25 Nisan 2020 Cumartesi

KENAN AKANSU


(15 Eylül 1923, Kadıköy / İstanbul - ) 

Şair. Deniz subayı Beykozlu Ahmet Cevat’ın oğludur. İlk ve ortaokulu Kadıköy’de okuduktan sonra Haydarpaşa Lisesi’ni bitirdi. İÜEF Coğrafya Bölümü’nün son sınıfından ayrıldı. İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü'nde çalıştı, 1971‘de emekli oldu. Fethiye Kansu ile evliydi. Erdem adını verdikleri çocukları ölünce sekiz aylık bir çocuğu evlat edindiler. 2004'te evlatlıklarının zoruyla Kadıköy'deki dairesini satıp Didim'de kiraladıkları eve taşındı. Parasızlık ve yaşadığı güçlükler nedeniyle eşiyle birlikte Söke Huzurevi'ne yerleştirildi. 
Doğan Kardeş dergisinde çocuk şiirleri yayımlandı (1947-48). Şiirleri Çağrı, Çocuk Yuvası, Denge, Eflatun, Güvercin, Kadın, Öğretmen, Petek, Sanat Dünyası, Şairler Yaprağı, Tarla, Türk Basın Birliği, Türk Dili, Yelken, Yenilik, Varlık, Zeren gibi dergilerde yayımlandı. Şiirlerinin yanı sıra güfte de yazdı. Televizyon reklamlarında oynadı.
Yapıtları: Şiir: *Yanık Türkü, Durum, İst.: 1959 *Çocuk Bahçesi, Çocuk şiirleri, Sanat B., İst.: 1961 *Zeytin Gözlüm, Çınar Mtb., İst.: 1965 *Buruk Yaşantı, Halk B., İst.: 1968 *Mutluluk Beni Arasın, Minnetoğlu, İst.: 1976 *Akansu’dan Damlalar, seçme şiirler, Ufuk Mtb., ?, 1986 *Onar Damla, 1994. 
Antoloji: *Çocuk Dünyası, 1963. 
Kaynaklar: “Akansu, Kenan”, TDEA, I, 85; Karaalioğlu, 29; TBEA, c. I, 2001, 42; Nevzat Çalıkuşu, Ihlamur, S. 44, Temmuz 2016.

17 Nisan 2020 Cuma

DİLEK ŞENDİL


Kadıköy Maarif Koleji ile İÜEF Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. 
Yapıtları: Çeviri: *Richard Clogg, A Concise History of Greece/Modern Yunanistan Tarihi, İletişim, İst.: 1997 *Zvi Alpeleg, Filistin Ulusal Hareketinin Kurucusu Hacı Emin El-Hüseyni, İletişim, İst.: 1999 *Timothy Findley, Pilgrim/Ölümsülük ve Pilgrim, Can, İst.: 2001 *Doris Lessing, Mara and Dann/Mara ile Dann, Can, İst.: 2001 *Maria Todorova, Balkanlar'ı Tahayyül Etmek, İletişim, İst.: 2003 *Iain Pears, The Dream of Scipio/Scipio'nun Düşü, Can, İst.: 2004 *Julia Alvarez, In the Name of Salomé/Salomé Ureña, Can, İst.: 2004 *Amid Çaduri, Freedom Song/Özgürlük Şarkısı, Can, İst.: 2004 *Ann Patchett, Bel Canto/Bel Canto, Can, İst.: 2004 *Diane Fortenberry, Tom Melick, (Haz.), Tarih Boyunca Sanat – Dünya Sanat Tarihinde Üsluplar ve Akımlar, YKY, İst.: 2005 *Joyce Carol Oates, The Tattooed Girl/Dövmeli Kız, Can, İst.: 2005 *Robert T. Kiyosaki, Zengin Çocuk Akıllı Çocuk, Alfa, İst.: 2006 *Robert T. Kiyosaki - Sharon L. Lechter, Zengin Babanın Kehaneti, Alfa, İst.: 2006 *Robert T. Kiyosaki, Nakit Akışı - Ölçüm Çeyreği, Alfa, İst.: 2006 *Ian Hodder, Çatalhöyük: Leoparın Öyküsü, YKY, İst.: 2006 *Gerald MacLean, Doğuya Yolculuğun Yükselişi: Osmanlı İmparatorluğu’nun İngiliz Konukları, YKY, İst.: 2006 Jeannette Angell, Callgirl/Telekız, Can, İst.: 2006 *Robert T. Kiyosaki, , Zengin Babanın Yatırımcılık Kılavuzu, Alfa, İst.: 2007 *Robert T. Kiyosaki-Sharon L. Lechter, Genç Emekli, Zengin Emekli, Alfa, İst.: 2007 *Robert T. Kiyosaki, Zengin Baba Yoksul Baba, Alfa, İst.: 2007 *Jeannette  Angell, Madame/Madam, Can, İst.: 2007 *Lawrence Durrell, The Dark Labyrinth/Karanlık Labirent, Can, İst.: 2007 *John Gray, Saman Köpekler: İnsanlar ve Diğer Hayvanlar Üzerine Düşünceler, YKY, İst.: 2008 *Alberto Manguel, Geceleyin Kütüphane, YKY, İst.: 2008 *Tony Judt, Savaş Sonrası: 1945 Avrupa Tarihi, YKY, İst.: 2009 *Amelie Kuhrt, Eski Çağ'da Ortadoğu, İş Bankası, İst.: 2009 *Stella Rimington, Kaçak Avı, YKY, İst.: 2009 *Stella Rimington, Gizli Ajan, YKY, İst.: 2010 *Robert T. Kiyosaki, İş Okulu, Alfa, İst.: 2010 *Martin Amis, Görüş Evi, YKY, İst.: 2010 *Necib Mahfuz, Aşk Zamanı, Kırmızı Kedi, İst.: 2011 *Kate Atkinson, Güzel Haber Ne Zaman Gelir?, YKY, İst.: 2012 *Tony Judt, Kötülük Kol Gezerken, YKY, İst.: 2012, Tony Judt, Anılar Şalesi, YKY, İst.: 2013 *Beatrice Forbes Manz, Timurlu İran'ında İktidar, Siyaset ve Din, İş Bankası, İst.: 2013 *Margaret Atwood, Tufan Zamanı, Doğan Kitap, İst.: 2013 *Karen Armstrong, Mitlerin Kısa Tarihi, Alfa, İst.: 2014 *Janet Souter, O’Keeffe, YKY, İst.: 2014 *Ian Rankin, Başkasının Mezarı, YKY, İst.: 2014 *Ian Rankin, Ölüleri Anmak, YKY, İst.: 2014 *Julie Berry, Bir Sır Saklı İçimde, Dex, İst.: 2014 *Washington Irving, Hayalet Süvari, Alfa, İst.: 2015 *Ian Rankin, Veda Müziği, YKY, İst.: 2015 *Michael Byrne, ŞAnsa Bak, YKY, İst.: 2016 *Stella Rimington, Açık Sır, YKY, İst.: 2016 *Alberto Manguel, Gezgin, Kule ve Kitapkurdu – Metafor Olarak Okur, YKY, İst.: 2016 *Alistair Hicks, Küresel Sanat Pusulası 21.Yüzyıl Sanatında Yeni Yönelimler, YKY, İst.: 2016 *Margaret Atwood, Penelope, Alfa, İst.: 2017 *Tony Judt, Olgular Değişince – Denemeler, 1995 – 2010, YKY, İst.: 2017 *Erik Jan Zürcher, (Der.), Askerlik “İşi”-Askerî İşgücünün Karşılaştırmalı Tarihi (1500-2000), İletişim, İst.: 2017 *John Le Carre, Güvercin Tüneli, Alfa, İst.: 2018 *John Fred - Ian Hodder, Uygarlığın Doğusunda Din, Alfa, İst.: 2018 *David Grossman, Aslanın Balı, Alfa, İst.: 2018 *Alexander McCall Smith, Angus, Alfa, İst.: 2018 *Victor Pelevin, Dehşet Miğferi, Alfa, İst.: 2019 *Michel Faber, Ateş Müjdesi, Alfa, İst.: 2019 *Milton Hatoum, Eldorado Öksüzleri, Alfa, İst.: 2019 *Waller R. Newell, Tiranlar – Gücün, Adaletsizliğin ve Terörün Tarihi, YKY, İst.: 2019 *Margaret Atwood, DelliÂddem, Doğan Kitap, İst.: 2019.
Kaynaklar: Yapı Kredi Yayınları internet sitesi, erişim tarihi: 17 Nisan 2020; Can Yayınları internet sitesi, erişim tarihi: 17 Nisan 2020; İletişim Yayınları internet sitesi, erişim tarihi: 17 Nisan 2020; Alfa Yayınları internet sitesi, erişim tarihi: 17 Nisan 2020; Doğan Kitap internet sitesi, erişim tarihi: 17 Nisan 2020.

6 Nisan 2020 Pazartesi

ABDULLAH SABRİ

(1 Temmuz 1867, Bursa -  21 Temmuz 1939, İstanbul) 

Şair, yazar. Soyadı Karter. Abdullah Sabri İbn-i Ali imzasını da kullandı. Zeyni Hanım ile Arapça ve Farsça öğretmeni Hacı Ali Efendi’nin oğludur. Öğrenimini İstanbul’da yaptı. 1889’da Mülkiye Mektebi’nden mezun olduktan sonra çeşitli devlet görevlerinde bulundu. Bu arada Sivas’ta yayımlanmakta olan vilayet gazetesinin başyazarlığını yaptı. II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte 1908-1912 yılları arasında Bursa mebusu olarak Meclis-i Mebusan’da yer aldı. Daha sonra Kırşehir mutasarrıflığında, Aksaray, Edirne, Mersin valiliklerinde bulundu. Milli Mücadele’ye katıldı ve Cumhuriyet’in ilanından sonra Şûra-yı Devlet üyeliğine getirildi, 1932’de emekli oldu. 1936’da 1182 cilt kitabını Bursa Orhangazi İl Halk Kütüphanesi’ne bağışladı. Bunlar arasında 18 yazma ile kendi el yazısıyla hazırlanmış ve Divanü Lügati’t-Türk’te yer alan Türkçe sözcüklerin anlamlarını açıklayıp yerlerini gösteren 22 ciltlik Açar (Anahtar) başlıklı çalışması da bulunmaktadır. Büyükada’da bulunan aile mezarlığında toprağa verildi. 
Yapıtları: Şiir: *İmdat, Ticaret Mtb., Eskişehir: 1919. 
Diğer: *Osmanlı Tarihi, manzum, Birinci kısım: Mekteb-i Sanayi Mtb., İst.: 1311] 1895-98 *Çiftçim Diyor ki, manzum, 1920.
Kaynaklar: Çankaya, II, 193; “Karter, Abdullah Sabri”, TDEA, V, 202; TBEA c. 1, 1. bas. 2001, 7/3. bas. 2010, 7. 

ABDULLAH CEVDET

(9 Eylül 1869, Arapkir /Malatya -  28 Kasım 1932, İstanbul) 

Düşünce adamı, siyasetçi, şair, yazar. Cevdet, İbn-i Ömer Cevdet, Karlıdağ, Bir Kürt, Hacı Şakir imzalarını da kullandı. Ailesini sonradan Karlıdağ soyadını aldı. Tabur kâtibi Ömer Vasfi Efendi’nin oğlu. İlk eğitimini babasından ve mahalle imamı olan amcasından aldı. İlk öğrenimini Hozat ve Arapkir'de yaptı. 1885'te Elaziz Askeri Rüştiyesi’ni bitirdi. İstanbul’da 1887'de Askeri Tıbbiye İdadisi’nden, 1894'te Askeri Tıbbiye’den mezun oldu. Bu arada 3 Haziran 1889’da diğer tıbbiyeli arkadaşları İbrâhim Temo, İshak Sükûtî, Mehmed Reşid ve Hikmet Emin ile birlikte, daha sonra İttihat ve Terakkî Cemiyeti adını alacak olan İttihâd-ı Osmânî Cemiyeti’nin ilk kurucuları arasında yer aldı. 1895'te Göz hastalıkları ihtisası yaparken siyasi hareketlere karıştığı iddiasıyla tutuklandı ve Trablusgarp Hastanesinde çalışmak üzere sürgün edildi. 1897'de Avrupa’ya kaçtı. Cenevre’de, ilk sayısı 1 Kânunuevvel 1897’de yayımlanan Osmanlı mecmuasının yöneticileri arasında yer aldı ve derginin başyazarı oldu. Aynı zamanda, cemiyetin yayın organı olarak Mısır’da çıkan Kānûn-ı Esâsî ile Romanya’da yayımlanan Sadâ-yı Millet, Cenevre ve Londra’da neşredilen Kürdistan dergilerine “Bir Kürt” takma adı ile yazılar yazdı. Bir ara affa uğrayarak Viyana elçiliğinde doktorluk yaptı. Muhalif yazılarından dolayı gıyaben cezaya uğrayınca Cenevre’ye döndü. İlk sayısı 1 Eylül 1904 tarihini taşıyan İçtihat dergisini çıkarmaya başladı. 1905’te Kahire’ye gitti, 1911'de İstanbul’a döndü. Dergisi birkaç defa kapatıldı, kovuşturmaya uğradı, mahkûm oldu. Bu kapatılmalar sonrasında dergi değişik adlarla çıkmaya devam etti. 59. sayısı Cehd adıyla (1913) çıktıktan sonra pek çok sayı İşhad, İştihad, Âlem-i Ticâret ve Sanâyi isimleriyle yayımlandı. Ölümüne kadar dergideki etkinliğini, telif ve çeviri çalışmalarını sürdürdü. Olaylı bir cenaze töreninden sonra Merkezefendi Mezarlığı’na defnedildi.
1890'da Ludwig Büchner’in Kraft und Stoff adlı kitabının bir bölümünü Fizyolociya-i Tefekkür adıyla Türkçe’ye çevirdi. Félix Isnard, Karl Vogt, Ernest Haeckel ve Spencer’in tesiri altında kaldı, aynı tarihlerde Dimâğ (1890), Fizyolociya ve Hıfz-ı Sıhhat-i Dimâğ ve Melekât-ı Akliyye (1894) adlı kitaplarını yayımladı.
Şiirleri, yazıları ve çevirileri Âlem-i Ticâret ve Sanâyi, Âzad, Cehd, Genç Türk, Hak, Hetav-ı Kürd, İçtihad, İkdam, İşhad, İştihad, Jin, Kānûn-ı Esâsî (Mısır), Maârif, Musavver Cihan, Resimli Kitap, Roj-u Kürd, Sadâ-yı Millet (Romanya), Selâmet-i Umûmiyye, Sırât-ı Müstakîm, Şehbal, Türkiye, Yirminci Asır gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı.
Abdullah Cevdet, otuz yılda 358 sayı çıkardığı İçtihat dergisindeki yazıları, şairliği, çevirileri ve altımıştan fazla yapıtıyla fikir hayatımızda yankılar yaratmış, dinsizlikle suçlanmış, tartışmalara yol açmıştır.
Siyaset ve fikir adamı yönüyle sivrilen, mücadeleci kişiliği ve çalışkanlığı ile kendine yer edinen Abdullah Cevdet’in şairliği kısmen gölgede kalmıştır. Şiir yazmaya Askeri Tıbbiye’de iken başladı, ilk şiir denemeleri aruzla, eski ve yeni nazım biçimleriyle yazılmış, Hâmit ve Naci tarzında şiirlerdir. Yine öğrencilik yıllarında birtakım fikir ve felsefe denemeleri yazdı. Bu arada Fransızca şiir kitapları da yayımladı. Karlıdağdan Ses ve Düşünen Musiki adlı kitaplarında, öncekilere göre daha lirik ve güçlü şiirleri yer alır. Mesleki yayınları da vardır. 
Yapıtları: Şiir: *Hiç, Mahmut Bey Mtb., İst.: 1307/ 1890 *Tuluat, Âlem Mtb., İst.: 1308/1891 *Ramazan Bahçesi, Kasbar Mtb., İst.: 1308/1891 *Türbe-i Masumiyet,  İstepan Mtb., İst.: 1308/1891 *Masumiyet, İstepan Mtb., İst.: 1311/1893 *Kahriyat, Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Mtb., Cenevre, 1315/1897 *Karlıdağdan Ses, İçtihat, İst.: 1931 *Düşünen Musiki, Milli Mecmua Mtb., İst.: 1932. 
Fransızca şiir: *Fièvre d ’ame, Paris-Viyana, 1901 *La Lyre Turque, Paris-Viyana, 1902 *Les Quatrains maudits et les Rêves orphelins, Librairie de la Plume, Paris, 1903 *Rafale de Parfums, Imp. Internationale, Cenevre, 1905 *Viola Semper Florens, Kahire, 1908. 
Diğer: *Mahkeme-i Kübra, Paris, 1895 *İki Emel, Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Mtb., Kahire, 1316/1898 (Giyom Tel çevirisine yazdığı önsöz) *Hadd-i Tedîb, Ahmet Rıza Bey’e Açık Mektup, Paris, 1903 *Fünun ve Felsefe ve Felsefe Sanihaları, 2. Bas. Matbaa-i İçtihat, Kahire: 1906 *Uyanınız! Uyanınız!, Matbaa-i İçtihat, Kahire: 1907 *Bir Hutbe: Hemşerilerime, Matbaa-i İçtihat, Kahire: 1909 *İstanbul’da Köpekler, Matbaa-i İçtihat, Kahire: 1909 *Yaşamak Korkusu, Matbaa-i Cihan, İst.: 1326/1910 *Cihan-ı İslama Dair Bir Nazar-ı Tarihi ve Felsefi, Necm-i İstiklal Mtb., İst.: 1922 *Mükemmel ve Resimli Adab-ı Muaşeret Rehberi, Yeni Mtb., İst. 1927. 
Çeviri: *Ludwig Büchner, Fizyolociya-i Tefekkür, Kraft und Stoff’un bir bölümü, 1890 *Ludwig Büchner, Goril, 1894 *Schiller, Giyom Tel, 1896 *V. Alfieri, İstibdat, 1899; V. Alfieri, Hükümdar ve Edebiyat, 1905 *Gustave Le Bon, Ruhü’l-akvam, 1907 *William Shakespeare, Hamlet, 1908 *William Shakespeare, Jül Sezar, 1908 *R. Dozy, Tarih-i İslamiyet, 1908 *W. Shakespeare, Makbet, 1909 *Ludwig Büchner, Fenn-i Ruh, 1911 *William Shakespeare, Kral Lir, 1912 *J. Weber, Asırların Panoraması yahut Tarih-i Kâinata Bir Nazar, 1913 *Gustave Le Bon, Dün ve Yarın: Asrımızın Nusûs-ı Felsefiyesi, 1914 *L. Byron, Şiyon Mahbusu, 1904 *Gustave Le Bon, Avrupa Harbinden Alınan Psikolociyai Dersler, 1918 *Rubaiyat-ı Hayyam ve Türkçeye Tercümeleri, 1914 *William Shakespeare, Antuan ve Kleopatra, 1921 *Dilmesti-i Mevlana ve Gazali’de Marifetullah, Rubaiyat-ı Gazali, Örfi’de Şiir ve İrfan, 1921 *Gustave Le Bon, İlm-i Ruh-i İçtimai, 1924 *Voltaire, Rahip Mesliye’nin Vasiyetnamesi Hakkında, 1924 *Baron Motono, Bir Zekâ-yı Feyyaz: Doktor Gustave Le Bon’un İlim ve Tefekkür Âleminde Gördüğü İş, 1925 *O. Buyse, Umumi ve Âli Amerika Terbiye Usulleri, 1925-1926 *J.-M Guyau, Terbiye ve Veraset, 1927 *J. Novicow, Harp ve Sözde İyilikler, 1927 *J. Meslier, Akl-ı Selim, 1928 *J.-M Guyau, Bir Filozofun Şiirleri, 1930 *Gustave Le Bon, Ameli Ruhiyat, 1931.
Kaynaklar: Necatigil, İsimler, 11; Kurdakul, Sözlük, 9-10; TBEA c. 1, 1. bas. 2001, 6-7/3. bas. 2010, 5-6; M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak Abdullah Cevdet ve Dönemi, İst., 1981; M. Şükrü Hanioğlu, “Abdullah Cevdet”, TDVİA, c. I, 1988, 90- 93; Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895- 1908, Ank., 1964, 162- 185; M. Orhan Okay, Büyük Türk Klasikleri, c. X, 296- 304; M. Orhan Okay, “Abdullah Cevdet”, TDEA, I, 11- 12; Ülken, 1966, I, 387- 405; İbnülemin, Şairler, I, 244- 247; Ergun, I, 211- 214; G. Tunalı- F. Alpkaya, “Dr. Abdullah Cevdet Bey’in Şiir Serüveni”, Gergedan, S. 4, Haziran 1987, 100- 102; Abdullah Uçman, “Abdullah Cevdet”, YYOA, I, 11- 12.

MUZAFFER ABAYHAN



(4 Eylül 1956, Ankara - ) 

Mizah yazarı. Fatma Hanım ile çiftçi İbrahim Abayhan’ın oğlu. Ankara Aydınlıkevler Lisesi’nde okurken Amerika’ya gitti; 1980’de yurda döndü. TV ve tiyatro için komedi oyunları yazdı. “Olacak O Kadar” (TRT), “Laf Lafı Açıyor” (İnterStar ve Kanal D), “Melek Apartmanı” (Kanal D) program ve dizilerinde yazarlık, oyunculuk ve şovmenlik yaptı. Gırgır ve Fırt dergilerinde çalıştı, Dolmuş dergisini çıkardı. TYS ve PEN Yazarlar Derneği üyesidir. İstanbul’da yaşıyor; evli. 
İlk mizah öyküsü “Saksofon” 1982’de Gırgır’da çıktı. “Gereği Düşünüldü” ve “Beni Biraz Yönetir misiniz?” oyunları sahnelendi. Toplumcu gerçekçi bir anlayışla mizah yaptığı kabul edildi. 
Ödül: “Biz Birbirimize Benzeriz” ile 1983 Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Öykü Ödülü ile 1984 Akademi Kitabevi Öykü Başarı Ödülü'nü; "Başkanın Demokrasisi" ile 1986 Rıfat Ilgaz-Cide En İyi Mizah Öyküsü Kitabı Ödülü'nü; “Her Aşkın Bir Şarkısı Vardır” ile 1991 Abdi İpekçi Aşk Öyküsü Yarışması'nda birincilik ödülünü; “Gereği Düşünüldü” ile 1991 İsmet Küntay En İyi Oyun Yazarı Ödülü'nü (ödülü Yılmaz Erdoğan ile paylaştı) aldı. 
Yapıtları: Öykü: *Biz Birbirimize Benzeriz, Tanı, Ank.: 1983 (2. bas. "Hoşçakal Amerika" adıyla, Papirüs, İst.: 1993) *Başkanın Demokrasisi, Çınar, İst.: 1986; *Bostancı Vapurunda Demokrasi Denemeleri, Cem, İst.: 1988 (2. ve 3. kitaplar bir arada: "Bunları Kesmek Lazım" adıyla, Ümit, Ank.: 1993) *Seçme Gülmece Öyküleri, Gümüş Baykuş, 2005 *Talihsiz Katya'nın Hayırsız Oğlu, Akılçelen Kitaplar, İst.: 2016.
Derleme: *Esprili Hakaretler, İst.: Papirüs, 1993. 
Kaynaklar: Necatigil, İsimler, 10-11; TBEA c. 1, 1. bas. 2001, 6/3. bas. 2010, 5-6. 

5 Nisan 2020 Pazar

HALİDE ABACI


(1930, Malatya - 2018, İzmit/Kocaeli)

Baba tarafı Birinci Dünya Savaşı'nda yollara düşmüş Erzurum göçmenleridir. Şair, yazar Tahir Abacı'nın annesidir. İlk ve orta-lise öğrenimini Malatya'da tamamladı Öğretmen Okulu sınavlarını vererek Malatya'da uzun yıllar ilk okul öğretmenliği yaptıktan sonra emekli oldu. Evli, üç çocuk annesiydi.
İlk edebiyat çalışmaları 1940'lı yıllarda Malatya dergi ve gazetelerinde yayımlandı. Daha sonra roman çalışmalarına yöneldi. 
Yapıtları: Roman: Ara Kapı, Kandil Kitaplar, İst.: 2006 *Işığın Ötesi, 2008 * Adı Umut Olsun, Karşı, İst.: 2014.


HER BABA BİRAZ DA BİR ŞEMSİYEDİR / MUSTAFA AKAR


Bunu anlatmanın bir yolu yok. Ortada duran metaforun kuyruğunu çekelemek bu. Kendine iğne batırmanın en edebi yanı… Kimse kendini anlatırken doğru cümleleri bulamıyor. Herkes kendini yok saymanın yolunu en iyi cümlelerle çiziktiriyor. Yazarken, okurken kendimizi yok sayıyoruz.

Kendimi yok saymak istemiyorsam ilk yaptığım iş şiiri bırakmak olurdu. Şiir yazıyorum çünkü kendimi yok sayarak başka bir şekilde var ediyorum. Şiir okuyorum çünkü başka var olmaların, yok olmaların izini sürüyorum. Babam hiç şiir okumaz. Muhtemelen birkaç tane okumuş olabilir. Lisede falan. Benim yazdıklarımı okuduğu kuvvetle meçhul. Belki bir iki tanesini şöyle bir gözetledi. Baktı ona göre değil. Babamın aklında benden dizeler değil, anılar yer alır, ilk adım atmam(ilk adımım benim ilk şiirimdir), ilk konuşmam(ilk konuşmam benim ilk nefretimdir), ilkokula başlamam… Babalar oğullarını uzaktan izliyorlar böylece. Yukardan biraz da. Ben babamın ilklerini bilmem. Babam çocukken nasıl biriydi mesela. Konuşmaya başladığında ne demişti. Hangi şarkıları sevmişti. Şarkılar sevilmek için babalar anlamamak için, babalar sarılamamak için babalar…

***

Evet, her baba biraz da bir şemsiyedir. Korur sizi yağmurdan. Ama üstte bir yerdedir. Ona küçükken çok dokunursunuz. Yaşınız ilerledikçe şemsiyesiz de yapabileceğinizi anlarsınız, babasız da yapabileceğinizi… Babalar ve şemsiyeler terk etmez bizi bu yüzden. Daima yanımızda, uslu bir mesafede dururlar. Onlara sadece ihtiyacımız olduğunda dokunuruz. Yanımızda gezdirmekten utanır, sıkılırız kimileyin. Orta yaşa gelmiş bir erkeğin yanında bir şemsiyeyle gezmesi, bir babayla gezmesi… Bunu anlatmanın bir yolu yok. Ama şunu anlatmanın bir yolu var:

***

O fındık bahçesinin hikâyesi yürek yakar. Yok, yakmaz da birazcık dağlar. Yok, dağlamaz da aslında acıtır işte ne bileyim. Kış mış dinlemez fındığa gideceğim diye tuttururdu. Niyeyse böyle karaşın bir sevda tutmuştu o koca kadını. Babaanne. Annelerin en babası diye düşünürdüm. En mert olanı annelerin. Hatta babanın üstündeki dişi ve küheylan şemsiye. Neyse. Fındık ağaçları bodur olur. Boylu poslu olanları da vardır ya, onlara işe bakın ki genç derler. Hatta o ağaçların olduğu bahçenin sahibine kadar geçer bu laf.

Bahçesi genç ağaçlarla dolu olan, demek bahçeyi yeni almıştır, ormandan bozup da fındık ekmiştir. Yahut bir akraba zelzelesinde, bir mahkeme nümayişinde el değiştirmiş bir şeydir ki, eski ocaklar sökülmüş, yerine yenisi aşk edilmiştir. Bir muharebe ki sormayın…

O fındık bahçesi. Genç olanı. Kar falan yağardı da pek tutmazdı. Pencerenin, yokuşu en göğüsleyeninden bakar dururdu koca kadın. Eve yeni televizyon mu girmiş ne. Haberler hep ne acayip. Şarkılar ne tombul, konuşmalar ne pişkince. O pek umursamazdı bunları. Şimdi ona bir ad lazım, gelin Ayşe diyelim iyisi mi…

Tutturmuş illa da bahçeye gidecek. Gence gidecek. Kar yağacak sonra. Gidip ağaçların dallarını savuracak. İçinde tamamlanmamış bir gelin kız olmak düşü. “Bana beyazlar giydirmediler” derdi. Ayşe’nin zamanında olmazdı böyle şeyler. Bundan mıdır nedir, kar yağmasını, genç bahçenin kar altında kıvranmasını isterdi, şundan; gidecek, ağaçların kollarını paklayacak, o beyazlığın üzerine uzanacak, dilinde bir türkü tüttürecek, en aman ve en yaman bir ağıtla eyleşecek, sonra ver elini Göğcüğün düzüne…

Evet, düz olan yer nadirattandır Karadeniz’de. O da bu ufacık düz ve genç bahçenin ikizine giderdi karla hemhalı bitti mi. Ahretliğiyle iki çift lafın beline tekme savurmaya. Yanında da telvesi amanın karakaşlı kara gözlü gelinlere benzeyen kahve, bir yanda köz köz olmuş fındıkkabukları, öbür yanda yanmış fındık tanecikleri gibi közlenmiş, ıscacık bir yürek…

Muşmula gibi sanki kocaman yanaklar…

Karadeniz’in en tepeli, en şahlı, en kendinden geçmiş iki kocakarısı böyleleyin bir oturur bir kalkar, karın elinden kaptıkları o yumşacık beyazlığın yarenliğinde, ne türküler dillendirirlerdi, sormayın.

Ardından başlardı bir cengâverlik hikâyesi. Hepsinin ölmüş kocalarına benzettikleri umarsız âşıklar. Karadeniz’in erkekleri erken ölür, kadınları da erken, öyle erken ki upuzun yıllar yaşamak hastalığına kapılarak güler geçerler etraflarına, kocaları öldükten sonra…

Çaktırmazlar yaşadıklarını. Bilemezsin öldüklerini. Öyledir öyle gider. Sonra dönerdi ahretliğinin yanından.

Bir devrin en çapaçullu zamanı. Her anlatıcının, söz savurganının zamanı hep erken kapanmış bir devir. Ama bildiğim, okuduğum kadarıyla derim ki, sanki biz biraz daha mı çok yaşadık geçiş zamanlarında, kim bilir…

Ayşe’nin zamanı karla kaplı bahçenin içinden ahretliğinin yanına kar sörfü yaparak peştamalıyla uçtuğu, oradan felek vurgunu türkülerle iç sızlatan minibüslerle eve döndüğü iki deniz arası, iki dudak arası zamandı. İsterdi ki hep gitsin öyle.

Yaz geldi mi, durma durak göğe bakardı. Eh üç gün yağmur yağmasa zaten delireyazdığını anlardınız. Balkona çıkar, sutyen içinde muhafazalanmış paracıkları savururdu mahallenin veletlerine. Anamda bir telaş, babamda ipince küfürler, bende durumu anlamamak işaretleri…

Yok, gene yağmazsa yakındaki bahçeye gider, bir fındık ağacının altına oturur, öylece saatlerce bulunana kadar sessizliğin zırhında müddetlerce bekleşirdi. O kaçkın zamanlarda bir de yağmur patlarsa. Peştamalını prensesler gibi savurur, bodur yağmurlara reverans yapar, hobbidik boycağızını dikleştirip, ver elini Göğcüğün düzüne…

***

Babalar şemsiyelerdir, demiştim, öyle, babaanneler de koskoca birer çatı gibiler, onlar bir ölse çöküyor o çatı, ev yıkılıyor, dağılıyor herkes, kendi kalabalık cehennemine…

Babam şiirlerimi sevmedi, babaannem şiirlerimi anlamadı. Bir kez anlamaya çalıştığı yaz öncesi, ayların en zalımında, ağzından boca eden ölümle ıslık çalarak kaçtı bencağzın yanından. Ben düşündüm ama. Çatının çöktüğünü hissettim. Babaannemle birlikte kendi deliliğimi de gömdüm toprağa. Kışları genç bahçeye gidip, kar duaları ettim. Olmadı. Bahçenin bir kıyısından yol geçti. Bir kıyısından alındı satıldı. Kala kala birkaç minnoş ocak altı kaldı, delimsirek fındık ışgınları bir de…

Kar yağdı, boran oldu, yalnızlığın tipisinde düştü yolum bahçeye. Gittim ağaçların yapraklarına gene, dallarına içim vurdum. İçim eskittim öyle kaç zaman anlatmam asla bir daha. Babam şemsiyesini açtı velâkin bahçenin çatısı yoktu. Bir bahçenin başında yaşlı bir âdem eskisi yoksa o bahçe gerçekten yetimdir, çünkü genç işi değildir bahçeye bakmak, yaşlı işidir, yürek işidir. Şiir sanatını bilmek gibidir.

Unuttukça gürleşen bir yanı vardır. Fındık ağaçları. İnsanlığın ormanlarındaki şemsiyeler gibidirler, altına girerseniz sizi yağmurdan korumazlar kesinlikle, her yağmur tanesinin eşit düşmesine hizmet ederler, bu yüzden babalar gibi beyaz yalanları yoktur. Sizi dış dünyadan tam da koruyamazlar, bodur ağaçlardır. Bir tehlikede tırmanıp güven sağlayamazsınız. Bu tarafıyla ehemmiyet kazandırırlar size. Fındığı pahalı değildir, kaç dönüm olursa olsun, zengin etmez sizi. Sürekli bakım ister. Gerçekçidir fındık ağaçları, çok gerçekçidir. Yalnızzz! Kesinlikle komünisttir. Bir yerde yalnız başına büyümez asla. Yanında binlercesini ister.

Diğer ağaçlar bir diğer ağaçların boyunu geçmek için uzayıp durmaz. Her ağaç kesesine düşeni miktarıyla alır. Bu yüzden bir tane fındık ağacı, milyonlarca diğer fındık ağacının garantisidir. Milyonlarcası da bir tanesinin… En siyasi ağaçtır kendileri, üzerinde reel siyasette de en çok oy propagandası yapılandır bu yüzden. Her baba bir şemsiyedir, biraz korur sizi, o kadar. Ama her fındık ağacı kesinlikle sizsiniz. Ona yaklaşırken Ayşe kadın gibi deli, ama manalı, ondan kaçarken akıllı ve aklı yalelli kaçmalısınız. Bir gün fındık ağaçları gibi bir diğerine de ihtiyacınız olduğunu hatırlayarak.

Fındık ağaçları da babalar gibidirler, erkenden sevilir, büyüdükçe kızılır ona, yaşlandıkça bir daha ona dönülür.

ALİ KEMAL AKAR

(1 Mart 1969, Havza/Samsun - ) 

Şair. İlk ve orta öğrenimini tamamladığı Almanya’da uzun yıllar işçilik yaptı. 
İlk şiiri 1986'da Günaydın gazetesinin Almanya baskısında çıktı. Şiirleri Ana (1990- 1995), Şiir Defteri dergilerinde yayımlandı. 
Ödül: 1991’de Günaydın gazetesinin Avrupa’daki Türkler için düzenlediği şiir ve şarkı sözü yarışmasında “Buruk Bir Türküdür Her Sevgileniş” isimli şiiriyle ikincilik; 1993’te Türk Star gazetesinin şiir yarışmasında “Hudutsuz Beldelerde” şiiriyle jüri ödülü aldı. 
Yapıtları: Şiir: *Gönül Kuşu, 1992 *Dut Ağacı, 1992 *Eylül’de Vurulan Güneş, Şiir Defteri, Berlin, 1993. 
Kaynaklar: Işık, 29- 30; TBEA, c. I, 1. bas. 2001, 42/3. bas. 2010, 48.