6 Kasım 2016 Pazar

COŞKUN KARABULUT


(5 Kasım 1956, Sarıkamış / Kars - )


      Şair ve yazar. İlk ve orta öğrenimini Sarıkamış'ta tamamladı. 1980 yılında Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldu. Mersin, Adana, Fethiye ve Kuşadası’nda çeşitli bankalarda yöneticilik ve müdürlük yaparak emekliye ayrıldı.  Emekli olduktan sonra bir süre Fethiye’de otel işletti. 2005-2014 yılları arasında Ölüdeniz Belediyesi’nde Sanatevi Müdürü olarak çalıştı, Ölüdeniz’i bir sanat beldesi yapmak için gayret gösterdi. Muğla, Fethiye'de yaşıyor; evli ve üç çocuk babası.
       İlk şiiri, Mersin'de yayınlanan Senfoni dergisinde çıktı. Şiirleri ve yazıları Adana Çağdaş Yaşam, Afrodisyas Sanat, Aykırı Sanat, Edebiyat Güncesi, İlkyaz, İzmir İzmir, Lacivert, Maki, Söylem, Şiir Defteri, Tay, Tını, Turunç, Yeni Adana vb. gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Şiirlerinde hayata ve olaylara esprili bir bakış açısıyla bakmasını bilmiştir. Duru ve akıcı bir Türkçe'yi başarı ile kullanmıştır. Yazılarında, şiirin temel sorunlarına eğilmiştir.





Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Taramak Gökyüzünü (1993, Tını Yayınları; 2. Basım: 1994)
& Bizim Olan Ne Var Ki (1996, Toplumsal Dönüşüm Yayınları)
& Aklımda Sen (2002, Atadost Yayınları:27)
& Çizgi (Seçme Şiirler; 2007, Land of Lights Yayıncılık, Fethiye)
& Beni Zamansız Bırak (2007, Land of Lights Yayıncılık, Fethiye)
& Beni Zamansız Bırak (Toplu Şiirler; 2010, Sone Yayınları, İst., 144 s.)
& Pılı Pırtı Şiirler (2012, Bence Kitap, 90 s.)
       Anlatı Kitapları:
& Sözcükler de Ölür (2009, Sone Yayınları, İst., 86 s.)
& Kolay Görünen Zor: Şiir (2012, Bence Kitap, 106 s.)
Kaynaklar:
A  http://www.coskunkarabulut.com/

Şiirlerinden Seçmeler:

ABBAS

ben sana değil
beni sana getiren
yollara vurgunmuşum
meğerse

bana yine yol göründü
hadi eyvallah

ACELE

zamanı gelince
göstereceğim sana
diyordu

dayanamadı
zamanı gelmeden gösterdi

AKLIMDA SEN

sen bir okyanussun
duruyorsun orada
tertemiz, mavi

ben
güneşin erittiği karsuyu
geliyorum sana doğru
delidolu
bozbulanık çamurlarla beraber

olur ya
uçup gidersem
ulaşamadan sana
kaybedersem yolumu ya da
gökyüzüne bak arada
bir bulut göreceksin
hüzün yüklü ve yalnız
iki damla gözyaşını getirmiş
zor bela
iyice bak şaşacaksın

masmavi!...

AŞK

aşk birinin
yerçekimini unutup
uçmaya kalkışmasıdır

sonra
kafa göz dümdüz
yürek külhışır

AŞK DÖNÜMÜ

neden geceye bırakılır iş
ve hep
karanlıkta atılır
doğacak çocukların ilk harcı

ruhlarına işliyor karanlık
bir özlem mi duyuyorlar nedir
direkleri yakıyorlar
lambaları kırıyorlar
her yanda

sonra
sonra ülkem kapkaranlık

diyorum ki
gün doğarken sevişmeli
öyle dört nala falan değil hem
usul usul
adam gibi
güneşi sindire sindire

gelsin sonra beyinleri pırıl pırıl
güneş yüzlü çocuklar

ne dersiniz
bir de böyle denesek
yetti artık
ikide bir karanlık
ikide bir karanlık

BEN OLMAZSAM

sevgiyle anlam kazanır
denizin mavisi
ilkyazda yeşillere bürünmesi doğanın

sevgili varsa güzeldir
eylül'de hüzünlenmek
savrulan yaprakların ardından

sen olmazsan
ne fırtına ne rüzgar
dalgaların kayalara vurması
ne de ay, yıldızlar ve güneş
hıçkırarak ağlaması bulutun

sesi çıkmaz yetimlere dönerler
anlamı yok sevgisiz
ne doğanın ne senin
ben olmazsam sevgi de yok
güzelim

BENİ ZAMANSIZ BIRAK

çok mu zordu paylaşmak
yıktın da koca bir zamanı sırtıma
bakıyorsun umarsız

gücüm yetmiyor sensiz
ya gel gir içine zamanın
ya da çek al sırtımdan
beni zamansız bırak

yoruldum
     
(B)OYUNCU

Böyle bükük bırakıp gittiğin boynumu
El alem dik görsün diye bir ömür
Kaç ömür tükettim biliyor musun
Biriktirdiğim vazgeçmelerimden
Yeni bir boyun yaratmak için

EMEKLİ ELEK

unumu eleyip
eleği astım duvara

yılların eleği alışmış
ne bilsin unun bittiğini
sarsılıp düşüyor duvardan

içinde un var misali
elermiş gibi yapıyorum arada
sonra yeniden duvara
maksat gönül koymasın

GÖR’ÜŞ

seni ilk gör’düğüm zaman
elim ayağım titremişti
zamanla alışıyor insan
daha nicelerini gör’düm sonra

gör’ülmeden iş yapmıyor hiç kimse
gözlerini toprak doyursun
götürüyorlar memleketi
göz gör’e gör’e
           
İNCİR ÇEKİRDEĞİ

dünyanın en küçük şeyiymiş gibi
küçümsenir nedense hep
incir çekirdeği

nice insanlar bilirim oysa
bütün dünyaları
bir incir çekirdeğini bile
doldurmayan

İNSAN OLMAK NE GÜZEL

ölümü bile bile insanın
yaşamı şölene dönüştürmesi
ne güzel

doğan çocuğuna sevinmesi
şerbet içerek kutlaması
ilk dişi çıktığında
diş hediği döküp
okuma bayramında
kırmızı kordela takması

askere gidişinde
sünnetinde nişanında
kızını gelin edişinde
düğün dernek yapması

yaşamın her anını
şölene çevirmesi
ne güzel

sonra aşık olması
sevdiğini kıskanması
yemeden içmeden kesilip
günlerce hasta yatması

ölümü bile bile insanın
sevdiğine kavuşunca
sevinçten havaya uçması
ne güzel

büyüklerin ellerinden
küçüklerin gözlerinden
dostlarının yanağından
sevdiğinin tam alnından

öpmelerden bile
anlamlar yaratması
ne güzel

sevinçleri, acıları
dostlarıyla ekmeğini paylaşması
acından öleceğini bilse
namerde minnet etmeden
dimdik durması insanın
ne güzel

anasına atasına
öldükten sonra da sahip çıkması
yedisi, kırkı, elli ikisi
her fırsatta dua edip
ölümü de yaşama dahil etmesi

ölümü bile bile insanın
yaşamı şölene dönüştürmesi
ne güzel

KENDİME NASİHAT

"düşmem" deyip efelenme
bir gün gelir
düşersin

düştüğünde
tam da düştüğün yerden
yine kendi ellerinle kalkacaksın
ellerini korumayı
unutma

el aman dileme sakın
ne eş dost
ne çoluk çocuk
aman ha

kaldırsınlar diye
ellerini verme sakın kimseye
kaldırmak şöyle dursun
kollarını taa kökünden kopartırlar
ömrü billah kalkamazsın
yerinden

bir de
düştüğünü belli etme kimseye
bir şeyleri arar gibi oyalan

bir halt var zannedip
merak edip
dursunlar

ÖPMEK ZAMANI

" zaman geçmiyor"
diyordu
"öpeyim geçer" dedim

Geçmiş

Şİ/F/İRİ KARANLIK

gülüp geçersiniz siz
gün ışığında okuduğunuz
şiirlerime

oysa ben
şi/f/iri karanlıklarda yazmışımdır
onları

kimse görmesin diye
ağladığımı

ZIRNIK

bütün kokuları senden öğrendim
her kokuyu koklattın da bana
nedense hiç
zırnık koklatmadın bugüne kadar

hayret

Hiç yorum yok: