(1931, Hacıkân
(Uzundere), Bismil / Diyarbakır – 30 Eylül 1998, Diyarbakır)
Tiyatrocu
Vasıf Öngören ile yazar ve ressam Ferit Öngören’in kardeşi. İlk ve ortaokulu
Tavşanlı'da okudu. Ortaöğrenimini Afyon Lisesi'nde tamamladı (1949). İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı, Ankara
Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde Felsefe üzerine yüksek öğrenim
gördü. Vatan gazetesi ve Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'nda çalıştı.
Şiirleri ve yazıları Dost, Sanat Rehberi, Su, Türk Dili, Türkiye
Yazıları, Ulus, Yeni Ufuklar, vb. gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
&
Remo ile Salo (1979, Türkiye Yazıları Yayınları,
Ank.)
&
Vay Gözüm (1981, Türkiye Yazıları Yayınları,
Ank.)
&
Remtelebe (1982)
&
Koca Ülke (1983)
&
Arif’in Kızı (1987, Memleket Yayınları)
Deneme,
İnceleme, Eleştiri Kitapları:
&
Dil, Estetik, Felsefe ve Tarih
Bağlamında Şiir ve Yenilik (Broy
Yayınevi, İst., 199 s.)
Şiirlerinden
Seçmeler:
DÜNYAMIZ
Bana bir şarkı söyle
İçinde sesin olsun
Ve çiçek izleri olsun
Seni de severim çiçekleri de
Bana bir şarkı söyle
Bizi konuşan o şarkıyı söyle
Akşam şarkılara yatkın bir andır
Aklın tembel yanını, etin tembel
yanını
Bildiğin türlü tembelliği
Alıp getiren akşam
Bizi her gün bulan akşam
Bize hiç danışmadan
Uykuyu hazırlıyan
Başlangıcı olan bir şarkıdır dünya
Söyle
De ki
Bir yeri olmalı insanın
Bir anahtarı
Yüzünü yıkıyacağı su
Erince açık yalnızlığında
Düşünebileceği bu dünyayı
Hiçbir sözünden caymamış
Kendini sokağa bırakmıya hazır
İlişkilerini sevip okşıyarak
Kendi olabileceği o yer
Şarkı pencerelerden duyulduğunda
Dünyaya bir yanıt verebileceği o yer
Henüz sonuna gelmiyen bu dünyada
Adımları yarıda kesilen onun
İnsanın şarkısını de
HALKIM
Anıları vardır
Halkından;
Yağışlı günleri düşündüren.
Diyarbakır'dan; çitlerden.
Kendini hiç unutmayan Afyon.
Öğrencilikten, futbol ve güreşten.
Yüzülen küçük, dar, coşkun dereler:
Değirmisaz;
Dağlardan kömür çıkaran yırtık
giysililer:
gene halkından.
Bütün bunlardan,
Yani temelde,
Bütün hışmıyla
Atların köpük tutan teriyle hem
Huyudur bir Anadolu'lunun:
Dinlemek ve beklemek
Yeryüzü bugün öfkeli
Söyledi diye:
Öfke bilendikçe güzeldir
İnsanlığın kimi günleri de vardır
Halkım
Sen gözük ona
Esirgeme yüzünü
Şefkat yayan sesini
Kalbin mi
Kalbi yani
Kalbi hergün bin kere çarpar
Sabahında ülkenin
Halkım
Konuş
Upuzun yaylaların gözcüsüne
Kalın kabuklu çam gövdesine
Yüksektir ve enli
Sanki
Yoğurt çamcaklıyan yörük kadını
kendi
Düşü gelecek günlerimin
Halkım konuş
Dilimizi yansıt ki şiirini
tamamlasın
Ki elleriyle yazdığı
Ki kanıdır herşeyi
Tamamlasın da
Her şeyi bilen o şiiri
Her şeyi bilsin çocukları
Benzersiz
Gerektiği yerde duran o şiiri
İnsanları ülkemin
Kaldırın kolunuzu
El ayalarınız ona dönük olsun
Okusun yolunu
Yazgımızı
Bir çiçek gibi açan hayatımızı
Anasını yüreğinin
Dayanmak iki yanlı
Biri
Direnmek
Öbürü
Karşı koymak
Tatdı birini şimdi iştedir, orda
Biz ne kadar çok severiz hayatı
Ve onunla severiz
Ve o şu anda bir gergefin kemik
tığını
aramaktadır
Bundandır süzülmüşlüğümüz
Hüznümüz beklediğimizdendir
Ve işte
Anımda bir kasaba
Eskiden, radyoaktivite yokken, daha
Karlı, bir kızın bikri gibi,
göngörmüş, gazal
Karlı yolları dümdüz, arzulu ve ak
Nedense bir de bir çift tekerlek izi
var
Tekerlekler, arabacı ve kırbaç
"Soğuk hayatla güzeldir"
diyor
Bir ihtiyar
Bir ihtiyar anımda, 93 harbi:
"Düşman değildir bizi kıran
Bir sabun bir de soğuk".
Enverî Paşa'ya ikram
Anımda bir ihtiyar ve o
O gencecik bir adamdır kendi adına
sığınmıştır
Tek dayanağıdır elleri, andı gibi:
kimseye
söylemediği usulca düşündüğü.
O gencecik bir adamdır herkes gibi
Doğuranı var, büyüteni, umut
bağlıyanı
O gencecik bir adamdır sevişmeyi
bilir şarkı
dinlemeyi
Bir caddede yürümeyi bir pastahanede
oturmayı
O gencecik bir adamdır herkes gibi
O gencecik bir adamdır kanıyla
büyüten çiçekleri
Halkım
Sen koru onu
KARAİB DENİZİNE BİR YOLCUNUZ VARSA
Ağırıma gidiyor ernesto
Yanışı güneşte kavın
Az şey değildi hani
Bir habere benziyor hüznün
Biraz da yağmur sonlarına
Bir bardak rakı da içmişliğimiz
yoktu
Küsüşmedik de
Ama yanıyorum sana
Adımların vardı kelimelerin ve
uykuların
Uyumazdı diyorlar sana
Mitlerin işgüzarlığına göre olmıyan
Uykularında vardı hüznün de
Astımın bile
Her şeye üzülüyorum
Şansına,yalnız kalışına, ölüşüne
Cesaretin ve duruşuna, övünüyorum
Kıvanıyorum zulma ve doğuya üstüne
gelen
senle
Herkes görecek yeni insanı
Seni yazarken gereksizleşen Sartre
Yüzyıl yargılanacak diyordu
Bunlar yanlış düzenin yanlış
insanları
Sensin yeni kılan çağı
Ayıran, özelliyen sen
Tarihin anlatımında bir konak olan
öykünle
Kin bilmez yüreğinle
Yok olan bir dünyadan arta kalan bir
adam
gibi
Bunların arasında isteksiz bir konuk
gibi
Hem düşünen hem üzülen ben
Sorarlarsa bir gün buralarda sıkı
bir adam
say diye
Ernesto derim ben
SESSİZLİK
BİR GÜVERCİN MİDİR?
İlkbahar rüzgârı
Dolaş ev içlerini, işitince
Ölümün silâhlarla geldiğini
Anlatılırsa öykümüz
Gül bahçelerini serinlet
Genç kızlar oyalı yazma örtünüp
Saçlarını güllerle süslesinler
Ertelenmez bir adıma
Def gibi gerilmişti can
Hava bir yargı gibiydi
Apaçıktı
Dünyaya karşı bizi
Tutan sesimize
Dünya dalında ham
Anında farkettim onu
Ölüm tanıştırdı bizi
İlkbahar
Her yıl için oralara git
Çünkü bekliyenlerimiz var orda
İşbilir adam kişilere
Dövüştüğümüz günü hatırlat:
"Silâhım yerde durmasın öyle
Elimin ateşidir, sıcaklığıdır
avucumun
Göz kırpmazlığımdır
Suskun buldunsa onu
İhanetleri bağışlamanın
güçlüğündendir
Artık hiç konuşmıyacağımı bil
Bil
Ülkemiz vazgeçilmezdir
Bir anadır, çağrıdır, somut
Özsuyu yüreğimizde bir ağaçtır
Yüreğimiz tek armağanımız halkımıza
Sahibi olduğumuz tek şeydir
Ölüm donattı gelip onu silâhlarla
Dallarında incindi yaprakları
ağaçların
Hayat, armağanıydı bize halkımızın
Silâhlarla gelen ölüme bağışladık
Öpmek istediğim yalnız sensin
Vakit bulabilseydim evet
Söylenecek bir şey vardı belki
Kahramandı diyorlar
Oysa çok daha ağırbaşlıdır ölüm
Ülke denildiğinde
Bu yüzdendir öfkelendi ve sustu aşk
Gözlerini iki kere kaçırmalarından
Hem dosttan hem düşmandan"
Sustu. Hiç konuşmıyacak.
Deme ki ben sürdürmeliyim:
"Sevildi her zaman ve her yerde
Şarkılarda ve şiirlerde
Aşk
Kalınca yalnız
Küsmüş bir dulluktur aşk
Tazedir, alımlı, biraz şaşırmıştır
Ayırdığınız ne
Sıkışan kalbiniz mi
İnce bir sızı mıydı boğazınızdan
geçen
Ne ayırdınız kendinizden
İşte bir kere daha
Yeni rüzgârlar, ölüm ve hafifçe bir
kırgınlığım
Bilirim
Aşk onurlu kızıdır bir ülkenin
Bundandır seviştiğimiz
Çocuğumuzdur sabah
Ölüm silâhlarla geldiği zaman
Kalktık onu karşıladık
Günü saati sorduk söylemediler
Günü hiç öğrenemedik ama gölgeye
baktık
Öğlendi abdest aldık helâllaştık
Ölüm silâhlarla geldiği zaman
gençtik
Elimizi çabuk tuttuk yaşlandık
Kendimize yakıştırmak için onu
Onu kendimize yakıştırmak için
Höykürdükçe üç el silâh sıktık
Ölüm silâhlarla geldiği zamandı
Ölüm utanmasın diye dövüştük
Ne yaptıksa onun için yaptık, bir
tek
Avuçlarımızın sıcaklığı
kabzasındadır
Silâhlarımızın
hâlâ
Silâhlarla geldiği zamandı, bir de
Küstü gün
Yüreklerimizi ülkemizi ışıtsın diye
bıraktık.
VAY
GÖZÜM
IV
Bunlar yetmiyormuş gibi
Ne kadar yanlış anlatılır
Halleri halkın
Övgüler ve yergilerle
Değil mi ki
Yiğitlik
Yalnız kondu çoktan
İliği somurulmuş
Bir geçmiş zaman oldu
Olmadığı sohbetlerde sözü edilmekten
Teres adamlarca
Kimi şeyler sözlerle sevilmişse
Biraz hayata yabancıdır
Can havliyle fırlayışı insanın
Kendi gibi birineyse
Boynu bükük bir ağacın
Boynu bükük bir suya düşmüş
gölgesidir
Ayrılıklar
Biraz safça, çocukça
Duruyorken orta yerde
Herkesi karartan
Kara dinli izbandut
İşte
Kulplu Recep
Şeğoy Fişati
Koçero
Abdurrahman Balta
Ve herbiri.
Çok övdü Koçero’yu
Kulp canavarı, dedi, Reco’ya
Edebiyatı burjuvazinin
Temellerken silâh ticaretini
İkisi de aynı garibdi
Koçero mert fakat öyküsü hoyrattı
Reco gerçekildir
Sinsice,
Komşusunun, kardeşinin kılığına
girerek
Onu gelip buluncaya kadar zulüm
Reco
Delika’da kavruk bir çocuktu
Havedalı’dır
Zulma direndi
Ve direnir direnmez
Tutulmadı bu kavruk çocuk
Dersin fırtına
Mermisi hedefini şaşmadı
Düşmanından başkasını vurmadı
Çobandan aldığı ekmeğin parasını
verirdi
Talan aktarmadı
Kadın oynatmadı
Hep çabuk çekilmiş tetiğe yaşamıştır
Kimi yerde kıl payı
Ya da almayan kapsüle
Vurmasa vurulacaktı
Gel gör ki düşmanı kendi gibi
Başka bir köyde başka kavruk
çocuklardı
Gül ki şimdi burjuvazi
Kursağında kalacak hevesin
Anlamadığın şeydir
Övünmüyoruz
Şivan düşüyoruz
Pusatlarımızla
Kimsesiz kalmışlığına
kavrukluğumuzun
Onlar
Kovuşturulmuşlardır
Mahkumdurlar
Düşmandan, jandarmadan
Ev içlerine korku salan konuk
Kırda çobanlar birer kırmızı
gelincik
Ekmek yenir, su içilir
Düşman sorulur
Kısaca, hayat
Süreklenen bir ırmak
Dağlar
Kuytu koyaklar
Kıvrılan bulutlar
Ekmeği suyu ve uykuyu verebilseydi
Ve bilseydi konuşmasını insan
diliyle
Kendi başına meseleyi çözseydi silâh
Kolaydı
Yeryüzüne indirmek yıldızları
Yaklaşınca zulüm
Yürekli tek adama
Kendini kesen kılıçtır başkaldırı
Bu
Bilindi artık
Geriye ne kaldı
Çete mi:
Korkuyu ve ölümü üretir
Naralar
Atlar
Otuz altı boğumlu mızrak
O eşi bulunmaz ulak
Devriyeler yararlar
Köyler yakarlar
Çekilir
Kuytu beleklerde nöbetle uyurlar
İstense de istenmese de
Egemenliğin soluk alışıdır,
Çete.
Çete,
Yükselirken güzeldir
Halkın dilinde sıcak,
Özlenilmiş çağrıdır
Tülbente vurulmuş sumak
Çıkarır orta yere çehresini zulmün
Zulma karşı umutdur
Yükselince uzaklaşır
Rengi solar
Göz yaşıyla sulanır yaşmak
Hiç sızlattı mı içinde bir yeri
Bir genç kadının umudunu gömüp içine
Faydasız diyen bir el çevikliği ile
Düzeltişi tülbentini
Kaldı ki
Hele ufak iş bunlar kele
Bizzat halk
Sardı aman vermez belleri
Yol vermez geçitleri
Kuş uçmaz karlı dağ başlarını tuttu
İnadla yürütülmüş savaşlarıyla
Heyhat!
Tadı değişmişti alanların
Doğmuştu sorgu.
Üretmek meslek olduğunda
Yaşamak meslek olduğunda
Silâha karmıştı mal.
Her zamanki gibi,
Şebnemlerle bezenmişti dünya:
Çocuklar doğmuştu.
Kadın memeleri süt dolu
Erkekler gizli gizli gönenmede
Baktı
Tenhaydı sular,
Duraksadı.
Biliyor artık:
İşlikten başlamıyorsa müsademe
Özlemleri tehlikededir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder