15 Şubat 2010 Pazartesi

CEM UZUNGÜNEŞ


(15 Şubat 1962, Razgrat / Bulgaristan - )


      Asıl adı Şinasi Ahmedov Akaliyev. Çocukluğu, doğduğu kentin Ezerçe köyünde ve 1970 yılında Türkiye’ye göçten sonra Aydın’da geçti. Aydın Efeler Ortaokulu’nu, Kuleli Askeri Lisesi’ni, Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. (Şinasi Şentürk)
       1988 yılından bu yana şiirleri, yazıları ve söyleşileri Adam Sanat, Argos, Defter, Duvar, E, Edebiyatta Üç Nokta, Evrensel Kültür, Heves, Kaşgar, Kitap-lık, Ludingirra, Mahfil, Sombahar, Varlık, Virgül, Yasakmeyve gibi dergilerde yayımlandı.
Ödülleri: “Soluğan” adlı kitabıyla Kültür Bakanlığı 75. Yıl Başarı Ödülü’nü aldı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Soluğan (1998, Öteki Yayınevi, Ank., 96 s.)
& Arzu Evi (2005, YKY, İst., 94 s.)

& Korkuluk (2012, 160.Kilometre Yayınları, İst., 80 s.)





Şiirlerinden Seçmeler:

ARZU EVİ

Feneryolu'nda gölgelerle şakalaşıp yürürken
ölüm (bu kez) uysal bir köpek gibi
beni izliyordu. Ihlamur mahrem
kokuyordu. Bedenin uzağında çın çın eden
bir tramvay. Köpeğe dönüp bakmak
isteğiyle mi, hava'nın kendi merakından mı,
gözüm Arzu Apartmanına kaydı.
Camlardan birinde bir kadın çırılçıplak
gülümsüyordu. Utandım. Ama sanki
onun utanmasız çıplaklığından değil de
az önceki şakalaşmalarımla yakalandım diye.
Acı, ölüme mi yoksa çıplak ölümü
işaret ede ede akan şakacı
zamana mı yakındı? Kadınla
göz göze gelsek... bana, yüzünde bu müstehcen
ıhlamur gölgeleriyle gezen adama,
işaret parmağı ile, "gelsen e!" dese... Beni, arzu evine
çağırsa!.. Ama o; arzunun camlarından
bakan çıplak kadın, bana değil
peşimdeki köpeğe kur yapıyordu.
Gülümseyen yüzünde bir intihar
dinginliği
okudum.


“Arzu Evi” adlı kitabından

CASUS

Kuşkunun baykuşu yüzünde donmuş,
evet kanat çırpmıyor ama bu bir pandomim;
belleğini kandıramaz...  kımıldayamaz.

Yüzündeki kuş herşeyi biliyor,
(ah, o yitik bilgisizlik cenneti);
oyun değil bu, değil,
kendi gibi sır küpü adamların kenti bu.

Sarı, ıslıklar gibi geçen taksilerin
camlı döner kapıların içinden
bize şaşkınlıkla bakan bir çocuk
yüreğimizdeki casus. Kuş her şeyi biliyor.

Dama açmazlarından kurulu kent
akut
bir dikkat
gerilimi – yüksek, dakik anların,
(olasılıklar ağına yakalanmış)
kendi gibi sır küpü adamların!

Başka baykuş bakışlardaki şifreleri,
jestlerdeki şüpheli mesajları unutup,
yabancılara kanı kaynamasın annesi.
Kendinin köstebeği o. Kalbinin.
Kendisini çocukluğuna da mı gammazlayamaz ?...

İşte, işte bir salaş meyhanenin, mürşit
ruhunu dinleyip, neredeyse mutlak teslimiyetin
dizine yatıp ağlasa, hafif bir kadının (adamın)
beyaz bacaklarına ateş yüzünü gömüp ...

Ah, o yüzün astarı yok. Yüzündeki kuş her şeyi biliyor;
bir hayâl annenin kahkahayla göğe hoplatılması!
bir hayâl annenin kahkahayla göğe hoplatılması!

Bu sahnenin zamanı tersyüz edilemiyor;
unuttuklarımızı denetleyemiyor
yüreğimizdeki casus:
     “(...) Hay Allah, diyor çocuk, gördüler bizi
      saklanın! Tam burada buluşuruz;
    otuz yıl sonraki belleklerinde!(...)”
ah, bütün yaşları orada buluşursa; o kuşkulu, baykuşlu yüzde
kaç kişi olacak(lar)? Kübik bir resim gibi çok ifadeli bir yüz
mü olacaklar?

Bastırılmış çocukluğu ondan bağımsız,
ona, yani kendi yetişkinliğine öykünerek
hıh, oyunun farkında olduğunu
gizlemeği oynuyor.  E casus
kanı soğuk olmalı annesi!
Annesi...
Anne!

“Arzu Evi” adlı kitabından

“MAHALLENİN GÜLÜ” SOLAR
ZAMAN BİZE YAKLAŞIRKEN

Bıraksın beni taksın mor çiçekler eyvallah,
taksilere binsin kara camlar içinden baksın o yosma.

Rujlu kahkahalarla patinajlarla oradan geçerken,
rüküş kenar bakkalları bisküvi koksun eyvallah.

Toz kapsın çocukluğum ve görgüsüz, saksılı, yeşil sakallı
evler heyecanlansın ve duygulu sokağım,

evlerin camlarından, karısından zılgıt yemiş
bir ayyaş gibi baksın ... yalpalasın. Sokağım yalpalasın

uzaklaşırken yeniyetmeliğimizden
t r o m b on sesli eskicinin

sesine binip gitsin
belleği kamaştıran çocuk sesleri,

teraazi las-tik jim-nass-tik! diye ebe seçerken
mahallenin mahcubiyetinden

aksın yüreğimizden çekirdek çitleyen kız kokuları
kalbimizden buharlaşan bir zamanda.

Trombon sesli eskicinin kavisli sesi,
bir yavrukurt bandosuna karışırken,

uçakların egzoz izi dağılırken,
henüz saçlarımız uçuşurken,

mezun olmamışken aşktan, taze aşk acısından
bıraksın beni taksın mor çiçekler, eyvallah!

“Arzu Evi” adlı kitabından


Hiç yorum yok: