(1986, Manisa - )
Sosyoloji ve Türkçe Öğretmenliği
bölümlerinde öğrenim gördü. Sosyoloji yüksek lisansını yarıda bıraktı. Şiirler
yazdı. Akköy, Akatalpa, Eliz Edebiyat, Gediz, Karayazı, Mortaka, Papirüs,
Sincan İstasyonu, Yasakmeyve, Varlık gibi dergilerde göründü. Şiir
yıllıklarında yer aldı.
Uzaktakiler yazarın ilk eseri.
Şiirlerinden
Seçmeler:
KOZADA
ÖLMEK YASAK
elimle parsellediğim güneşi aşkın pervazına
vur
haczedilmiş ruhumdan bir parça da sen al
beyrut’ta sabah oluyor, uyandır beni
çalışmaya erkenden
demiri yumuşatmak, taşı terletmek, tartmak
için buğdayı
devinen günü karnıma, çekirdekli meyveleri
dişime sapla
beyrut’ta sabah oluyor
bir yaz delikanlısını öldürüp içimde
yaşlanmaya mecal buluyorum
masum dediğim tüm ağaç gölgelerini
kullanıyorum sende
çıkıp sonra meydan buluyorum kendime hangi
kent olursa
yeter ki bağıracak bir anlam bulayım
boğazıma
sen bakma bana, gelene kadar gölgeni
koyulaştır
ağırlığın eksilmesin, zayıflık çöle
benziyor zira
geldiğimde kavga sonrası olacağım, halden
anla
sana uzağı görmeyi öğretirim
derim ki
manisa’ya kuşlar gelse bağdat’tan
diyarbekir’e deniz oluyor samyeli
MAZERET
ölmek için iyi mazeretim yok daha
sakarlık, hastalık, kaza, intihar hatta
cinnet
hepsinde telef olacakmışım sanki
yani pisipisine yani yok yere bir genç ölüm
üzer annemin çocuklarını bu son
ölmek için iyi bir mazeretim olsa
ne kadar dayanabilirim
baldırından ısırılmış şu kuduz hayata
göbeğime batırılan iğneyi içimde kır
ne olur bir mazeret bul bana
bul ki bu hayvan gibi değilmiş dargınlıktan
feragat
edeyim
gittikçe büyüyen peltekliğimden, etimi
uykumda
cımbızlayan çocukluk korkularımdan da
orağını iyi bile
kursağımda hazır bıçkılıyorken kendini
Allah
mar yavrularını salın sürülere
soğukluk ciğerime kadar işlesin
ölmek için buruşturmuşken kendimi
bu alışmışlık da neyin nesi?
bu aşk hangi namussuzun malumu?
baygınlık bana hangi akrabamın mirası?
sorularıma karşı durun, bahçenizi çitleyin
soldurabilirim yoksa kasımpatılarınızı
gece konuşan ağustoslarınızı
ben ölümü denemekten geliyorum
çocuklarınızı içeri alın
gecenin çürüğünü dişleyen Kıptiler
bülbül ağızlı yazgımın damarlarını kesmeye
geldiklerinde bilek bakırdı bilek sapına
kadar bakırdı
hadım edilmiş geniş zamanlarda darlık yaşadım
bitti-çenem dağıldı-kuştu uçtu-yerdi göçtü
bir göl habire kuruttu kendini
bir dağ habire yaktı kendini
sesimi külle boğdu komşum
blues tükürdüm
ÜŞÜYEN ÇOCUKLAR SOLOSU
iğne yapraklı
çiçeklerlerle babasının yarasına tütün bastı
kenger çiğnedi iki
gece açlıktan
diz yarasını üfledi,
gözlerini yollara döktü
“ay sarısı
kaçaklarıyız” dedi, kendisi için kahraman
öyküler yazdı,
üşümemeyi bir türlü akıl edemedi
dişleri titredi
babasının ensesinde
yorganın azlığından
mıdır uyku çivi sancısıydı
iki kardeşin
arasında olmak vardı ya şimdi
köşe nöbetinde
ufacık sırtı her pazartesi,
bir şey değil de
pazartesi küsecek
şimdiden yaşlanmış
alnıyla
sıkıntılı beton
renklerine her bastığında
adını kimin
koyabileceğini düşündü
annesinin
“mahmeline” sordu
gece iniltili
ayazlardan iyidir ikindi güneşi dedi
kırmızı atkıya
sardığı koyunun kulağına
kaburgasının sağlam
olduğunu hissetti
aklından bir hinlik
geçti
bunu sevdiği
koyununa bile söylemedi.
Akatalpa, Sayı: 140, Ağustos 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder