(11 Mart 1934, Antakya - )
Şair. Sabahattin Topaloğlu imzasını da kullandı. Menekşe Hanım ile berber Ahmet Yalkın’ın oğlu. İlk ve orta öğrenimini Antakya’da tamamladıktan sonra İTÜ Elektrik Fakültesi’ni bitirdi. Macaristan’da Budapeşte Teknik Üniversitesi-VİTUKİ işbirliği (1970) ve Hollanda’da Delft Teknoloji Enstitüsü'nde (1973-74) Hidroloji konusunda lisansüstü eğitim gördü. 1960-1993 arasında Devlet Su İşleri ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nde Daire Başkanlığına kadar çeşitli görevlerde Yüksek Mühendis - Hidrolojist olarak çalıştı. 1993 yılında emekliye ayrıldı. çalıştıktan sonra emekli oldu. Paris ve Cenevre’de yapılan Uluslararası Su Toplantılarında Türk delegasyonu içinde yer aldı. Edebiyatçılar Derneği ve Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi. Ankara'da yaşıyor. Evli, bir kız babası.
Edebiyata, lise öğrenciliği yıllarında şiirler yazarak başladı. İlk şiiri Devrimci Gençlik gazetesinde (Antakya, 1953) yer aldı Şiirleri, yazıları ve söyleşileri; Anadolu Ekini, Ardıçkuşu (Adana), Damar, Dost, Güney Rüzgârı (Antakya), İmece, İnsancıl, Özyurt, Şiiri Özlüyorum, Türk Dili, Varoş, Yaşam Sanat, Yeditepe, Yelken dergi ve gazetelerde yayımlandı. 1970-1985 arasında hiçbir yerde şiir yayımlamadı. 1990-94 arasında Ankara’da edebiyat dergisi Yazıt’ı çıkardı.
Ödül: “Beyaz Kan” adlı şiir dosyası ile 1994 Sabri Altınel şiir yarışmasında üçüncülük ödülünü, Çocuk Deliceleri ile 1994 Damar Dergisi-Çankaya Belediyesi Çocuk Şiirleri yarışmasında birincilik ödülünü aldı.
Yapıtları: Şiir: *Akdeniz Delisi, İlkyaz, Ank.: 1988 *Güney Güneşi, Güneyde Kültür Mtb., Antakya: 1991 *Bütün Yüzlerim Anadolu, Anadolu Ekini, Ank.: 1992 *Aşkdeniz, Prospero, Ank.: 1994 *Çocuk Deliceleri-Çocuk Şiirleri, Damar, Ank.: 1995 *Beni Yasaklama, Yarın, Stockholm: 1996 *Sabahı Düşünmek, Yarın, Stockholm: 1998 *Asi Destanı-Hatay Şiirleri, Kültür Bakanlığı, Ank.: 2001 *Güneş Yarıyı Geçince, Gerçek Sanat, İst.: 2003 *Gam Şiirleri, Damar, Ank.: 2003 *Soluğumun Rengi - Dünya İle Gözgöze, Gerçek Sanat, İst.: 2004; Vakit İstanbul’du, Avcıol, İst.: 2005 *Çok Dualı Kent, Ürün, Ank.: 2012 *Renk Şiirleri, Kanguru, Ank.: 2015 *Kara Umut, Şiiri Özlüyorum, Nevşehir, 2018.
Düzyazı: *Yaza Yaşaya, Damar, Ank.: 2006.
Hakkında Yazılan Kitaplar: Muhsin Şener, Şir Solumak - Şiir Yaşamak ve Sabahattin Yalkın, Şiiri Özlüyorum Kitaplığı, Nevşehir, 2016.
Kaynaklar: Burhan Günel, Aşkdeniz Şiirleri, Yaklaşım, Kasım 1995; Orhan Tüleylioğlu, Şiirli Günler Efendim, Milliyet Sanat, Nisan 1997; Mahmut Temizyürek, Sabahı Düşünmek, Virgül, Ocak 2000; Vedat Yazıcı, Martıya Mektuplar, 2000; Şükran Kozalı, Orontes Gök Akar, Damar, Temmuz 2001; Münevver Ogan, Yanıtlar, Anadolu Ekini, Ocak 2001; Osman Bolulu, Söyleşi, Kıyı, Mart 2002; Ruşen Hakkı, Güneş Yarıyı Geçince, Özgür Kocaeli, 2.11.2003; Ahmet Özer, Tarihin Cinselliğin ve Cesaretin Şiirleri, Amik, Ocak 2004; Bülent Güldal, So1uğumun Rengi, Şiir Ülkesi, Ekim 2004); Ahmet Günbaş, Şiirin Dışarlıklı Adı, Damar, Eylül 2004; Hasan Akarsu, Şiir-Den/İzler, 2004; İhsan Işık, Resimli ve Metin Örnekli Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi, 2. bas., 2009.
*18 Eylül 2020 tarihinde güncellendi.
Şiirlerinden
Seçmeler:
AŞKIN
NİYETİNİ ANLAYAMIYORUM
1. Yusyuvarlak bir ay Ayvalık'ın üzerinde
Kimin koyduğu belli değil
Sahipsiz öyle
Göğün niyetini anlayamıyorum
2. Bir gece vuruyor omzuma
Adını soruyor son kadınımın
Gözleri ince kara
Gecenin niyetini anlayamıyorum
3. Ve ansızın yere düşüyor vazo
Güller Osmanlı kokuyor
Karanfiller eşkiya
Çiçeğin niyetini anlayamıyorum
4. Belli belirsiz bir İstanbul
Sonbahar yaprakları arasında
Yapayalnız yürüyor Beşiktaş'a
Kentin niyetini anlayamıyorum
5. Deli-dolu yaşlarımı arıyorum
Gözüm hangi göze takılsa
Tüm denizi oynuyorum bir zara
Aşkın niyetini anlayamıyoruın
AY
I
Ay vuruyor sırtıma
Belli
gecedir
Kimse sormuyor karanlığın yaşını
Yüzgeçleri durgun bir kayabalığı
Doğurgacındaki kayabalıklarından habersiz
Bekliyor sevişeceği dalgayı
II
Ay vuruyor toprağa
Belli
gecedir
Ömürleri bir sevişmelik böcekler
Larvalandırlar ölümlerinden sonra
Bıldırcın sıcağını bıraktılar
Bıldır yaşanan sevdalar
III
Ay vuruyor ölüme
Belli
gecedir
Bunca kavga bunca gözyaşı
İlk kez şaşırıyorum kanlandığıma
Suskunluğumuz büyüyor
Yorgun bir gök altında
BIÇAK
1. Bir bıçak düştü
söze
Nazım'dı
bu
Dilinde ağladı sızladı
Anadolu
Bin
yıllık yalnızlığı
2. Bir bıçak
düştü
sese
Ruhi Su'ydu bu
Soluğunda
ağladı sızladı Anadolu
Bin
yıllık susuzluğu
3. Bir bıçak
düştü
renge
Balaban'dı
bu
Renginde
ağladı sızladı Anadolu
Bin yıllık
kıtlığı
4. Sözümü
sözle kendine
Sesimi
sesle kendine
Rengimi
renkle kendine
5. Beni
bekleme
Bir
Kentin Yedi Rengi
-Eski
Antakya'da Zaman-
Kırmızı-
Kentin Musalı Sesi
Adımlarımı izliyorum kentin yaşlı
sokaklarında
İbrani ağızlı bir zaman
Yasef...Yasef...diyor
Parmaklarımda Ziggurat oymalı yüzükler,
Yüzümün yarısı Lut sıcağı, yarısı defne
yaprağı
Nice çöllerden geçmiş, nice kılıçlardan.
Kırmızıyı eksiksiz bırakıyorum sulara
Tohumlar azda kalsa da ağıtlardan. ..
F
I R A T Y A
1. Bir ellik aşk yapar gözü kapalı
Akdeniz göğü
defne yaprağı
portakal çiçeği
Asur’un kil yazıtlarından dolu-dizgin akar
zaman
Mısırlı savaşkanlardan bu yana
Büyür savaş alanları mezarlıklar
Mumyalı gözlerle bakar
Başak sapları hurmalıklar dudaksız öpü
ölü
Derinin altında milyonlarca hücre
Zar - çekirdek - protoplazma
Toprakları zorlar yaşama
Ve kas gücü
ve kan suyu
ve ölüm korkusu
Bir ellik aşk yapar gözü kapalı
2. Soluğun yaşamsızlanırsa gün batımı
Tüm kapıları kapalıdır hiyerogliflerin
Bekle borusunu üflemesini İsrafil’in
İlkin anamı sevmeliyim … Anamdır
Bir de bacımı … Parçamdır
Ve kadınımı … Doğurgandır
Fırat’ın aktığı topraklar Fıratya olalı
Fırat anadır
Fırat bacıdır
Fırat kadındır
Ve birer Fıratlamadır yakılan ağıtlar
Üründür düğündür türküdür
Binlerce yıl eskiden uzar Mezopotamya’ya
Hititli Anadolu soluk soluğa
Yavru ceylan şaşkın olur anasızsa / anladık
Ağaç kurur kök tutmazsa / anladık
Toprak çatlar sulanmazsa / anladık
Ya insansız kalırsa insan
Soluğun yaşamsızlanırsa gün batımı
3. Aydınlık sabahlar az gelirse yüreğine
Sevdalanmak neye yarar günahı bol Babil’e
Hele gözüyle gözleştiysen
hele yüzüyle yüzleştiysen
hele bedeniyle bedenleştiysen
Bir düş de olsa ne güzel
Yerli yerine bırakmak doğayı
Suyu suya
toprağı toprağa
insanı insana
Kavgasız dövüşsüz
Sonunda aforozlansa da krallıklar
Çağlardır ekmeğin paylaşıldığı mı var
Ve İsa-Baba çarmıhta durur daha
Ağlayacaksan şimdi ağla
Biraz mum ışığı
biraz künnük kokusu
biraz vaftiz suyu
Aydınlık sabahlar az gelirse yüreğine
HAÇLI
SAVAŞLARINDA BİR AHMET
1. Ahmet ... sen hiç yaşadın mı adından
ayrı
dipsiz bir kuyuya atılan yadataşı nasıl
düş kurar uykusunda gizli gizli
eski bir toprağın öyküsüydü
zamana karışan yaşlı gözleri
ve dualı su dökmüşlerdi başlarından aşağı
kesilsin diye çocukların korku nöbeti
2. Kente indiğinde dikelmişti önünde
şövalye bıyıkları
testere tekerlekli arabalar geçmişti yaralıların üzerinden
Ahmet ... sen hiç yıkandm mı ölünden ayrı
kınsız bir kılıca bulaşan kan nasıl
büyür sevdalarda dudaklardan karınlara
ve sevişemeyecek kadar yorgun kadınlar
ağıtlar yakmışlardı kara yazgılarına
3. Bir masaldan çalınan zehirli yüzük
parmaktan parmağa büyüsünü taşıdıkça
Ahmet ... sen hiç utandın mı göğünden ayrı
İnce mumlu rahibe ilahilerinde nasıl
kanatlanır bunca öç bunca acı
ve zulüm adına dikilen heykellerde
unutma tanrıların günahını
İSTANBUL
GAMI
DO/Bıçağı Yitik Gölge
Daha bir çift söz bile etmeden
Fuhuşa boğuyor sokağı sesindeki gece
Adını soruyorum DO olduğunu bilmiyor
Bütün kepenkler yüzüme kapanıyor
Bütün gözlerini kaçırıyor Galata
Ben bile tanımıyorum yalnızlığımı
Herkes bıçağı-yitik bir gölgenin peşinde
RE/Notasız Susuzluk
Dudaklaşmasız bir kadın karanfilleşiyor
Daha soyunmadan notasız susuzluğuma
Güftesi ıslak bir şarkı oluyor yosma karanlığı
Bomonti'de şehla bakışlı bir odada
Dilim dilime dolaşıyor RE'yim RE'yime
Bunlar yaşanmış kırmızısı oluyor zamanın
Hiçbir kavganın arkasında horozlanmayan sevda
Mİ/Vapur Düşleri
Bekçi düdüğünde büyüyor korkulu göz karası
Biraz da ağlayarak örtüyor kalça kabasını
Yamalı eteği marsık kokulu Kasımpaşa
Gölgesine siğiyor ayyaş bir sokak lambası
Hiçbir duvar güvenli değil bu saatten sonra
Denize küsen Mİ'li vapur düşlerini kusuyor kıyıya
Ne liman belli ne de Haliç'in göbek-altı
FA/Mevlevi Döngüsü
Zikir dualarının en ince bellisi
Her seferinde ölü yıkayıcılarına kalıyor
Bir türlü çözülmüyor FA'nın avuç çizgileri
Uzantıları karışıyor Mevlevi döngülerine
Eyüb'ün bütün ölüleri birbirine benziyor
Kader belki de yaşandıkça kader oluyor
Ve ben beyazımı paylaşmıyorum kimseyle
SOL/Kopçasız Küpeler
Gece yatağa düşen kopçasız küpeleri
Gizli bir el topluyor sabaha göstermeden
Başlıyor amansız gizi yasaklı bedenlerin
Hangi yolun başı hangi yolun sonu oluyor
Ne çok anı bu böyle kendi kendine SOL'uyor
Kumkapılı bir körebede ebeyi öpülerken
Kabuğunu çatlatan kent bana kalıyor
LA/Karacaahmet'in Sarıklı Taşları
Zehir yeşili bir LA düşüyor Salacak kıyılarına
Akşamı türkülüyor harem utangaçlığı içinde
Bir büyüyor bir küçülüyor perde ardındaki gölge
Gitgide uzaklaşıyor balıkçıların sarhoş kayıkları
Birazdan iner yollara Karacaahmet'in sarıklı taşları
Şimdi ne oluyor bu sevmeler böyle kör-köre
Ağıtlı yeminler birer birer karışıyor geceye
Sİ/Suların Mavi Sesi
Ne güzel kadınlar yaşadı güzel mi ki
Kimi sevmelik kimi öpmelik iki dirhem bir Sİ
Osmanlıların amber kokulu köşklerinde düşleri
Çengelköy'lü dilberin feracesinden kayan mendil
Hangi makamlarda besteleniyor gizli gizli
Geceli gündüzlü sonsuz bir güneş döngüsünde
Geçip gidiyor İstanbul sularında mavi sesi
İSTANBUL
GÖRÜNTÜLERİ
Bir parça bulut
Bir parça umut
geçer gider İstanbul göklerinden
Bir de mavi üstüne ak kanatlı martılar
Üç damla ter düşer
dalyan babanın yırtık ağlarına
Ölü bir göz gibi susar deniz
Meyhane artığı bir iskelet sokaklarda
gölgesi ile danseder
Bir parça ana
Bir parça kız
geçer gider İstanbul evlerinden
Bir de günden güne küçülen ekmek
Üç damla yaş düşer
oya işlemeli gergeflere
Yaşam sıtması içinde yürek
Oysa ne doğdu ne büyüdü ne öldü
yıllardır sulanan çiçek
Bir parça Beyoğlu
Bir parça insanoğlu
geçer gider İstanbul gecelerinden
Bir de iskelesi yitik gemiler
Üç damla aşk düşer
Haliç’in kirli sularına
Düşlerde boy atan altın çocuklar
Şimdi ışıklarını yaşar
Cassioperia’nın orta yıldızında
Bir parça ezgi
Bir parça Orhan Veli
geçer gider İstanbul günlerinden
Bir de minarelerde kavak yelleri
Üç damla şiir düşer
Rumelihisarlı gömüte
Dünya gene bildiğince döner
Göz açıp kapayıncaya dek
insan kırıntılarına karışır insancıl
türküler
“Vakit
İstanbul-du” adlı kitabından
KADIKÖYDE
BİR MEYHANE
Orada olmayan
Dağlarca Usta 'ya
1
Akşam akşamla sarmaş dolaş
Rakısına meze yapıyor şiirini
Sözcükleri ak adamın biri
Yer gök tanıktır ona...
2
Hızla yaşlanıyor gökyüzü
Deniz - iskele - gemi - çıma
Kerbağalı Dere'nin kurbağaları
Sait Faik'ten kalma ne varsa
Bulut - martı - sevda - dalga
Yaşlanıyor güneş bata çıka...
3
Yaşlanıyor Boğaz'ın suları
Yaşlanıyor kaptanın nemli yüreği
Örnekbağ'ın üzüm salkımları
Mor güneşli şarap
Bedia'nın yuvarlak kamı
Zamana kanaya kanaya...
4
Nikâhtan düşmüş çapkın bir Kadıköy
Abece'si yitik bir meyhanede
Bardaklar esrikleşiyor geceye öpülendikçe
Şairler / kadını - erkeği - şiircisi
Yazgıları düğümlenmiş dizelerde
Eskimeyen bir züğürt tesellisi...
Türk
Dili Dergisi, Yıl: 17, Cilt: 17, Sayı:99, Kasım-Aralık 2003
KADINCIL
BİR ROMANS
l. Mavisizlikten öldü sütanası
Gökyuvarın
ikinci yaşamında
Tümtümüne çıplaktı belden aşağısı
Ne
yıkayan çıktı ölüsünü
Ne
de süsleyen
Sonsuz bir alışkanlıktı memebaşı
2. Fosillerin güneşsiz tozlaşması
Bildik kaçamaklara benzemese de
Fesleğen kokulu bir bakıştı belki
Umut beyazı duvak
Dümbelekli gerdek kırmızısı
Bitmez tükenmez bir gelin
gecenin anısı
3. Hangi uzay hangi döngü
Gözlerde yanıp sönen kikirik yıldızı
Düşmüş yere paramparça yüreği
Şurda burda
öpüntüleri
Bir daha nerde yaşanır
Buradan bir aşk mı geçti ki
KÖRSÜZ
KÖR
1.
Bu ne bu böyle gözlerin
Niye ki kör…
2.
Güneşin ışıkları göğünde özgür
Senin gözlerin gözlerinde
Ömür boyu kör
Niye ki kör…
3.
Karanlıklanmış bir adım ötesi
Yıllar yılı sabahı düşünmek
Sabahı getirmek değil
Meydanlarda yükselen heykeller
Doğdukları günlere kör
Niye ki kör…
4.
Çok sözlü çok dilli masal beyleri
Göbek göbeğe okkalı kahveler üstüne
Sütlek memelerin çekilmiş sütleri
Ağıtlı gecelere bürünmüş ana yürekleri
Koruklanmıyor yediveren asmalar
Suyun başını açık tut aksın gönlünce
Yarına kalan umut dualarda kör
Niye ki kör…
5.
Bu ne bu böyle darağaçları
Şafak vakti ayaklarda
Düşleri bırak diyorum sana
Nesli tükenmiş canavar ağzı
Yalnızlığın artıyor gök uzaklaştıkça
Kovukları büyüyor ağaçkakanların
Hadi bildik bir şarkıya başla
Aşklı meşkli çifte zilli
Körsüz kör
Niye ki kör…
KUŞKONMAZ
1. Merak ediyor
gökyüzüne bakarken
damda üşüyen kedi
ocakbaşında uyuyan kedinin
koltuk altlarını.
2. Üst üste düşünce bakışları
utanıyor denizanaları
hiç aşklaşmadıklarına
ve yalnızlığı anlıyorlar ilk kez
dünyada.
3. Merak ediyor yarasalar
mor halkalan dar
memeleri
nasibini bekleyen dudaklar
suçsuz değil mi.
4. Merak ediyor gece
seni
soyunacak kadar güzel mi.
5. Hep açık dursun pencere
ışık alsın saksıdaki menekşe
evin içi güneşlenmeli
ve gündüzleri de sevişmeli
yüzü güzel kadınlar.
7. Kuşkonmaza konsun kuşlar.
SALYANGOZ
I
Temmuzun neresinde şimdi
Nezahat'ın eski dudağı
Nerde unutuldu
deniz kabuklu sokak
Sonunda düşüyor toprağa
Salyangozun gümüşlediği yaprak
II
Yosun kokulu bir güneşi alıyorum
Göğün eteği altından
Kanımda
kanlıyorum
Güzelleşiyor soyundukça
Samatya'lı Gülşen'in bel altı
Ve akşamla çekiyor boynuzlarını
Salyangoz kabuğuna
III
Bende kalan ne varsa
Geri veriyorum doğaya
Cide'li Sermin'in
en dolgun memesini bile
Bütün günah sevmede
Salyangoz
Salyangoz
aldığını versene
YAŞAMCIL
RESİMLERİN YEDİ RENGİ
KIRMIZI – Günlerin resmi
Niye soruyorsun güneşimin rengini ,
ben nice ölümlerden geçerek yaşıyorum
son kırmızının son nefesini .
TURUNCU – Yüzlerin resmi
Bu yüz nasıl düştü yüzüme
böyle milyonlarca yüz içinden,
parçalanmış bir turuncunun yeniden
bütünleşmesi / göz göze gelince
sevda bu mu ne .
SARI – Toprakların resmi
Ölümlük mü dirimlik mi başakların boyu
kuruyan sarının suçu susan sarıda
doğumlar bedenin sonsuz direnişi;
hiçbir gök eksiltemedi bizi daha
topraklar bilir kökün direncini .
YEŞİL – İlk BEN’in resmi
Zamanla köreliyor selamlaştığımız gözler
fosilleşmiş bir zamana dönüyor yaşam,
bu çok eski iki kentin kavgası / kansız
bu çok eski iki sokağın çoğalması /
tohumsuz
bu çok eski iki ırmağın buluşması / susuz
sürgün yeşilinde büyür çocuk sesleri
büyür ilk BEN’in boyutsuz çekirdekleri
MAVİ – Bedenlerin resmi
Sularla süren uzun akrabalığımız
mavicil bir göğün yumurta ikizi ,
Uzayın boyutsuz dölyollarında …
yönsüz döngülerini sürdüren hücreler,
bölüne bölüne çoğaldıkça
sevgen bir karında sımsıcak
hepsi bir öpümlük dudak uzaklığı .
LACİVERT – Gizlerin resmi
Hangi yaşın aşkı hangisinde kum falı
lacivert artığı bir gecenin sevleği
adı bilinmese de arar güneşini .
MOR – Anamın resmi
Bir ninnide mi bir duada mı yoksa
yeniden sütlenir mor emcik başları
anadır doğurdukça yaşar anamı .
ZAMAN
ÖRTER ZAMANI
1.
Akşamın kanıma düşen gölgesi
yüzümün en eski yüzlerinden kalma
kervan başının ince-uzun ezgisi
çöl kumlarında unutulmuş
çok eski bir İbrani ninnisi...
2.
Yolu yolağı yitik ayaklarım
uzun göçlerin yorgunluğunu taşır
hiçbir sevdanın kalmamış sıcağı
yüreğim bir yerde bir gökte
ne öpüsü belli ne yakarısı...
3.
Dillendiğim toprak benden ayrı mı
soluklandığım hava öptüğüm dudak
nerde açılmayan kapıların arkası
hamaylısı yitik yazgısı silik geceler
hırı-gürü gizli ocağı küllenmiş evler...
4.
Buhur sinmiş sabahlara uyanmıştık
Ne demir çarık ne de kutsal asa
yarılan denize bırakmıştık adlarımızı
bir gün umulmadık bir yerde bulunurlarsa
sorgulanmasın diye gözsüz gözyaşları...
5.
Yaşamımızın güneşsiz kalan artıkları
yaslara boğulan allı aklı kılıç yılları
acılı korkulu izler taşır bakışlarımızda
kimi yaslı kimi zılgıtlı kavgalar ardında
yüzü utançlı bir zaman örter zamanı...
“Şiiri
Özlüyorum”, Sayı: 70, Mart-Nisan 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder