız bir
cin…
yersiz bir karanlık dolanıyor
aklıma,
deniz eski bir şey bizim oralarda.
unuttuklarımın tarihini tutuyorum
sonra.
ağzımda yalanın tadı,
hiç unutmam…
yerini yadırgayan bir eşya kadar
pişman ve mağlubum yaşananlardan.
kanla başlamam gerekti masala
kara bir şeydi… kırışırdı alnımla
kalplerindeki çatlaktan sızdım
onlara.
insan denen şer kavmi
gurbetimde çarptı beni.
şimdi aramızda duran
nasıl bir taşsa
çarpıp gidiyorum uzak’larına.
hem kör hem çolaktım
ebced hesabıyla ‘aşk’
kadar yıl yaşadım.
ipini kaçırdığı uçurtmaların
yasını tutan bir çocuğun aklı
ve demirden dudaklarıyla
öptüm ağızlarını.
sen beni anladın mı
tükenir her şey… anlama boşuna
kışa döner sonra temmuz da.
dilimin dönmediği sözcükler var
boğulduğum denize inanırım ki aşkla…
bundandır ellerim dilimden daha
zalim,
kırık bir dizede dirildim.
var git muştucu, tebaa’na söyle
ben ölü değilim!
ben ölü değilim!
ben ölü değilim!
KALP
MASALI
yeniden inanıyorum siyaha
ve kana tutuyorum derimi…
ateşe, inanma diyorum
bazı sözcüklerin gazabı
korkutabilir seni, ölüysem
diri tut kendini
yığılıp kalabilirsin
boynuma inmekten
yorulan bir kılıç gibi.
esmerliğim… inan güneşten
değil… ah ki kalbimden
bu bir öçtür vaktinde
mutlaka alınması gereken
beyazdan ve kirlenmeyenden.
gözlerini kısıp uzaklara
bakan bir korsan…
boynunda ter, saçlarında
tuz… o zaman
dizlerine sermiş haritasını
sus parmağıyla gösterip
kalb’in doğusundaki
siyah bir noktayı…
‘beklemek’ sanmış korsan
aysız geceyi,
bir çeneye inmeyi bekleyen
sıkılı bir yumruk gibi.
bir süre sonra susup dinlemiş
beden’in kalb’e söylediğini;
−ağırsam yok senden başka
hiçbir
şey’im.
at kendini, hafiflet beni
ey
kalbim!
Akatalpa,
Sayı: 128, Ağustos 2010
KAN
MASALI
dünyanın yüzüne kahredilmiş
bir yaradır nihayetinde… insan!
dünyanın yüzüne kahredilmiş bir
akşam
gibi dağılsın içinize bu duman, bu
şüphe
siz, pardon, en çok neyimi sevdiniz?
en çok gözlerinizi… benim gözlerim
unutmuyor bazı şeyleri… sözcüklerin
yalan söyleyemediği gibi…
işte tam burada kar yağar,
bembeyaz bir masalın ortasına güzel
kirpiklerini örmüştür bir uykuya
rapunzel.
ki ben yaşlanıyorum ah o zaman.
durmadan bir kıyı arıyorum
kendime ilmek atıyorum bir ilmek
daha bir ilmek düğümleniyor daha
kapkara bi’şey taa şuramda
bir dal elif gibi
çiziyor kalbimi.
kapanmayı bir kapıdan öğrendim.
ah nasılsa insan, unutarak
söndürüyor yüzünde biriken
yağmuru diyorum ve dökülüyorum
buraya.
payına düşeni alsın herkes ve kimse
bağırmasın kuyularda adımı, artık
değilim. bakmayın hala kanadığıma
yazdım ya demin buraya
gelmem bi’ daha masalınıza.
ey etimde kamaşan bıçak!
görüyorsun ya kan
kurumadan pıhtılaşıyor insan.
Edebiyatta
Üç Nokta, Sayı: 2, Bahar 2009
YALANCI
KEHRİBAR
her şeyi ben inkar ettim ravi
artık ters çevirme kum saatini.
sayfaları çevirmek için ıslattığın
parmağın kadar mutluyum. yalan değil
insan gibi hafif şeyleri çeker
kendine aşk
kaçacak yer yok yüzünde..düş değil
her şey masal…uçuruma gül atıp da
yankısını beklemek gibidir aşk.
sarı mumdan kızıla çalan kehribar
ateşe büründü, tespih taneleri ve
meşk
ip kopunca dağılıverdi masal,
yıkıldı kalp.
bir varmış bir yokmuş aslında aşk..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder