(28 Kasım 1975, İstanbul
- )
Asıl adı İsmet Onur Behramoğlu. Meral Hanım
ile Namık Kemal Behramoğlu’nun oğlu. Şair, yazar Ataol Behramoğlu ve şair,
yazar Nihat Behram’ın yeğeni. Sinema filmlerinde danışmanlık, özel tiyatrolarda
dramaturgluk, sanat ve yazarlık akademileri ile özel okullarda eğitmenlik
yapıyor. İstanbul’da yaşıyor. Evli ve bir çocuk babası.
Şiirleri İngilizce, İbranice, Bulgarca, Rusça, Azericeye çevrildi, şiirlerinden
bir seçki Bulgaristan’da kitap olarak yayımlandı. Şalom gazetesinde Zapatista,
Remzi Kitap Gazetesi’nde Benim Şairlerim adlı köşelerde aylık yazılar yazmakta,
şiiri edebiyat değil başkaldırı saydığından hiçbir ödüle katılmamaktadır.
Şiirleri, yazıları, çevirileri ve söyleşileri Birgün, Birgün Pazar, Cumhuriyet, Çevirmenin Notu, Diri Ozanlar
Derneği, Edebiyat ve Eleştiri, Fil, Gediz, Notos, Peyniraltı Edebiyatı, Remzi
Kitap, Sanat Cephesi, Sol, Sol Kültür, Sonra Edebiyat, Sözcükler, Üç Nokta, Varlık,
Yasakmeyve, Yazılıkaya, Yeni Film, Yurt Kültür vb. gibi dergi, fanzin, gazete ve eklerinde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Asit ya da İksir (2006, Yitik Ülke Yayınları, İst.,
72 s.)
& Senden Öğrendiğim Şarkılar (2013, Yitik Ülke
Yayınları, İst., 80 s.)
Deneme, İnceleme, Eleştiri Kitapları:
& Zaten Herkes Bir Denizdir Doğuştan (2015, Tekin
Yayınevi, İst., 320 s.)
Katkıda Bulunduğu Kitaplar:
& Şairini Arayan
Mektuplar (2008,
Dönence Yayınları, İst.)
Yayına Hazırladığı Kitaplar:
& Ozan Çağım Şiyve, Göçebe Yazıtları (2007, Yitik Ülke
Yayınları, İst.)
& Yeniden
Yaratılmanın Coşkusuyla Mektuplar (1967-1983) Ataol Behramoğlu-Nihat Behram (2015, Tekin Yayınevi, İst.)
Çevirileri:
& Yehuda Amihay, Tanrı Belki Esirger Aşkı (2016, Tekin
Yayınevi, İst.)
Kaynaklar:
A http://www.behramoglu.com
Hakkında
Yazılan Yazılar:
1 Hasan Akarsu,
Herkes bir deniz, Cumhuriyet Kitap, Sayı: 1347, 10 Aralık 2015, s. 19
Hakkında
Yazılan Yazılardan Alıntılar:
/ “Sana kardeşim diyeceğim, ama kırkeşek yaşındayım,
Oğlumla aynı yaştasın.
Onur, aynı derdin soyuyuz
Şiirlerini okudum, okuyacağım da…
Bana yılların yadigârı olan gözlerinden öpüyorum…”
Oğlumla aynı yaştasın.
Onur, aynı derdin soyuyuz
Şiirlerini okudum, okuyacağım da…
Bana yılların yadigârı olan gözlerinden öpüyorum…”
Ahmet Erhan
Şiir
Hakkındaki Düşünceleri:
Şair…Cinsel donanıma sahip olmayan dişi
tahtakurusu üzerinde bir vajina açmak için burgulu penisini kullanan erkek
tahtakurusu misali, yaratma cesaretiyle ileri atılan anarşist derviş… Ülkesinin
tüm kuşlarının listesini çıkarıp sonra da onların her birine şiirler yazan
Neruda; kendisine verilmesi düşünülen imparatorluk madalyasına atıfta bulunarak
“İmparatorluk kelimesini duyunca kızdım. Bana köleliği, binlerce yıllık vahşeti
hatırlatıyor.” diyerek, kraliçenin madalyasını reddeden Benjamin Zephaniah;
“bırak öyleyse kısa devre yapsın cogito ergo sum / bir kere de çılgınlığın
tamtamlarını dinleyelim” diyen ‘şahane serseri’…
“Şiir sözcüklerle yazılır”sa
meram anlaşılmaz; kelimedir, ‘kelm’den gelir, yaradır; yaralar sıralanır,
sözötesi olur. Neden hep ötelere ötelere gitmeyi zorlar şiir? Sözden ötede
anlam vardır, onu arar. ‘Ağaç’ bir sözcük, taraf tutmaz, yerini belli etmez,
dalını budağını göstermez, gölgesi bile olmaz serinlemeye. Bir gün bir
Mahmud Derviş gelir, “Ağacın yanına gittim” der, taraf tutar, alır sözcüğü bir
bağlama oturtur, bir anlama yakıştırır, şiir olur. ‘Kızkardeşim’ der,
‘sevgilim’ der, hayata sarılır; bebekleri Tanrı’ya değil ona emanet eder;
vuruldukça hayat, öcünü komaz, kaleme davranır, gidip belalar arar,
kapılar kırar, devalar bulur, yaralar sarar.
Büyüdür, gözbağı değil; kuraldışıdır,
başıbozuk değil; ânı kavrar, şimdiyi, gündelik değil; karşıkoyucudur,
düzenkurucu değil; hesaptutucudur, muhasebeci değil…
Rodin’in yanında sözcükleri
yontmanın ilmini yapar kimi zaman, Rilke derler; vedalaşmaların ilminde
Mandelstam, albayların zulmünde Ritsos olur. Şeytanın fısıldadıklarına kulak
verir, devirir saksıları Ergin Günçe, kavgalarla süsler; yaşıtı çocuklarla
bilye oynarken Necatigil, arzusuyla göç etmez, kelepçeli götürülür Cahit
Irgat.
‘Toplum’ gülen bir sözcüktür, ‘Devlet’se çatık
kaşlı - şair sözüdür; Şairler insana biçim vermezler mi? - şair
sorusudur; bu söz ve bu soru ışığında bakacağımız insanlık tarihi bir anlamda,
gerçeği sınırsız özgürlükle araştıran ve yaşamın gerçekler üzerine kurulmasını
isteyenlerle, buna direnenler arasında geçen çatışmanın tarihi ise, “Gerçek
nedir ve ona nasıl ulaşılır?” sorusuyla yola çıkılır. “Her şeye öyle bir ayar
vermeli ki / ramak kalsın patlamaya” cüretkârlığında yazmamıza engel
koşullanmalarımız olup olmadığını düşünerek; bir dine (laik ya da antilaik)
değil tüm insanlığa ait olmakla övünerek. İkiyüzlülükle suçladığı rahipleri,
kendisinin sık sık gittiği genelev ve meyhanelerde tartışmaya çağıran, yetmiş
yaşındayken, kendisinden kırk yaş küçük kör bir kadın şarkıcıya vurulup kadını
tapınağa getirerek Budacı çevreleri şaşkına çeviren İkyu Socun’u; “Konuşmasan
da şiir söylüyorsun / Sessiz bir salâ okuyarak / Dostum dindaşım güvercin / Ben
ki dinine imanına dinsizim” diyen Can Yücel’i unutmadan…
Jean Luc-Godard, 2004 yapımı ‘Müziğimiz’de,
‘İlahi Komedya’nın Cehennem-Araf-Cennet üçgeninde bizi, insanlığı, müziğimizi
anlatır ve yılların birikimi içinden bir tanımla çıkagelir: “Sinemanın amacı
ışığa gitmek ve onunla gecemizi aydınlatmaktır.” Şair de şiirine tanımlar arar,
bu arayışında diyelim ki Angelopoulos’la, Beethoven’la, Niyazi-i Mısrî ile,
Subcomandante ile konuşup dertleşirken, “Düzyazı düşünerek, şiir düşünürken
yazılır” diyen Cemal Süreya’nın hatırına, rüyasında, bilincinde, bilinçaltında,
akılda, delilikte, aşkta, ihanette, dipte ve dorukta gözler kendini. Tüm
eşikleri atlamanın yollarını bulur ve bu anlamda korkutucu derecede
ahlakdışıdır.
Fransa’dan, Belçika’dan ve
Prusya’dan kovulup otuzunda manifesto yazan Marx öldü ve insanlık duvarın
altında kaldıysa; ağaç kabuğu, kil tablet, papirüs, parşömen üzerine kazına
kazına gelen yazı da anlamını yitirip düşünmeye olanak tanımayan görsel
bombardımana yenik düştüyse; en düşük sıcaklık ‘Fahrenheit 451’, yıl 1984’tür.
Şair, yaşanan bu korku çağında umutsuzluğa kapılıp kötümser savrulmalara
tutulursa, “Omuzlarıma atılıyor şu kurt köpeği çağ” diyen yoldaşının hangi
tarihsel koşullarda yazdığına baksın; Christopher Marlowe gibi yirmi
dokuzunda son nefesini verirken dahi küfredemeyecekse kalemini bıraksın!
Şairin evrendeki yeri, diğer
gezegenlere ters yönde dönen Venüs’e denk düşer. İsrail ‘dünya’ ise, Yafa’da
cezaevine gönderilirken ülkesinin ordusunu, “İnsan hakları ve uluslararası
anlaşmaları ihlal eden bir şiddet aracı” olmakla suçlayan ve askere alınmayı
reddettiği için kendisine verilen hapis cezası ile ilgili olarak, “Bütün bir
halka zulmeden işgalci bir ordunun mahkemesinden ve demokrasiyi unutan bir
rejimden başka bir şey beklemediğini” söyleyen Hagai Matar, Venüs’tür. Tek gecelik
‘aşk’lar ‘dünya’ ise, 23.01.2005 tarihli Cumhuriyet gazetesinin arka sayfasında
küçücük de olsa haber olabilen Ettore-Rossana aşkı, Venüs’tür: Geçirdiği kalp
krizinin ardından komaya giren eşinin başucunda dört ay bekleyen yetmiş
yaşındaki Ettore, sonunda umudunu yitirir ve evlerinin garajında kendini gazla
zehirler. İntiharının üzerinden daha bir gün geçmeden, eşi Rossana, Padova
kentindeki hastanede kendine gelir ve ilk olarak eşini sorar.
İnanalım! Şair, Rossana ölüm
döşeğinden kalktığında ilk soracağı Ettore’dir. 8 Mart 1971 tarihinde İzmir’de
NATO’da görevli Jerry White adlı Amerikalı çavuş, küçük bir Türk çocuğunu
tabancayla vurup öldürmüş, ifadesinde, “Beni oyunlarıyla rahatsız ediyorlardı,
uyuyamıyordum” demişti. Şairler postmodern dünyada dil cambazlığına taliplerse,
hiç değilse güzelim çocukların rahatsız ediciliğine ulaşsalar…
“Son çikolata parçası da
yitince, annesi çocuğunu kucaklamış, göğsüne bastırmıştı. Bunun bir yararı
yoktu, birşeyi değiştirmiyordu, başka çikolata yaratamıyordu, ne kendisinin ne
de çocuğunun ölümünü engelliyordu, ama yine de bu davranışı doğaldı.”
demişti Orwell. Şiirin doğallığı ölçüsündeki hayatiyetini duyuran başkaları da
çıkacak elbet!
Nedir şair kalbi? Her olacak şeyin
olmadan önce varlık bulduğu yerdir. Asılların aslıdır. Ya da,
gökyüzünde kuşların konduğu bir nokta. (1)
gökyüzünde kuşların konduğu bir nokta. (1)
(1) “Kuşların konduğu bir
noktayım gökyüzünde” – Mahmut Temizyürek
‘Gediz’, Eylül 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder