14 Ekim 2016 Cuma

ACEM ÖZLER


(1959, Kahramanmaraş - )


       Şiirleri ve çevirileri Akatalpa, Kurşun Kalem, Özgür Edebiyat, Yasakmeyve vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Eski Bir Bellekle (1992)
& Yaş Kırk, Artık (2007, Yom Yayınları, 288 s.)
& Gökyüzü Çok Uzak (2015, Nezih-er Yayınları, Dirim Şiir Dizisi: 1, İzmir)

Şiirlerinden Seçmeler:

AYNADAKİ KOLYE

yeri göğü aradılar
bütün kadınların boynuna baktılar
eski sandıklar bir bir boşaltıldı
karların, buzların erimesini beklediler
yıllar geçti bulunamadı kolyenin kendisi
bir sır gibi kaldı aynada görüntüsü

şubat ’11

Akatalpa, Sayı: 140, Ağustos 2011

BEN YİNE DE YENİLGİLERE İNANDIM

ben dağlara ve rüzgâra inandım
bir atın yelesinden akan tere

ben yıldızlarla geceye inandım
yıldızlar ki gecenin hafızasıdır
ben o hafızada yanan bir hatıraya inandım

ben hem dağlara çıktım
yalnızlığımın ateşinde ısındım
hem şehre indim
yalnızlığıma yenildim aynalarda

ben hem bir ceylanın ürkek edasına vuruldum
hem bir aslanın yaşama hakkına inandım
sevgiliye verilen güle
mezara bırakılan bir karanfile inandım

bir eşkıyanın asaletine
dağlarda cesaretine, şehirde esaretine
ben bir ananın yakarışına inandım

tenden akan şehvet
gecenin ırmağına karışıyor
ben o ırmakta kutsanan ruha inandım

zaferlere ihtiyacımız vardı, biliyorum
ben yine de yenilgilere inandım

Akatalpa, Sayı: 129, Eylül 2010

ÇEYİZ SANDIĞI

 necla hanım için

gitmem iyi oldu bu kez
bana haksızlık yapanlarda pişmanlık
kendimde kendime olan mesafeyi gördüm

her şey yerli yerindeydi yine
üzerinde hâlâ iğne takılı işleme karşılıyor seni ilk

büyü bozulacakmış gibi geldi bana yıllarca
çok açtım çok kapattım o sandığı
hep kapattım gördükçe kapağını
beze değil, kalbime geçirilmiş o iğneyi
göz bebeklerime battı her seferinde

(göz nurundan değil artık kızlar
otto kataloğundan düzüyorlar çeyizi)

birkaç parçayı buraya getirdim
şimdi kullanıyorum
hem iyi geliyor bana, hem acı veriyor
kullanmak tam yirmi sekiz yıl sonra bir çeyizi
kalanı dağıttım
almak istemedi bazıları, uğursuzluk getirirmiş
bilirim, elimden mumlar da alınmıştı bir zamanlar
en sevdiğim arkadaşımın kına gecesinde

bir kusur gibi yaşadım genç kızlığımı
yokluğunda annemin
‘her ölüm erkendir’
annelerinki daha da erken

ateşler içinde yattım akşamında
çeyizimi dağıttığım günün
sanki hayallerimi, gençliğimi dağıttım
oysa her şey o gün dağılmıştı
çocukluğum, saçlarım
annemin solgun yüzünde bakışlarım

sandık mıydı, bedenim mi boşalttığım
bulanık sularına ruhumun

ahşabın sabrı
genç bir kızın kabri idi
toprak bir evde
bir çeyiz sandığı

Akatalpa, Sayı: 125, Mayıs 2010

DEĞİL

yalnız değil, ıssız
kahır değil, iç keder

ne oda, ne sokak, balkon
balkon vefadır, sokak cefa

yemin değil, beddua
gitmek değil, dönmek zor

ne dün, ne bugün, ertesi gün
budur bizi alıkoyan bir yoldan

varsa cefada hep vefa
yoktur aşkta bir son defa


ne ter, ne arzu
ten ile aşk verir huzru

sitem değil, suskunluk
gece değil, uykusuzluk
kahve değil, kokusu sokaklarda

ne yaşamak, ne hatırlamak
bir ertesi gün mahmurluğu tadı

zaman değil, vakit
bugün yaşandı bitti çoktan
bir ertesi gün hüznü
kalan bize tek nakit

Haziran ‘10

Akatalpa, Sayı: 131, Kasım 2010

DUADIR ANNELER

sabah olduysa yine, ondandı
akşamı getiren, bir haberi
ayrılıkları bitiren
sofrayı kuran bir dua idi

en çok okudukları şeydir
annelerin çocuklarına sessizce
iyi olana ısrarlı bir davettir
kötülüğe vurulan kelepçe

çocuk masal dinler
okuduğu duadır annenin
çocuk masaldan bilir tatlı uykuları
anne duadan
hikmetinden sual olunmaz bazı şeylerin

yüzlerinden daha yakındır onlara
duadan sonra gelir bir anne için ayna
aynada kendini görür yalnızca
onda çocuğunu, gelecek olanı

gün onunla başlar, onunla biter
önce bedeni girer yatağa
sonra ruhu kadının
duası hepsinden önce

yıkandığı sudur, kurunduğu güneş
şefkat ve merhamet çeşmesi
annenin kalbidir dua
hep çarpar, hep bağışlar

süt değil, dua ile büyütür çocuğunu
bir annenin başladığı yerdir dua
beddua bittiği

en son anneler oturur masaya
ve yine onlar olur ilk kalkan
annelerin de sığındıkları bir anneleri var
her yerde ve her zaman

kasım ‘10

Akatalpa, Sayı: 134, Şubat 2011

İTİRAF

gün olsun kapımı çalmadın uykusuz gecelerinde
işte ben bu yüzden günlüğün olmak istedim

biliyorum, dudaklarını ıslatır şarap kadının
sen nem katardın geceye dudaklarınla
ne sen bu şehre, ne de hayata
dudakların geç kalmış yüzüne
hep telaşlı, hep terli, hep ıslak
ah, bir mendil bile kalmamış gençliğinden
her kadın biraz da çeyiziydi eskiden
eskiden annesi olurdu yanında insanın
şimdi bir şarkı bile yok hafızada
şimdi uykusuz geceler ve intihar provaları

sen bana hiç öyle sarılmamıştın
neden her gün doğum günün değil

ne çiçekler aldım sana çiçek pazarından
ne pırlanta yüzükler kapalı çarşıdan
elimde bir şişe şarap sana geldim
hediyem olsun doğum gününe bu itiraf

çiçekler vazolarda solar, yüzükler parmaklarında
günlükler çekmecelerde, belki sahaflar çarşısında
yılların rüzgârı dudaklarını kurutur, kurutmuş da
itiraflar mı, onlar kalbinde yaşar insanın ebediyen

geç kalmadık, hayat erken çıktı yola
varmadan daha kendimize verdik mola
aşkın ve devrimin engebeli yollarında

çiçekler vazolarda soldu
yüzükler ince zarif parmaklarında
kimi çekmecelerde kapalı
kalbin hangi kalplerin hoyratlığında
dudaklarında bir bozkır kuraklığı şimdi
yine de yazdım sana bu şarkıyı
her şarkı bir itiraftır gizli gizli
söylenen her şarkı bir yalnızlık
gecenin bu geç saatinde
söylenmeyen başka bir keder kalbimde

ben seni hiç sevmedim, biliyorsun
beyazın akışını sevdim ben sende yalnızca

Akatalpa, Sayı: 119, Kasım 2009

KARŞILAMA

komşular dışarı çıkmış
ürpertici bir sessizlik içinde herkes
biri gelmiş olamalı yine

ya dağdan geliyorlar
ya da şehirden
kimi zaman yalnızca haberi

diri ya da ölü
böyle karşılıyor evlatlarını bir halk
ne öldüklerine üzülüyoruz
ne yaşadıklarına seviniyoruz

 mart ’10

Akatalpa, Sayı: 138, Haziran 2011

KİMİ HAYATLAR KAYITLI KAYIPLARDIR

1.
yazık, günah ve ayıp
içimizde hep bir şeyler kayıp

kimi adamlar kimi kadınları düşünürken
kararmış masalarında meyhanelerin
kimi kadınlar kimi adamların kollarındaydı

kimi adamlar kimi kadınları düşünerek öldüler
kimi kadınlar kimi adamları düşünerek yaşadılar

giden bir hayat kayıptı, gelecek olansa ayıp
gidenlere tutunarak yaşadı kimi kadınlar

2.
meyhanelerde beyaz örtülü masalar
masalarda kimi kadınlar
kimi erkekleri düşünürler
arada bir dudaklarını ıslatırlar
kadehler birer aynaya dönüşür zamanla
kaybolurken içinde kederli bakışları
kimi kadınları düşünürler
bir zamanlar başka kadınlar olduklarını kendilerinin
başka kadınlar da acaba
başka olacaklar mıydı bir gün
her ihtimal bir nefret
bir teselliydi böyle gecelerde
böyle gecelerde yankılanır eski bir şarkı

‘bir ihtimal daha var’, o da yaşamak

Akatalpa, Sayı: 121, Ocak 2010

MUSLUK

her musluk bir gün damlayacak
kimselere sormadan yapacak bunu
duyacak mavi havlu, kirli ayna
porselen tabak, krom çaydanlık
duyacak alttaki komşu bir gece vakti

her musluk bir gün damlayıverir
ve su koyuverir huzurlu bir pazar gününe
musluk da tamir eder mısra tamircisi

her musluk bir gün damlayacaktır
seramik lavaboya, beyaz fayanslara
en çok da sinir uçlarımıza

her musluk bir gün damlayacak
ve çınlayacaktır sorusu gecenin sessizliğinde:
“sitem ederler tutamıyorum diye suyu
kim tutabilir avuçlarında suyu bir gün
hangi ermiş, hangi sihirli eller
damlatmadan yere göğe
tutamazken toprak, koca gökyüzü
ben nasıl zaptedebilirim onu
ben ki küçücük bir musluğum
kâh bakırdan dökmeyim, kâh demirden
sıkmaktan her gün canımı çıkardılar benim”

bir gün bir musluk damlayıverir
bir şeyler mi söylemek ister bize acaba

 Ocak 2010

Akatalpa, Sayı: 127, Temmuz 2010

YÜRÜSEM

yürüsem kaç şehir eder bir sokak
içsem kaç dostluk sıcak bir çay
ağlasam kaç gökyüzü boşalır
uykusuz bir gece kaç hayat eder
bir geceden kaç intihar çıkar

tutsam ellerini kaç bahar gelir
bıraksam kaç akşam çöker içime
yaşasam kaç hayat eder bir ömür
beklemek ölümü kaç yüzyıl

çıksam balkona kaç yıldız
kaç sokak çıkar karşıma birden
dokunsam şehre ve geceye
kaç çocuk ölür içimde sessizce

kessem bu gökyüzünü kaç ayna çıkar
baksam hangi yüzüm yine karşıma

yürüsem bir ömür yağacak yağmur
şehir büyüyecek
uzayacak gece ve sokaklar
balkonlar sokağa inecek bir bir

yürüsem o şarkıyı hatırlayacağım
hatta bir gün söyleyeceğim

Akatalpa, Sayı: 123, Mart 2010


Hiç yorum yok: