23 Ekim 2016 Pazar

MUHARREM SÖNMEZ


(1978, Bursa - )

   Bursa’da yaşıyor.
  Şiir, yazı ve söyleşileri Akatalpa, Eliz Edebiyat, Ihlamur, Mavi Yeşil, Onaltıkırkbeş gibi dergilerde yayımlandı.
Yapıtları: Şiir: Merdivendeki Çocuk (2011, Zımba Kitap, Bursa; Taşra Baskısı (2012, Zımba Kitap, Bursa; Kargaşa (2013, Zımba Kitap, Bursa; Acil Çıkış (2015, Asa Kitabevi, Zımba Kitap Şiir Dizisi, Bursa)

Şiirlerinden Seçmeler:

BENİ YAANIŞ ANNAYIN!

bu yaz kara bir sünger gibi emdi her şeyi
dünya asimetrik bir halayda
eller ayaklar omuzlar ve başlar
herkes birbirine geçmiş
her kez birbirinden uzak
hani deseler bu gördüğümüz en anlamlı şey
hani bu ilk defa oluyormuşçasına eski
bu çocuklar bu kadınlar bu adamlar
bu gençler bu orta yaşlılar bu ihtiyarlar
bu işçiler bu öğrenciler bu her neyseler
bu ağaçlar bu ve bu ve bu
tekerleği sevme nedenimiz

beni yaanış annayın
korkmayın söndürmem hevesinizi
size maaş bağlarım
size ümit beslerim
size tabak koyarım
size masa bulurum
size üzerine koyacağınız şeyler
size yukardan sevişeceğiniz devletler ayarlarım
size medya kurarım size sosyalizm
size liberal pişirilmiş mısırlar alırım
ve n'olur beni yaanış annayın
yoksa size benzemek yaşatacak beni…

“Acil Çıkış” adlı kitabından

DEVŞİRME

Barışabilir miyiz ölümle?
Yıkmadan suların evini
Ve geçmeden uykusuna taşların
Yeniden olabilir miyiz kuşkusuz?

Diyetini ödemiş bir ağaç gibi
Kökümle gömerler mi beni?

Kalabalığa söylediklerimiz azsa
Yalnızlığa sustuklarımızdan
Ve silemiyorsak hiçbir lekeyi
Sevebilir miyiz kirlenmeyi?

Bir yokluk gibi düşmüşsem rahmine
Var edebilir misin sessizliği?
Sana dilimi verdim dünya
Paslı bir kerpetenle söktün kalbimi…

Onaltıkırkbeş, Sayı: 26

FALÇATA

cezvesi ceneviz işi
hep ilerisine zamanın
başka kim sektirebilir bunca gereksizliği

artık ütopyası bu yüzsüzlükte bakışmak
neden birbirine karşıdır metro koltukları
kimse yokken üzerlerinde
başkası huzur başka yerlerin
ötede bir gölgenin sarkacı
güneşe karşı bir ağaç rüzgâr dilinde
dudakları neden gözlerim hayat

bu ne saadet içinde gelişigüzellik
uzanmış otel odalarına
ya da gittiğini düşünürken otobüsün
tekerleğin dönüşüne saklanan kenevir
aşağıdan geliyorum aşağılara

bir elinde keder işi ceneviz
belleği usta bir harakiri
söyleyin hangi midenin aslanında
huzursuzluğumu besleyen o falçata…

“Acil Çıkış” adlı kitabından

GANDİYİ VURMAK

parçalamak için yapılmış bir çeneyim
sıkıntıyla tasarlanmış bir dil
iki tükürüğün karşılaşması gibi
tarih denen o tuhaf ağızda
çamur kemik ve inkâr
-ben onu vurmayı seçtim-

Her sabah bu soruyu gezdiriyor oysa
yukarı hintten aşağı çine
insan sıcaklığı bak hâlâ
her sabah biliyormuş gibi
huzursuz ediyor korkuları

kayanın üstü bulut altı bilinmez
gelip kavrayacak diyorum
gözleri parıldayan o yalnızlıkta
sadece umutlu sözcükler
onunla besleyebilir bütün kuşları

“Acil Çıkış” adlı kitabından

HARAKİRİ GEREKTİRİR BU SÖYLEDİĞİN

kabuğu inceymiş her güzelden şey
soyulur gerektirir soyunura
yetişilmez yine de hızına amok koşucusu
kaçından kaçı çıkık
ne çok var ortamızda
giyinmek mi
bir delilikten daha gömleği
evet evet öyle mi
değil estağfirullah

sayfaları çevirsin kendine kitap
kütüphanelerde sevişmek mola
kahveler gerektirir uykunuzun azlığı
bahanelerle gelinse ne hoş
ey zavallılık
sana kimlerdi böyle makûs
sıyırırken aklın koşumlarını
kimlerdi giyinik ardı sıra

yumuşak karnıymış vicdanın
insan gölgesine perde
başkasına gerektir çalmalı vurgu
ve hiçbir zaman gibiymiş ölmek
yontup durursun kabuksuz
bir manadan dumanı…

“Acil Çıkış” adlı kitabından

HER ŞEYİN TERK ETTİĞİ

bunu öğrendiğim var bir dolmuşta
havada on kusurlu söylem
kabul etmem gerekirse gayet kafkaesk
buharlaşan dünyadan geriye kalmışız sanki
ellerimiz yok ama tutulmamız var
boynumuzdan aşağı dökülen

kasveti başa geçirilmiş ritüel
içinden en içindenlerin geçerek gelmekteyiz
gittiğimiz neredeyse
sözcükler bizi bıraktığından beri

zehrimi çoğalttınız artık daha zehirli bir kederliyim
bunu öğrendiğim var bir hastane koridorunda
adımın o mavi ekranda çıkmasını beklerken
yaşlı bir kadının beni delip geçen tecrübesi
mermer bir sabırla iki yüzlüleştim o gün
kendimin biricik zavallılığı

şimdilerde azalan bir ilgi
dinleyerek tüketerek sürtünerek zaman
şunu öğrendiğim var mezarlıklarda
her şeyin terk ettiği ağırlık herkeste
herçekimi diye bişi var…

“Acil Çıkış” adlı kitabından

KAREKÖKÜ AŞK

 ‘aşkın aşkla çarpımı
 nedendir bilinmez
 garip bir biçimde
 hep sonsuzdur

 kare kökü de yoktur’

 Turgut Uyar

Bölünmüyor suyun içindeki anlam
Ayrıştıramıyorlar yalnızlığı benimle

Dünyada her nesnenin bir yeri var
Taşların, bulutların ve çiçeklerin
Yağmurun bile var gidecek bir evi
Benim yok

Kendimi terk ettim bir yaz günü törenle
Ağzımda haziran damgalı kartpostallar
Bir ağacın gölgesine yaslanmış zaman
Söküyor yaralarımı
Peşimde tutanaklarıyla temmuz
Hangi yangından sağ çıksam suç

Kalbin en gösterişli sayısı
Ömrümün üç virgül on dördü
Ellerin ellerime eşittir
Tenin tenime biçilmiş denklem
Her şeyin her şeyde başladığı umut
Hayatın kareköküdür aşk…

Akatalpa, Sayı: 125, Mayıs 2010

MOR FİN

Kadife bir iştahla parlattım silahı
Üç dize verdim ağzına şiirlerin
Son
Ki
Üç
Ve başlasın seyir

Köşedeki deliden biliyor herkes
Oysa ben yedim kalbinizi
Ne iş
Ne para
Ne kadın
Ne erkek
Mazgallara methiyeler düzülüyor
Çöp kovalarının boynu eğik
Dik tut oğlum başını
Dik tut oğlum
Dik tut
Dik
Herkes böyle seviliyor

Namlusu geniş ağrılar geçidi
Çöplükte son bulan şehir
Masum oğlanlar ve kızlar morgu
Gir içeri
Bu perde kapanmayacak
Toplayıp yedim bütün martıları
Show must fuck off ! Huh !

Terimi teninle sileyim
Böylece anlaşılır aşkın kerameti
Yalnızlıktan ibaret
Dövmelerden fal tutayım
Belinde kelebek olan kız
Büyürken bir otel odasında
Dünyanın öbür ucunda ceninler
Denize dökülecek

Utanmaktan utancımın felsefe taşları
Bir beyaz çubuk
Bir siyah pelerin
Bir gri tavşan
Ama herkes biliyor ya
Silah sonunda patlayacak…

Akatalpa, Sayı: 123, Mart 2010

PADİŞAHIM ÇOK YAŞA!

Teneke düşleriyle gülüyor zaman
Çocuklarını ölüme gönderen “ana”lar gibi

Yaşama biçimiyle uyuşmuyor hayat
Hep yarım kalıyor bir şeyler

Kirli adamlarla yatar İstanbul
Kaç gece tiz bir sesle uyandım
Ortalığa dökülen ibnelerle
Birkaç şişeden sonra
Herkes hermafrodit

Bu aşkı içinin en terli yerine sakla
Ya da sok bulduğun her deliğe
Kimin yalanıysa bu yaşadığımız
Git ona de ki dünya girsin
Gözüne gözüne

Bu yalnızlıktan kaç ölü çıkar
Kaç sağır ve dilsiz
Ya kimleri sakat bırakır gölgemiz
Bahanesi çok
İç cebinde gezdirir bizi tarih
Birkaç cılız itirazdan sonra
Kim kalır geriye

Padişahım çok yaşa!

Padişahım çok yaşa!

Padişahım çok yaşa!

Akatalpa, Sayı: 121, Ocak 2010



Hiç yorum yok: