28 Mart 2016 Pazartesi

AYHAN HÜNALP



(10 Ocak 1927, Bitlis – 21 Mart 2013, İstanbul)


       Şair, yazar ve gazeteci. Babası Cihangirli süvari subayı Nurettin Bey, annesi Kadıköylü Hayriye Hanım'dır. İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamladı. 1953 yılında Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Türkoloji Bölümü’nden mezun oldu. 1943-1947 yılları arasında İstanbul Ekspres Gazetesi'nin Ankara muhabirliğini yaptı. Aynı dönemde Ankara Radyosu'nun ünlü Ayşe Abla Çocuk Kulübü'nde "Vatan Fedaileri" ve "Çalışan Kazanır" adlı radyofonik oyunlarda rol aldı. 1947-1950 yılları arasında Ulus Gazetesi ve Akşam Haberleri'nde çalıştı. 1950-1953 yılları arasında Kaynak Dergisi'nde yazı işleri müdürlüğü, 1955-1960 yılları arasında Tercüman Gazetesi 'nde siyasi muhabirlik, röportaj yazarlığı, köşe yazarlığı, sanat sekreterliği, istihbarat şefliği gibi görevlerde bulundu. 1960-1961 yılları arasında İstanbul Radyosu’nda  "Türk Hikâyelerinden Örnekler", 1963-1964 yılları arasında Kıbrıs Bayrak Radyosu'nda “Türk Sanatı” programlarını hazırlayıp sundu. 1963-1965 yılları arasında Hürriyet Gazetesi'nde istihbarat şefliği yaptı. Son Saat Gazetesi'nde çalıştı. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu'nun basın sekreterliğini yaptı. 1966-1990 yılları arasında Şişecam Genel Müdürlüğü Basın Müşavirliği ve Şişecam Dergisi Yazı İşleri Müdürlüğü yaptı. Uzel Makina Sanayii ve Türkiye Gemi Mühendisleri Odası'nda basın, yayın, dizayn müşaviri görevlerinde bulundu. 1968 yılında 25 yılını tamamlayarak Basın Şeref Kartı aldı. Denizaltı ile dalan ilk Türk Gazetecisi (1955) unvanını aldı. Şiirleri; İngilizce, Romence, Arapça ve Sırpça'ya çevrildi. 1955'te yazdığı ünlü "Teğmenim" şiiri Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın müzelerine kondu. İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin Bizim Gazetesi'nde köşe yazarlığı yaptı. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Türkiye Yazarlar Sendikası, Türk Dil Kurumu, Basın Konseyi üyesi.
       “Kaybolan Şey” adlı ilk şiiri 1943 yılında İstanbul dergisinde yayımlandı. Şiirleri ve yazıları Aile, Cumhuriyet, Çağrı, Dost, İnsancıl, Kaynak, Maya, Seçilmiş Hikayeler, Tarla, Tercüman, Türk Dili, Ülkü, Varlık, Yazko Edebiyat, Yeditepe gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Hiçbir akıma dahil olmadan kendi şiir çizgisini oluşturdu.
Ödülleri: İstanbul Gazeteciler Cemiyeti'nin 1960 yılındaki yarışmasında "Tanrı'yı Dolandıran Dindarlar" adındaki fıkrayla ikincilik ve 1962 yılında Varlık Dergisi'nin yarışmasında "Tutsakların İhtilâli" öyküsü ğile ikincilik kazandı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Üç Otuz Para (1950, Üç., İst.)
& Bir Martı Öttü (1964, Yeditepe Yayınları, İst., 38 s.)
& Uzak Maviler (1982, Yazko Yayınları, İst., 60 s.)
       Romanları:
& Küçük İstasyonlar (1954, Bilgi, Ank.)
& Vapur Düdükleri (1962, Dost Yayınları, Ank., 92 s.)
& Şarkısız Dünyaların Orkinosları (1983, Yazko Yayınları, İst.)
& Islak Kanatlı Kuşlar  
       Anı Kitapları:
& Dağlara Giden Yollar (1974, Üç, İst.)
       Biyografi:
& Nazif F. Akıncı (E. Ekinci ile; 1980, Tisa, Ank.)
Kaynaklar:
A  Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi Cilt I / 2001, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, İst. / s: 420

Şiirlerinden Seçmeler:

ASILAN ADAM

Böylesine sürüp gidecek karanlıklar
Bu köpek böylesine havlayacak
Gözlerim hep böyle ölürcesine
Yollarda kalacak.

“Uzak Maviler” adlı kitabından

DENİZ

Maviyi nişanlıyordu adam
Tetik düşmüyor mavi ölmüyordu
Adam ölüyordu.

“Uzak Maviler” adlı kitabından

LORKE

Ömrünce dağları gördün Lorke
Bilemezsin denizleri
Hep kartallarla konuştun
İnsanları sevemezsin
Sen Lorke’sin
Gözlerin varla yok arası
Kaderin körolası.

“Uzak Maviler” adlı kitabından

URGANLI ŞAFAKLAR

Hep böyle akşamüstlerinde
Ansızın çıkageliyorsun
Ellerim yanıma düşüyor
Sonra çekip başını gidiyorsun

Hani var ya bütün yalnızlıklardan
Bütün alacakaranlıklardan ürktüğümüz
Hani var ya bütün urganları kopartıp
Uyandığımız bir şafak
Bir büyük yolculuk pupayelken
Sonra ışıklar
Ve oyun perde inmeden

Yelkovan kuşları yeşil beyaz
Yırtılmış perdeleri ile yalılar
Böyle bitmezdi bu roman
Ben isteseydim

Alabildiğine çoban şarkıları geliyor
Füzelerin ırzına geçtiği göklerden
Kırılmış seren direklerinde yazılı yalnızlığım
Çaresizliğimi mendireklere gömüyorum
Ve sallanan bütün elleri
Bir kürdan gibi kırıyorum


“Uzak Maviler” adlı kitabından

ALİ YÜCE




(1928- Hisarcık Köyü- Yayladağ / Hatay- 29 Nisan 2015, Ankara)


       Bir söyleşisinde doğum tarihinin 1924 olduğunu belirtmiştir. Kâmile Hanım ile çiftçi Nuri Yüce’nin oğlu. Rençberlik ve çobanlık yaptığı sırada Kışlak İlkokulu’nu dışarıdan bitirdi (1946). Adana Düziçi  Köy Enstitüsü’nden mezun olduktan (1951) sonra Hatay’ın köylerinde öğretmenlik  yaptı. Kendi kendine İngilizce öğrenerek 1961 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümü’nü bitirdi. Antakya Ticaret Lisesi’nde İngilizce öğretmeniyken 1977 yılında kendi isteğiyle emekli oldu. Edebiyatçılar Derneği ve Dil Derneği üyesi. Ankara’da yaşıyor; evli, iki çocuk babası.
       İlk şiiri ‘Sakal’ 1955 yılında Adana’da yayınlanan Salkım sanat gazetesinde çıktı. Şiirleri ve yazıları Ardıçkuşu, Çağdaş Türk Dili, Damar Demet, Dönem, İmece, Karşı, Oluşum, Pazar Postası, Salkım, Sanat Rehberi, Sesimiz, Soyut, Söylem, Şölen, Türk Dili, Türkiye Yazıları, Varlık, Yazko Edebiyat, Yeditepe, Yeni Ufuklar, Yücel vb. gibi dergilerde yayımlandı. Toplumcu gerçekçi bir şair olarak tanındı. Garip ve İkinci Yeni akımlarının etkisinde kaldı. İlk şiirlerinin Edip Cansever etkisinde olduğu gözlenmektedir. Olgunluk dönemi şiirlerinde ise Metin Eloğlu ve Can Yücel şiiri doğrultusunda olduğu dikkat çekmektedir. Bu döneminde sözcüklerin yan yana dizilmesiyle izlenimler yaratma diye tanımlanabilecek bir teknik kullandı. Genellikle yaşadığı çevreyi, toplumsal sorunları yansıtan, yer yer taşlamaya yönelen, yergi ve eleştiri ile mizahın ağır bastığı toplumcu şiirleriyle tanınır. Halk şiirinin özellikle tekerleme tarzından aldığı unsurlarla, kendine özgü imgelerle donanmış şiirler yazdı.
       Ödülleri: Gece Bekçisi” ile 1956 Antakya Şiir Yarışması Birincilik Ödülü; “Akkız” ile 1975 Arkın Kitabevi Çocuk Edebiyatı Ödülü; “Şeytanistan” ile 1975 Milliyet Roman Yarışması (mansiyon); “Poliklinik” ile 1978 İzmir Tabipler Birliği Şiir Ödülü; “Sakla Beni Anne” ile 1978 TRT Çocuklar İçin Şarkı Sözü Ödülü; “Halk Çağı” adlı kitabıyla 1980 Nevzat Üstün Şiir Ödülü, 1982 TDK Şiir Ödülü, 1982 Yeditepe Şiir Armağanı; “Dersimiz Bağımsızlık” ile 1981 İzmir Sanatçılar Derneği Atatürk Şiiri Birincilik Ödülü; “Şiir Sıcağı” adlı kitabıyla 1985 Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülü; “Olmaca” ile 1994 Palermo Akdeniz Ülkeleri Uluslarası Altın Madalya Ödülü; 1996 Evrensel Kültür Merkezi Emeğe Saygı Ödülü; 1997 Damar Dergisi Edebiyat Emeği Ödülü; 1998 Edebiyatçılar Derneği Altın Madalya Onur Ödülü’nü aldı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Boyundan Utan Darağacı (1976, Bilgi Yayınevi, Ank., 200 s.)
& Halk Çağı (1981, Yazko Yayınları, İst., 80 s.)
& Ortadoğu Şiirleri (1983, Yazko Yayınları, İst., 120 s.)
& Şiir Sıcağı (1984, Kendi Yayını, Ank.)
& Antakya Çarşıları (1986, Hatiboğlu Yayınları,  Ank.)
& Şiir Tufanı (1989, Kendi Yayını, Ank.)
& Taş Tanrılar (1990, Kendi Yayını, Ankara)
& Asılacak Kitap (1991, Bilgi Yayınevi, Ank.)
& Yunuslama (1991, Bilgi Yayınevi, Ank.)
& Havalı Meryem (1994, Bilgi Yayınevi, Ank.)
& Sevgim Servetimdir (1997, Bilgi Yayınevi, Ank.)
& Aşktır En Yüce Makam (2000, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ank.)
       Çocuk Kitapları:
& Anamı Arıyorum (Çocuk şiirleri; 1981, Hatiboğlu, Ank.)
& Çocuklar İnsan Tomurcukları (Çocuk şiirleri; 1991, Bilgi Yayınevi, Ank.)
& Uzaya Giden Uçurtma (Çocuk şiirleri; 1994, Bilgi Yayınevi, Ank.)
& Topun İçindeki Dev (2000)
       Deneme Kitapları:
& Şiirin Dili, Yapısı, İşlevi (Kendi Yayını, 1975, Antakya)
       Anı-Roman: 
& Şeytanistan (1976, Milliyet Yayınları, İst.)
& Siskent (1998, Doruk Yayınları, Ank.)
Kaynaklar:
A  Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi Cilt II / 2001, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, İst. / s: 924

Şiirlerinden Seçmeler:

AÇ AĞZINI KARANLIK

İşim gücüm bu benim
Sorguya çekmek gerçeği
Sevginin rüzgarı ak da
Savaşın bayrağı niçin kara
Bütün suçum bu benim
Evreni kucaklamak
Çözmek kör düğümleri

Sonra bildiğiniz gibi
Gecenin içine attılar beni
Kirden pasaktan gecenin
Ta dibine yuvarlandım
Sevindiler gerisin geri
Acıya öfkeye bulandım
Aç ağzını karanlık
Dişlerini sayacağım

Eğilip aldı beni yerden
Halk anam güzel anam
Yıkadı kirimi pasımı
Ağrımı acımı silkeledi
Toz alır gibi aldı öfkemi
Sıcacık et koynunda
Yıllarca ısıttıktan sonra
Yeniden doğur beni

Giydim yeni giysilerimi
Çıktım yeni bir yola
Yeni ayaklarımla yürüdüm
Yeni gözlerimle baktım dünyaya
Günaydın dedim yeni sesimle
Başı sevda dolu bir değa

İşim gücüm bu benim
Sorguya çekmek çirkinleri
Emeğin suyu ak da
Sömürünün değirmeni niçin kara
Bütün suçum bu benim
Tahta çıkarmak güzeli
Uygarlığı halklamak

İşte sabah oldu
Yum gözlerini karanlık
Eski bir ormanda ben
Yeni bir ağaçmış gibiyim
Aç gözlerin karanlık
Tepeden tırnağa ben
Çiçek açmış gibiyim

AÇIK SAÇIK ŞİİR

Bu şiir ister istemez
Açık saçık olacak
Açık diyecek ne diyecekse
Niçin diye sorma hocam
Dünya güzeli bir coğrafyanın
En kapalı bölgelerini
Görüntüye getirecek
Ahlak notumu kırma hocam

Şair nikâhıyla evlenmiş
Karnı burnunda sözcükler
Kim ne desin
Bana sorarsanız eğer
Diyeceğini dedi şiir
Yapacağını yaptı bile
Güzeli yaratmak için
Dişilik aşıladı dile

AHRETLİK DEMOKRASİ

Vatandaşlar her bir şeyi
Devletten beklemesinler
Kızdırmasınlar demokrasiyi
Ölsünler hak yolunda
Cennete göç etsinler
Enflasyon yok cennette
Geçim sıkıntısı yok
Şükretsinler tanrıya
Beş kuruş ödemeden
Yeyip içip eğlensinler

Ardıçkuşu Dergisi, Ekim 2001

AŞKTIR EN YÜCE MAKAM

1
Komşum kızı Gülcan’la
Saklambaç oynuyorduk
Ben bir kural çiğnemişim
Nasıl çiğnedim bilmem
Gücendi bana Gülcan
Çıkmadı saklandığı yerden
Saçlarım ağardı
Yaşlanıverdim birden

Saklanış o saklanış  
Gidiş o gidiş Gülcan
Aylar ayları kovaladı
Yılları yuttu yıllar
Gerçekler düşleri yuttu
Ben ondan sonra kimseyle
Saklambaç oynamadım

Hayır kimseye küsmedim ben
Barış imzaladım ölümle
Yaşamı gül gibi kokladım
Düş gören bir kalemle
Kız adları yazdım defterime
Tutuştu o yatağım
Bir kadının sıcaklığından

Hızlı trenler gibi
Geçip giden aşkların ardından
Çok türküler söyledim ben
Çok mendiller salladım
 Özlemlerle umutlarla
Bir yastıkta kocadım

Aşktır en yüce makam
Çalıştım çıkamadım
Hayır kimseye küsmedim ben
Acılarımı kendimden bile sakladım
Barış imzaladım ölümle
Yaşamı kız gibi kucakladım.

AZIK

Acıkmayasın
Sevgi koydum
Azık sana

Yer dolusu çiçek
Gök dolusu güneş     
Verdim sana
Üşümeyesin

Korkmayasın
Işık koydum
Azık sana

Öplüm öplüm
Öpülgen dost
Saçları denize
Dökülgen dost

Ağlamayasın
Yazık sana
Gülme koydum
Azık sana

EFENDİMİZLE SÖYLEŞİ

-Bu sayın mevsimi
Kaça aldınız efendim
evinizin içi sıcak
Dışı soğukla süslenmiş
Hem yaz hem kış mısınız

-Babam merhum
Kuşsütü alıp satarmış
Ne okuması varmış ne yazması
Yabancı paralarla
Yerli delsefe yaparmış

-Bu sayın kafayı
Kimden aldınız efendim
Dışı parıl parıl yaldız
İçi karanlıkla süslenmiş
Hem gece hem gündüz müsünüz

-Dedem merhum
Devlet gibi addammış
Yazmıyorsa tarih utansın
Soluğu gökleri üşütür
Sifiği yeri yakarmış

-Bu barış meleğini
Kaça aldınız efendim
Bir dudağı yerde bir dudağı gökte
Ağzında özgürlük barış
Gizli bir kırbaç elinde

-Dedemin dedesi merhum
Demokrasiye taparmış
Bilmiyorsa halk utansın
Atlarıyla uşaklarına
Oğlu kızı gibi bakarmış

-Bu güzel söyleşi için
Çok sağolun efendim
Dedenizin dedesine
Bizden selam söyleyin

EVRENSEL KARDEŞ

Tarar saçlarını
Örer anam
Bütün çocukların
Anası anam

Kucaklar babam
Şu koca dünyayı
Bütün çocukların
Babası babam

Çarpar yüreğim
Bütün göğüslerde
En uzak ülkenin
Komşusuyum ben

Haydi artık
Doğsun güneş
Batsın karanlık
Bütün çocukların
Kardeşiyim ben

İNSANDAN İNSANA

Ayrıysa da bayraklarımız
Yurtlarımız birbirinden
Uzaksa da çok
Yakın olalım biz
Yakın kalalım hep

Ayrıysa da dillerimiz
Aynı türküyü söyleriz

Başkaysa da derilerimizin rengi
Ana-babalarımız
Yabancıysa da birbirlerine
Kardeş olalım biz
Kardeş kalalım hep

Ayrıysa da sofralarımız
Aynı ekmeği paylaşırız

Bir savaş ağası
Hiç umulmadık bir anda
Düşman eder bizi bize
Savaştırırsa eğer
Barış olalım biz
Barış kalalım hep

Ayrıysa da gözlerimiz
Aynı acıyı ağlarız

Evrensel bir gül yolladım
Bir türkü kan değmemiş
Üniformasız bir selam
İnsandan insana
Alırsa da sağ olsun
Almazsa da

Ayrıysa da yüzlerimiz
Aynı sevinci güleriz

KARACA OĞLAN AYLARI

Bahar ayları yaz ayları
Dağ vadi ova göl ördek turna
Menekşe nergis çiğdem sünbül
Çiçek ayları kuş ayları
Pınar su testi çınar yayla
Gelin ayları kız ayları

Göç çadır deve aşiret oba
İniş yokuş düz ayları
Sürü çoban koyun keçi oğlak
Çayır çimen yaylak otlak
Ekmek ayları tuz ayları
Kız gelin önlük yayık ayran
Güler yüz tatlı söz ayları

Gelin kız saz tel kemer bel
Göğüs ilik düğme etek yel
Cilve ayları naz ayları
El kına göz sürme geyik ceylan
Yanak gamze ok kaş hançer
Vur ayları kaç ayları

Yara tuz merhem öpücük dudak
Hayal ayları düş ayları
Göğüs yayla pınar meme bal
Kız keklik ceylan tomurcuk fidan
Mendil yağlık yazma nakış oya
Barış ayları küs ayları

Göz gönül güzel sıla özlem
Saz söz türkü ezgi üzgü
Aşk kıvılcım ateş kül duman
Yandır ayları söndür ayları
Kaş hançer göz kurşun yürek yara
Ağlat ayları güldür ayları

KARANLIKÇI

Işığa arkanı döndün
Utandın mı ne biraz
Kızardın bozardın mı
Sormak ayıp olmasın
İleri doğru mu gidiş
Yoksa ardın ardın mı

Yetim malı koltuğuna
Kasılarak otur karanlıkçı
Eğri büğrü yasalara
Kaldır kara parmağını
Aydınlığı zindana at
Ödüllendir karanlığı
Bayram etsin kör vicdanın

Ekmeğin kan kokarmış koksun
İrin dolaşırmış damarlarında
Ne dolaşırsa dolaşsın
Vurgun soygun cinayet
Ayıp değil yasak değil
Çıkar sayın şapkanı
Sayın katilin önünde
Saygıyla eğil karanlıkçı

Caddelerde insan seli
Akıyor kabara köpüre
Meydanlar dolup taşıyor
Konuş ağzına sağlık karanlıkçı
Bağır çağır korkut azarla
Konuş sesine sağlık
Gerdanına göbeğine
Demokrasine sağlık

Laiklik de kim oluyormuş
Kim oluyormuş bağımsızlık
Değil mi karanlıkçı
Ulusal egemenlik neymiş
Yenir mi içilir mi
Hangi pazarda satılır
Kaç dolaradır kilosu

Kuş sütüyle beslediğin
Altın dişli sömürge köpeği
Havlar Cumhuriyetime
Isırmak ister bağımsızlığımı
Gözü aç karnı tok
Niçin gitmez geldiği yere
Ayakları mı yok

Kim ne derse desin
Kapat kulağını duyma
Sözcükleri sündüre sündüre
Ballandıra ballandıra yalanları
Konuş ağzına sağlık karanlıkçı
Yüreklerde acı gözlerde yaş
Döneklik dediğin ne ki
Unutulur yavaş yavaş

Çağdaş Türk Dili Dergisi, Temmuz 2001

MÜRSELEKLİ KADINLAR

Biz Mürselekli
Mürselekli kadınlar
Hep geceleri
Tütün dizerik
Acılarımızı dizerim ipe
Acılarımızı abovvv

Karanlığı dizerik
karanlığı
abovv…

Kök sökerik, kök
Gündüzlerimizde
Geceleri kömür
Kömür yakarık
Karanlığı yakarık
Karanlığı abovv…

Ağaçlarımız ürker
Ürker geceden
Biz ürkmezik abovv…

Hele nenni nenni
Gülüm nenni nenni
Dost nenni nenni

Biz Mürselekli
Mürselekli kadınlar
Kazma kazarık
Çüt sürerik
Yorgunluk ekerik
Yorgunluk toprağa
Gürültüye bata çıka
Bir uçak geçer
Geçer üstümüzden
Duyamaz bizi o
Duyamaz abovv…

Biz Mürselekli kadınlar
Mürselekli kadınlar
Biz de yaşarık
Yaşarık abovv…Gelin olur gider
Evler döşerik
Döşerik abovv…

Yanar Ali Yücem
Yanar ışıtır
Işıtır abovv

OLMACA

Ben çocuk olsaydım eğer
Kav çakmak satardım
Bulut amcalara
Pamuk şekeri alırdım yerine
Patlamış mısır alırdım

Ben çiçek olsaydım eğer
Hiç saksı giymezdim ayağıma
Ödünç kanat alırdım
Güvercin teyzemden
Barış uçardım üstünüze

Ben ırmak olsaydım eğer
Altıma saklamazdım ayaklarımı
Öyle yaklaşmazdım denize
Düşmana yaklaşır gibi
Sürüne sürüne

Ben tüfek olsaydım eğer
Patlamazdım kimsenin üstüne
Bir tetiğimden utanırdım
Bir de eğri parmağından
İnsan amcaların

ÖLÜSÜN SEN

Bu dünyada
Yaşamadın sayılır
Güzeli sevmediysen
Ölmene gerek yok
Zaten ölüsün sen

Ayağına gelmez güzel
Gökte yürür yerde uçar
Hadi ne duruyorsun
Sen de uç arkasından
Önünde yerlere eğil
Kilitleme gönlünü
Kapılara vurulur kilit
Gönüllere değil

Ben de bilirim sen de
Sevgi insana ekmek vermez
Gönül dedikleri
Kırk kanatlı deli kuş
Aş yemez ekmek yemez
Milyonlarca yıl sevse
Sevmeye doyum olmaz

Su susamış mı
Sor bakalım
Acıkmış mı toprak
Yok yok sorma
Yaratmayana üretmeyene
Bir şey söylemez toprak

Annen seni
Doğurmadı sayılır
Yaratmadıysan eğer
Bir şey üretmediysen
Ölmene gerek yok
Zaten ölüsün sen

Damar Dergisi, Mart 2001

RÖPORTAJ II

Sizin oralarda havalar nasıl
Kar yağar mı soğuk mu odun mu
Üşürken ellerinizi nerenize korsunuz
Isınırken kimin gözlerindeki uçurtmalar
Dedikodu yapar mısınız canınız sıkıldıkça
Bir oturuşta kaç güneş doğar
Öfkenizi nerenize korsunuz sevinirken

Çarşıya iner misiniz basmanın metresi kaça
Kavganız büyür mü çocuklar büyüdükçe
Yağmur yağar mı şimşek yağar mı basma yağar mı
Gözleriniz küçülür mü bir yerde duman tüttükçe
Komşunun radyosu ne söyler bazen
Bir şeyler sorar mısınız kendi kendinize
Sevdalarınızı nerenize korsunuz eskidikçe

Sizin oralarda gecelerin rengi nasıl
Kaç tane ay görürsünüz bir bakışta
Kocaman mı sarı mı sıcak mı sizin mi
Umutlarınızı nerenize korsunuz uyurken
Düş görür müsünüz canınız istedikçe
Uyanınca sabahınız hazır mı gün hazır mı
Evet mi hayır mı belki mi inşallah mı

Borcunuz var mı geçim nasıl gündelik kaça
Sınır var mı kaça geçiyorsunuz  onbaşı nereli
Ormanlar keçiler baltalar nasıl
Kaç kere mahkemelik olursunuz günde
Dilinizi nerenize korsunuz kanun konuşurken
Alışveriş nasıl çökelek ne deyiyor şimdi
Tütünler iyi mi soğanın kilosu oy’un tanesi kaça
Sizin oralarda demokrasi nasıl

Sizin oralarda gecelerin uzunluğu nasıl
Eviniz kaçıncı katta kaç oda
Yerin altında mı üstünde mi
Ayrı mı oturuyorsunuz balam
Yoksa keçilerle beraber mi
Evet mi hayır mı belki mi banane mi

SAKSI ŞİİRLERİ

Öldüren Gülüş
Yalnız devletler değil
Güzeller de savaş çıkarır
Yol keser adam öldürür
Günde kaç can alır bir gülüş
Kim bilir kaç ocak söndürür

Yalnız şifreler değil
Bakışlar da zor çözülür
Göz var sonsuz bir deniz
Bir ömür aşılmaz
Saç var büyük bir yangın
Yanına yaklaşılmaz

Mitoloji
Birbirlerini
Deli gibi seven
İki ölümlü âşık
Tanrı uyuduktan sonra
Sıra ile tanrı oldular
Aşkın renkli çamurundan
Yarattılar birbirlerini
Ölümsüz oldular

Senler
İçimde bir sen var
Dışımda bir sen
En gerçek sen ise
Düşümdeki sen

Sağımda bir sen var
Solumda bir sen
En güzel sen ise
Gönlümdeki sen

Üreten bir sen var
Tüketen bir sen
En büyük sen ise
Yaratan bir sen

Damar Dergisi, Haziran 2001            

SEVDALI SÖZCÜKLER

Beni tanımadın mı dedi
Bir sözcük bir sözcüğe
Çevir zamanın sayfalarını
Belleğini iyi yokla
İyi bak gözlerimin içine
Anılar devşir yüzümden

Bir yağmur sonrasıydı
Yan yana düşmüştük hani
Bir şiirin ilk dizesinde
Göz göze gelmiştik birden
Bir şey kımıldamıştı içimizde
Sonra sürülmüştük şiirden
İzinsiz öpüştük diye

Anımsadım dedi öbürü
Elin elime değince
Bindim sevdanın mor atına
Gittim ta eski günlere
Küçüldükçe büyüdü hüzün
Adını bilmediğim bir şey
Çıt diye kırıldı içimde

Ne acılar çektim bilsen
Nelere katlandım gurbette
Senetlere tutanaklara
Mahkeme kararlarına geçtim
Yıllarca ad oldum bir kötüye
Bir an bile unutmadım seni
Göz göze gelmedim hiç
Senden başka bir sözcükle

Sesin sesime değince
İçimdeki süt denizleri
Köpürmeye başladı gene
Öpüşe banınca dudaklarımızı
Kendi kokusunu duydu yosun
Şiirin gizli aynasında
Kendi rengini gördü menekşe

Haydi gel dedi
Dişi sözcük erkek sözcüğe
Başka bir şiire girelim
Görünmeden ozan abiye

ŞAİRLER DE UÇAR AMA GÖRÜNMEZ KANATLARI

Bak ne demiş koca dedem
Varsıllık görecedir oğul
Yoksulluk da öyle
Güzeli seviyorsan eğer
Varsıllar varsılıdır gönlün
Cebin yoksul olsa bile

Özgürlük görecedir oğul
Tutsaklık da öyle
Güzelliğin tutsağıdır
Dünyanın yiğit
En yürekli
En özgür insanı bile

Bir peri kızıdır şiir
Düş gülleri koklatır hep
İmge balıemzirir dile
Şiirde tatlanır güzelleşir
Dünyanın en çirkin
En yavan gerçeği bile

Kuşlar inanmaz buna
Ağaçlar kıskanır biliyorum
Şairler de çiçek açar
Kimi pembe kimi sarı
Şairler de uçar ama
Görünmez kanatları

Söylem Dergisi, Ekim 2001

TUTKAL

Bir sabah uyandım baktım
Düşüm yastığıma yapışık
Şiir yazarken ölmüşüm
Dilime yapışık sözcükler
Çığlığım tavana yapışık

Eğilip baktım pencereden
Rüzgar damlara yapışık
Gözlerim yapışık Antakya
Ölü götürüyor üç beş kişi
Ayakları yola yapışık

Kime küsmüş nar ağacı
Çiçeklerini yere atar
Cellat üşür gölgesinde
Tere batmış darağacı
Ayakları köze yapışık

Sen nasıl baharsın böyle
Bütün kuşların tek kanatlı
Korkuları tüylerine yapışık
Ağaçların çiçek açmış
Acıları dallarına yapışık

Sen ne biçim uygarlıksın
Parmağın tetiğe yapışık
Özgülük beslersin kafeste
Kadınların çiçek açmış
Sıcaklığı vitrinlere yapışık

Bir sabah uyandım baktım
Çürük bulutların altında
Takla atıyor kirli sular
Işığa sövüyor üç beş kişi
Kimlikleri yüzlerine yapışık

VİTRİNDEKİ BEBEK

O vitrindeki bebeğin
Annesi yok dedin anne
Acıkınca kim meme verir
Kim ninni söyler ona
Altını kim değiştirir
Ateşi yükselince
Kim kor elini alnına

Sen görmedin anne
Arkamdan bir bakışı var
Bir iç çekişi derinden
Boynunu bir büküşü var
Öyle acıyorum ki ona
Bir daha geçmiyorum
O vitrinin önünden

YARIM DEMOKRASİ

Tilki ayının çakal günü
Saat kaplumbağayı salyangoz geçe
Sandık başına gittim
Sadaka verdim dilenciye
Soyguncuya haraç verdim
Oy verdim bizim yarım sola
Döve döve dizlerimi
Saçlarımı yola yola

Ben evime dönerken
Hıçkırıp ağlıyordu oyum
Sokak kedileri gibi
Miyavlıyordu ardım sıra
Kuyudan geliyordu sesi
Kara siyasetin ahırında
İrtica geviş getiriyordu

Sandıklar açıldıktan sonra
Oylar sayıldıktan sonra
Kötü yola düştü demokrasi
Saçlarını yoldu cumhuriyet
Laiklik başını alıp gitti
Göbek attı oynadı karanlık
Aydınlık intihar etti

Hangi kitaba baksam
Kimlere sorsam bilmem
Muska mı yazdırsam hocaya
Bir tarikata mı girsem
Benim atlarım neden tek ayaklı
Niçin tek kanatlı kuşlarım
Herkesin demokrasisi tam da
Benimki niçin yarım

Aylar geçti yıllar geçti
Ağlayıp duruyor oyum
Sesi kulağımdan gitmiyor
Aliiii Ali!
Attığın kuyuda boğuluyorum
Yem oluyorum solucanlara

Elin kırıla emi