14 Ocak 2017 Cumartesi

HASAN ÇELİKKOL


(17 Aralık 1953, Denizli - )

İlk ve orta öğretiminden sonra akademik eğitimini 1974'te İÜ İşletme Fakültesi’nde tamamladı. Sümerbank Teftiş Kurulu'ndaki kamu görevinden sonra özel şirketlerde yöneticilik yaptı. Halen Genel Koordinatör olarak çalışıyor. Denizli’de yaşıyor; evli ve bir çocuk babası.
Şiirleri ve öyküleri;  Anafilya, Ayrıntı, Delikliçınar, Düş ve Mitos (e-dergi), Pencere, Varlık vb. dergilerde yayımlandı.
Yapıtları: Şiir: *Prometheus’un İzinde, 2009 *Düş Yansıması 2015 *Çekiç Sesleri, 2015 *Gri Oksijen Dengesi, İst.: Noktürn, 2017 *Mevsim Kül Rengi, İst.: Noktürn, 2017 
Roman: *Kayıp Zamanların Rüyası, Ank.: Ankamat Mtb., 2013 *Küller Savruldukça, 2014 *Toz Bulutu, Ank.: Klaros, 2021
Söyleşi: *Adalet Savaşçısı - Nebi Barlas Kitabı, Metin Ağaçgözgü ile birlikte; 2. bas. İst.: Gökkuşağı Ktb., 2016 
Kaynaklar: https://www.dusvemitos.com; Bilgi teyidi: 12 Haziran 2022.

Hazırlayan: Şükrü Kırkağaç
*29 Temmuz 2022 tarihinde güncellendi.



 



Şiirlerinden Seçmeler:

AŞK NEDEN SUÇLU

Aşk neden suçlu diye soruyorsun
Umut nöbetindeyken aylar boyu yorgun
“Şair hayal kurmada ustadır
Hayalleriyle mahkûm eder insanı”
Bomba parçalarıyla doluyken
Dolunayın aydınlattığı gökyüzü
Ruhun sınırını geçmek te öyle

Kim bilir kaç kez düşmüştüm peşine
Uyku dolu çiçeklere adanmış hayatın
Pencereyi açıp baktım önce dışarıda ne var aklımı yoran diye
Gün boyu acılar vardı
Aynı cinsten ölüm haberleri, kayıplar sonsuza gitmişti
Hayaller can veriyordu, şeytana ait kötülükler çoktu
Dizelerde şairlerin sesleri kısıtlıydı
Herkes özgür değildi kuru ayaza inat
Uyku ilk istenen durumdu yaşamak varken her gün
Rüzgârla birlikte uçuşuyordu sesler
Belki en çok sevdiğim çocuklar, kimsesizlerin mezarındaydı
Unutulmuştu yarının vaat edilmiş olduğu
Ve sen yine soruyordun aynı soruyu
Sözcükleri ardı ardına sıralayıp
“Aşk neden suçludur” diye

Aşk neden mi suçludur?

Aşk, hiç yokken tutsaklığı yok sayıp
Kapı önünde bekleyen virüsleri bile unutturduğu için suçludur
Bir kaç şişe şarap eşliğinde
Paganini dinlerken
Yorgun renklerin arasında

Ela gözlerine bakarken

CELLÂDIN SOĞUKKANLI GÖLGESİ

Deli otu
Yeşerir dikey kentlerin duvarlarında
Tutuklu ölüm çemberi
Cellâdın soğukkanlı gölgesi

Yalnız gözyaşı dökülür yitik ruhlardan kopuk
Dalgalar vurur kurak çocukluğuma
Rüzgârlar gezinir
Akrebin takibi gibi
Bir acem ülkesinin yaylasında
Buzlu çöl tilkisi çıkar kazıdan
Sonra -
Sonsuzluk, mahrem hayat, ölü toprağına dökülen
Sonra -
Küf kokusu, mağara duvarlarındaki ıslaklık
Celladın soğukkanlı gölgesi

“Gri Oksijen Dengesi” adlı kitabından

HER MEVSİM DAHA ÇOK SEVERDİM

Sesin cama vururdu deniz kabuklarından
Kımıltısız, üşümezdi mürekkep balıkları
Asmalar gözlerini kırpardı
Yükselirdi bir sır gibi yasemin kokuları

Doğrulup yollara düştün, sokaklar yokuştu
Uykunun çukurunda dağlardan gelirdi sabah
Çözülürdü kılavuzun eşliğinde saatler
Kayıp bir gülümsemeyi arardın
Gündelik, siyah bir acıyı atarken pencerenden
Patiska perdelere inerdi kıpır kıpır akşam

Yaz da sendin, kış da

Sevdiğin çok şeyi bırakıp odalara, uzaklaşırdın
Kimse sormazdı mevsimlerin rengini
Kimse sormazdı çemberlerin izini
Kimse sormazdı gençliğin resmini
Kimse sormazdı aynaya yansıyan halini
Gözlerin, yorgun düşerdi bulutların üstüne
Bir el kaderini değiştirirdi gecelerin

Bazen lacivert gelirdi aklına
Eskimiş bir entarinin eteğinde ya da
Hüzünlü ağaçların gölgesinde
Sabah olur, ezberini bozardın korsan gemilerin
Yürürdün küçük dokunuşlarınla sonsuzluğa
Ve akşam olur aynada belirirdi görüntün
İçim kıvılcımlanırdı birden
Ellerini öperdim. O an mum ışığında erirdi hüzünlerim
Yorgunluğum düşerdi soluk bir fenerin loşluğuna
Anlamadığım tarifsiz hüzünler karışırdı kayıplara
Bir gölgeye inat saklanırdı yalnızlığım

Not :
Ben en küçüktüm
Ve her mevsim daha çok severdim annemi
Görünmez duvarlardan sekerdi düşlerim
Bulutların arkasına saklanırdı ay ve ben en küçüktüm
Her mevsim daha çok severdim annemi

“Mevsim Kül Rengi” adlı kitabından

 KERPİÇ EV İKLİMİ

Yolculuğun başına döndüm el ayak kesilmeden
Yaşlılık histerisine kapılmadan
Rüzgâr geçti yapraksız dalların üstünden
Çocukluk hâlimi gördüm yeniden

Kafiyeli siyah tuzaklara saplandım
Belirsiz hafıza kaybın peşine düşüp
Bir kumruya sordum
— Kim getirdi beni
Tek katlı
Kerpiçten yapılmış bu evin rüya kapılarına
Uzun iklimlere hükümlü
Odalarında kimler konuktu hesabını tutmadım
Tutsam da sözüm şifre olurdu
İçinden çıkılmıyordu
Tahta basamaklarında kuşluk vakti uykusuz
Elle tutamadığım sessizlik hüküm sürüyordu
Merdivenlerden çıkan bir çocuktum ben
Nerede uyurdum
Hangi dili kullanırdım
Avuç açıp lokum dilerken Tanrı’dan
Bilmiyorum

Göz kırpması yağmur
— Üstü kiremit kaplı —
Veda ederken sordum aynı kumruya
Bu kerpiç ev yeniden yapılabilir mi diye

Kendi yolculuğumdan döndüm
Kilitli duygularımı açtım yalnızca

Sardunyalar vardı o yaz

Hüzünleri çizemezdim gölgesine
Sökemezdim bir basamağını
Düz bir ip de geçiremezdim penceresinden
Çaresizliğim ağzımda yanardağ

— İpuçlarını bulabilirdim
Sayfaları çevirebilirdim sokak sokak uzanırken
Bakışlarımı kilitleyebilir
Kerpiç iklime tutuklu bir yelkovan olabilirdim

“Mevsim Kül Rengi” adlı kitabından

*Şiirler, Hasan Çelikkol'un izniyle yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok: