(1928- Hisarcık Köyü-
Yayladağ / Hatay- 29 Nisan 2015, Ankara)
Bir söyleşisinde doğum tarihinin 1924
olduğunu belirtmiştir. Kâmile Hanım ile çiftçi Nuri Yüce’nin oğlu. Rençberlik
ve çobanlık yaptığı sırada Kışlak İlkokulu’nu dışarıdan bitirdi (1946). Adana Düziçi Köy Enstitüsü’nden mezun olduktan (1951)
sonra Hatay’ın köylerinde öğretmenlik
yaptı. Kendi kendine İngilizce öğrenerek 1961 yılında Gazi Eğitim
Enstitüsü İngilizce Bölümü’nü bitirdi. Antakya Ticaret Lisesi’nde İngilizce
öğretmeniyken 1977 yılında kendi isteğiyle emekli oldu. Edebiyatçılar Derneği
ve Dil Derneği üyesi. Ankara’da yaşıyor; evli, iki çocuk babası.
İlk şiiri ‘Sakal’ 1955 yılında Adana’da yayınlanan Salkım sanat gazetesinde çıktı. Şiirleri ve yazıları Ardıçkuşu, Çağdaş Türk Dili, Damar Demet, Dönem,
İmece, Karşı, Oluşum, Pazar Postası, Salkım, Sanat Rehberi, Sesimiz, Soyut, Söylem,
Şölen, Türk Dili, Türkiye Yazıları, Varlık, Yazko Edebiyat, Yeditepe, Yeni
Ufuklar, Yücel vb. gibi dergilerde yayımlandı. Toplumcu gerçekçi bir şair
olarak tanındı. Garip ve İkinci Yeni akımlarının etkisinde kaldı. İlk
şiirlerinin Edip Cansever etkisinde olduğu gözlenmektedir. Olgunluk dönemi
şiirlerinde ise Metin Eloğlu ve Can Yücel şiiri doğrultusunda olduğu dikkat
çekmektedir. Bu döneminde sözcüklerin yan yana dizilmesiyle izlenimler yaratma
diye tanımlanabilecek bir teknik kullandı. Genellikle yaşadığı çevreyi,
toplumsal sorunları yansıtan, yer yer taşlamaya yönelen, yergi ve eleştiri ile
mizahın ağır bastığı toplumcu şiirleriyle tanınır. Halk şiirinin özellikle
tekerleme tarzından aldığı unsurlarla, kendine özgü imgelerle donanmış şiirler
yazdı.
Ödülleri: “Gece
Bekçisi” ile 1956 Antakya Şiir Yarışması
Birincilik Ödülü; “Akkız” ile 1975
Arkın Kitabevi Çocuk Edebiyatı Ödülü; “Şeytanistan” ile 1975 Milliyet Roman Yarışması (mansiyon);
“Poliklinik” ile 1978 İzmir Tabipler Birliği Şiir Ödülü; “Sakla
Beni Anne” ile 1978 TRT Çocuklar
İçin Şarkı Sözü Ödülü; “Halk Çağı” adlı kitabıyla 1980 Nevzat Üstün Şiir Ödülü, 1982 TDK Şiir Ödülü, 1982 Yeditepe Şiir
Armağanı; “Dersimiz Bağımsızlık” ile 1981
İzmir Sanatçılar Derneği Atatürk Şiiri Birincilik Ödülü; “Şiir Sıcağı” adlı
kitabıyla 1985 Ömer Faruk Toprak Şiir
Ödülü; “Olmaca” ile 1994 Palermo
Akdeniz Ülkeleri Uluslarası Altın Madalya Ödülü; 1996 Evrensel Kültür Merkezi
Emeğe Saygı Ödülü; 1997 Damar Dergisi Edebiyat Emeği Ödülü; 1998 Edebiyatçılar
Derneği Altın Madalya Onur Ödülü’nü aldı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Boyundan Utan Darağacı (1976,
Bilgi Yayınevi, Ank., 200 s.)
& Halk Çağı (1981,
Yazko Yayınları, İst., 80 s.)
& Ortadoğu Şiirleri (1983,
Yazko Yayınları, İst., 120 s.)
& Şiir Sıcağı (1984,
Kendi Yayını, Ank.)
& Antakya Çarşıları (1986,
Hatiboğlu Yayınları, Ank.)
& Şiir Tufanı (1989,
Kendi Yayını, Ank.)
& Taş Tanrılar
(1990, Kendi Yayını, Ankara)
& Asılacak Kitap (1991,
Bilgi Yayınevi, Ank.)
& Yunuslama (1991,
Bilgi Yayınevi, Ank.)
& Havalı Meryem (1994,
Bilgi Yayınevi, Ank.)
& Sevgim Servetimdir (1997,
Bilgi Yayınevi, Ank.)
& Aşktır En Yüce Makam (2000,
Kültür Bakanlığı Yayınları, Ank.)
Çocuk Kitapları:
& Anamı Arıyorum (Çocuk
şiirleri; 1981, Hatiboğlu, Ank.)
& Çocuklar İnsan Tomurcukları (Çocuk
şiirleri; 1991, Bilgi Yayınevi, Ank.)
& Uzaya Giden Uçurtma (Çocuk
şiirleri; 1994, Bilgi Yayınevi, Ank.)
& Topun İçindeki Dev (2000)
Deneme Kitapları:
& Şiirin Dili, Yapısı, İşlevi (Kendi
Yayını, 1975, Antakya)
Anı-Roman:
& Şeytanistan (1976,
Milliyet Yayınları, İst.)
& Siskent (1998,
Doruk Yayınları, Ank.)
Kaynaklar:
A Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar
Ansiklopedisi Cilt II / 2001, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık, İst. / s: 924
Şiirlerinden
Seçmeler:
AÇ
AĞZINI KARANLIK
İşim gücüm bu benim
Sorguya çekmek gerçeği
Sevginin rüzgarı ak da
Savaşın bayrağı niçin kara
Bütün suçum bu benim
Evreni kucaklamak
Çözmek kör düğümleri
Sonra bildiğiniz gibi
Gecenin içine attılar beni
Kirden pasaktan gecenin
Ta dibine yuvarlandım
Sevindiler gerisin geri
Acıya öfkeye bulandım
Aç ağzını karanlık
Dişlerini sayacağım
Eğilip aldı beni yerden
Halk anam güzel anam
Yıkadı kirimi pasımı
Ağrımı acımı silkeledi
Toz alır gibi aldı öfkemi
Sıcacık et koynunda
Yıllarca ısıttıktan sonra
Yeniden doğur beni
Giydim yeni giysilerimi
Çıktım yeni bir yola
Yeni ayaklarımla yürüdüm
Yeni gözlerimle baktım dünyaya
Günaydın dedim yeni sesimle
Başı sevda dolu bir değa
İşim gücüm bu benim
Sorguya çekmek çirkinleri
Emeğin suyu ak da
Sömürünün değirmeni niçin kara
Bütün suçum bu benim
Tahta çıkarmak güzeli
Uygarlığı halklamak
İşte sabah oldu
Yum gözlerini karanlık
Eski bir ormanda ben
Yeni bir ağaçmış gibiyim
Aç gözlerin karanlık
Tepeden tırnağa ben
Çiçek açmış gibiyim
AÇIK
SAÇIK ŞİİR
Bu şiir ister istemez
Açık saçık olacak
Açık diyecek ne diyecekse
Niçin diye sorma hocam
Dünya güzeli bir coğrafyanın
En kapalı bölgelerini
Görüntüye getirecek
Ahlak notumu kırma hocam
Şair nikâhıyla evlenmiş
Karnı burnunda sözcükler
Kim ne desin
Bana sorarsanız eğer
Diyeceğini dedi şiir
Yapacağını yaptı bile
Güzeli yaratmak için
Dişilik aşıladı dile
AHRETLİK
DEMOKRASİ
Vatandaşlar her bir şeyi
Devletten beklemesinler
Kızdırmasınlar demokrasiyi
Ölsünler hak yolunda
Cennete göç etsinler
Enflasyon yok cennette
Geçim sıkıntısı yok
Şükretsinler tanrıya
Beş kuruş ödemeden
Yeyip içip eğlensinler
Ardıçkuşu
Dergisi, Ekim 2001
AŞKTIR
EN YÜCE MAKAM
1
Komşum kızı Gülcan’la
Saklambaç oynuyorduk
Ben bir kural çiğnemişim
Nasıl çiğnedim bilmem
Gücendi bana Gülcan
Çıkmadı saklandığı yerden
Saçlarım ağardı
Yaşlanıverdim birden
Saklanış o saklanış
Gidiş o gidiş Gülcan
Aylar ayları kovaladı
Yılları yuttu yıllar
Gerçekler düşleri yuttu
Ben ondan sonra kimseyle
Saklambaç oynamadım
Hayır kimseye küsmedim ben
Barış imzaladım ölümle
Yaşamı gül gibi kokladım
Düş gören bir kalemle
Kız adları yazdım defterime
Tutuştu o yatağım
Bir kadının sıcaklığından
Hızlı trenler gibi
Geçip giden aşkların ardından
Çok türküler söyledim ben
Çok mendiller salladım
Özlemlerle umutlarla
Bir yastıkta kocadım
Aşktır en yüce makam
Çalıştım çıkamadım
Hayır kimseye küsmedim ben
Acılarımı kendimden bile sakladım
Barış imzaladım ölümle
Yaşamı kız gibi kucakladım.
AZIK
Acıkmayasın
Sevgi koydum
Azık sana
Yer dolusu çiçek
Gök dolusu güneş
Verdim sana
Üşümeyesin
Korkmayasın
Işık koydum
Azık sana
Öplüm öplüm
Öpülgen dost
Saçları denize
Dökülgen dost
Ağlamayasın
Yazık sana
Gülme koydum
Azık sana
EFENDİMİZLE
SÖYLEŞİ
-Bu sayın mevsimi
Kaça aldınız efendim
evinizin içi sıcak
Dışı soğukla süslenmiş
Hem yaz hem kış mısınız
-Babam merhum
Kuşsütü alıp satarmış
Ne okuması varmış ne yazması
Yabancı paralarla
Yerli delsefe yaparmış
-Bu sayın kafayı
Kimden aldınız efendim
Dışı parıl parıl yaldız
İçi karanlıkla süslenmiş
Hem gece hem gündüz müsünüz
-Dedem merhum
Devlet gibi addammış
Yazmıyorsa tarih utansın
Soluğu gökleri üşütür
Sifiği yeri yakarmış
-Bu barış meleğini
Kaça aldınız efendim
Bir dudağı yerde bir dudağı gökte
Ağzında özgürlük barış
Gizli bir kırbaç elinde
-Dedemin dedesi merhum
Demokrasiye taparmış
Bilmiyorsa halk utansın
Atlarıyla uşaklarına
Oğlu kızı gibi bakarmış
-Bu güzel söyleşi için
Çok sağolun efendim
Dedenizin dedesine
Bizden selam söyleyin
EVRENSEL
KARDEŞ
Tarar saçlarını
Örer anam
Bütün çocukların
Anası anam
Kucaklar babam
Şu koca dünyayı
Bütün çocukların
Babası babam
Çarpar yüreğim
Bütün göğüslerde
En uzak ülkenin
Komşusuyum ben
Haydi artık
Doğsun güneş
Batsın karanlık
Bütün çocukların
Kardeşiyim ben
İNSANDAN
İNSANA
Ayrıysa da bayraklarımız
Yurtlarımız birbirinden
Uzaksa da çok
Yakın olalım biz
Yakın kalalım hep
Ayrıysa da dillerimiz
Aynı türküyü söyleriz
Başkaysa da derilerimizin rengi
Ana-babalarımız
Yabancıysa da birbirlerine
Kardeş olalım biz
Kardeş kalalım hep
Ayrıysa da sofralarımız
Aynı ekmeği paylaşırız
Bir savaş ağası
Hiç umulmadık bir anda
Düşman eder bizi bize
Savaştırırsa eğer
Barış olalım biz
Barış kalalım hep
Ayrıysa da gözlerimiz
Aynı acıyı ağlarız
Evrensel bir gül yolladım
Bir türkü kan değmemiş
Üniformasız bir selam
İnsandan insana
Alırsa da sağ olsun
Almazsa da
Ayrıysa da yüzlerimiz
Aynı sevinci güleriz
KARACA
OĞLAN AYLARI
Bahar ayları yaz ayları
Dağ vadi ova göl ördek turna
Menekşe nergis çiğdem sünbül
Çiçek ayları kuş ayları
Pınar su testi çınar yayla
Gelin ayları kız ayları
Göç çadır deve aşiret oba
İniş yokuş düz ayları
Sürü çoban koyun keçi oğlak
Çayır çimen yaylak otlak
Ekmek ayları tuz ayları
Kız gelin önlük yayık ayran
Güler yüz tatlı söz ayları
Gelin kız saz tel kemer bel
Göğüs ilik düğme etek yel
Cilve ayları naz ayları
El kına göz sürme geyik ceylan
Yanak gamze ok kaş hançer
Vur ayları kaç ayları
Yara tuz merhem öpücük dudak
Hayal ayları düş ayları
Göğüs yayla pınar meme bal
Kız keklik ceylan tomurcuk fidan
Mendil yağlık yazma nakış oya
Barış ayları küs ayları
Göz gönül güzel sıla özlem
Saz söz türkü ezgi üzgü
Aşk kıvılcım ateş kül duman
Yandır ayları söndür ayları
Kaş hançer göz kurşun yürek yara
Ağlat ayları güldür ayları
KARANLIKÇI
Işığa arkanı döndün
Utandın mı ne biraz
Kızardın bozardın mı
Sormak ayıp olmasın
İleri doğru mu gidiş
Yoksa ardın ardın mı
Yetim malı koltuğuna
Kasılarak otur karanlıkçı
Eğri büğrü yasalara
Kaldır kara parmağını
Aydınlığı zindana at
Ödüllendir karanlığı
Bayram etsin kör vicdanın
Ekmeğin kan kokarmış koksun
İrin dolaşırmış damarlarında
Ne dolaşırsa dolaşsın
Vurgun soygun cinayet
Ayıp değil yasak değil
Çıkar sayın şapkanı
Sayın katilin önünde
Saygıyla eğil karanlıkçı
Caddelerde insan seli
Akıyor kabara köpüre
Meydanlar dolup taşıyor
Konuş ağzına sağlık karanlıkçı
Bağır çağır korkut azarla
Konuş sesine sağlık
Gerdanına göbeğine
Demokrasine sağlık
Laiklik de kim oluyormuş
Kim oluyormuş bağımsızlık
Değil mi karanlıkçı
Ulusal egemenlik neymiş
Yenir mi içilir mi
Hangi pazarda satılır
Kaç dolaradır kilosu
Kuş sütüyle beslediğin
Altın dişli sömürge köpeği
Havlar Cumhuriyetime
Isırmak ister bağımsızlığımı
Gözü aç karnı tok
Niçin gitmez geldiği yere
Ayakları mı yok
Kim ne derse desin
Kapat kulağını duyma
Sözcükleri sündüre sündüre
Ballandıra ballandıra yalanları
Konuş ağzına sağlık karanlıkçı
Yüreklerde acı gözlerde yaş
Döneklik dediğin ne ki
Unutulur yavaş yavaş
Çağdaş
Türk Dili Dergisi, Temmuz 2001
MÜRSELEKLİ
KADINLAR
Biz Mürselekli
Mürselekli kadınlar
Hep geceleri
Tütün dizerik
Acılarımızı dizerim ipe
Acılarımızı abovvv
Karanlığı dizerik
karanlığı
abovv…
Kök sökerik, kök
Gündüzlerimizde
Geceleri kömür
Kömür yakarık
Karanlığı yakarık
Karanlığı abovv…
Ağaçlarımız ürker
Ürker geceden
Biz ürkmezik abovv…
Hele nenni nenni
Gülüm nenni nenni
Dost nenni nenni
Biz Mürselekli
Mürselekli kadınlar
Kazma kazarık
Çüt sürerik
Yorgunluk ekerik
Yorgunluk toprağa
Gürültüye bata çıka
Bir uçak geçer
Geçer üstümüzden
Duyamaz bizi o
Duyamaz abovv…
Biz Mürselekli kadınlar
Mürselekli kadınlar
Biz de yaşarık
Yaşarık abovv…Gelin olur gider
Evler döşerik
Döşerik abovv…
Yanar Ali Yücem
Yanar ışıtır
Işıtır abovv
OLMACA
Ben çocuk olsaydım eğer
Kav çakmak satardım
Bulut amcalara
Pamuk şekeri alırdım yerine
Patlamış mısır alırdım
Ben çiçek olsaydım eğer
Hiç saksı giymezdim ayağıma
Ödünç kanat alırdım
Güvercin teyzemden
Barış uçardım üstünüze
Ben ırmak olsaydım eğer
Altıma saklamazdım ayaklarımı
Öyle yaklaşmazdım denize
Düşmana yaklaşır gibi
Sürüne sürüne
Ben tüfek olsaydım eğer
Patlamazdım kimsenin üstüne
Bir tetiğimden utanırdım
Bir de eğri parmağından
İnsan amcaların
ÖLÜSÜN
SEN
Bu dünyada
Yaşamadın sayılır
Güzeli sevmediysen
Ölmene gerek yok
Zaten ölüsün sen
Ayağına gelmez güzel
Gökte yürür yerde uçar
Hadi ne duruyorsun
Sen de uç arkasından
Önünde yerlere eğil
Kilitleme gönlünü
Kapılara vurulur kilit
Gönüllere değil
Ben de bilirim sen de
Sevgi insana ekmek vermez
Gönül dedikleri
Kırk kanatlı deli kuş
Aş yemez ekmek yemez
Milyonlarca yıl sevse
Sevmeye doyum olmaz
Su susamış mı
Sor bakalım
Acıkmış mı toprak
Yok yok sorma
Yaratmayana üretmeyene
Bir şey söylemez toprak
Annen seni
Doğurmadı sayılır
Yaratmadıysan eğer
Bir şey üretmediysen
Ölmene gerek yok
Zaten ölüsün sen
Damar
Dergisi, Mart 2001
RÖPORTAJ
II
Sizin oralarda havalar nasıl
Kar yağar mı soğuk mu odun mu
Üşürken ellerinizi nerenize korsunuz
Isınırken kimin gözlerindeki uçurtmalar
Dedikodu yapar mısınız canınız sıkıldıkça
Bir oturuşta kaç güneş doğar
Öfkenizi nerenize korsunuz sevinirken
Çarşıya iner misiniz basmanın metresi kaça
Kavganız büyür mü çocuklar büyüdükçe
Yağmur yağar mı şimşek yağar mı basma yağar
mı
Gözleriniz küçülür mü bir yerde duman
tüttükçe
Komşunun radyosu ne söyler bazen
Bir şeyler sorar mısınız kendi kendinize
Sevdalarınızı nerenize korsunuz eskidikçe
Sizin oralarda gecelerin rengi nasıl
Kaç tane ay görürsünüz bir bakışta
Kocaman mı sarı mı sıcak mı sizin mi
Umutlarınızı nerenize korsunuz uyurken
Düş görür müsünüz canınız istedikçe
Uyanınca sabahınız hazır mı gün hazır mı
Evet mi hayır mı belki mi inşallah mı
Borcunuz var mı geçim nasıl gündelik kaça
Sınır var mı kaça geçiyorsunuz onbaşı nereli
Ormanlar keçiler baltalar nasıl
Kaç kere mahkemelik olursunuz günde
Dilinizi nerenize korsunuz kanun konuşurken
Alışveriş nasıl çökelek ne deyiyor şimdi
Tütünler iyi mi soğanın kilosu oy’un tanesi
kaça
Sizin oralarda demokrasi nasıl
Sizin oralarda gecelerin uzunluğu nasıl
Eviniz kaçıncı katta kaç oda
Yerin altında mı üstünde mi
Ayrı mı oturuyorsunuz balam
Yoksa keçilerle beraber mi
Evet mi hayır mı belki mi banane mi
SAKSI
ŞİİRLERİ
Öldüren Gülüş
Yalnız devletler değil
Güzeller de savaş çıkarır
Yol keser adam öldürür
Günde kaç can alır bir gülüş
Kim bilir kaç ocak söndürür
Yalnız şifreler değil
Bakışlar da zor çözülür
Göz var sonsuz bir deniz
Bir ömür aşılmaz
Saç var büyük bir yangın
Yanına yaklaşılmaz
Mitoloji
Birbirlerini
Deli gibi seven
İki ölümlü âşık
Tanrı uyuduktan sonra
Sıra ile tanrı oldular
Aşkın renkli çamurundan
Yarattılar birbirlerini
Ölümsüz oldular
Senler
İçimde bir sen var
Dışımda bir sen
En gerçek sen ise
Düşümdeki sen
Sağımda bir sen var
Solumda bir sen
En güzel sen ise
Gönlümdeki sen
Üreten bir sen var
Tüketen bir sen
En büyük sen ise
Yaratan bir sen
Damar
Dergisi, Haziran 2001
SEVDALI
SÖZCÜKLER
Beni tanımadın mı dedi
Bir sözcük bir sözcüğe
Çevir zamanın sayfalarını
Belleğini iyi yokla
İyi bak gözlerimin içine
Anılar devşir yüzümden
Bir yağmur sonrasıydı
Yan yana düşmüştük hani
Bir şiirin ilk dizesinde
Göz göze gelmiştik birden
Bir şey kımıldamıştı içimizde
Sonra sürülmüştük şiirden
İzinsiz öpüştük diye
Anımsadım dedi öbürü
Elin elime değince
Bindim sevdanın mor atına
Gittim ta eski günlere
Küçüldükçe büyüdü hüzün
Adını bilmediğim bir şey
Çıt diye kırıldı içimde
Ne acılar çektim bilsen
Nelere katlandım gurbette
Senetlere tutanaklara
Mahkeme kararlarına geçtim
Yıllarca ad oldum bir kötüye
Bir an bile unutmadım seni
Göz göze gelmedim hiç
Senden başka bir sözcükle
Sesin sesime değince
İçimdeki süt denizleri
Köpürmeye başladı gene
Öpüşe banınca dudaklarımızı
Kendi kokusunu duydu yosun
Şiirin gizli aynasında
Kendi rengini gördü menekşe
Haydi gel dedi
Dişi sözcük erkek sözcüğe
Başka bir şiire girelim
Görünmeden ozan abiye
ŞAİRLER
DE UÇAR AMA GÖRÜNMEZ KANATLARI
Bak ne demiş koca dedem
Varsıllık görecedir oğul
Yoksulluk da öyle
Güzeli seviyorsan eğer
Varsıllar varsılıdır gönlün
Cebin yoksul olsa bile
Özgürlük görecedir oğul
Tutsaklık da öyle
Güzelliğin tutsağıdır
Dünyanın yiğit
En yürekli
En özgür insanı bile
Bir peri kızıdır şiir
Düş gülleri koklatır hep
İmge balıemzirir dile
Şiirde tatlanır güzelleşir
Dünyanın en çirkin
En yavan gerçeği bile
Kuşlar inanmaz buna
Ağaçlar kıskanır biliyorum
Şairler de çiçek açar
Kimi pembe kimi sarı
Şairler de uçar ama
Görünmez kanatları
Söylem
Dergisi, Ekim 2001
TUTKAL
Bir sabah uyandım baktım
Düşüm yastığıma yapışık
Şiir yazarken ölmüşüm
Dilime yapışık sözcükler
Çığlığım tavana yapışık
Eğilip baktım pencereden
Rüzgar damlara yapışık
Gözlerim yapışık Antakya
Ölü götürüyor üç beş kişi
Ayakları yola yapışık
Kime küsmüş nar ağacı
Çiçeklerini yere atar
Cellat üşür gölgesinde
Tere batmış darağacı
Ayakları köze yapışık
Sen nasıl baharsın böyle
Bütün kuşların tek kanatlı
Korkuları tüylerine yapışık
Ağaçların çiçek açmış
Acıları dallarına yapışık
Sen ne biçim uygarlıksın
Parmağın tetiğe yapışık
Özgülük beslersin kafeste
Kadınların çiçek açmış
Sıcaklığı vitrinlere yapışık
Bir sabah uyandım baktım
Çürük bulutların altında
Takla atıyor kirli sular
Işığa sövüyor üç beş kişi
Kimlikleri yüzlerine yapışık
VİTRİNDEKİ
BEBEK
O vitrindeki bebeğin
Annesi yok dedin anne
Acıkınca kim meme verir
Kim ninni söyler ona
Altını kim değiştirir
Ateşi yükselince
Kim kor elini alnına
Sen görmedin anne
Arkamdan bir bakışı var
Bir iç çekişi derinden
Boynunu bir büküşü var
Öyle acıyorum ki ona
Bir daha geçmiyorum
O vitrinin önünden
YARIM
DEMOKRASİ
Tilki ayının çakal günü
Saat kaplumbağayı salyangoz geçe
Sandık başına gittim
Sadaka verdim dilenciye
Soyguncuya haraç verdim
Oy verdim bizim yarım sola
Döve döve dizlerimi
Saçlarımı yola yola
Ben evime dönerken
Hıçkırıp ağlıyordu oyum
Sokak kedileri gibi
Miyavlıyordu ardım sıra
Kuyudan geliyordu sesi
Kara siyasetin ahırında
İrtica geviş getiriyordu
Sandıklar açıldıktan sonra
Oylar sayıldıktan sonra
Kötü yola düştü demokrasi
Saçlarını yoldu cumhuriyet
Laiklik başını alıp gitti
Göbek attı oynadı karanlık
Aydınlık intihar etti
Hangi kitaba baksam
Kimlere sorsam bilmem
Muska mı yazdırsam hocaya
Bir tarikata mı girsem
Benim atlarım neden tek ayaklı
Niçin tek kanatlı kuşlarım
Herkesin demokrasisi tam da
Benimki niçin yarım
Aylar geçti yıllar geçti
Ağlayıp duruyor oyum
Sesi kulağımdan gitmiyor
Aliiii Ali!
Attığın kuyuda boğuluyorum
Yem oluyorum solucanlara
Elin kırıla emi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder