13 Mart 2016 Pazar

MUSTAFA MUHARREM


(1968, İstanbul - )


       Tam adı Mustafa Muharrem Tüfekçi’dir. Mustafa Muharrem, Talha Bedirhan imzalarını da kullandı.  İlk ve ortaöğrenimini Bursa’da tamamladı. 1990 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirerek öğretmenliğe başladı. Ankara, Mardin ve Bursa’da çeşitli liselerde çalıştı. Evli, iki çocuk babasıdır. Halen Bursa’da yaşıyor; evli ve iki çocuk babasıdır.
       Haftalık Ülke Dergisinde siyasal yazılar ile göründü (1996-97). Şiirleri, yazıları ve söyleşileri Aylık Dergi, Dergâh, Dolunay, Hece, İlkyaz, İpek Dili, İtibar, Marmara, Mavera, Mim, Şiirden, Türk Dili, Vivo vb. gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı.
Ödülleri:
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& İsa’dan Önce Gül (1999, Hece Yayınları, Ank., 68 s.)
& Öç Terimleri (2002, Sır Yayıncılık, Bursa, 63 s.)
& Kemansız Kare (2006, Sır Yayıncılık, Bursa, 95 s.)
& Acemi Çisenti (2010, Hece Yayınları, Ank., 64 s.)
& Dikkat Köpük (2013, Okur Kitaplığı, İst., 64 s.)
& Yaprak Ahalisi (2016, İz Yayıncılık, İst., 64 s.)
      Deneme, İnceleme, Eleştiri Kitapları:
& Şiirin Fiilleri Hakkında (2002, Sır Yayıncılık, Bursa, 80 s.; Genişletilmiş 2. Baskı: 2016, İz Yayıncılık, İst., 118 s.)
& Korkudan Yontulmuş Bastonlar (2018, İz Yayıncılık, İst., 130 s.)

Şiirlerinden Seçmeler:
       
EKSİ SÜLEYMAN

benim belkıs ben örümceğin   
kumla konuştuğu lisan  
ses heybesini şeylere boşaltıp  
yüzün uçabilecek yüksekliğini  
bağışlayan serçeye 
şarabın al kabilesi ve 
bir şan değmemiş  dudağı ekmeğin 
seherin bu kaçıncı emri  
bu böğürtlenin  
bu kanın kekeme skeci  

benim belkıs   
ben su sâzendesi  nisan 
kim 
eye gibi sürter içini kesemedikçe geceye  
kim  
iliğinde müzevir bir gök için  
tasvir akrepleri için 
kelime için   
söz için   
yakamozu güvey veren bilmeceye     

benim belkıs   
ben geyik endişesi ben av 
unutuşun bastonu 
ökçeleri rüzgârdan yontulan sav    
  
benim belkıs 
ben kendimi yağmura 
“çöl intihar etmez” hükmüne delil  
diye asan    kapındayız ben ve mağara  
yani kuşlar işaretin tekerlekleri  
yani kavlimizin zenaati mutlak bora  


sen beni kılıcı kör beyazlık san   
benim belkıs  
ben olmayan süleyman

“Öç Terimleri” adlı kitabından

GAREZ

kuşlar gitti  
yağmursa duruş alametleriyle dişi bir org
tıyneti edindi şehir 
ve hiçbir kuşku bilmez öpüşmek nedir 
nasıl bir dudaksızlık şavkı bu 
sözcüklerin zangocu 
incir için yedek peri 
ıskartaya çıkmış bir ısırık elma için
hançer bahaneleri pazenin ve tülbendin 

kuşlar gitti
ödlek vaadler vadisinde 
bisiklete biniyor ümmi gece 
bir babanın alnı kırış kırış 
bir anne 
saçların ilmine yuvalanarak 
sunuyor sur ihtimalleri heybesini geyiklere  
bir kızdaki kar iniyor meleksiz 
sönüyor bir çıra  
künyelerin fesadına kanarak
  
kuşlar gitti   
her ağaç
uzak gündüzler iblisini anarak    
esnemesinden müzevir mevsimler silkeleyen bir kadın  
sayılır  
kuşlar gitti 
artık alnımız yetim şarkılara pusat kalır
bir us kıpkızıl kapanarak 
üzümler öder mahşerler alır
  
kuşlar gitti 
delinmeden saf ağrılar sepeti seher  
tekme gibi vurmalı yabanlığı çisentiye 
çarşıları yakmalı  
elimizin batık kalyonlara kardeş 
menekşe vezniyle 
bir manolya koparıp bir şairi öldürmeli  
gülsek bile perçemi softa ilgisizlikler 
sarışın Bizans dengeleri 
ve ayin
ağustos mızmız  
yemin dilber             

kuşlar gitti  
kaç deniz varsa 
çocuk başlarına dair hırçın menkıbe 
kaç kemanı yalamaktan oluyorsa  
gökteki pütürlerin oynadığı ganyan 
orda namlulara sevgilim aç kediler sürmeli

“Öç Terimleri” adlı kitabından

UYARI

dünyalı bir şey mi ellerinden edindiğim yankı
elma düşüncesiyle, suyla tüylerimi onayan?
dans acizliği bize balkonda yağmurla isa,
denizi felsefenin ve zikrin başına koyan.
hatırla! ürkekliğimi kanıtlıyordu lale:
epik yanılgılar omuz vururken kabaca, şehir
bizi alfabenin o nobran faytonuna kilitliyordu;
bizi lakap takınarak kabuslar, küller ve şiir.
ben yürürdüm, ışıklar parçalarından tutup
sürüklerdi meydanlara bakış bahçeni.
genç kızlar olurdu pastel seyyah, yolun yanağında!
uzak çimenler bir dua gibi tekrarlarken seni.
seni, ey yazların o mayhoş santuru!
ey bir kediyi ağaçla konuşturan imlası kör dil!
bir adım atsak menekşedeki yemine doğru
yüzünle başlardı su, siyah kaynarken iskambil.
hatırla! kana kalkıyordu otobüsler,
kalbi durmuş harflerden, tellaklardan çok sonra.
kana: lambaların mazeretini başka ne süsler?
kana: kirpik destanlarına, mimozalara.
gözlerine ait bir vecize bu sabah, bütün gök
savaşla pekmezin ilişkisi üstüne kuş temsilleri:
bir tayı çözmüş, bir hırsı anlamış olacağız
çökertince gövdeyi dokunuşun o deli zilleri.

Hece, Sayı: 68




Hiç yorum yok: