4 Ekim 2016 Salı

OSMAN YOLUÇ


Şiirlerinden Seçmeler:

BİR ŞEYİN ÖZETİDİR

her tatminin büyük bir dikkatle
seçerken insan en alâsını
şaşar beşer elbet üçer beşer
aldığı her soluk
yıkıyor kalbinin kalâsını!

her önüne gelen günün
silip de itinayla pasını
biri gelip çoğu kez de gelmeyerek
kırıyor insanın ne yapıp edip
hayat içtiği cân-ı sefver tasını!

kokmuş ete saplanmış ruhuyla
tutarken üstündeki bedenin yasını
iki dirhem merhem sürüp ömrüne
insan ya manasını buluyor
ya belasını!

Akatalpa, Sayı: 137, Mayıs 2011

SİMETRİK KESİM

'İnsan boş bir tüfektir ama bakarsın bir gün patlar*'

bir yerden yaşlanalım birlikte, hadi.
diri süsü verilen hayatın en ücra köşesinden
ve benden çıkarak herkese karışmalıyım ama
niye beni en gerçek gerekçe gibi sürdünüz önüme?
aynada yüzümü tersleyen bir kadın resmi.

ne çok inanmışlar bana oysa bu
eğilen bir boynun sessizliği değil mi?

bana artık bir dünyanın geçmesi gerek
bunca hep vaatle sıvanmış suratlara bakmaktan
her sabah aç karnına öksürerek
her sabah kendime ölmediğimi göstererek
sahi,
bana ölmediğimi söyleyen de kimdi?

ne çok inandırmışlar beni oysa bu
hep kendini kesen bıçağın sesi değil mi?

güneşine bakıp karanlığını nereden bildim
ey hep bir şeylerle bölünen dünya!
bunca boşlukla nasıl dolar zaman peki?
ve nasıl da seviniyor insan çoğala çoğala
kendinden olma başka bir soluğa sığınır gibi.

ne çok inandırmışlar seni oysa bu
hazzın özünde yuvalanan acının sesi değil mi?

her oyun başladığı yerde bitiyordu anladım sanki
her beden içindeki ruhun sancılarından ölme
mutlak bi yerde aynılaşan yollar gibi.
tamam, her şey bir yana da
neyle kırılırdı ölümün kalbi?

ne çok inanmışlar size oysa bu
gitmek için geldiğinizin sessizliği değil mi?

* Ergin Günçe

Akatalpa, Sayı: 134, Şubat 2011

ŞİİRİ ŞİİR İÇİN DÜŞÜNDÜKLERİMDEN
TENZİH EDERİM’DİR

çocukluk denirmiş
başını yastığa koyunca hemen uyumaya
bunca sene hayatı nasıl da kandırmışım hep
inanmışım da abim, hayatın güzel olduğuna
güzel güzel gemiler geçermiş denizlerden
güzel güzel çiçekler açarmış kırlarda
koskoca bir çocukmuşum işte
onca işe, onca yaşamaya, onca zamana karşı
çocukmuşum hâlâ.

hiç derdim tasam yoktu da
tekmili birden şiirle geldi galiba ve sonra
hatırladım hep kaç kadın terk etti beni
neden bu kadar hastadır susuzdur afrika
neden insanlar böyle anlamaktan yana eksik
nasıl gülünebilir bu eğri büğrü hayata
kime kurşun sıkar devlet
kim devlete kurşun sıkar yarım ağzıyla
kaç doğru getirir bana kendimi
daha doğrusu kaç hata?

vurmadan insanlar ve hayat henüz kıyıya
durmadan göğüs kafesimi çarpan ciğerlerimi
bunlar için efkâra karıp öylesine
hibe ettim ki
artık midemin acı suyunu ağzıma getiriyor
sigara!

ey gecenin bir yarısı ışıklanan
nedeni belli dar banyo pencereleri
siz söyleyin hiç olmazsa
gecenin bu saati beni uyutmayan
tahta kurusu mu şiir mi yoksa?
şiirse söylemeyin şiire laf ettirmem
gücenir varlığım laf ettirmem
şiir benim için gül kurusudur
şiir kalımım ölümüm iki cihanda!

      Akatalpa, Sayı: 139, Temmuz 2011

YANILMA PAYI

kabuğunu kırdı bir buyrukla uyluk
ve yolculuk dedik adına
tastamam bir yolculuk.
unuttuğum bir şey varsa diye avuttuğum
avucumda tuttuğum bir şey varsa diye korktuğum
bir su gibi geldi hayat
bir buluta tutunup sırılsıklam dayadım ki
kaç kalibre? bir umuda tutunup da koptum
ve koştum soruyorum şimdi kaç kalbe?
unutmuyorum aşkı unutmuyorum:

hâlâ elimde olan bir şeydir diye !

Akatalpa, Sayı: 129, Eylül 2010

YÜZBİNSATIR

ben seni mahvetmek için tutuldum böyle bil
birden konuşup birden susmaya meyil verip
üç aşağı beş yukarı aynı sabra namlu
aynı tüfeğe tetik oluyoruz. anladın mı?
anlamadıysan öyle değil.

mesele ne ki ortada kapalı kartlar
mesele şu ki neden bu kadar kapalı kartlar
dilimin kemiğinden, etinden, iliğinden
betinden benzinden bırakıp yağmuru ortaya
mesele ne ki korkmuyorum, seni seviyorum
mesele şu ki korkuyorum hoşçakal dersem.

aslında kafam karışık değil senin de değil
hiçbir zamirin kafası karışık değil, ya ne?
boş bulunup izin versen, seni sevsem
hani hoş bulunup diyorum beni sevsen
yüzbinsatıryüzbinsatıryüzbinsatır
hepsi de itinayla bakışın odaklı.

ben seni affetmek için tutuldum böyle de bil
az önce üzülüp az sonra mutlu olalım
diye değil, üç aşağı beş yukarı aynıdır aşklar
bütün bütün alfabetik duruyoruz anladın mı?
anlamadıysan öyle değil.

biri şu gemiyi çevirsin hayatın tarlasını
hangi terzi bizi kesip biçsin çünkü mümkün
çünkü senin için şeklimi bozarım gülümsersin
kendim olduğum için gülümsersin
mesele şu ki tam da o anda hoşçakal dersem.

aslında kafam karışıyor bak seni de karıştırdım
istedikçe elde edememek nedir derseniz aşktır
istendikçe kaçmak nedir derseniz gene aşk
nitekim bunu bilirken, nitekim bunu bilmezden gelirken
mesele şu ki işte böyleyken hoşçakal dersem

ben seni hatmetmek için tutuldum böyle daha iyi
oturup yeniden başladım yanlış okumuşsam diye
sen tutup kapandın, dallarım sıkıştı yapraklarına
kaç yıl dursam kururum içinde kaç yıl beklesem
mesele ne ki bak şimdi anlatamıyorum sanırım
ya sen giderken seni seviyorum dersem

ben seni mahvetmek için tutuldum işte yine başlıyorum
bak gözlerimi yumdum, zihnimi haşlıyorum
ben kimseye hoşçakal demedim merak etme bunu bil
seni seviyorum diyorum sen kısmet diyorsun
anlamadım, anlamadıysam öyle değil.

bu nasıl bir ikilemdir tetikten başlar bir parmak kırmaya
gülmek arkadaşlıktan ziyade aşka meyil anlamıyorsun.
öyle
değil
değil.

 5 Nisan 2010’a


Akatalpa, Sayı: 135, Mart 2011

Hiç yorum yok: