(17 Aralık 1953, Denizli - )
İlk ve orta öğretiminden sonra akademik eğitimini 1974'te İÜ İşletme Fakültesi’nde tamamladı. Sümerbank Teftiş Kurulu'ndaki kamu görevinden sonra özel şirketlerde yöneticilik yaptı. Halen Genel Koordinatör olarak çalışıyor. Denizli’de yaşıyor; evli ve bir çocuk babası.
Şiirleri ve öyküleri; Anafilya, Ayrıntı, Delikliçınar, Düş ve Mitos (e-dergi), Pencere, Varlık vb. dergilerde yayımlandı.
Yapıtları: Şiir: *Prometheus’un İzinde, 2009 *Düş Yansıması 2015 *Çekiç Sesleri, 2015 *Gri Oksijen Dengesi, İst.: Noktürn, 2017 *Mevsim Kül Rengi, İst.: Noktürn, 2017
Roman: *Kayıp Zamanların Rüyası, Ank.: Ankamat Mtb., 2013 *Küller Savruldukça, 2014 *Toz Bulutu, Ank.: Klaros, 2021
Söyleşi: *Adalet Savaşçısı - Nebi Barlas Kitabı, Metin Ağaçgözgü ile birlikte; 2. bas. İst.: Gökkuşağı Ktb., 2016
Kaynaklar: https://www.dusvemitos.com; Bilgi teyidi: 12 Haziran 2022.
Hazırlayan: Şükrü Kırkağaç
*29 Temmuz 2022 tarihinde güncellendi.
Şiirlerinden
Seçmeler:
AŞK
NEDEN SUÇLU
Aşk neden suçlu diye soruyorsun
Umut nöbetindeyken aylar boyu yorgun
“Şair
hayal kurmada ustadır
Hayalleriyle
mahkûm eder insanı”
Bomba parçalarıyla doluyken
Dolunayın aydınlattığı gökyüzü
Ruhun sınırını geçmek te öyle
Kim bilir kaç kez düşmüştüm peşine
Uyku dolu çiçeklere adanmış hayatın
Pencereyi açıp baktım önce dışarıda ne var
aklımı yoran diye
Gün boyu acılar vardı
Aynı cinsten ölüm haberleri, kayıplar
sonsuza gitmişti
Hayaller can veriyordu, şeytana ait
kötülükler çoktu
Dizelerde şairlerin sesleri kısıtlıydı
Herkes özgür değildi kuru ayaza inat
Uyku ilk istenen durumdu yaşamak varken her
gün
Rüzgârla birlikte uçuşuyordu sesler
Belki en çok sevdiğim çocuklar,
kimsesizlerin mezarındaydı
Unutulmuştu yarının vaat edilmiş olduğu
Ve sen yine soruyordun aynı soruyu
Sözcükleri ardı ardına sıralayıp
“Aşk
neden suçludur” diye
Aşk neden mi suçludur?
Aşk, hiç yokken tutsaklığı yok sayıp
Kapı önünde bekleyen virüsleri bile
unutturduğu için suçludur
Bir kaç şişe şarap eşliğinde
Paganini dinlerken
Yorgun renklerin arasında
Ela gözlerine bakarken
CELLÂDIN
SOĞUKKANLI GÖLGESİ
Deli otu
Yeşerir dikey kentlerin duvarlarında
Tutuklu ölüm çemberi
Cellâdın soğukkanlı gölgesi
Yalnız gözyaşı dökülür yitik ruhlardan
kopuk
Dalgalar vurur kurak çocukluğuma
Rüzgârlar gezinir
Akrebin takibi gibi
Bir acem ülkesinin yaylasında
Buzlu çöl tilkisi çıkar kazıdan
Sonra -
Sonsuzluk, mahrem hayat, ölü toprağına
dökülen
Sonra -
Küf kokusu, mağara duvarlarındaki ıslaklık
Celladın soğukkanlı gölgesi
“Gri
Oksijen Dengesi” adlı kitabından
HER
MEVSİM DAHA ÇOK SEVERDİM
Sesin cama vururdu deniz kabuklarından
Kımıltısız, üşümezdi mürekkep balıkları
Asmalar gözlerini kırpardı
Yükselirdi bir sır gibi yasemin kokuları
Doğrulup yollara düştün, sokaklar yokuştu
Uykunun çukurunda dağlardan gelirdi sabah
Çözülürdü kılavuzun eşliğinde saatler
Kayıp bir gülümsemeyi arardın
Gündelik, siyah bir acıyı atarken
pencerenden
Patiska perdelere inerdi kıpır kıpır akşam
Yaz da sendin, kış da
Sevdiğin çok şeyi bırakıp odalara,
uzaklaşırdın
Kimse sormazdı mevsimlerin rengini
Kimse sormazdı çemberlerin izini
Kimse sormazdı gençliğin resmini
Kimse sormazdı aynaya yansıyan halini
Gözlerin, yorgun düşerdi bulutların üstüne
Bir el kaderini değiştirirdi gecelerin
Bazen lacivert gelirdi aklına
Eskimiş bir entarinin eteğinde ya da
Hüzünlü ağaçların gölgesinde
Sabah olur, ezberini bozardın korsan
gemilerin
Yürürdün küçük dokunuşlarınla sonsuzluğa
Ve akşam olur aynada belirirdi görüntün
İçim kıvılcımlanırdı birden
Ellerini öperdim. O an mum ışığında erirdi
hüzünlerim
Yorgunluğum düşerdi soluk bir fenerin
loşluğuna
Anlamadığım tarifsiz hüzünler karışırdı
kayıplara
Bir gölgeye inat saklanırdı yalnızlığım
Not :
Ben en küçüktüm
Ve her mevsim daha çok severdim annemi
Görünmez duvarlardan sekerdi düşlerim
Bulutların arkasına saklanırdı ay ve ben en
küçüktüm
Her mevsim daha çok severdim annemi
“Mevsim
Kül Rengi” adlı kitabından
KERPİÇ EV İKLİMİ
Yolculuğun başına döndüm el ayak kesilmeden
Yaşlılık histerisine kapılmadan
Rüzgâr geçti yapraksız dalların üstünden
Çocukluk hâlimi gördüm yeniden
Kafiyeli siyah tuzaklara saplandım
Belirsiz hafıza kaybın peşine düşüp
Bir kumruya sordum
— Kim getirdi beni
Tek katlı
Kerpiçten yapılmış bu evin rüya kapılarına
Uzun iklimlere hükümlü
Odalarında kimler konuktu hesabını tutmadım
Tutsam da sözüm şifre olurdu
İçinden çıkılmıyordu
Tahta basamaklarında kuşluk vakti uykusuz
Elle tutamadığım sessizlik hüküm sürüyordu
Merdivenlerden çıkan bir çocuktum ben
Nerede uyurdum
Hangi dili kullanırdım
Avuç açıp lokum dilerken Tanrı’dan
Bilmiyorum
Göz kırpması yağmur
— Üstü kiremit kaplı —
Veda ederken sordum aynı kumruya
Bu kerpiç ev yeniden yapılabilir mi diye
Kendi yolculuğumdan döndüm
Kilitli duygularımı açtım yalnızca
Sardunyalar vardı o yaz
— Hüzünleri
çizemezdim gölgesine
Sökemezdim
bir basamağını
Düz
bir ip de geçiremezdim penceresinden
Çaresizliğim
ağzımda yanardağ
—
İpuçlarını bulabilirdim
Sayfaları
çevirebilirdim sokak sokak uzanırken
Bakışlarımı
kilitleyebilir
Kerpiç
iklime tutuklu bir yelkovan olabilirdim
“Mevsim
Kül Rengi” adlı kitabından
*Şiirler, Hasan Çelikkol'un izniyle yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder