(1918, Milas / Muğla –
12 Kasım 1996, İzmir)
Şair ve öğretmen. İzmir 2. Erkek
Lisesi’ni (1940), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü
(1948) bitirdi. Ödemiş Lisesi, İzmir Karşıyaka Erkek Lisesi ve İzmir Atatürk Lisesi’nde
felsefe ve edebiyat öğretmenliği yaptı, emekli oldu. Karşıyaka Genel
Kütüphanesi’ni kurdu. İzmir Radyosu’nda şiir saati konuşmaları yaptı.
İlk şiiri, İzmir’de yayımlanan Akın
gazetesinde (1936) çıktı. 1953 yılında İzmir’de bir ilki gerçekleştirdi, sesli
şiir sergisi açtı. İlk şiir kitabı denemelerini İzmir’de Üç Gönül (1937), Leyla
(1937), Irgat (1942) adlarında üç küçük broşürle gerçekleştirdi. Şiirleri Adam Sanat, Değirmen, Fikirler, Kaynak,
Kovan, Servet-i Fünun-Uyanış, Türk Dili, Varlık, Yeditepe, Yücel vb. gibi
dergilerde yayımlandı.
“Evren Türküsü” adlı kitabıyla 1967 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü'nü
kazandı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
&
Üç Gönül (M. Serpin ve K. Çatıkkaş ile; 1937)
&
Leyla (1937)
&
Irgat (1942)
&
Sebep (M. Serpin ile, 1945)
&
Birisi (1955)
&
Karanlıkta Bir Ağaç (1960)
&
Gerçek Düş (1965)
&
Evren Türküsü (1966)
&
Ağaçlar Uyanınca (1971)
&
Eksilen Gökyüzü (“Gerçek Düş” ve “Evren
Türküsü” kitaplarına yeni şiirlerini ekleyerek; 1980)
&
Güneş Açınca (1984)
&
Yolumuz Üstünde Bir Adam (1991, Gerçek Sanat Yayınları)
&
Birisi – Bütün Şiirleri (2000, Adam Yayınları, İst., 359 s.)
Kaynaklar:
A Mehmet Çetin, Tanzimattan Günümüze
Türk Şiiri Antolojisi, 2. Cilt, 2002, Akçağ Yayınları, Ank., s. 15-17
Hakkında
Yazılan Yazılar:
1
Hakkında
Yazılan Yazılardan Alıntılar:
/ “Nahit Ulvi'nin şiirleri birer
yaşantının ürünüdür. Çoğu defa mısralarının özünü ve temasını gündelik hayatın akışından
alır.”
Oktay Akbal
/ “Nahit Ulvi Akgün de 1940'larda
Garip akımını izleyerek yenileşirken, ulaştığı söyleşi, biçim anlayışını
korudu. Toplumsal çevre içinde bireyin türlü hallerini, üstüne düşülmemiş
izlenimini veren, kendiliğinden bir biçimsel titizlikle yansıttı.”
Memet Fuat
Şiirlerinden
Seçmeler:
ARAMIZDA
Yaşardın romanların içinde.
O insanlarla omuz omuza.
Gece yarısı atlardınız trenden.
Sabah başka şehirde.
Ellerini verirdin kimine,
Elbiselerini giyerdin kiminin.
Geçerdiniz aynı sokaktan,
Bölüşürdünüz aynı ekmeği.
Yaşadın mı kimbilir?
Bir şenlik gecesi başın havada.
Anlamayacaksın gerçekten öldüğünü.
Belki öldün bir romanda.
Varlık
Dergisi, Sayı: 403, 1 Şubat 1954
BELMA'NIN
SERÜVENİ
Belma yirmisinde taş bebek
Bastığı yeri bilmez hoppa
Yürür mü seker mi anlaşılmaz
Bir gülmesi bir konuşması var
Sanki kırılır dökülür haspa
Lâf mı dinler söz mü anlar
Böyle doğmuş anasından
Kalk sen var bir aylâğa
Tıngır elek tıngır tas
Ama sevişene samanlık seyran
Evde arama dirlik düzenlik
Oğlan dik kafalının biriymiş
Bir köşeye sinmiş durur Belma
O gülüşleri artık koydunsa bul
Üstü paramparça yüzü gözü şiş
Gazetede okumuşsunuzdur sanırım
Belmacığın başına gelenleri
Benim söylemeye dilim varmaz
Hem ağladı hem anlattı baştan
Eli elimde bir akşamüzeri
“Ağaçlar
Uyanınca” adlı
kitabından
BİR
ŞEY VAR ARAMIZDA
Birşey var aramızda
Senin bakışlarından belli
Benim yanan yüzümden
Dalıveriyoruz arada bir
İkimizde aynı şeyi düşünüyoruz belki
Gülüşerek başlıyoruz söze
Birşey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek
Fakat ne kadar saklasak nafile
Birşey var aramızda
Senin gözlerin ışıldıyor
Benimse dilimin ucunda
BİRİSİ
Bir şey var aramızda
Senin bakışından belli
Benim yanan yüzümden.
Dalıveriyoruz arada bir.
İkimiz de aynı şeyi düşünüyoruz belki,
Gülüşerek başlıyoruz söze.
Bir şey var aramızda
Onu buldukça kaybediyoruz isteyerek.
Fakat ne kadar saklasak nafile
Bir şey var aramızda,
Senin gözlerinde ışıldıyor,
Benim dilimin ucunda.
“Birisi”
adlı kitabından
ÇAĞRI
Günlerin gürültüsünde nerde
Tut ki seviştik diyelim
Artık elim ayağım tedirgin
Zamanım seninle akar gider
Yaşamayı yeniler durur sevgin
Gözlerinde o dayanılmaz çağrı
Öpüşmelerin en olgunu kaçamak
Tut ki kalkmış engeller aramızdan
Üstümüzde ay aydınlık gökler
Bir mutluluk içindeyiz umulmayan
DALGINLIK
Bir pencere açıldı kitabımın
sayfasında
El sallayarak sen göründün,
Satırlar takım takım evinin önünde
Ne güzel bu küçük askerler...
Fakat kayboluyorsun pencereden
Şimdi ağlıyor bütün harfler...
Sonra birden beliriyorsun
Elinde nakışlı mendilin,
gülümsüyorsun
Ve başlıyorsun konuşmağa
Sesin ağlamaklı,
Sesin yumuşak,
Anlattıklarına karışıyor kitabın
anlattıkları...
“Birisi”
adlı kitabından
DUYULARA
ÖVGÜ
Beden ölür ruh yaşar diyorlar
Ben yaşayamam yapayalnız o kadar
Gözüm olsun isterim bakmak için
Elim olsun isterim okşamak için
Ağzım dilim burnum kulağım
Caddeleri seslendirsin ayağım
EKSİLEN
GÖKYÜZÜ
Apartmanlar arasından görünen
gökyüzü
Seni eksilte eksilte yitirdik çoktan
Şimdi bir anıdır bulutların dizi
dizi
Gelirler göçmen kuşlar gibi uzaktan
Apartmanlar arasından görünen
gökyüzü
Coşkun sevinci kent çocuklarının
Düşlerine doğar Akşamyıldızı
Yansıyan evreni oyuncaklarının
Apartmanlar arasından görünen
gökyüzü
Penceresi gecekonduların karanlıkta
Gelir oturur yüreğine ince bir sızı
Kim kime dum duma bu koca
kalabalıkta
EVVEL
ZAMAN
Kordonboyu’nda Şehir Gazinosu
Yıllardan bin dokuz yüz falan filan
Mayıstro ‘uçoçorniya’ diye bağıran
Sonra da kadeh üstüne kadeh kıran
En deli yaşlardan yaşın on dokuzu
Haydi söyle sen miydin evvel zaman
Adam
Sanat, Sayı: 84
GÖÇEBE
Nereye gittiysem yadırgadım yerimi
Canıma tak etti bu göçebe yaşam
Tam alışırken yurduma yuvama
Bir de bakıyorum saat tamam
Yüzümü iyiden iyiye tanıyorum
Elim ayağım benim de
Başkası çıkacakmış gibi karşıma
Aynalardan kaçıyorum şimdi
Zaman içinde böyle darmadağın
Ne mutluluğum belli ne mutsuzluğum
Bir düşteymiş gibi hafif
Sis dağlarından yuvarlanıyorum
HER
ŞEY YERLİ YERİNDE
Hiçbir şey değişmeyecek o gün
Göçüvereceksin bu insan
kalabalığından
Gelmemiş gibi olacaksın dünyaya
Sanki bu odada sen oturmadın
Sen giymedin bu elbiseyi
Ağlamadın
Gülmedin
Yemedin bu ağacın meyvasını
Bütün maceran
Bir varmış
Bir yokmuş
“Birisi”
adlı kitabından
KORKU
Soframa usulca düşen aydınlık
Havada birdenbire gül kokusu
Dört bir yandan sızan ışık-su
Çekip gider o eski karanlık
Dört bir yandan sızar ışık-su
Eşya yüzer ben yüzerim dalgın
Sevişmekten düşmüş gibi yorgun
Apansız yitivermek korkusu
“Ağaçlar Uyanınca” adlı kitabından
KÜÇÜK
HANIMLAR
Faytona binmiş küçük hanımlar
O ne gülüş, o ne kahkaha
Fayton geçer çarşı içinden
Kunduracı bakkal çıkar kapıya
Küçük hanımların boyalı dudakları
O ne eda o ne çalım
Durur bakar işçi kızlar
Dağılma vakti fabrikaların
Faytona binmiş küçük hanımlar
Atmışlar bacak bacak üstüne
O ne baylanlık o ne çapkınlık
Durur durur bakar delikanlılar
MELAHAT’A
Saadetten mi bu şaşkınlığım
Paltomu tutuşundan
Elimi alıp hatırımı soruşundan
Ortak oluşundan mı sıkıntıma
Böyle durma karşımda
Böyle söyleme
Göğsünde sıkma başımı
İlgilenme her halimle
Ben dayanamam bu sevince
Ben dayanamam
Ya ağlamak geliyor içimden
Ya bağırmak sokak ortasında
YÜZLER
Oyuncu sahnede başlar oyuna
Bir yürür güler bir durur
Bir çizgi çizer bir nokta
Bir ağaç olur bir kuş
Bir dal kırılmış
Bir el uzanır çeker alır
Gülüşü gider tasası kalır
Bir el uzanır çeker alır
Sandalyesi gider masası kalır
Bir el bir el daha
Birbiri ardınca düşer yüzler
Bir biçimden bir biçime geçer
Her yüzü saygıyla takar yüzüne
Seyirciler oynar oyuncu yerine
Borular bir yakın bir uzak
Oyuncunun yüzü bomboş
Oyuncunun yüzü çırılçıplak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder