11 Mart 2016 Cuma

SABAHATTİN YALKIN

(11 Mart 1934, Antakya - ) 

Şair. Sabahattin Topaloğlu imzasını da kullandı. Menekşe Hanım ile berber Ahmet Yalkın’ın oğlu. İlk ve orta öğrenimini Antakya’da tamamladıktan sonra İTÜ Elektrik Fakültesi’ni bitirdi. Macaristan’da Budapeşte Teknik Üniversitesi-VİTUKİ işbirliği (1970) ve Hollanda’da Delft Teknoloji Enstitüsü'nde (1973-74) Hidroloji konusunda lisansüstü eğitim gördü. 1960-1993 arasında Devlet Su İşleri ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nde Daire Başkanlığına kadar çeşitli görevlerde Yüksek Mühendis - Hidrolojist olarak çalıştı. 1993 yılında emekliye ayrıldı. çalıştıktan sonra emekli oldu. Paris ve Cenevre’de yapılan Uluslararası Su Toplantılarında Türk delegasyonu içinde yer aldı. Edebiyatçılar Derneği ve Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi. Ankara'da  yaşıyor. Evli, bir kız babası.
Edebiyata, lise öğrenciliği yıllarında şiirler yazarak başladı. İlk şiiri Devrimci Gençlik gazetesinde (Antakya, 1953) yer aldı  Şiirleri, yazıları ve söyleşileri; Anadolu Ekini, Ardıçkuşu (Adana), Damar, Dost, Güney Rüzgârı (Antakya), İmece, İnsancıl, Özyurt, Şiiri Özlüyorum, Türk Dili, Varoş, Yaşam Sanat, Yeditepe, Yelken dergi ve gazetelerde yayımlandı. 1970-1985 arasında hiçbir yerde şiir yayımlamadı. 1990-94 arasında Ankara’da edebiyat dergisi Yazıt’ı çıkardı.
Ödül: “Beyaz Kan” adlı şiir dosyası ile 1994 Sabri Altınel şiir yarışmasında üçüncülük ödülünü, Çocuk Deliceleri ile 1994 Damar Dergisi-Çankaya Belediyesi Çocuk Şiirleri yarışmasında birincilik ödülünü aldı.
Yapıtları: Şiir: *Akdeniz Delisi, İlkyaz, Ank.: 1988 *Güney Güneşi, Güneyde Kültür Mtb., Antakya: 1991 *Bütün Yüzlerim Anadolu, Anadolu Ekini, Ank.: 1992 *Aşkdeniz, Prospero, Ank.: 1994 *Çocuk Deliceleri-Çocuk Şiirleri, Damar, Ank.: 1995 *Beni Yasaklama, Yarın, Stockholm: 1996 *Sabahı Düşünmek, Yarın, Stockholm: 1998 *Asi Destanı-Hatay Şiirleri, Kültür Bakanlığı, Ank.: 2001 *Güneş Yarıyı Geçince, Gerçek Sanat, İst.: 2003 *Gam Şiirleri, Damar, Ank.: 2003 *Soluğumun Rengi - Dünya İle Gözgöze, Gerçek Sanat, İst.: 2004; Vakit İstanbul’du, Avcıol, İst.: 2005 *Çok Dualı Kent, Ürün, Ank.: 2012 *Renk Şiirleri, Kanguru, Ank.: 2015 *Kara Umut, Şiiri Özlüyorum, Nevşehir, 2018.
Düzyazı: *Yaza Yaşaya, Damar, Ank.: 2006.
Hakkında Yazılan Kitaplar: Muhsin Şener, Şir Solumak - Şiir Yaşamak ve Sabahattin Yalkın, Şiiri Özlüyorum Kitaplığı, Nevşehir, 2016.
Kaynaklar: Burhan Günel, Aşkdeniz Şiirleri, Yaklaşım, Kasım 1995; Orhan Tüleylioğlu, Şiirli Günler Efendim, Milliyet Sanat, Nisan 1997; Mahmut Temizyürek, Sabahı Düşünmek, Virgül, Ocak 2000; Vedat Yazıcı, Martıya Mektuplar, 2000; Şükran Kozalı, Orontes Gök Akar, Damar, Temmuz 2001; Münevver Ogan, Yanıtlar, Anadolu Ekini, Ocak 2001; Osman Bolulu, Söyleşi, Kıyı, Mart 2002; Ruşen Hakkı, Güneş Yarıyı Geçince, Özgür Kocaeli, 2.11.2003; Ahmet Özer, Tarihin Cinselliğin ve Cesaretin Şiirleri, Amik, Ocak 2004; Bülent Güldal, So1uğumun Rengi, Şiir Ülkesi, Ekim 2004); Ahmet Günbaş, Şiirin Dışarlıklı Adı, Damar, Eylül 2004; Hasan Akarsu, Şiir-Den/İzler, 2004; İhsan Işık, Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi, 2. bas., 2009.

*18 Eylül 2020 tarihinde güncellendi. 

Şiirlerinden Seçmeler:

AŞKIN NİYETİNİ ANLAYAMIYORUM

1. Yusyuvarlak bir ay Ayvalık'ın üzerinde
    Kimin koyduğu belli değil
    Sahipsiz öyle

    Göğün niyetini anlayamıyorum

2. Bir gece vuruyor omzuma
    Adını soruyor son kadınımın
    Gözleri ince kara

    Gecenin niyetini anlayamıyorum

3. Ve ansızın yere düşüyor vazo
    Güller Osmanlı kokuyor
    Karanfiller eşkiya

    Çiçeğin niyetini anlayamıyorum

4. Belli belirsiz bir İstanbul
    Sonbahar yaprakları arasında
    Yapayalnız yürüyor Beşiktaş'a

    Kentin niyetini anlayamıyorum

5. Deli-dolu yaşlarımı arıyorum
    Gözüm hangi göze takılsa
    Tüm denizi oynuyorum bir zara

    Aşkın niyetini anlayamıyoruın

AY

I

Ay vuruyor sırtıma
Belli
gecedir
Kimse sormuyor karanlığın yaşını
Yüzgeçleri durgun bir kayabalığı
Doğurgacındaki kayabalıklarından habersiz
Bekliyor sevişeceği dalgayı

II

Ay vuruyor toprağa
Belli
gecedir
Ömürleri bir sevişmelik böcekler
Larvalandırlar ölümlerinden sonra
Bıldırcın sıcağını bıraktılar
Bıldır yaşanan sevdalar

III

Ay vuruyor ölüme
Belli
gecedir
Bunca kavga bunca gözyaşı
İlk kez şaşırıyorum kanlandığıma
Suskunluğumuz büyüyor
Yorgun bir gök altında

BIÇAK

1. Bir bıçak düştü
                                                            söze
                                      Nazım'dı bu
                                      Dilinde ağladı sızladı Anadolu
                                      Bin yıllık yalnızlığı

                                  2. Bir bıçak düştü
                                                            sese
                                      Ruhi Su'ydu bu
                                      Soluğunda ağladı sızladı Anadolu
                                      Bin yıllık susuzluğu

                                 3. Bir bıçak düştü
                                                           renge
                                     Balaban'dı bu
                                     Renginde ağladı sızladı Anadolu
                                     Bin yıllık kıtlığı


                                  4. Sözümü sözle kendine
                                      Sesimi sesle kendine
                                      Rengimi renkle kendine

                                  5. Beni bekleme

Bir Kentin Yedi Rengi
-Eski Antakya'da Zaman-
Kırmızı- Kentin Musalı Sesi

Adımlarımı izliyorum kentin yaşlı sokaklarında
İbrani ağızlı bir zaman Yasef...Yasef...diyor
Parmaklarımda Ziggurat oymalı yüzükler,
Yüzümün yarısı Lut sıcağı, yarısı defne yaprağı
Nice çöllerden geçmiş, nice kılıçlardan.
Kırmızıyı eksiksiz bırakıyorum sulara
Tohumlar azda kalsa da ağıtlardan. ..

F I R A T Y A

1. Bir ellik aşk yapar gözü kapalı
Akdeniz göğü
defne yaprağı
portakal çiçeği
Asur’un kil yazıtlarından dolu-dizgin akar zaman
Mısırlı savaşkanlardan bu yana
Büyür savaş alanları mezarlıklar
Mumyalı gözlerle bakar
Başak sapları hurmalıklar dudaksız öpü
ölü
Derinin altında milyonlarca hücre
Zar - çekirdek - protoplazma
Toprakları zorlar yaşama
Ve kas gücü
ve kan suyu
ve ölüm korkusu
Bir ellik aşk yapar gözü kapalı

2. Soluğun yaşamsızlanırsa gün batımı
Tüm kapıları kapalıdır hiyerogliflerin
Bekle borusunu üflemesini İsrafil’in
İlkin anamı sevmeliyim … Anamdır
Bir de bacımı … Parçamdır
Ve kadınımı … Doğurgandır
Fırat’ın aktığı topraklar Fıratya olalı
Fırat anadır
Fırat bacıdır
Fırat kadındır
Ve birer Fıratlamadır yakılan ağıtlar
Üründür düğündür türküdür
Binlerce yıl eskiden uzar Mezopotamya’ya
Hititli Anadolu soluk soluğa
Yavru ceylan şaşkın olur anasızsa / anladık
Ağaç kurur kök tutmazsa / anladık
Toprak çatlar sulanmazsa / anladık
Ya insansız kalırsa insan
Soluğun yaşamsızlanırsa gün batımı

3. Aydınlık sabahlar az gelirse yüreğine
Sevdalanmak neye yarar günahı bol Babil’e
Hele gözüyle gözleştiysen
hele yüzüyle yüzleştiysen
hele bedeniyle bedenleştiysen
Bir düş de olsa ne güzel
Yerli yerine bırakmak doğayı
Suyu suya
toprağı toprağa
insanı insana
Kavgasız dövüşsüz
Sonunda aforozlansa da krallıklar
Çağlardır ekmeğin paylaşıldığı mı var
Ve İsa-Baba çarmıhta durur daha
Ağlayacaksan şimdi ağla
Biraz mum ışığı
biraz künnük kokusu
biraz vaftiz suyu
Aydınlık sabahlar az gelirse yüreğine

HAÇLI SAVAŞLARINDA BİR AHMET

1. Ahmet ... sen hiç yaşadın mı adından ayrı
    dipsiz bir kuyuya atılan yadataşı nasıl
    düş kurar uykusunda gizli gizli
    eski bir toprağın öyküsüydü
    zamana karışan yaşlı gözleri

    ve dualı su dökmüşlerdi başlarından aşağı
    kesilsin diye çocukların korku nöbeti

2. Kente indiğinde dikelmişti önünde şövalye bıyıkları
    testere tekerlekli arabalar geçmişti yaralıların üzerinden
    Ahmet ... sen hiç yıkandm mı ölünden ayrı
    kınsız bir kılıca bulaşan kan nasıl
    büyür sevdalarda dudaklardan karınlara

    ve sevişemeyecek kadar yorgun kadınlar
    ağıtlar yakmışlardı kara yazgılarına

3. Bir masaldan çalınan zehirli yüzük
    parmaktan parmağa büyüsünü taşıdıkça
    Ahmet ... sen hiç utandın mı göğünden ayrı
    İnce mumlu rahibe ilahilerinde nasıl
    kanatlanır bunca öç bunca acı

    ve zulüm adına dikilen heykellerde
    unutma tanrıların günahını

İSTANBUL GAMI

DO/Bıçağı Yitik Gölge

    Daha bir çift söz bile etmeden
    Fuhuşa boğuyor sokağı sesindeki gece
    Adını soruyorum DO olduğunu bilmiyor
    Bütün kepenkler yüzüme kapanıyor
    Bütün gözlerini kaçırıyor Galata
    Ben bile tanımıyorum yalnızlığımı
    Herkes bıçağı-yitik bir gölgenin peşinde

RE/Notasız Susuzluk

    Dudaklaşmasız bir kadın karanfilleşiyor
    Daha soyunmadan notasız susuzluğuma
    Güftesi ıslak bir şarkı oluyor yosma karanlığı
    Bomonti'de şehla bakışlı bir odada
    Dilim dilime dolaşıyor RE'yim RE'yime
    Bunlar yaşanmış kırmızısı oluyor zamanın
    Hiçbir kavganın arkasında horozlanmayan sevda

Mİ/Vapur Düşleri

    Bekçi düdüğünde büyüyor korkulu göz karası
    Biraz da ağlayarak örtüyor kalça kabasını
    Yamalı eteği marsık kokulu Kasımpaşa
    Gölgesine siğiyor ayyaş bir sokak lambası
    Hiçbir duvar güvenli değil bu saatten sonra
    Denize küsen Mİ'li vapur düşlerini kusuyor kıyıya
    Ne liman belli ne de Haliç'in göbek-altı

FA/Mevlevi Döngüsü

    Zikir dualarının en ince bellisi
    Her seferinde ölü yıkayıcılarına kalıyor
    Bir türlü çözülmüyor FA'nın avuç çizgileri
    Uzantıları karışıyor Mevlevi döngülerine
    Eyüb'ün bütün ölüleri birbirine benziyor
    Kader belki de yaşandıkça kader oluyor
    Ve ben beyazımı paylaşmıyorum kimseyle

SOL/Kopçasız Küpeler

    Gece yatağa düşen kopçasız küpeleri
    Gizli bir el topluyor sabaha göstermeden
    Başlıyor amansız gizi yasaklı bedenlerin
    Hangi yolun başı hangi yolun sonu oluyor
    Ne çok anı bu böyle kendi kendine SOL'uyor
    Kumkapılı bir körebede ebeyi öpülerken
    Kabuğunu çatlatan kent bana kalıyor

LA/Karacaahmet'in Sarıklı Taşları

    Zehir yeşili bir LA düşüyor Salacak kıyılarına
    Akşamı türkülüyor harem utangaçlığı içinde
    Bir büyüyor bir küçülüyor perde ardındaki gölge
    Gitgide uzaklaşıyor balıkçıların sarhoş kayıkları
    Birazdan iner yollara Karacaahmet'in sarıklı taşları
    Şimdi ne oluyor bu sevmeler böyle kör-köre
    Ağıtlı yeminler birer birer karışıyor geceye

Sİ/Suların Mavi Sesi

    Ne güzel kadınlar yaşadı güzel mi ki
    Kimi sevmelik kimi öpmelik iki dirhem bir Sİ
    Osmanlıların amber kokulu köşklerinde düşleri
    Çengelköy'lü dilberin feracesinden kayan mendil
    Hangi makamlarda besteleniyor gizli gizli
    Geceli gündüzlü sonsuz bir güneş döngüsünde
    Geçip gidiyor İstanbul sularında mavi sesi

İSTANBUL GÖRÜNTÜLERİ

Bir parça bulut
Bir parça umut
geçer gider İstanbul göklerinden
Bir de mavi üstüne ak kanatlı martılar
Üç damla ter düşer
dalyan babanın yırtık ağlarına
Ölü bir göz gibi susar deniz
Meyhane artığı bir iskelet sokaklarda
gölgesi ile danseder

Bir parça ana
Bir parça kız
geçer gider İstanbul evlerinden
Bir de günden güne küçülen ekmek
Üç damla yaş düşer
oya işlemeli gergeflere
Yaşam sıtması içinde yürek
Oysa ne doğdu ne büyüdü ne öldü
yıllardır sulanan çiçek

Bir parça Beyoğlu
Bir parça insanoğlu
geçer gider İstanbul gecelerinden
Bir de iskelesi yitik gemiler
Üç damla aşk düşer
Haliç’in kirli sularına
Düşlerde boy atan altın çocuklar
Şimdi ışıklarını yaşar
Cassioperia’nın orta yıldızında

Bir parça ezgi
Bir parça Orhan Veli
geçer gider İstanbul günlerinden
Bir de minarelerde kavak yelleri
Üç damla şiir düşer
Rumelihisarlı gömüte
Dünya gene bildiğince döner
Göz açıp kapayıncaya dek
insan kırıntılarına karışır insancıl türküler

“Vakit İstanbul-du” adlı kitabından

KADIKÖYDE BİR MEYHANE

                             Orada olmayan Dağlarca Usta 'ya

1

Akşam akşamla sarmaş dolaş
Rakısına meze yapıyor şiirini
Sözcükleri ak adamın biri

Yer gök tanıktır ona...

2

Hızla yaşlanıyor gökyüzü
Deniz - iskele - gemi - çıma
Kerbağalı Dere'nin kurbağaları
Sait Faik'ten kalma ne varsa
Bulut - martı - sevda - dalga

Yaşlanıyor güneş bata çıka...

3

Yaşlanıyor Boğaz'ın suları
Yaşlanıyor kaptanın nemli yüreği
Örnekbağ'ın üzüm salkımları
Mor güneşli şarap
Bedia'nın yuvarlak kamı

Zamana kanaya kanaya...

4

Nikâhtan düşmüş çapkın bir Kadıköy
Abece'si yitik bir meyhanede
Bardaklar esrikleşiyor geceye öpülendikçe
Şairler / kadını - erkeği - şiircisi
Yazgıları düğümlenmiş dizelerde

Eskimeyen bir züğürt tesellisi...

Türk Dili Dergisi, Yıl: 17, Cilt: 17, Sayı:99, Kasım-Aralık 2003 

KADINCIL BİR ROMANS

l. Mavisizlikten öldü sütanası
   Gökyuvarın
                  ikinci yaşamında
   Tümtümüne çıplaktı belden aşağısı
   Ne yıkayan çıktı ölüsünü
   Ne de süsleyen
   Sonsuz bir alışkanlıktı memebaşı

2. Fosillerin güneşsiz tozlaşması
   Bildik kaçamaklara benzemese de
   Fesleğen kokulu bir bakıştı belki
   Umut beyazı duvak
   Dümbelekli gerdek kırmızısı
   Bitmez tükenmez bir gelin
                  gecenin anısı

3. Hangi uzay hangi döngü
   Gözlerde yanıp sönen kikirik yıldızı
   Düşmüş yere paramparça yüreği
   Şurda burda
                  öpüntüleri
   Bir daha nerde yaşanır
   Buradan bir aşk mı geçti ki

KÖRSÜZ KÖR

1.    Bu ne bu böyle gözlerin

                                              Niye ki kör…

2.    Güneşin ışıkları göğünde özgür
Senin gözlerin gözlerinde 
Ömür boyu kör 

                                                      Niye ki kör…

3.    Karanlıklanmış bir adım ötesi

Yıllar yılı sabahı düşünmek
Sabahı getirmek değil

Meydanlarda yükselen heykeller
Doğdukları günlere kör      

                                              Niye ki kör…

4.    Çok sözlü çok dilli masal beyleri
Göbek göbeğe okkalı kahveler üstüne
Sütlek memelerin çekilmiş sütleri

Ağıtlı gecelere bürünmüş ana yürekleri   
Koruklanmıyor yediveren asmalar


Suyun başını açık tut aksın gönlünce
Yarına kalan umut dualarda kör        

                                              Niye ki kör…

5.    Bu ne bu böyle darağaçları   

Şafak vakti ayaklarda        
Düşleri bırak diyorum sana
Nesli tükenmiş canavar ağzı        
Yalnızlığın artıyor gök uzaklaştıkça     
Kovukları büyüyor ağaçkakanların
Hadi bildik bir şarkıya başla

Aşklı meşkli çifte zilli  
Körsüz kör 

                                             Niye ki kör…

KUŞKONMAZ

1. Merak ediyor
    gökyüzüne bakarken
    damda üşüyen kedi
    ocakbaşında uyuyan kedinin
                         koltuk altlarını.

2. Üst üste düşünce bakışları
    utanıyor denizanaları
    hiç aşklaşmadıklarına
    ve yalnızlığı anlıyorlar ilk kez
                         dünyada.

3. Merak ediyor yarasalar
    mor halkalan dar
                         memeleri
    nasibini bekleyen dudaklar
    suçsuz değil mi.

4. Merak ediyor gece
    seni
          soyunacak kadar güzel mi.

5. Hep açık dursun pencere
    ışık alsın saksıdaki menekşe
    evin içi güneşlenmeli
    ve gündüzleri de sevişmeli
                         yüzü güzel kadınlar.

7. Kuşkonmaza konsun kuşlar.

SALYANGOZ

I

Temmuzun neresinde şimdi
Nezahat'ın eski dudağı
Nerde unutuldu
deniz kabuklu sokak
Sonunda düşüyor toprağa
Salyangozun gümüşlediği yaprak

II

Yosun kokulu bir güneşi alıyorum
Göğün eteği altından
Kanımda
kanlıyorum
Güzelleşiyor soyundukça
Samatya'lı Gülşen'in bel altı
Ve akşamla çekiyor boynuzlarını
Salyangoz kabuğuna

III

Bende kalan ne varsa
Geri veriyorum doğaya
Cide'li Sermin'in
en dolgun memesini bile
Bütün günah sevmede
Salyangoz
Salyangoz
aldığını versene

YAŞAMCIL RESİMLERİN YEDİ RENGİ

KIRMIZI – Günlerin resmi

Niye soruyorsun güneşimin rengini ,
ben nice ölümlerden geçerek yaşıyorum
son kırmızının son nefesini .

TURUNCU – Yüzlerin resmi

Bu yüz nasıl düştü yüzüme
böyle milyonlarca yüz içinden,
parçalanmış bir turuncunun yeniden
bütünleşmesi / göz göze gelince
sevda bu mu ne .

SARI – Toprakların resmi

Ölümlük mü dirimlik mi başakların boyu
kuruyan sarının suçu susan sarıda
doğumlar bedenin sonsuz direnişi;
hiçbir gök eksiltemedi bizi daha
topraklar bilir kökün direncini .

YEŞİL – İlk BEN’in resmi

Zamanla köreliyor selamlaştığımız gözler
fosilleşmiş bir zamana dönüyor yaşam,
bu çok eski iki kentin kavgası / kansız
bu çok eski iki sokağın çoğalması / tohumsuz
bu çok eski iki ırmağın buluşması / susuz
sürgün yeşilinde büyür çocuk sesleri
büyür ilk BEN’in boyutsuz çekirdekleri

MAVİ – Bedenlerin resmi

Sularla süren uzun akrabalığımız
mavicil bir göğün yumurta ikizi ,
Uzayın boyutsuz dölyollarında …
yönsüz döngülerini sürdüren hücreler,
bölüne bölüne çoğaldıkça
sevgen bir karında sımsıcak
hepsi bir öpümlük dudak uzaklığı .

LACİVERT – Gizlerin resmi

Hangi yaşın aşkı hangisinde kum falı
lacivert artığı bir gecenin sevleği
adı bilinmese de arar güneşini .

MOR – Anamın resmi

Bir ninnide mi bir duada mı yoksa
yeniden sütlenir mor emcik başları
anadır doğurdukça yaşar anamı .

ZAMAN ÖRTER ZAMANI

1.
Akşamın kanıma düşen gölgesi
yüzümün en eski yüzlerinden kalma
kervan başının ince-uzun ezgisi
çöl kumlarında unutulmuş
çok eski bir İbrani ninnisi...

2.
Yolu yolağı yitik ayaklarım
uzun göçlerin yorgunluğunu taşır
hiçbir sevdanın kalmamış sıcağı
yüreğim bir yerde bir gökte
ne öpüsü belli ne yakarısı...

3.
Dillendiğim toprak benden ayrı mı
soluklandığım hava öptüğüm dudak
nerde açılmayan kapıların arkası
hamaylısı yitik yazgısı silik geceler
hırı-gürü gizli ocağı küllenmiş evler...

4.
Buhur sinmiş sabahlara uyanmıştık
Ne demir çarık ne de kutsal asa
yarılan denize bırakmıştık adlarımızı
bir gün umulmadık bir yerde bulunurlarsa
sorgulanmasın diye gözsüz gözyaşları...

5.
Yaşamımızın güneşsiz kalan artıkları
yaslara boğulan allı aklı kılıç yılları
acılı korkulu izler taşır bakışlarımızda
kimi yaslı kimi zılgıtlı kavgalar ardında
yüzü utançlı bir zaman örter zamanı...


“Şiiri Özlüyorum”, Sayı: 70, Mart-Nisan 2016

Hiç yorum yok: