(1981, İzmir - )
Turizmcilik, makine operatörlüğü, aktüel fotoğrafçılık, müzecilik gibi birbirinden bağımsız işlerde çalıştı, çalışıyor. İstanbul’da çeşitli galerilerde gerçekleştirilen resim sergilerine metin çalışmaları yaptı. Fotoğraf çekmeye devam ediyor. İzmir’de yaşıyor.
Çalışmaları öncelikli olarak edebiyat üzerine kısa denemelerle başladı.
Bir yandan 2010 yılında yazımına başladığı ve henüz yazım aşaması devam etmekte
olan ilk kurgu/deneme kitabı “Palmiyelerin Altında” adlı çalışmasını sürdürüyor.
Şiirleri Çün’, Duvar, Karayazı, Natama, Palaspandıras, Sakat vb. gibi dergi ve fanzinlerde
yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Buradan Kurtulmak Bize Kaldı (2016, Natama Yayıncılık,
İst., 48 s.)
Kaynaklar:
Şiirlerinden
Seçmeler:
“ben
ayrılıyorum, hadi siz de yavaş yavaş dağılın artık”
ben nerede hata yaptım oturur bir bir
sayarım aslında,
saat bile verebilirim uzayı bir anında
durdurup, üzerinde uzlaştığımız saatler söylerim sana,
bak, derim, ben tam şu anda, güneş tam şu
konumda, dünya güneş’e şu şu açıyla yaklaşıyorken,
akreplerin, cetvellerin ve adımların
kendilerini ölçtükleri bir sahanlıktan,
bir sabahlık doğmamış güneşler sipariş
ederim istersen sana,
acıktıysan ve bir gündüzü yemek istiyorsan.
ben nerede hata yaptım, diyorlar ki insan
hata yapmaz,
hata yapmak için çok büyük evren, insan acı
çekmez, acı çekmek için çok büyük evren,
iki oda bir salonun hükmü olmaz, siz beni
daha geniş odalara alın, odalar genişledikçe bilhassa insan kendini fark etmez.
ismail nerede hata yaptı, ibrahim nerede
hata,
mustafalar ne zaman berk’e, ayşeler ne
zaman ada’ya,
annem nerede hata yaptı, hangi adımı
yanlıştı düşerken bir şeylere tutunduğunda,
güne hangi yanlış besmele, hangi yanlış
ayakla başladıydı,
anneler hata yapmaz adları ayşe’yse,
babalar hata yapmaz mustafa’ysa kardeşleri,
sen ne zaman böyle insan oldun diye
sordulardı,
ben ne zaman unuttum senin o eski yüzünü, o
zamandı diye düşündüydüm,
her yere notlar yapıştırmıştım, post-itler
yapıştırmıştım ekranlara,
buzdolabına elektrik su faturaları,
pizzacı, sucu reklamları beyaz eşyalara,
unutmamam gereken bir şey vardı, ne
olduğunu bilmiyordum,
her yere her şeyi hatırlatacak bir şeyler
asmıştım, unutmayayım diye kim olduğumu,
hatırlamıyorum şimdi o eski yüzümü,
insan hata yapmaz demişlerdi bana,
hatırlamıyorum şimdi o ilk doğduğum yüzümü.
kaç gün oldu, kaç saat geçti, güneş bugün
saat kaçta doğdu, kaç dakika kısaldı gece, dünya şimdi uzayın tam
olarak neresinde, on dört milyar yaşında
mıyız hala, ayşe’ler mustafa’lar bunun neresinde.
“bunları
hiç umursamadı kadın,
gregoryen
takvim’e göre yirmi beş ocak bin dokuz yüz seksen dört’te, saat on üç’ü iki
geçe, jüpiter güneş’e girdiğinde,
kuzey
yarım kürede kış, günler iki dakika daha kısaldığında, dünya’nın son aşk mektubunu
aldı, okudu,
katladı,
oturduğu
masanın sallanan ayağına sıkıştırdı mektubu,
masa
artık, sallanmıyordu.”
Natama,
Sayı: 3
MEZBAHA
sana bu mektubu tertemiz bir mezbahadan
yazıyorum dostum
kanların sıçramadığı, kan kanallarından
tertemiz aktığı
hayvanların boğazlanmadığı, şoklanarak
öldürüldüğü
tüm uluslar arası standartlara uygun bu
mezhabadan
sana tertemiz ölümler yolluyorum
bir laboratuar hassasiyetiyle
yönergelere bağlanmış bir disiplinle
testler, el değmeden paketlenmiş hücreler
naylon kıyafetler, yükleme rampaları, sağ
kalçaya vurulmuş mavi bir mühürle
her gün biraz daha soğuk
her gün biraz daha ölüm bir teknolojiyle
gökyüzünü ve toprağı hiç tanımamış bu
hijyenikcesetlerle;
nasılsın, iyi hissediyor musun? alıştın mı
mutsuzluğuna?
yoksa hala mücadele mi ediyorsun?
yeni bir hap çıkmış dostum,
dünya ölüyor döndüğü yerde,
sen mutlu oluyorsun.
sana bu mektubu adolfun kalbinden yazıyorum
dostum.
kalbimi söküp kopardığım
yerine kapkara bir boşluk
yerine öğrendiğim öldürme biçimleri
yerine bilerek gevşek bırakılmış bir ilmek
yerine ben yalnızca emirleri uyguluyordum
dediğim yerden
sana kapkara bir kalp bırakıyorum
güneş doğdu elbet
şiir yazılmaya devam etti
sabahları bile sevdik dostum
onca ölümün üzerine doğmuş sabahları
ilerleme diyoruz adına bir şeylerin
ben kendi adıma memnunum da biraz
en azından çok değil, iki yüz yıl önce
savaşın kötü bir alışkanlık olduğunu kimse
düşünmüyordu
artık düşünüyoruz öldürmeye de devam ederek
yepyeni öldürme biçimleri
bu tertemiz mezbahada dostum
geride tek bir canlı hücre dokusu
bırakmadan öldüren bombalar
adına ilerleme diyoruz bir şeylerin
önümde gaz ve toz bulutu içinde meydanlar
yine de ilerliyoruz dostum
yüzüme taktığım maskenin ardında
hareket eden canlı bir şeyler var
öldürmemeyi öğreneceğiz elbet
biraz daha öldürmek zorunda olarak
sana bu mektubu bir otoban yalnızlığından
yazıyorum dostum
yeryüzü kederinden, dünya acısından
dinlenme tesisinde çalışan ölü yüzlü
garsonun umursamazlığından
ama kalbimi söküp kopardıkları yerde
gülmeyi çok özlemiş kalabalıklar
ben bir nazi subayından arta kalan neyse
oyum dostum
umutla kanser arasında
terminal bir bedenle bir filiz arasında
bir gulag sürgünüyle bir bahar sürgünü
arasında
yaşamı ve ölümü tutuyorum ellerimde
ağacı ve baltayı
mikrobu ve aşıyı
sana bu mektubu
başlangıçla bitişin içiçe geçtiği
bir pazar sabahından yazıyorum dostum
Natama,
Sayı: 6
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder