14 Mart 2016 Pazartesi

BAHTİYAR ASLAN


(15 Nisan (28 Aralık) 1971,  Ortaören köyü,  Elbistan / Kahramanmaraş - )


       İlkokulu köyünde, ortaokulu Elbistan’da, liseyi Kahramanmaraş’ta tamamladı. (1988). Fırat Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi (1994). Aynı yıl Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaya başladı. Aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsünce yürütülen Yüksek Lisans Programı çerçevesinde Yeni Türk Edebiyatı Ana Bilim Dalında, “Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Kadın ve Aşk Olgusu” adlı teziyle mezun oldu (1998). Doktora eğitimini yapmak üzere YÖK Kanununun 35. Maddesiyle, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsüne görevlendirildi (2002). “Cumhuriyet Dönemi Roman Kahramanlarında Kültürel Bocalama” başlıklı teziyle Doktorasını tamamladı (2009). Bir süre Muğla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde görev yaptı (2009-2010). Daha sonra Ardahan Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesinde öğretim üyesi olarak çalıştı (2010-2012). Halen İstanbul Kültür Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğretim üyesidir. Üniversitede okurken bir grup arkadaşıyla Nilüfer isminde bir dergi çıkarttı. “Türk Edebiyatı” dergisinin yayın yönetmenliğini yapıyor. İstanbul’da yaşıyor; evli.
       Şiirleri, öyküleri, yazıları ve söyleşileri  Bizim Külliye, Dergâh, Dil ve Edebiyat, Gerçek Hayat, Nilüfer, Süveydâ, Şiiri Özlüyorum, Türk Dili, Türk Edebiyatı, Yedi İklim, Yom Sanat gibi dergilerde yayımlandı.





Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Su (2004, Babıali Kültür, 111 s.) 
& Kalaycının Dediği (2015, Okur Kitaplığı, İst., 112 s.)
Öykü Kitapları:
& Kentin Haberi Yok - Sessiz Hikayeler (2012, Kesit Yayınları, İst., 131 s.) 
& Cennetin Son Saatleri - Sessiz Hikayeler (2015, Ötüken Neşriyat, İst., 151 s.) 
      Deneme, İnceleme, Eleştiri Kitapları:
& Günebakan - Yeni Türk Edebiyatı Değerlendirmeleri (2012, Kesit Yayınları, İst., 213 s.)
& Muhan Bali’ye Mektuplar (Araştırma-İnceleme; 2015, Kesit Yayınları, İst., 272 s.; Kitapta on yedisi Prof. Dr. Mehmet Kaplan’a, on dördü Turgut Günay’a, üçü Behçet Necatigil’e, dördü Orhan Şaik Gökyay’a, dördü Andreas Tietze’ye, altısı Cemil Cahit Güzelbey’e, on biri Talat Sait Halman’a, onu İnal Cem Aşkun’a, ikisi M. Sabri Koz’a ve yedisi Uğur İbrahimhakkıoğlu’na ait olmak üzere toplam yetmiş dokuz mektup yer almaktadır.) 

Şiirlerinden Seçmeler:

RÜYAYDI

I

rüyaydı bir rüyadan akan saçlarınla gelişin
ikindi sonrası gelir gibi öldükten hemen sonra
çok var kalbimin atışını dinlemedim
çoktur bir ölünün elini aramadım kendi ellerimde
rüyaydı ölmeyi de unutur insan diyerek tekrarladığımız

kim var öldükten sonra unutmayan ölmeyi
kim kendi aşkının tanrıçası olarak yükselenlerden
yahut bir tanrı yanılgısıyla kendi aşkına uygun kadın yaratarak
ölmeden önce hatırlamadığımız ölümü
kim var öldükten sonra yanında taşıyan

aşkı böyle mi okumalı ölümün ağzıyla

II

rüyaydı uykudan ve ölümden evvel göğsümüze oturan
kapıda bir çıngırak gibi asılı duran
yahut içinden geçildikçe öten perdeler
-bize uzak doğu/mu hatırlatan çın çın ya da çin çin-
o fağfur kâsenin ağzından boşalan dünya çay gibi

öylece ölüp gittin benden benzersiz bir ses bırakarak
uzun asırlar sonra bir kitabın arasında
kurumuş bir çiçek gibi bir ses kapıda bir renk gibi

ağzım sonsuz bir çölün tadını diziyor söz ipine
rüya en güzel kelime en acı en gerçek
rüya bir çölün sonsuzluğuna çeper çünkü
kalbin hükmünün okunduğu tek ülke

III

rüzgârdı kalbinin bir yanı yazının rengi mektupların sırrı
her akşam okunup katlanan uzaklardı
rüyayı da okuyup katlayarak yaşıyoruz belki
ölümü de katlayıp çoğaltarak

çünkü göğsümün sol yanında parlayan bir ocak gibi adın
ağzımın kenarında kanayan kızıl bir lâle
ölüm karda yürüyen beyaz bir gölge gibi sokuluyor
rüyada öleceğim biliyorum gerçek bir ölümle

rüyaydı bir rüyadan akan saçlarınla gelişin

     Yedi İklim, Haziran 2012

TECELLİ

canımın ocağa düştüğü yerde bir ağaç
bir ağaç filizlenir diye oturup bekliyordum
siz bana “gel” dediniz orada ay vardı
çocuklarının gözlerine arpacık için sarımsak süren kadınlar
ruhtan yalnızca onlar anlıyorlardı
onlardan geçerek geldim dedim ya ay vardı orada

orada saçlarını toplayarak yatan ölülerin haberi dolaşıyordu
kubbelerin bir su damlası gibi sessiz sessiz uğuldadığı
bize meleklerine ateşi söndürmeyi emreden
tanrıyı anlatır gibi uzattınız elinizi
orada ölüme aşı yapan rençberler içinde gezinip durdum günlerce
bir tazı gibi koşan ayrılığı geçtim bir hamlede
elmaların içine saklanmış şeytanı
kanımla bilediğim bıçakla doğradım

ayın üstüne kan damlayacak sandımdı irkilerek gölgemden
kapkara taşları ruhumla boyayarak yol yaptımdı
oysa dudaklarınızdan uçan mercan kuşu
-daha önce görülmemiş miydi-
konacak dal ararken bulmuştu yüreğimin en titrek yaprağını
içimden insan fışkırıyordu hançeri nereme vursam
ve sizin bunda parmağınız vardı bir de gözleriniz

kurşun bir koku gibi sokuluyor dağlarda beklerken
alıp götürmesinler diye geceyi
ikimiz bir çıkrığın sesiyle ağlarken avluyu
kaç kere dolaşıyor aynı rüzgâr
ileride kubbelerin altında dünyayı omuzlarının üstünden seyredenlerin
gözlerinin toprak olmadığını söyleyin bana
toprağı ve kurşunu eriten gözlerinizin hatırı için

ölümle hafifliyor insan bunu toprağı dinleyerek öğrendim
çiçekler renginden yıkanırken hafifliyor
yaşadıkça bir kanat dileyin tanrıdan bizim için
yaşamak ağır ağır geliyor yaşamak ağır geliyor

aşk aşığın olmadığı yerde de vardır
toprağa çizerken kalbimin haritasını bir ağaç dalıyla
bunu böylece söyledinizdi
köpüklerin ışığının nasıl toplanacağını talim ediyorduk saçlarınızla
ben yalnız ölümü talim etmek istiyordum gözlerinizin önünde
ölümü sizin gözlerinizle görmek için

alçıdan günahlar işledik alçıdan ve kireçten
hiç kimsenin inancı geçemedi kendi putunu
biz geldik ve kapında çöl develeri gibi yorgun duruverdik
gölgemizin duvarları kana boyadığı bir vakitti
taşların kırılan yerlerinden güvercinler fışkırıyordu gömgök


canımın ocağa düştüğü yerde bir ağaç filizleniyordu

Hiç yorum yok: