8 Ekim 2016 Cumartesi

MUSTAFA EROĞLU


(1957, Varto / Muş - )


       Yasakmeyve dergisinde (Sayı: 29, Kasım-Aralık 2007) “Şairin Yenisi” adlı köşede “Türkiye” ve “Sıla” adlı  şiirleri yayımlandı.
       Şiirleri, Akatalpa, Şiiri Özlüyorum, Yasakmeyve, Yazılıkaya vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Bir Avlunun Serinlik Vakti (2003, Ercan Kitabevi, 61 s.)
& Sandalyelerin Yenilgisi (2005, Elma Yayınları)
& Üçüncü Yolculuk (2007, Etki Yayınları, İzmir)
& Bir Papatyanın Büyüme Zamanı (2008, Artshop Yayıncılık, İst., 56 s.)
& Genç Zamanlar (2009, Artshop Yayıncılık, İst., 88 s.)

Şiirlerinden Seçmeler:

BİR DAĞIN GÖLGESİ

Gümüşi kentin hay huyunda, yıldız söylenceli
Yeraltı sinemalarında Türkiyesiz
O kırmançi cumhuriyet bana inanmamış da…
Yani bir kedinin güneşine ayna tutarken ben
Yani bir namlunun soğuma zamanında, ellerin yanarken

İşte gıyabımızda, bin bir rivayet öyle.
Bu daha ne ki!
Orospuların ovulmuş yerleri,
Aslanlı yolun panzerleri,
Ve berbat müzikler! Ve berbat müzikler!

Sonuncu baharı nasıl mı karşıladım?
Bir dağın gölgesi üşürken içimde,
Dört yanım bir köpeğin en ücra ikindisi.
Titrek atlarıma güneşi içirdiğim, kıyısında.
Seçili bacılarım, kutlu olsunlar diyedir.

Diyorum ki, haber bültenlerine gitme artık.
Aşiret dizilerine boş ver.
Oluruna gelirse, bir selam gönder bana.
Gönenirim belki.
Belki insan içine çıkarım.

Akatalpa, Sayı: 137, Mayıs 2011

BÜTÜN SONLAR YAKINDIR

Onları da al yanına. Frengili işaretlerle ilerleyen
yani, kahraman yorgunluğu, güzel atlarımın.
Başlayan sonunu Türkiyeli takvimlerin.
-bütün sonlar yakındır çocuğum-

Şimdi bir şehir, naçar bir yolcuyu nerede susuyorsa…
Sırtlayıp, götüren bir çocuğun yaralı yüzünü
İnsanca ihtiyar, insanca sinirli. Alnı ırmağımda serinleyen…

Çünkü, utanmıştır elimiz ayağımız güneşten.
Uykumuz bir incir tanesi gibi paslanınca…
Az değil. Beş ay kış geçirdik.
Yaman bir zemheri.
Sular dondu
Yollar kapandı
Çingeneler sürüldü.
Uslu kasabaların çamurlu arkasına, Çingeneler.
-Onlar bizim günahımdır sevgilim-

Onları da al yanına.
Gövdeyi saran sessizlik o;
Bir bebe çığlığı gibi yorulan, içimde
Ve bir orospu göğsü kadar kahırlı.

Hepsini al yanına.
Sağır bir davul sesi gömerken ölülerini…
Sağır bir zamanla yarışan.
Şimdi bir çocuğun sinirli oyuncağından damlayan, üşümek gibi sen!
Toparlan. Yola çıkmalıyız.
Belki uzak kalacağız. Belki uzun.

Akatalpa, Sayı: 124, Nisan 2010

İLAÇ GÜNLERİ

Öyle sanıyorum, bu ağustos da biter.
Silahlarda ve vazolarda;
Silolarda ve buzhanelerde;
Bir uygunsuzluk daima kalır.
Ve ıssız iş hanları, bir kin olarak girer aramıza.
Ve bir barbar töresi, o tuhaf reçeteyi uygular.
Bozar uygarlığımızı
Denizler kirlenir daha çok,
Pilleri biter oyuncakların,
Mutlaka pilleri biter oyuncakların.
Belki kavuşmak olmaz artık.
İşte Asyalı silahların arsenik gibi yanında,
Bütün ülke bir arabesk savaşa hazırlanırken,
Çoğalır içimizde bir ceylanın üşümek gibi korkusu.
Kusar şehir. Başlar ilaç günleri. 

KENDİMİZİ BEKLEMEK

Anlaşılır bir yanı var gidişimizin.
Keman seslerini bozunca adımlarımız…
Türkiyeli bir alfabedeki.

Durup, bakıyoruz
Belki, bir köşe başındaki üç kişiye.
Yahut, bir sandalyenin korkusuna.
Geceden artan.
Yakıştıran kendine, güzel ölüler.
Kendimizi bekliyoruz ve.
Uzak çağlardan beri.
Yani Ortadoğu’da İbrani bir cumartesi, kaç yaşında olursa!..

Akatalpa, Sayı: 127, Temmuz 2010

KÜRESEL KULELERİN ÇİRKİN DEMİRİ

Sanki nasıl gitseydik! belki, örtük sabahların yurduna.
Sonra, yağmurlar başlarken...

İşte orada, sevişecek zamanımız asla olmadı.
En mutena köşen ki, o deniz; durmadan öldüğümüz, kıyısında.

Şimdi bak ve gör!
Bizi adam eden o yaz, bir çıkrık gibi iniyor gecenin kuyusuna.
Köpeklerin taze kemiğini sıyırırken...
Ama küresel kulelerin çirkin demiri. Bir darağacı gibi duran ensemizde...

Peki sana nasıl kavuşacaktım?
Sen, annem kadar kutsal
Sevdam gibi insan.
Her akşam, bir yara izi gibi düşüyorum yatağına

LİTURYA

Tiran ordular çiğnemiştir ki soframı,
                             son lituryam onsuz.
Rüyalarımın kocaman ülkesinde, nasıl divane!
Orada, bir dağ yorulurdu uzaklığımdan.
Bir suyun başına gider, ağıtlar yakardım ona.
Çünkü, sonuncu son.
Lituryadan sonra, benim olurdu en ihtiyar zamanlar.

İşte o günden beridir, uğunurum durmadan.
Bir güvercinin son uçuşu başlar odamda.
Sabahın kraliçesi! Kudasçı gelin!
Belki, bir gün çıkar gelir diyedir;
Bir ermeni şarkısında, sesini saklarım hâlâ.

Akatalpa, Sayı: 135, Mart 2011

SINIR SORUNU

Kırmızı mürekkepli erkek sanatları, tatil penceremizde.
Arada bir sınır sorunu. Yarım dualar Türkçesiz. Yuvarlak
bir gece karanlık atlarını koştursun soframızda. Gelirse
bir üzülmek kekeme, ucuz etekler fora.

Efendim, elimizi taşın altına koymalıymışız. Dört yanımızda
bir uygunsuzluk telaşı. Büyük ovalar koyunsuzluktan, küçük
çarşılar kadınsızlıktan muzdarip. Böyle bir coğrafyada,
bitaraf olunamazmış.

Bütün bunları, gelecek takvimlerin yorgun müşterisi söylemiştir.
İşte orada, bir taşra çarşısı ölü köpeklerimizi seviyordu.
İşte orada, gözlerimiz ıssız dükkânlara benziyordu.
Orada, cumartesinin yolu Akdeniz kokuyordu

Akatalpa, Sayı: 108, Aralık 2008

YOLLAR

Söylemedi deme
İline çıkan yollar uzak çok
Bir mevsim biter,
Bir yıldız kayar,
Ben, senin için yaşlanırım burada

Şimdi asyalı sesi bir mızıkanın, nasıl yorulursa!
Bağdaş kurmuşum gecene
O ki, her gün kamikaze bir uçak gibi düşer köşeme

Ah! ıssız bir boz kır'da, benim için büyüyen kardelen sen.
Şimdi söyle bana
Ne var, ne yok oralarda
Yağmurlar başladı mı
Göçerler indi mi düze
Barajlar su topluyor mu artık
Pilleri var mı, oyuncakların
Özellikle, pilleri var mı oyuncakların.

Bütün bunları bir bir yaz bana emi!
Yaz ki, bir ezan sesi gibi uyandırdığını bileyim şafağı
Yaz ki, yaşadığını bileyim.


Akatalpa, Sayı: 131, Kasım 2010

Hiç yorum yok: