1938 Doğumlular etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
1938 Doğumlular etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Temmuz 2017 Çarşamba

MEHMET HULUSİ ÖCAL


(1938, Şanlıurfa – 29 Ağustos 2016)


       Şair, yazar. İlk ve orta öğrenimini Urfa’da yaptı. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra, yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ni bitirerek tamamladı. Askerliğini yaptıktan sonra yurdun muhtelif bölgelerinde çalıştı. Otuz iki yıllık memuriyet hayatından sonra, Urfa’da bulunan Et ve Balık Kurumu’nda Müdür Yardımcılığı, Amasya ve Malatya’da Müdürlük yaptıktan sonra emekliye ayrıldı. Emekliliğinden sonra Şanlıurfa İli Kültür ve Araştırma Vakfı Kütüphanesi’nde Müdür olarak çalıştı.
      Urfa ile ilgi yazdığı çalışmalarını birçok gazete ve dergide yayınladı. Hizmet Gazetesi’nde köşe yazarlığı yapıyor. Evli ve dört çocuk babası.

       Şiirleri mahalli, ulusal gazete ve dergilerde yayınlandı. Şiirlerinde genelde yöresel, tarihi, milli ve tasavvufî konulara yer verdi.

30 Mayıs 2017 Salı

ARİF PEKAL


(1938, Aşağı Xod (şimdiki adı Aşağı Maden) Köyü, Artvin - 1991)


       İlkokulu köyünde okudu. Aşıklık ve türkülerle küçük yaşlarda ilgilenmeye başladı. Hem yöresindeki, hem de köylerine gelip giden aşıklar aracılığıyla geleneğe ilişkin bilgisini pekiştirdi. Arif Pekal askerlik yıllarında şiir yazmaya başladı. Yaşadığı sorunları, karşılaştığı ilginç olayları konu alan şiirlere ağırlık verdi.
       Zamanla köy meclislerinde düzenli olarak türkü söyleyerek kendini geliştiren Arif Pekal, köylerine ilişkin araştırmalarda kaynak kişi olarak yardımda bulundu.
       Arif Pekal'in şiirlerini topladığı bir defteri olduğu bilinmesine karşın şimdiye kadar ortaya çıkmadı.
       Arif Pekal köyünde öldü ve orada toprağa verildi.
Kaynaklar:

Şiirlerinden Seçmeler:

YAVAŞ YAVAŞ

İlkbaharda nida geldi dağlara
Açtı çiçeğini dal yavaş yavaş
Bülbül küsmüş gelmez bizim bağlara
Çünkü kalmamıştı gül yavaş yavaş

Coşkun sıcak o Mayısın peşinde
Haber aldık beşinci ay başında
Altmış iki Mayıs yirmi beşinde
Açıldı gurbete yol yavaş yavaş

Bindik ray üstüne kara trene
Selam verdik eşe dosta yarene
Makinistler el attılar frene
Başladı dönmeye kol yavaş yavaş

Velhasıl ki kıtamıza ulaştık
Bulduk sadık bir hemşeri tanıştık
Giyinip de üç yüz ere karıştık
Kesildi kelleden kıl yavaş yavaş

Bir askere yarım tayin ne fayda
Yetmiyor kaşıklar tabaklar payda
Kantinciler soydu bizi bir ayda
Kalmadı kesede pul yavaş yavaş

Dünyada insanın şerefi yüce
Dertli Arif söyler gitmesin güce
Nöbete kalkmıştım yine bir gece

Baktım ki esiyor yel yavaş yavaş

10 Şubat 2017 Cuma

ATAMAN DEMİR


(1938, Karşıyaka / İzmir - )


       İlk ve orta öğretimini İzmir’de tamamladı. 1957 yılında girdiği Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Bölümü’nden 1963 yılında mezun oldu. Aynı yıl Bina Bilgisi Kürsüsü ve Mimari Proje Asistanlığı’na atandı. 1973 yılında doktora seviyesindeki yeterlik tezini takiben, 1974 yılında doçent, 1988 yılında da profesör oldu. Anadolu, Balkanlar ve Orta Asya’daki mimari miras üzerinde incelemeler, araştırmalar yaptı, bunları seri makaleler, ulusal ve uluslararası kongrelerde bildiriler halinde yayınladı, konferanslar verdi. İstanbul, Mudanya-Siği Köyü ve Konya’da, restorasyonlar, yeni tasarımlar yaptı ve bunların çoğunu uyguladı. Girdiği mimari yarışmalarda ödüller, mansiyonlar kazandı. Yeterlik Tezi, 1986 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nce yayınlandı. 1963-2003 arasında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde, Bina Bilgisi ve Mimari Proje Hocalığı yaptı. 2003 yılında emekli oldu. 1983 yılında YÖK Yasası’nın ilgili maddesi gereğince Konya-Selçuk Üniversitesi, Mimarlık Bölümü’nde bir yıl süre ile misafir hoca olarak eğitime destek verdi. 2000-2004 arasında Yeditepe Üniversitesi, İç Mimarlık Bölümü’nde, 2005-2009 arasında ise Haliç Üniversitesi, Mimarlık Bölümü’nde hocalık yaptı. Emekliliğinden sonra da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ndeki görevine devam ettiği gibi 2009-2010 Eğitim-Öğretim yılından itibaren de Işık Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İç Mimarlık Bölümü öğretim kadrosunda görev yapmaktadır.
Yapıtları:
      İnceleme, Araştırma Kitapları:
& Çağlar İçinde Antakya (1996, Akbank)
& Antakya Through The Ages (1996, Akbank)
& Güzel Sanatlar Akademisi’nde Yabancı Hocalar (2009, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Yayını, İst.)  
Kaynaklar:

19 Ocak 2017 Perşembe

CEMAL SAFİ



(15 Ekim 1938, Samsun - )


      Ayşe Hanım ile Mehmet Safi’nin oğlu. Öğrenimine Sakarya İlkokulu'nda başladı. Samsun Sanat Okulu' nun Torna Tesviye bölümünden mezun oldu. 1959 yılında ailesiyle Ankara' ya taşındı. Şiire ilgisi küçük yaşlarda başladı. Ancak 40 yaşına dek fazlaca dışa açılmadı. 1978 yılından itibaren değişik çevrelerde duyulmaya başlayan Safi, başta sevgi olmak üzere hemen her konuda şiir yazmaktadır. Ayrıca taşlamaları geniş çevrelerde bilinip okunmaktadır.
      Şiirlerini ilk defa Orhan Gencebay besteledi. 1989 Yılında Zekai Tunca’ nın bestelediği "Rüyalarım Olmasa", 1990 yılında Selçuk Tekay’ ın bestelemiş olduğu “Vurgun'un güftekarı olarak Hürriyet Gazetesi’ nin “Altın Kelebek” ve Milliyet Gazetesi’ nin “Yılın En Sevilen On Şarkısı” birincilik ödüllerini aldı. 1991 yılında Zekai Tunca’ nın bestelediği "Gözüm Kesmiyor" şarkısıyla Milliyet Gazetesi‘ nin ve aynı yıl TRT’ nin açmış olduğu yarışmada "İmkansız" şarkısıyla En İyi Türk Sanat Müziği ödülünü aldı. Şairin bu güne kadar 40 tanesi Orhan Gencebay tarafından olmak üzere Zekai Tunca, Selçuk Tekay, Onur Akay ve Candan Erçetin gibi ünlü sanatçı ve besteciler tarafından 150 civarında şiiri bestelendi.
       Türk Dil Kurumu tarafından, 2003 yılında yapılan Dil Bayramında Türkçeyi en etkin ve güzel kullanan şair olarak ödüllendirildi. 2004 yılında Mihai Eminescu adına düzenlenen Eminescu madalyası aldı. 2004 yılında Dil Tarih Coğrafya Fakültesi tarafından ‘Yılın Şairi’ ödülüne değer görüldü.
       Şiirleri değişik gazete, dergi ve araştırmada yayımlandı. Şiirleri İtalyanca, Rumence ve Arnavutça'ya çevrildi.
       1992 yılından bu yana “Akçay Şairler ve Bestekarlar Şenliği”ni düzenliyor. 1990 yılında "Bu Gece Kalıyorum" adında şiir kaseti çıkardı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Vurgun (1993)
& Sende Kalmış (1998)
& Kıyamete Kırk Kala (2002, Kum Yayınları)
& Ya Evde Yoksan (2008, Büyük Harf Yayınları)
Kaynaklar:

Şiirlerinden Seçmeler:

BİR GELİR BİTER

Yüzüne bakınca canım tutuşur
İçime bir kızıl kor gelir gider
Geçtiğin sokaklar şavkınla ışır
Bastığın toprağa nur gelir gider..
.
Helal-û hoş olsun gurur da naz da
Ne olur tebessüm etsen biraz da?
Gülmezsen gökyüzü aysız kalmaz da
Yüzün gibi mehtap zor gelir gider...

Tarifin olmuyor ne kadar yazsam,
Ellerim tutmuyor resmini çizsem,
O güzel çehreni görmeyen ressam,
Bilmez ki dünyaya kör gelir gider...

Yeryüzü hiç afet görmedi sanma,
Ey benim aklımı alan muamma,
Her türlü felaket muhtemel amma,
Sen gibi kıyamet bir gelir biter...

DÖNER DİYE BEKLEDİM

Saymadım, hasretinle bu kaçıncı yılbaşı!
Bir ihtimâl de olsa döner diye bekledim.
Ne bir demet karanfil, ne bir damla gözyaşı;
Bir hâl hatır sormayı dener diye bekledim…

Şu kışta kıyamette ömrüme düşen karda
Bir dostuma uğrayıp ahvâlimi sorar da
Belki de bir nedamet, bir merhamet duyar da
Yenilmez gururunu yener diye bekledim…

Bir yanda gözlerimde ebediyet uykusu,
Bir yanda seni son kez görememek korkusu.
O güzel ellerinden içersem bir yudum su;
Bütün ızdıraplarım diner diye bekledim…

Perdesiz pencereme şafakla söktüğün an,
Gelip de başucumda boynunu büktüğün an,
Pınar dudaklarından ismimi döktüğün an;
İçimdeki yanardağ söner diye bekledim…

Ne sıkmağa ferim var, versen bile elini,
Ne sarmağa mecâlim, o şahane belini.
Alnımda hayal edip minicik mendilini;
Rayihası tenime siner diye bekledim…

Dudaklarımda tekbir, ellerim göğe açık,
Sen diye irkilirim, ses duysam en ufacık.
O siyah gözlerini, bir daha, son defacık,
Dünya gözüyle görmek hüner diye bekledim,
Hüner diye bekledim, hüner diye bekledim…

GEL

Artık eskisinden daha siyah bak
Siyah şal üstüne sarı güller tak
Özlemle yolumu gözlüyor toprak
Kimin çok sevdiği belli oldu, gel.

Hüzünlü renklerden seç elbiseni
Kırdığın kalbime uysun deseni
En mahsun tavrınla göreyim seni
Şen şairin, nalân dilli oldu gel.

Hayırlı bir kısmet çıktı önüme
Beklerim, mutlaka gel düğünüme
Az kaldı toprakla gerdek günüme
Başım ak duvaklı, telli oldu, gel.

Felek hayat boyu benle uğraştı
Gülmedi yüzüme, hep çatık kaştı
Ya! Sana döktüğüm , ne dinmez yaştı.
Coşkun aşkın , taşkın selli oldu, gel.

Bir çift göz uğruna, bu dert bu hicran
Değmezmiş güzelim , değmezmiş inan
Üç yılda , aşk için yazdığım roman
Yaşımdan ziyade , elli oldu, gel.

Madem ki vaktimiz bu kadar dardı
Ahımı almana, ne gerek vardı?
Kalbimi yolculuk telâşı sardı
Ömrümün miadı belli oldu, gel.

SENDE KALMIŞ

Bilmiyorum nerdeyim ne haldeyim ben kimim
Ayrılırken kimliğim adresim sende kalmış
Tebessümü yüzüme çok görüyor matemim
Güldüğümü gösteren tek resim sende kalmış

Akların kaybolduğu rengin ahenk bulduğu
Toprağın kadehine ab-ı hayat dolduğu
Bir gül için bülbülün saçlarını yolduğu
Aşkın harman olduğu o mevsim sende kalmış

Nerede o çocuksu o şımarık hallerim
Saçlarına hasreti tanımayan ellerim
Rengarenk rüyalarım toz pembe hayallerim
Tekmil neşem sevincim hevesim sende kalmış

Dostlar da muhabbeti kestiler lüzum da yok
Zaten senden ziyade sohbetim sözüm de yok
Sen dönmeden kimseye bakacak yüzüm de yok
Aynalarda kendimi göresim sende kalmış

Gel Tanrıya borcunu teslim etsin bu yürek
Tez gel ki enkazımı kapatsın kazma kürek
Kelime-i şahadet getirmem için gerek

Son diyorum sana son nefesim sende kalmış

18 Ocak 2017 Çarşamba

AŞIK ÖZERİ


(1938, Zor (şimdiki adı Esenyaka) Köyü, Yusufeli / Artvin - 2011)


      Asıl adı Ahmet Özer’dir. İlkokulu köyünde okudu. İlkokula devam ederken, bir yandan da Kuran ve Arapça okuyup yazmayı öğrendi.
       Aşıklık geleneğinin yaygın olduğu bir çevrede, Huzuri (1886-1951), Zuhuri (1887-1949), Fahri (1900-1975), İzhari (1914-1983) gibi birçok aşık çıkaran köyde yetişti. Ancak özellikle Aşık Huzuri’den etkilendi. Huzuri öldüğü zaman Aşık Özeri henüz 13 yaşında olmasına karşın hem o zamana dek hem de sonraki yıllarda Huzuri’nin şiiri ve tavrından çok şey öğrendi.
       Aşık Özeri şiir yazmaya 19 yaşında başladı. Askerden döndükten sonra, o döneme dek yazdığı şiirleri basılması için verdiği matbaadan bir daha geri alamadı. Ancak bu şiirler hiçbir zaman basılmadı ve akılda kalanların dışındakiler yitip gitti.
       Aşık Özeri 1973 yılında Almanya’ya gitti. 3 yıl sonra yurda döndü. 1981 yılında gittiği Libya’da ise 2 yıl kaldı.
       Aşık Fahri’nin eski yazıyla yazdığı şiirleri günümüz Türkçesine çeviren Aşık Özeri, henüz yayınlanmamış birçok şiirini arşivinde bulundurmaktadır.
       Yaşamında Efkari (1900-1980), İzhari (1914-1983), Pervani gibi birçok aşıkla dostluk kurdu. Bazılarıyla karşılaşmalar da yapan Aşık Özeri, Zorlu aşıklık geleneğinin son önemli temsilcilerinden biri sayıldı. Başta sevgi ve toplumsal taşlamalar olmak üzere, gezdiği gördüğü ve ilginç bulduğu her konuyu işledi.
       Aşık Özeri köyünde öldü ve orada toprağa verildi.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Yusufelili Özeri / Yaşamı. Sanatı, Şiirleri, Karşılaşmaları (Hazırlayan: Cemil Aytekin; 1998, Kaya Matbaacılık, 296 s.)
& Durma Gel (Hazırlayan: Bekir Karadeniz; 2008, KaraMavi Yayınları, 192 s.)
Kaynaklar:

Şiirlerinden Seçmeler:

ANAM

Koyup gittin beni yedi yaşımda
Nasıl kıydın beni ellere anam
Her yatanda görüyorum düşümde
Gelmedin çok baktım yollara anam

Okşayıp emzirip büyüttün beni
Kendin uyumadın uyuttun beni
Tam otuz yıl oldu unuttun beni
Hasretinden döndüm küllere anam

Bayram geldi öpemedim elini
Yıllar geçti soramadım halini
Genç yaşında oldun ahret gelini
Hoyrat baykuş kondu güllere anam

Baksana Özeri ne kadar üzgün
Esen yeller ile şefkatini sun
Elveda eyleyip sarıldığın gün
Hasretim o sıcak kollara anam

DAĞLAR

Bugün sizin gibi başım dumanlı
Çöktü içerime merağım dağlar
Kışın karla boran yazın çimenli
Yarden ve sizlerden ırağım dağlar

Açar çiçeklerin yellerin eser
Orman yeşil saçar toprak su kusar
Düşündükçe bana bir hüzün basar
Özledikçe çeşm-i çırağım dağlar

Yar sılada ele kına ezerken
Özeri’yim elim titrer yazarken
Eller sılasında gezip tozarken
Neden benim gurbet durağım dağlar

ESKİDEN

Sevgi vardı saygı vardı dost vardı
Eskiden eskiden çok çok eskiden
Gayrı bu meziyet sonuna erdi
Eskiden eskiden çok çok eskiden

Bir lokma bir hırka ona yeterdi
Babam saman telisine yatardı
Evlat babasının sözün tutardı
Eskiden eskiden çok çok eskiden

Anam tezgahını tel tel yayardı
Şal dokuyup çengo ile boyardı
İnsanlar insanı sevip sayardı
Eskiden eskiden çok çok eskiden

Özeri seninki kuru lakırdı
Nenem tezgahlarda çarşaf dokurdu
Ninniler söylerdi türkü okurdu
Eskiden eskiden çok çok eskiden

GÖNÜL

Demedim mi sana yüksekten uçma
Yırtıcı kuş vermez amanı gönül
Gizli sırlarını namerde açma
Eksilmez başının dumanı gönül

Gülü kokla sakın kızma dikene
Acı söz söyleme boyun bükene
Azrail sarılır birgün yakana
Çaldırır kalbine kemanı gönül

Şah olursan yanlış ferman eyleme
Gizli yaralara derman eyleme
Çıkıp yükseklere harman eyleme
Yele kaptırırsın samanı gönül

Güvenme ki bülbülün var gülün var
Kuvvetlisin bükülmeyen kolun var
Der Özeri dolambaçlı yolun var

Kendine yoldaş et imanı gönül

16 Ocak 2017 Pazartesi

AŞIK BEYANİ


(1938, Irmaklı Köyü, Darende / Malatya- 2005)


       Asıl adı Halil İbrahim Güleç’tir. İlkokulu köyünde okudu.
       Halk şiirini ve aşıklık geleneğini babasından öğrendi. Ayrıca köylerine gelip giden aşıklar aracılığıyla bilgisini pekiştirdi.
       Yöredeki bir gazetenin açtığı yarışmada birincilik almasıyla adı duyuldu. 1973 yılında Konya Aşıklar Bayramına katıldıktan sonra Beyani mahlasını aldı. Aynı zamanda Türkiye’nin öteki yörelerinden birçok aşıkla dostluk kurdu. Şiirlerinde doğa, sevda, din gibi çeşitli konuları işledi. Şiirlerinin bir bölümü HAGEM tarafından “Beyan Ettiklerim” (1990) adıyla yayımlandı.
       Aşık Beyani bir kaza sonucu köyünde öldü ve orada toprağa verildi.
      Ödülleri: Değişik zamanlarda Kültür Bakanlığı, Halk Ozanları Derneği ve TBMM tarafından düzenlenen yarışmalarda çeşitli ödüller kazandı.
Kaynaklar:

Şiirlerinden Seçmeler:

ÇEVİRDİ

Yine hava bozuk akıyor seller
Yağmur yağışını kara çevirdi
Seherde kırk dilden öten bülbüller
Birden avazını zara çevirdi

Ne söylesek sözlerimiz sert çıkar
Konuştukça dert içinde dert çıkar
Kuzu alsak post içinden kurt çıkar
Ayva meyvesini nara çevirdi

Aşiret bozulmuş bakımsız yurtlar
Birbiri üstünde çoğaldı dertler
Fikir savaşında yenilen fertler
Çekti yumruğunu zora çevirdi

Mümkün olsa ayla güneş doğmazdı
Bildiğim aslanı aslan boğmazdı
Koyup kaçsak insanlığa sığmazdı
Dostlarımız bizi dara çevirdi

Arzu ede ede engeller aştık
Beyani der akıl ile savaştık
Yüze gülenlerde hep yüzün düştük
Gönül umudunu yere çevirdi

EDENDİR

Musalla taşında şu yatan kişi
İbret kürsüsünde vaaz edendir
Sonsuzluğa doğru bunun gidişi
Bizlere yol açıp bir iz edendir

İyi kötü amelleri elinde
Sermayesin beze sarmış belinde
Hareketsiz durur kıyam halinde
İnsanlık adına niyaz edendir

Burada bıraktı bindiği atı
Geriye dönüş yok kararı katı
Evet bu ömrünün son saltanatı
Omuzlar üstünde bir naz edendir

Beyani yok mudur müşkül danışan
Memnun ki dönmüyor oraya düşen
Sanma ki dili yok sükut u lisan

Anlarsın her dilden hoş söz edendir

29 Aralık 2016 Perşembe

ARİF EREN


(20 Kasım 1938, Kahramanmaraş - )


       İlk ve orta öğrenimini memleketinde yaptı. İlköğretmen Okulu'nu ve Erzurum Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü bitirdi (1963). Karaman Lisesi, Bursa Kız Öğretmen Lisesi, Bursa Anadolu Lisesi, Kahramanmaraş Kız Meslek Lisesi, Ticaret Lisesi ve Eğitim Enstitüsü’nde Türkçe ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Ocak 1993’de kendi isteği ile emekli oldu. Türkiye Yazarlar Birliği üyesi.
       İlk şiiri “Aşka Tövbe” 1964 yılında Konya’da Şair Feyzi Halıcı’nın çıkardığı Çağrı dergisinde yayınlandı.
       Şiirleri ve söyleşileri Akit, Alkış, Ayna, Çınar,Defne, Divit, Doğuş Edebiyat, Dolunay, Elif, Genç Kardelen, Gündüz, Güneysu, Harman, Hisar, Ilgaz, Kırağı, Kültür ve Sanat, Merhaba (Konya), Millî Kültür, Palandöken, Seviye,  Tepe Edebiyatı, Toprak, Türk Edebiyatı, Varlık Yıllığı, Yeni Edebiyat Yaprağı vb. gibi dergilerde yayımlandı. Bir Tebessüm dergisi 2 Haziran 2002 sayısını "Arif Eren Özel Sayısı" olarak çıkardı. Üniversitelerde eserleri ile ilgili lisans tezleri hazırlandı.
       Ödülleri: 2005 yılında Antalya Şair, Ozan, Yazar ve Ressamlar Kültür Derneği tarafından 2. Şairler Buluşması'nda yılın Akdeniz Büyük Şiir Ödülü'ne layık görüldü.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Bu Kent Sende Kalsın (1965, Kendi yayını, Konya)
& Yurt Tespihi (1975)
& Hayatı Huzura Ayarlamak (1985)
& Görkemli Denge (1996)
& Zaman Yerinde Durmaz (2006)
& Arif Eren Hayatı-Sanatı-Şiirleri (2010)
Kaynaklar:
A  Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi Cilt I / 2001, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, İst. / s. 320

Şiirlerinden Seçmeler:

HEP SANA OLUR YÖNELMELER

Gözler sana bakar, kulaklar seni dinler
Doğada hiçbir renk, hiçbir ses
Görmedi böyle bir ilgi.
Yine bilgiler öğreteceksin öğretmenim,
Bir elinde tebeşir, bir elinde silgi.

Senin bulunduğun yerde öğretmenim,
Senin konuştuğun yerde,
Birer fikir çiçeğidir kelimeler.
Öyle bir ışıksın ki sen,
Hep sana olur yönelmeler.

Senin oturduğun kürsüde,
Bir başkasını görmeye
Tahammül edilmez düşüncede bile.
Kürsü, karatahta, tebeşir
Bir anlam taşırlar seninle.

Yurdumun göklerinde Ay-Yıldız
Bir de sen dalgalanırsın.
Yüreklerde yazılı adlarınız,
Sen iyi bilirsin öğretmenim,

Hiç kesilmeyecek rüzgârınız...