22 Kasım 2016 Salı

İRFAN ÇİNAR




       Şiirleri ve yazıları Akatalpa, Hayal, Natama vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Ödülleri: “Öte İçin Solo” adlı dosyasıyla 2014 Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü’nü aldı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Öte İçin Solo (2014, Mayıs Yayınları, İst., 72 s.)

Şiirlerinden Seçmeler:

BU

sarı ışıklar yakılmış
odamıza dağılan bu - mors alfabesi
istanbul’u istiyorlar ibrahim
ateşler içinde

deniz duvarlarına çekilmiş
görüme alınmış surlarımızın kavsi - mahrem
uyan ey uykumuzu almaya gelmişler
kızıl göğül bir öpüşle
felaketlerimiz de dahil sokaklarımızı da
o delik tastaki hamamımızı - su-
yu da uyan ey yüzünü
ellerini yumaya gelmişler
sıratlarında dünya işçilikleri
ellerinde gökölümler

oysa ilk sevinçti haliç
ve son; sustukları yerde esrar

kapılara dayanmışlar
ocağımızda tüten bu - firavun fermanı
istanbul’u istiyorlar
istanbul’u istiyorlar
ibrahim ateşler içinde.

ÇOCUK SUSARSA BİLEKLERİ AĞLAR

tekleyen nabızlarıyla bir lamba
tablamda sigara dağları
fikrimde düşüncelerin fil yürüyüşleri
söylesenize virane evlerin deniz manzaraları
düşleri kesilmiş bir çocuğun acısını hangi oyun alabilir
duvardan duvara savrulan çığlıklarından

susmak vahim bir edebiyattır, toz kağıtlarda sürgün
satır aralarında zindanlar kazar kendine,
sütun boylarına doğru
lugat
konuş şimdi sesin yeterse
mevkisiz yığınların kuytu sandıkları cadde boylarında
desibel desibel bağır

çocuk susarsa bilekleri ağlar
sen bunu anlamazsın
her insan ölümünde bekaretini terk eden toprak ana
bir çocuk ağlarsa bir dam akar tepene
gök delinir boğulursun
çamur olursun, çirkinliğinde akan

bir ömür geçer rüyalardan
sanrılarımda aldanmışlığın kesik sesi
nehirler akıyor kapımdan
içinde ete sığınmış ruhlar
hep aynı gün
hep aynı yarın
insansınız ne de olsa
sonucunda her işlemin
ipe dizilin siz şimdi
ununuz bol olsun

en pembesinden aşklar çaldım kendime
gecenin soysuzluğuna düştü
soğudum gecelerden
teklik yatağında iki insan
nasıl tek olamaz anladım

yalnızlık konuş artık
ne zaman koptu kıyametin
ne zaman dayandı intihara merdivenlerin
yok’luğunun var olan apartmanında
intihara çıkıyor tüm pencerelerin

susuyorum ...

çocuk sustu şimdi bilekleri ağlıyor

HABERSİZ

haberim yok
kuşlarımın telgraf tellerinde intihar ettiklerinden

haberim yok
gramofonda çalmayan kırkbeşlik babammış
annemin sesiyle

haberim yok
ikindileyin kaldırırmışım kadınını uykularımın
yenilerek tümden büyük gidimlere

haberim yok
göçtüğünde tanrı mevsimleri yüzümde
öyle dediler

ah bu ben
ah aptal örümcek
tek suyu öptüğünde mi adamakıllı toplanırsın sen

KIŞ OLGUNU

Sarkaç keskin mevsime benziyor biraz şimdi
Hiç acımadan tümleçlerinden kırdığım zamanlar
Ve kendinden alacaklı o köstek
Duyunuz diye çömeliyor dizlerimde

Zaman niye çoğul konuşur ki

Nefese odaklı tüm dakikalarım
Gerdeksiz soyunduğum hayata yaşama isteği
Bir devriklik sergileniyor damarlarımda
Mahvolmuş havalardan biraz ayaz
Portede güz akıyor
Tuvalde yaz

Olgunlaşan tüm kelimeleriyle
Mevsim beyaza benziyor şimdi biraz
Aynı tene kurulan çok sesli iki kamp gibi
Nesnelerinden ayrı yaşıyor cümlesi
Üstelik ergen karları da hâlâ üzerindeyken

Ciğerlerim şimdi neden ellerimde üşüyor ki

Ben bilmem imgenin iyisini
Ama yaz iyi bilir öğelerine ayırmasını
Buzlu bir şiiri

PRELÜD

seni uzun saçlı bir devlet sandım prelüd
iki ilkokul bitiren babaya sahipsin sen ağır
annen yaşlandıkça güzeldir sonra ablan
çok namuslu bir devrin işçisidir
prelüd görüldükçe adını göze çıkaran
kalabalıkta kendi şiirini yazabilmektir devletlilik

ellerin zambak kokusu ve bahçesi
uzayan duyargalıların

prelüd hep en güzeli yaşadığını sanmak,
ağrılı acıya neresinden yaklaşmaktır

sen italyan pantolonlu bir italyan çocuğun tekisin prelüd
bir gün tarihini yazacaklar kendilerini trablus’lu bilecekler
kırık kalemli öğrencilerdir onlar - öncesi sendin
tahta sırasında masasız zarif düşler kuran
prelüd kırık kalemli öğrenciler neyle suçlanır?

seni uzun saçlı bir devlet sandım prelüd
çünkü sen hiç başlamayansın.

RAKI YALNIZ

güzel içiyoruz güzel adamlar ve güzel yalnızlıkları
dünya dönüyor biz de dönüyoruz her şey duruyor
uzun bir çizgi timsali sıralanıyor noktalarımız
karanlığını tanımadığımız bir gecedeyiz - hiç

biz insanlara nasıl bir baksak sayrık bir ayna duruyor
inceden bir yazyüzü düşürüyor bir kadın da ayağa gülüyoruz
içimiz soğumasa diyorum hani yanmazdı o mevsim öyle
- kadınları sevmiyorum
yangın merdivenine çiçek ekmişler dünya çirkin ve anlamsız böyle
kadın diyorum kadın diyorum kadın kesici trafiği ellerimin
erkek diyorum erkek kesici trafikte karşıya geçebilme zaferi

devrilmeyen bir ikiyi soruyoruz kimse ölmemiş
herkes de inmiş otobüsten bizi kimse eve götürmüyor

şarkılar dönüyor ben de dönüyorum her şey duruyor
ayrıcalıklı bir yalnızlık gibi salınıyor hayat gerimde

en sonra
tarifsiz bir kadeh yontup ev diyorum ev zamanı zamanın
odamı uzağa kurmuşum yazık kalabalığı bulamıyorum.

SAİT VE TURGUT VE ELLERİM

sait:                  bunlar bir para kazansa iki
                        bunlar bir kız çocuğu okşasınlar kız iki
                        sokakta dolansalar sokak iki
                        bir sevmesinler hemen iki
                        uyumaları aynı anda
                        kalkmaları yeme-içmeleri alabildiğine zarif
                        sonra gitmeleri bir iki
                        dirilerini duyuyorum güneş aniden yüzlerinde iki
                        nefeslerine dolanıyorum ciğerleri iki
                        eylemlerini izliyorum devrimleri iki
                        kutlamaları var bir de şarap sıcak ve iki
                        bir ben iki değilim aynalarında bir bile yokum
                        denizi dağlasam yokum
                        balkonları intihar süsünden kurtarsam yokum
                        ağrılarını koşsam bile yok oğlu yokum
                        onların iki ışığı var ve ben orada yokum

turgut:              bundandır her gece uykumu kaldırıyorum
                        kesip gövdemden yüzüme ekliyorum ayaklarımı
                        aklımı bir ağrıya saplıyorum sonra gidilecek bir yer yok
                        bir kabusu onlar boyu alnından seviyorum aramak
                        en son tutup yüreğimin ellerinden kendime gidemiyorum

ellerim: sevgili ışığım neredesin.

Yİ ÇİNG

el kör uzanımı tek düş
uzaklaşmış ülke topraklarına
doğuya göç var

ağartılarak ağulu dili suyun
unutuluyor öğrenilen
ağrılı ve dik
sınıfından kovuluyor
cihangir süslü anayasalar
gibisidir bir üstüakşam
gitmek pek iyidir

geçiliyor mavi
geçiliyor sarı
geçiliyor öncesi göç

geçmişine yüz çevirip
yarınla kaybediyor revan

eğildiği kadar
yoktur ardı ölünün
hepimiz görüyoruz

söylenmemiş hiçbir şeyi
söylemiyor insan


Akatalpa, Sayı: 129, Eylül 2010

Hiç yorum yok: