4 Mart 2016 Cuma

ENİS BEHİÇ KORYÜREK


(11 Mart 1891, İstanbul – 18 Ekim 1949, Ankara)

       Selanik ve Üsküp idadilerinde, İstanbul Lisesi'nde okudu, Yüksek öğrenemini Mülkiye’de (1910-1913) yaptıktan sonra, Hariciye (Dış İşleri Bakanlığı)’ye katıldı. Bükreş’te (1985), Budapeşte’de (1916-1921) konsolos katipliği ve konsolusluk yaptı. 1921'de Türkiye'ye döndükten sonra Kurtuluş Savaşı'nı destekleyen "Müdafaa-i Milliye" adlı gizli örgüte katıldı, adalet, iktisat ve çalışma bakanlıklarına bağlı çeşitli görevlerde çalıştı, Fransızca ve edebiyat öğretmenliği yaptı.  Hecenin Beş Şairi'nden biridir.
       Mülkiye'de öğrenciyken aruzla şiirler yazan, Servet-i Fünun etkisi taşıyan bu şiirlerini Şehbal Dergisi’nde (1912-1914) yayınlayan Enis Behiç, Balkan Savaşı yıllarında Ziya Gökalp'in tavsiyesiyle heceyi benimsedi ve Milli Edebiyat akımına bağlandı. Enis Behiç daha çok Balkan Savaşı dönemlerinde tanınmaya başlandı. Kısa zamanda aruz ölçüsünden heceye ölçüsüne döndü, en ünlü şiirleri, milli heyecanlarla yüklü epik şiirleridir. Hamasî ve lirik şiirler yazdı. Bir yandan da hece vezni üzerinde çalışarak kimi durak değişikliklerini, bir şiirde çeşitli hece kalıplarını kullanmayı denedi. İlk kitabını yayınladıktan sonra bir suskunluk dönemine giren şair, 1946 yılından sonra bir çeşit mistisizmle Çedikçi Süleyman Çelebi adlı bir mevlevinin ruhuyla temas sonucu doğduğunu söylediği dini ve tasavvufi şiirler yazdı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Miras (1927)
& Varidat-ı Süleyman (1949)
& Miras ve Güneş’in Ölümü (1951)
Kaynaklar:
A  Abdullah Özkan – Refik Durbaş, Cumhuriyetten Günümüze Türk Şiiri Antolojisi, Cilt 1, 1999, Boyut Dosya Yayınları, İst., s. 65

Şiirlerinden Seçmeler:

HATIRA

Geçsin günler, haftalar,
                        Aylar, mevsimler, yıllar...
                        Zaman sanki bir rüzgâr
                        Ve bir su gibi aksın...
Sen gözlerimde bir renk
                        Kulaklarımda bir ses
                        Ve içimde bir nefes
                        Olarak kalacaksın...
                                   
“Miras ve Güneşin Ölümü” adlı kitabından

ÖMÜR

Şen günler, bir kırlangıç
Gibi vuruyor kanat.
Kederli günler, sanki
Kurulmamış bir saat.

Birinde, rüya tadı
Biri, kan içen cadı
İkisinin de adı:
Ömürden bir gün... Heyhat!

SEVGİ

Nasıl söylesem, bilmem,
Ve anlatsam ne ile?
Bu öyle bir duygu ki
Gelmez kaleme, dile

Sen varsın bakışımda,
Her nefes alışımda,
İçimde ve dışımda.
Günahlarımda bile!

Gözümde, hayalimde
Hiç sorma ki neler var...
Sendedir ufukları
Ve ancak sana kadar...

Dünyayı iki şeyden
İbaret bilirim ben:
Biri, her şey olan: Sen!
Biri, sen olmayanlar!

TUNA KIYISINDA

Evimden uzakta, annemden uzak; 
Kimsesiz kalmışım yad ellerinde. 
Bir vefa ararım kalbe dolacak 
Gurbetin yabancı güzellerinde. 
Tuna'nın üstünde güneş batarken 
Sevgili yurdumu andırır bana. 
Bir hayal isterim Boğaziçi'nden 
Bakarım "İstanbul!" diye her yana. 
İstanbul! Ey sedef mehtaplarından
Hülya gözlerime ilk ışık veren! 
Buranın ufkunda yanıp tozlanan 
En munis renge de biganeyim ben. 
Ah, orda renklerin -şark güneşile
Naz eden- sihirbaz ahengi vardır. 
Bu akşam yurdumu andırsa bile 

Ah, orda akşamın bin rengi vardır.

Hiç yorum yok: