22 Mart 2013 Cuma

SERAP ASLI ARAKLI KENDİ KALEMİNDEN YAŞAM ÖYKÜSÜ



       1987 yılında İstanbul’da doğdum. Eski adı Ahududu, yeni adı Sadri Alışık
olan Yeşilçam’ın orta yerindeki bu sokak ile Firüzağa İlkokulu ilk okullarım oldu.
İlk hocalarım da doğal olarak Yeşilçam emekçileri. Şimdi hayatta olmayan, bence Türkiye’nin Alfred Hitchcock’u oydu; Alpay Amca’mın (Mustafa Alpay Ziyal) teşvikiyle beş yaşında tiyatro dersleri almaya başladım. Rahmetli Alpay Amca film çekse, beni başrolde oynatacaktı. Rahmeti bol olsun hayallerimle oynayan ilk insanım odur. Beş yaşında başladığım ilkokul yıllarımda bir gün filmlerde oynama hayalimle, bu kez babamın teşvikiyle bale eğitimim başladı. Hocalarım çok yetenekli olduğumu söylüyorlardı, ne var ki Hacettepe ve Mimar Sinan Üniversiteleri konservatuvar sınavlarını geçemedim. Oysa en büyük hayalim balerin olmaktı, pointimin ucunda öldü çocukluğum. Ortaokul eğitimimle birlikte Yeşilçam ve bale yaşamım hüzünlü bir şekilde son buldu tabii. Üsküdar Mehmet Rauf Süper Lisesi hayatıma yeni bir yön çizdi. Yeşilçam’daki çocukluk yıllarımda sırf kedileriyle oynamak için gittiğim Simurg Kitabevi’nde, içime bir de şiir düşmüş olacak ki ilk karalamalarımın gizli mekânı biraz Simurg, biraz Yeşilçam’dır. Edebiyat okumamı öğretmenlerim de arkadaşlarım da çok istiyorlardı, ancak annemin “doktor ol kızım” isteği beni Fen Bölümü okumaya zorladı. Annem için, içimdeki şiir ve sinema tutkumu bastırarak, lise yıllarında başladığım yazma serüvenimi şiir ve denemelerle alttan alta bugün de sürdürüyorum. Tıp okumaya puanım yetmese de, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi’nde severek başladığım Biyoloji Bölümü’nü 2009’da bölüm birincisi olarak bitirdim. Hâlâ KPSS mağduruyum, halen masumiyete inanıyorum, boş zamanlarımda kitaplarımı ve ruhumu dinliyor, ağırlıklı olarak Türk filmleri izlemeye çalışıyorum. Bundan olacak, son okuduğum kitaplardan biri olan Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’ni ve Fatih Akın’ın “Yaşamın Kıyısında”sını ve Özcan Alper’in ilk filmi Sonbahar’ı hâlâ çok severim. Tabii ki, içimdeki “kirli” ve “masum” Yeşilçam’ı bir türlü silemediğimden olacak Yılmaz Güney’in Baba’sını, Füruzan-Gülsün Karamustafa ortak çalışması Benim Sinemalarım’ını ve Zeki Demirkubuz’un Masumiyet’ini gidip gelip kalbime sorarım. Bugün şiir yazmaya çalışıyorsam, başta aile ve şiir büyüğüm olarak kabul ettiğim Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya, İlhan Berk’e, Attilâ İlhan’a, Gülten Akın’a, Sezai Karakoç’a, Kemal Özer’e, Cemal Süreya’ya, Ece Ayhan’a, Ataol Behramoğlu’na, Cahit Zarifoğlu’na, Haydar Ergülen’e, Hüseyin Peker’e, küçük İskender’e ve elbette ki türkülere çok şey borçluyumdur. Borç demişken, ilk şiirim “Çocuk ve Allah”ı Akatalpa dergisinde yayımlayarak beni yüreklendiren hocam Ramis Dara da benim için en az şairlerim ve Mustafa Alpay Ziyal kadar önemlidir.
       Artık bittiğine inandığım ilk şiir kitabımın adı “Aynalar” olacak. Bu kitaptaki şiirlerden dokuzu Akatalpa’da, altısı ise Eliz, Mühür, Yedi İklim, Kıyı ve Mor Taka dergilerinde yayımlandı.
       Yaklaşık üç yıldır ikinci kitap olarak düşündüğüm Doğu-Batı Divanı üzerinde çalışıyorum.          

Serap Aslı Araklı

Hiç yorum yok: