11993 yılında Besni İmam Hatip Lisesi’nden,
2001 yılında Erciyes Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nden mezun oldu.
Şiir,
öykü, deneme ve söyleşileri başta Milli
Gazete, Yedi İklim vb. gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Bana Şahdamarımı Getir (2013, Yedi İklim Yayınları, İst., 72 s.)
& Ziyan (2015, Yedi İklim Yayınları, İst., 72 s.)
Deneme, İnceleme, Eleştiri Kitapları:
& Şahitler 1 (2016, Yedi İklim Yayınları, İst., 140 s.)
& Şahitler (2017, MGV Yayınları, İst., 184 s.)
Şiirlerinden
Seçmeler:
DEVRİM
VE ANNE
Zihnime sokulan akrebi önemsiyorum
Gün boyu beni yokluyor gözleri
Başkentlerin bütün zehrini yüklenmiş gibi
Her yanılgıyı seğirten duruşla dönüyor
habire
Yaralı belki biraz bir adam maktûlüne
gülümserken
Biraz gecikmiş yanlarını sıvazlayan kadın
Ölüme aldırmadan koşturan soluğunu alarak yanına
Halkın yüzü ve kararıyor yeryüzü gün
ağarınca
Akreplerin de kaderi var ayrıca
Ve her devlet ölümlüdür.
Tarih boyunca öç almadı yağmur kuşları
taşlardan ve kıştan
Şimdi bir ihanetten daha dönüyor vefa
Ay ışığı, kedi sesleri, bahar
Allah’ım, her biri bir aynaya çarpıp
vuruyor yüzlere
Biraz gökçesu diliyorum Allah’ım ekinlerin
ağrısına
Karanlık nedir orkestra ya da düğün ve
kına?
Törenler, filmler, haber bültenleri
Selam yok kalbimin ortadoğusuna sadece
kınama
İçimiz terlemeyi unutmuş tayların kederi bu
yüzden
Bizi göçebe sularda sürükleyen
Kurşun döktüğümüz bütün o aç çıplak yara
Aşktır bizi susmanın tolazında bırakan
Ne çok uzaklar biriktirmiş gözlerimiz, ah.
Aşktır, bir dalgın köprü gibi duruyor
aramızda
Çocuklar hüzzam saklıyor koltukaltlarında
Eski tepelerden ağan keklik sürüsü gibi
gamlı
Binlerce kadın, binlerce ezan sesleriyle
koşan adam
Ve Anne. Bu defa sadece Anne.
Anne kokusudur dolan avuçlarımıza
Yağmur dilenen zeytin ağaçlarına, Anne
Suskunluğu nasırlı her atlıya zülfikâr,
Anne
Kalbinde bin hançerle gülüşen Kudüs, Anne
Haydi denizden çıkar gövdemi
Orada sars, dokun ellerinle, temize çıkar
yüzümü
Ah. Ellerin Anne ellerin
Mavi gülüşlü bulutlar bezeli gözlerin
Onlarla yürüyorum ve devrin nakit
acılarıyla.
Eğer yığdıklarım duruyorsa ardım sıra
dağlar gibi
Yıktıklarım, taş kafesler, duvarlar
Evet; devrimse senin devrimin, anne.
KAR
YANIĞI
Ölü doğan bir kelimedir ölüm
Tanık bulamam artık elleri gassal
şehirlerin
Tevatür yanaşmış tenhalık olmuş bir adam
Yok
Gezgin rüzgar uğultusu bir kadın Yok
Ve kanım saçları ayaz onlarca çocuk
İşte yaz ve kırlangıç ve bir göç unutulmuş
avluda
İşte gök denizi çağırıyor yine
Deniz ırmağa doğru açmış ağzını
Irmak eski yazı gibi uykusuz
Şarkı söylenmez ağlanır ülkeme anadır
Ülkem diyorum gözlerim gözlerin arası işgal
altındadır
Dereağzı gibi yağmalıyor çocuk seslerini
zaman
Yeni bir kalbi daha yeni bulmuş gibi
Dışarda taş ustaları
Paramparça bir yol üşüyor pencerede
Tam suyu geçerken
Ziyan düşüyor içime
Şimdi ben yüzünü her sabah kırağılarla
kanatan
Bir çimen olurum kuyu başına berkitilmiş
Çoban yıldızı yalnızlığı
Çünkü gün ışıyınca çobanların kimsesi
konuşur şafakla
Çünkü bir sürü yalnızlık güttüğü olur
çobanların da
Ve anlarım
Sözcükler de üşür ülkesinden uzakta
Hani bahar
Her sabah evsizliği örten anne ya
kalbimize
Ey kusursuz susayış
Ey bütün susuşları söken kımıldayış
Haydi alnından öpelim yenilgilerimizin
Doğumu beşiklere denk gelir gülmelerimin
Ölümlerimse kabzada durdurur ellerini
Üzgün ışıklar gibi yürüyen çocuklara
bakarak
Artık gökminberin çırçıplak atıdır bana
hüzün
Ah karanlık Ah karanlık Sevgilim karanlık
Kimbilir hangi limanında uyuyor gülüşünün
YAZGÖRÜMLÜĞÜ
Yine uzandı açlık geceye gülesim var
Zafer şarkısı yoksa bildiğimiz yoksuluz
işte
Derken dünyanın öpmediğim yerleri durur
aklıma
Yüzümdeki çizgilerde kırılan sesler kalır ve
ben
O daracık odada bırakır ayaklarımı gidemem
Yani dur yani benim hafakanlarım var yani
sarışındır
Güneşe doymayan başaklar yapraklar kaçışlar
da sarışındır
Kafiyeler koşturmaz bana doğru belki bu
yüzden atlarla
Yalnızca gözlerim sana bakınca
Her şehirde ayrı güzelleşen sana bakınca
Gözlerim artık zehirlidir
Bu bizim haziranımız
Cezbelenen çiçektir sümbül
Aşkın ortasında sancı susmaklıdır
Saçların tolozlanmış yollar oooy çamur yok
sevinebilirsin
Bense kederi aşağılıyorum durmadan
Sensörler arasında girilen maskeli balolar
Bu bizim haziranımızdır
Ve deriden şekiller dikiyor tek kollu
terziler
Burada kör olur
Haziran da gelir geçer Kaçmasam
Ama kaçmasam omuzbaşlarım ağrır dünyaya
yaslansam
Bulgur serili damlara giderim
Belki buğday belki un belki değirmen
Biliyorum onlar da horlanacak kentlerden
Ama güzeldir kasketsiz yürümek sahilleri
Gemiler kabir şeklinde bağırır ya bazen
giderken
Bana da cilalı bir ölüm bırak sen
gideceksen
Çünkü ben evinin önünde yonca tırpanlamak
Ben doğu edasıyla sürme çekmek ela göze
Deniz gibi sonsuz serilmek kirpiklerine
O denize hüzün aldım canıma batmış beşikten
Kaç çocukluk eskittim sustukça
Anla yarım bıraktım suyumu da
Biliyorum içinden keder üfleyen temaşa
Say denizin dilinde say aynı ritimle
çarpıyor kayalara
Ve kanım gerdanındaki kavşakta tereddüt
Kaç kez konuşuldu bunlar
‘Eve dönelim’ elbet ineriz bir limanda
Harfler kurutulur sirenler susar ve biz
Bakarsın çok güneşli gibi çok gölgeli gibi
Merhametliyiz hala
Haziran öğretti bize bir şâzelî gülüşü gibi
yarım
İyimser ama hep boğulmuş olarak uyandın
uykulardan
İbrişim kuşaklı yapma bir göl
Kocaman vâv harfleri duvar
Kaç şehre sakladım eylülü
Haydi kaç herkeslerin dinlediği şarkılardan
Bu senin gözbebeklerin var ya büyüyecek bir
gün inan
Artık telaşlı değilim
genzime
biriken kelime topuzlarından
Yüzüm doğu çağrışımı olur her olanı rahmete
yorarken
Batının canı cehenneme
Metal türbedarlar şimdi yadırgıyor
gülmelerimi
Hem vahlanmayı ateşten almaz ki dünyanın
kesikleri
Kalbim bir çoşkunun boynuna yaklaşır
tutuşur ve ben gülerim
Bir koşma karşılar gözlerimi gülerim
Bir serin rüzgar sokulur saçlarıma gülerim
Kanlanan gözlerindekileri Zarif okusa
Bu yas tutmak kadınına
Bu ilk görüşte beliren ayrı kalış
Bu ani dalışlar kayboluşlar
Bu bir gün yine gelir ve haziran
Kedilere de su verelim
* Şiirler şairinin izniyle yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder