9 Kasım 2016 Çarşamba

SONAT YURTÇU



       Şiirleri ve yazıları Arka Bahçe, Diri Ozanlar Derneği, Peyniraltı Edebiyatı, Void vb. gibi dergi ve fanzinlerde yayımlandı.

Kaynaklar:
A  https://sonatyurtcu.wordpress.com/

Seçmeler:

AÇ KALMIŞ BİR ŞİİR

Kapıların önünde bedenleri olmayan ayaklar dizili
Sarhoş yazarlar sürüsü, yıldızların içinde kaybolmuş bir halde fikir dileniyorlar.
Yaşları, hayatın yarısından önceki durakta bekleyen kadınlar, dişi bir kaplan gibi genç beden avına çıkmışlar.
Uzaklara bakan sırtı dönük kadın tablosu, gözlerimin görmesine yardımcı oluyor.
Kendi hayatlarını yazmaktan utananlar, üstüne kahraman elbiseleri giyip, kendilerini ambalajlı bozuk bir saat gibi gösteriyorlar.

Çaldıkları için özür dileyen hırsızlar, öldürdükleri için merhamet dilenen katiller doğuyor sahipsiz odalarda.

Kâğıtlara anlatılan hislerden şikâyetçi olanlar ve aslında huzuru yakaladıklarını söyleyenler ve ne olduğu belli olmayan kelimeler mahşerinde ucuz hisler satanlar,
Deliliğin durgun göllerinde çırılçıplak soyunup buz gibi sularda boğulanlar,
Acıkmış kalplerini duygu kanlarıyla besleyenler,
Yaratıcılığın ormanında kral olabilmek için, sıradanlığın sirkinde abartılı makyajlarla çirkince gülümseyenler,
Hepinize afiyet olsun, karnınız bir ayınınki kadar dolu ve aklınız balıklar kadar ıslanmış.

Çıldırmamak içten bile değil bu boş sinema salonlarında, duvarlarına sinir krizleri bulaşmış otel odalarında,
Hiç hatırlanmayan cesedi kokmuş yalnız insanlar şehrinde, tren çığlıkları, vapur çığlıkları, martı açlıkları var.
Umudun son parçalanmış vücudunda ellerini kirletenler kalem mürekkepleriyle,
Uzayın dengesinde sonu bulamadıkları için sonsuzluğa kapılıp giden yolcular,
Aldanmanın sınırlarında çizgiyi geçerken vurulup ölenler,
Ustaca hazırlanmış gösterilerde inancın dehşetini sunanlar,
Tüm bunlar oldu ve olmaya devam edecek, bu yüzden ağla ve alışma hayatın işleyişine.

Son yangının içinden koşarak etrafına alevler saçanlar,
Hep konuşmaktan, dinlemeyi unutanlar ve bu yüzden ejderhanın nefesinde yok olup gidenler,

Sadece anlamak gerekiyordu.
Tüm çılgınlığın sebebiyle sofraya oturup yemek yemek yerine
Aç kalmayı tercih etmeliydik.

En güzelini veriyorum size
Aç kalmış bir şiir.


KASILMALAR

Teknolojik yeni nesil intihar ve yeni ölüm şekilleri
Banyo aynalarından halka – toplu bir kıyım ve yok-etme vaazı veren imamlar, ya da allahı satanlar parayla, hem de ucuza götürmeden.

Daha fazla ses – daha yüksek ses – daha da gürültü
Mekanik görüntü : İnsanın kendisini satışa sunduğu sanat eserlerindeki iki parmak arasındaki uzunluğa denk gelen mevki.

Çok geçişli görme biçimlerinde göremediklerine verdiğin sonsuzluk başlığı ki gözüm yek bir körlüğün karşılığına denk kendimin karşısında.
Sessiz ve hiçbir şeye karşı gelmek istemeyen boyun eğici bireysellik
Dışarıdan gelen çığlığın suyun içindeki karşılığı boğuk bir nefes sadece – ölülerinden haber alamayanların tercih ettiği iletişim biçimlerinden biri.

Ölünün içine giren morg görevlileri – ölünün bedenini boşaltıp içine girip kendilerine yeni beden bulduklarını sananlar – kimse derisiyle insan olmuyor.

Gündüzleri ofis çalışanı akşamları pezevenk olan cinsiyetler,
Babalarının ölümlerini bekleyenler, kan davasından dolayı kendi ölümlerini bekleyenler – kan kaybından ölen robotlar – bayrağından vazgeçemeyen tıraşlı cumhuriyetçiler, birbirlerini taklit eden şairler, herkesten gizli namazını evinde kılan orospular,

Demirle doldurulup içleri, mıknatıstan kaçmaya çalışanlar kendi elleriyle yarıp karınlarını – midelerini fırlattılar sokaklara – kimisi boş, kimisi doyduğundan fazlasını almış içine ve sattık biz onları depolarda bekletmek yerine hem de 9.90’a kasanın önünden hemen.

İhanete maruz kaldığım rüyalarımda – benimle konuşan böcekler var. Benimle yemek yiyen tavşanlar, rakunlar – masanın başında baykuş, hemen sağında bukalemun,  solunda ben.
Ben yılanları yiyorum – fareler kral yapıyor beni – kurtçukları yiyorum, kuşlar ciğerimi söküyorlar defalarca Prometheus’un laneti gibi. .  Sonunda evi gelip yakıyorlar – masanın başındaki herkes razı oluyor yanmaya – hem zincirli ayakları birbirlerine kim düşünür ki yanındakini.

KUMUN AYNASI

Sonsuz bir dolaşmaya çıkmak için geçiyorum olduğum kapıdan adımımı atıp –
Çöle bir yolculuktur benimkisi taştan başlayıp kumla devam edecek olan, sonra da yoldakilerle sohbetimdir doygunluğum; yaşayanlarla, hayvanlarla, bitkilerle, ölülerle, göremediklerimle ve yaratılanlarla.
Açıp ellerimi çölün altında gezdireceğim, içinde ne varsa gün yüzüyle tanıştıracağım onları, saklı kalanı açığa çıkartıp sırrı açıklayacağım.
Kimse duyamayacak/duymayacak.
İpler dolanacak boynuma ağaçlardan yapılma, beni katacaklar kendi aralarına kök salmış hurmalar
Gölgesine ayna olacak insanın vazgeçecekleri
Kabul ettikleri gözlerinin rengini değiştirecek, sislerin içinde görünmeyenler devam edecek yoluna –bizden ne aldıklarını göremeyeceğiz, zamanla içimiz körelecek, yorulduğunu farkına varamayan bir at gibi susuz öleceğiz o çölde.

Doğumuna tanıklık ettiğin çocuklar gelip kapının önünde bekleyecekler, ellerinde çatallı kılıçlarıyla seni –ait olduğun sayfaların sözleriyle öldürecekler, sen aldırma  –bunun için yeterince bekledin.
Her şeyde doğru olmayan bir doğuş vardır, bu yüzden fırtınaların içinde çıplak bedeninle kumdan bezlerle sar kollarını, göğsünü ve ayaklarını –insan görmek istediğini görecektir.

Ben ki seninle hiç tanışmamış olanım –seni bulmak için ne yapmalıyım?
‘’Beni aramak yerine –benim her şeyde karşılık bulduğumu görmelisin.’’
Kötülükte bile mi?

Mutlak bir cevabı olmalı doğmayanın –yoksa benim kısıtlı aklım ne bekleyecek hak olanın arayışında?

Öyle bir yol ki bu –herkesin, arkasındakine sırtını gözü kapalı dayaması gibi –hem boynu ve başı tekliğe saplanıp kalmış düş(ün)mekten –bu yüzden ne bilsin gerisindekini.
Ben dünyanın kendisinden büyük, evrenden küçüğüm yaşça, bu yüzden öfkem yoktur, zamanım yoktur, bilincim yoktur, ben hiç olmamışımdır –belki de sen beni elçi sanmışsındır ben kim olduğumu farkına varamamışımdır.

Olsun.
Elimde olanın ne olduğunu göremiyorsam bile –bir çift göz bana rehberlik için gelecektir o çölden vakti tamamlanınca ve doyunca gördüklerine.

Diri Ozanlar Derneği, Sayı: 3

YERÇEKİMİ YOK

Ritim parlak ve beyaz
Sahnenin önünde davet edilmeyenler,
Rüyalarımın içinden geçip soruyorlar: ‘’ Cezasız hatalar olmak zorunda mı?’’
Işıklar beni göstermeli seyircileri değil diyorum – kumanda odası üstüme kırmızı bir ay giydiriyor.

Paralel eş zamanlı rastlantısallık
Çarpışan vücutlar
Ellerinde resimleriyle yıkık binalar arasında yüzmeye çalışan adam
Kablosu kesik telefon, kablosuz telefon, telefon bedenin içinde – beden hesap makinesinin bölme işleminde ayrılıp gitmekte uzak bir geleceğe.

Optik yanılsama ve hamburger –
Şişman adamlar ve şişman kadınlar
Optik yanılsama ve sirk hayvanları
İşkence ve kan dolu oyunlar

Aklın yürüyüp gittiği yerde gözler ona eşlik edecek, yürüyen gözler akılla hareket edip bedeni olduğu yerde bırakacak.
Kutsal gökdelenlerin arasından geçip kimyasal tepkimelere maruz kalıyorum. İlaç şirketleri doğruları söylemiyorlar ve şu an herkes birbiriyle yatmak istiyor.

Sabahları erken gelmeye çalış!
Keçileri yokuşta bırakma, al onları kaçır!
Düzerken seni düzenin kendisi – korkma ve gözlerini kapat!
Parçalanan yolcusun, bir kaza gibi gözükecek her şey ya da tesadüf veyahut bir nedeni bile varolabilir.

Sıçra ve felaketin üstüne kon!
Haksızlıktan yana ol
Haklı gibi gözük
Halka karış
Halkalarla saldır meydanlara!

ve döngü benden gitmemi isteyecek adım adım
Oturup seyredeceğim bütün her şeyi
Kendi mezarımın içinden sırtüstü.


Sakın durma, sen bütün gece çalabilirsin her istediğin şarkıyı ve her eşyayı.

Hiç yorum yok: