(1936, Aydın – 30
Ocak 1999, İstanbul)
Şair. İlkokulu Bağdat’ta, ortaokulu, İzmir’de, liseyi İstanbul’da
okuduktan sonra İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nü
bitirdi (1967). İstanbul’da çeşitli liselerde sanat tarihi ve resim öğretmeni
olarak görev yaptı.
İlk şiiri 1956yılında yayımlandı. Şiirleri Çağrı, Dost, Gençlik, Hisar, Sanat Dünyası,
Varlık, Yelken, gibi dergilerde yayımlandı.
Ödülleri:
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
&
Lo (1961, Baha Mtb.,
İst.)
&
Bağırıyorum (1963, Baha Mtb.,
İst.)
&
Ole (1966, Güzel
Sanatlar Akademisi, İst.)
&
Gece Bir Kelepçe
Bileklerimde
(1966, İst.)
&
Soyarken Bıçak Karanlığı (1975, Karaca
Ofset Mtb., İst.)
&
Geceye Çizilen
Güneş
(1977, İst.)
& Bütün Şiirleri (2000, 2012, Salkımsöğüt Yayınları, Ank.,
175 s.)
Hakkında Yazılan Kitaplar:
& Selma Baş, Geceye Çizilen Güneş Ayhan Kırdar ve Şiiri
Kaynaklar:
A Tanzimat’tan
Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi Cilt II / 2001, Yapı Kredi Kültür Sanat
Yayıncılık, İst. / s: 503
A
Hakkında
Yazılan Yazılar:
1
Hakkında
Yazılan Yazılardan Alıntılar:
/
Yazarla
Yapılan Söyleşiler:
J
Şiir
Hakkındaki Düşünceleri:
ü
Şiirlerinden
Seçmeler:
CEHENNEME KURULAN KAMP
Ben iki elimde iki
hançer
Kıpkızıl günahlar
örmüşüm
Bu eller benim
ellerim cennetten kovuldular
Kan kusan geceye
nehir nehir
Tükrükle boğulan
ezilen lanetlenen
İrin yüklü
bakışlardan bu kaçıncı kaçışım
Bu kaçıncı
saplayışım tırnaklarımı yüreğime
Ama ölmedim
Neden ölmedim
Öptüm ölümün
kaynamış tutkal kokan ağzından
Kara kara
yengeçlerin yuva yaptığı
Işık değmemiş ıslak
saçlarına astım kendimi
Belki bin yıl
sallandım durdum
Ama ölmedim
Neden ölmedim
Bıktım bu dost
cüceler ülkesinde
Dev yalnızlığımı
sırtımda taşımaktan
Yorgun alnımdan
İri terlerin aktığı
kör kuyulara
Yılanların ve
akreplerin
Ve ısırgan
böceklerin susuzluğunu gideren
Bu denizler
benzindi hep
Ve hep ne varsa
deniz denilen kıyılarda ateşler yaktım
Ama ölmedim
Neden ölmedim
Açmış aç ağızlarını
cılız arzular
Dişleri diken diken
etimde dolaşan
Tutup bütün
kapılarını kırıyorum mabetlerin
Tanrıyı arıyorum
Tanrı yok diyorlar
ama neden yok
Bir yumruk olup
sıkılıyorum
Parmaklarım
dökülüyorlar
Bir kaç cam
kırıyorum buz tutmuş gökten
Ben yarıdan fazla
günahkarım biliyorum
Yarıdan fazla
karanlık bu yer bu insanlar bu okyanus
Ve neden sonra
zaman
Bir iskele olup
sıyrıldı takvim yapraklarından
Artık bütün
şarkılar susmuştu ölüm Tanrısı susmuştu
İçimdeki çanlar
susmuştu ben susmuştum
Cehennemde yer
bulmak zordu
En utanılır
günahlarımı Sırat köprüsüne astım
Güneş bir fahişe
gibi sarışındı üşüyordum
Demir örgülü kızgın
kapıların mermer eşiğinden
Sümük gibi alevler
akıyordu
Alev denizinde
yıkanıyorduk -ho ho hoy-
Alev denizinde
Alev
Deniz
Alev
Tanrının
iskeletinden kan sızıyordu...
KURUTULMUŞ SEVDA BAHÇELERİ
aralanır kalın
kabuğu gecenin
gülümser güneş
sıcak bir inci gibi
işte öyle
gülümsedin bir akşamüstü bana
çapkın rüzgar
öpüyordu tenhada ellerini
o bir çift yaprağa
benzeyen ellerini
ki ne güzel
düşüverdiler
garip
çıplak omuzlarıma
o an çözülür
dumanlı dağlarda kar
çözülür gönlümün
gizli gizemli yumağı
bakışlarınla ördün
geniş güneşli ağı
ki serpilir
yüreğimin üstüne ansızın
çırpınır durur
sevdalı suların o
en mutlu tutsağı
işte öyle bir gündü
gerçek olamazdı bu
hatta masallarda bile
gümüş kova bulmuştu
kuyudaki suyunu
ve dolmuştu kadehim
dört mevsim bahar ile
sonra zaman
pençeleri kanlı,
gözleri kocaman
kara bir kedi gibi
geçti ikimizin
arasından
koptu yazgımın
bakır telleri, söndü avizeler
söndü her ne varsa
dünyamda birer birer
kaldım tek başıma.
iner bir tepeden
yavru ceylan sevincim
dayar pembe ağzını
akan gözyaşlarıma
şimdi nerdesin
bilmiyorum ah bilmiyorum
bir gün çıkıp
gelsen girsen kollarıma
anılar dizboyu
yürüyemiyorum...
LO’YA SON MEKTUP
parmağımı yontup
sana bu mektubu yazıyorum lo.
iyice oku ve sonra
dudaklarına dokundur
bırak yansınlar.
sarhoşum başım
dönüyor.
zaten şarap
şişelerinin burunları kanadı mı işleri tamamdır.
bir bardak dolusu,
bir bardak dolusu daha derken
şişeler ölür
yalnızlık kalır.
ama sen gülersen lo
her taraf aydınlanır.
dişlerin pembe
dilinin yoluna dizilmiş nurdan birer fener ki
hâla hatırladıkça
gözlerim kamaşır.
az önce penceremi
açarken,
gece uzun ipekli
bir kumaş gibi dağılıyordu rüzgârda.
sen saçlarını
çözünce gece olur biliyorum.
taktığın gül gökte
bir ay gibi duruyordu.
fakat bir gün
gelecek lo,
yavaş yavaş şafak
sökecek o ipek saçlarının kıyısından.
çünkü zaman bir
rüzgârdır daima eser
ve daima şişiktir
yelkenlerimiz ki
hep yol almaktayız
ülkesine ihtiyarlığın.
hayal gerçek
ayırmadan hep seni duyuyor seni yaşıyorum lo.
bir gün göğsünün
mabedine yaslandım.
kalbin bir
kilisenin çanı gibi atıyordu.
bütün sevdalılar
eteklerine diz çökerken
ben tepeden tırnağa
mum kesildim,
iri beyaz bir mum.
bir fitil gibi
saçlarımı tutuşturup senin için yandım.
başım, boynum
omuzlarım yavaş yavaş eriyordu.
tam alev kalbime
doğru inerken birden söndüm.
çünkü kalbimde sen
vardın lo,
incinmeni istemiyordum.
aradan yıllar
geçti.
mevsimler ufukta
cümbüşlü bir kervan gibi akıp gitti.
geriye kalan yine
yalnızlığımdı,
yine bulut bulut
sargıları içinde uluyan hasta bir sonbahar.
ne bileklerimi
kesebilmek cesaretini bulabildim kendimde
ne yaşama gücünü
lo.
ağlama...
sakın benim için
ağlama.
yoksa her taraf
deniz demektir.
üstelik gözlerin
eski mısır gemisine benzerler,
kirpiklerin
simsiyah binlerce kürek.
ki ıslanmaya
görsünler
alır başlarını
giderler biliyorum.
sonra büsbütün tenha
kalır ellerimin limanları
kalbime akşam
çöker. Xxx”
elveda lo. ey sevda
bahçemde boy atan keder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder