29 Haziran 2020 Pazartesi

ALİ ASKER BARUT'TAN ŞİİRLER

BİR YAZ DAHA ESKİR

Yağmur yemiş sırılsıklam bir karanfil
Bir tenhalığa gülümsüyor içimde
Henüz silinmemiş bir ay parçası
Çoktan aydınlanmış gökyüzünde
Ah Galata Kulesi!
Bizanslı sarışın çocuk!
Tıllardır hüzünle bakıyor denize.

Yükünü boşaltmış bir gemi geçiyor uzaktan
Evlerin denize açık pencerelerinde kadınlar
Ki her biri nasıl da yalnız
Dalıp dalıp gidiyorlar  pencerelerde
Yağmurun içinde ıpıslak bir gökkuşağı
Güvercinle doluyor
Üsküdar çarşısı.

"Yalnızlık gittiğin yoldan gelir"
Kana boyanır içimde
Bütün aşk kelimeleri
Günün ilk otobüsüyle son otobüsü arasında
Bir yaz daha eskir!
Ve ben artık başlasam da
Bitiremem, başladığım hiçbir şiiri.

"Aşağı Üsküdar" adlı kitabından
Ali Asker Barut

***

YÜZÜM BİR KENTİN ANI DEFTERİ

Ben ki ömrübillah at görmemiş bir nalbant
Hiç bir yere çıkmayan
Bir sokak hüznü içimde, güpegündüz
Temmuz bitti, Ağustos ortasına geldik ne çabuk
Asfalt yolun dibinde açmış
Sapı ziftli o gelincik
Bilmeyecek ne var
Gün gibi yalnızlık
Hangi sokağa girsem
Sonunda, kendime çıkıyorum gene
Üzgün bir kuşla üzülen bir gökyüzü üstümde
Ağzımın kenarında
Yılların kırgınlığıyla dolu
Üsküdarca bir gülümseme
Geri verecekmiş gibi eski sevincimi
– Günde kim bilir kaç defa –
Ha doğdu ha doğacak
Diye diye beklediğim güneş
Karşılayabilir mi sahi
İçimdeki beklentimi
Ben ki ömrübillah at görmemiş bir nalbant
Bir ara bir sevdayla az kımıldanır gibi oldu kalbim
Gidip çarşıdan sulayacak bir çiçek satın aldım o zaman
– Ne içindi şimdi hatırlamam –
Yüzüm, ilk satırı çoktan unutulmuş
Bir kentin anı defteri
Rakı başında – istemem –
Anmayın bidaha denizi menizi.

"Karanfil Kırıkları" adlı kitabından
Ali Asker Barut

ÜZGÜN BİR UÇURTMA

                            Ne yani çocuklar hiç gülmeyecekler mi
                                                                             Ece Ayhan


Altı on beş vapuruyla
Çıkartma yapan çocuklar Sirkeci’ye
Her sabah toplu bir yalnızlık halinde
Ayak basarlar Eminönü iskele alanına

Çoktan dağılmış bir okul önüne geldiklerinde
Kalbini kanata kanata anlatır orda
Her çocuk kendini

Yüzlerinin içinde incitilmiş bir deniz
En çok da annelerinden saklarlar
Bütün gece içine ağladıkları mendili

Neden sanki Güze erken yakalanır bir kuş yukarda, abi?!

Erkenden uyandırılan kaç çocuk
Kalbinin zarfında kirletilmiş bulur
Hayat yazılı tek fişini

Ve ama fısıldar ona tabiat
Asla bağırmayacaktır kalbindekini
Acı sürüyor çocukların diline baba bir devlet!..

Vapurun kıçına kurşunkalemle yazmışlardır
Göğün gürlüğüne elbette bir gün salacakları
Üzgün bir uçurtmanın adını.

"Yağmurlu Leylak" adlı kitabından
Ali Asker Barut

KIRIK MANDOLİN

Çağırıyorlar her taraftan her şekilde çağırıyorlar
Evlerden, sokaklardan
Külden bir kalple
Ucuz şarkılarla çağırıyorlar
Sigaralarını yakıp,
Derin derin içlerine çekerek
Çağırıyorlar

Acıların, nehir yollarından geri dönüyordu yalvacı
Ürktüm yarasını geceyle örten
Bir yarasanın karamsarlığından
Şairleri ölmüş kitaplar kadar yalnızdım
Lunaparkı sökülmüş,
Sökülürken bir çocuk gibi yalnız kalmış
Bir şehir kadar yalnızdım
Saçları oksijenle sarartılmış bir fahişeye sarılıp
Bütün gözyaşlarımı göğsünde ağladım

Gökyüzü üzerimden çekilmiş üşüyordum çünkü
Sevilmemiş yanlarımla üşüyordum
Çağrılmamış adımla
Üşüdükçe çağırıyordum
Yaralı bir çan
Ezik bir ezan gibi
Çok eski bir şarkıydı belki
Çok eski bir gramofonda ömrüm

Dünyaya verilmiş hüzünlü bir yanıtım:
Yüzüm!, üzgün güzlerden yapılmış solgun bir albüm
Biri şu iç(k)imi tazelesin
Küçük bir kız çocuğunun
Avucunda dirilmeye çalıştığı
Küçük bir ağustos böceği kalbim

Gökyüzünde çekilmiş gibi ayışığı ipe
Yağmur...
Mahzun bir melodiyle eşlik ediyor
İçimdeki kırık mandoline

"Ay Sözlüğü" adlı kitabından
Ali Asker Barut

HAZİN BİR ŞARKIYDI HAYAT

Geçer gri bir sabah daha
Geçer gri bir sabahtan
Geçer siyah bir gece daha
Geçer siyah bir geceden
Artık mektupları gelmeyen
Yalnız bir kenttir ölüm
Gül solar, kül soğur
Güzide bir güzde
Güzide bir güzde unutulur
Şık vücudum

Ayışığında on üç karga gökyüzünde
Saydım ayışığında on üç karga
Katıldılar şarkıma usulca karanlıkta
Tanrı yağmur yemiş ıslak kelimelerle konuşur
Tenhada kirpikleri efkârlı çocuklarla
Bakışlarında aktığı için suçlu
Bir suyun nü görüntüsü
Çalarken tek başına bir klarnet solosu
Yaralı bir rüzgâr gibi
Yaralı bir rüzgâr gibi yaralı bir akşamda
İpek bir düştü solduruldu herkes

Geçer gri bir sabah
Geçer gri bir sabahtan
Geçer siyah bir gece
Geçer siyah bir geceden
Tarihi bir çarşıda hatırlanan
En eski lehçedir ölüm
Tanrı susarken O’nun yerine şair konuşur:
Koşar açık bir yazıda bir ceylan avcısına gibi
Koşar insan koşar durmadan yenilgisine
Acılardan ve hüznünden kazandığı hızla

Ayışığında on üç karga gümüş bir çığlıktılar
Anlar gibiyim artık kirpikleri karla dolu
Bir kadının sesindeki solgunluğu
Alkolün sonuna doğru sözleri hep yeniden değişen
Hazin  bir şarkıydı hayat
Çalarken tek başına o klarnet solosu
Yaralı bir rüzgâr gibi yaralı bir akşamda
Herkesin kazdıkça kendinde cesetler bulduğu*

*ah! ayışığı boğulu çocuk hüzünleri
  ah! bir tabutla içime indirilen metal tabiat
   ah! herkesin dönüp içinde bir kırgınla buluştuğu

Adam Sanat, S. 174, Mayıs 2000
"Ay Sözlüğü" adlı kitabından
Ali Asker Barut

***

ÇEKİNGEN BİR AŞKA KARŞILIKLAR

- Kirpiklerinde kül var
Dansa kaldırıldığım yalnızlıkta
Kimse görmesin gözyaşlarımı

- Kirpiklerinde kül var
"Gökyüzüne çarpıp düşen kelebek"tim
Mutlulukla mutsuzluk arasında

- Kirpiklerinde kül var
Geç kaldığım bu aşkta
Senin neyin oluyorum ben şimdi

- Kirpiklerinde kül var
Alevler ortasında
İçin için yanarken
Kalbimin çıkardığı esti şiir

- Kirpiklerinde kül var
Gökyüzü ile yeryüzü arasında
Hüznün adresi diye
Tarif edildi yüzüm

- Kirpiklerinde kül var
Geceden gündüze artan
Üzgün bir ayışığından
Tutuştu bakışlarım

- Kirpiklerinde kül var
İkimizin arasında
Gökkuşağı açıyor
Alıngan bir yağmur

- Kirpiklerinde kül var
Sigaranı yaktığım vakit
Gözlerin neden mavi değil
İlla blau

"Sarhoş Böcek Şarkıları" adlı kitabından
Ali Asker Barut

ÇÜNKÜ ARTIK MÜMKÜN DEĞİL AŞK

Bu şehrin yağmurları mısra mısra ezberimde
Sisten bir kılıç kuşanmış şövalye yalnızlıkları
Aralıksız sonbahar, akşamın solgun dolunayında
Gecikmiş bir tren
Tek yolcusuyla giriyor İstanbul’a

Bu şehrin yağmurları mısra mısra ezberimde
Garda Attila İlhan’a benzeyen bir adam
Kendi mi içiyor rüzgâr mı
Belli değil sigarasını
Yakasında üşümüş zifiri bir karanfil
ne düşündüğü seçilmiyor

“Belki de rüya bütün umutlar”
Yasaklı bir şarkıcıdan
Kız Adil söylüyor gözyaşlarıyla
Karşılıksız hisler sokağında
Yanlış bir yağmurun iplerine dolaşmış
Kirpiklerinde kırılmış küçük yağmurlar, karanlıkta
Islığını kıssa çocukluğu ıpıssız kalıyor

Bu şehrin yağmurları mısra mısra ezberimde
Üzerinde zarif bir gökkuşağı
Yuttuğu denizi kusuyor boğulmuş bir martı
Düşürüp boynunu bir çöpçünün sıcak avucunda
Hayat affet! Kalbim hoş gör beni
Çünkü artık mümkün değil aşk
Çünkü artık mümkün değil şiir

"Sarhoş Böcek Şarkıları" adlı kitabından
Ali Asker Barut


Hiç yorum yok: