13 Ocak 2017 Cuma

ORHAN BAHÇIVAN



(1952, Hoşdülbend köyü, Göle / Ardahan - )

Asıl adı Halis Kızılateş'tir. İlköğrenimini köyünde, ortaöğrenimini Ankara'da, yükseköğrenimini Diyarbakır Eğitim Ens. Türkçe Bölümü’nde tamamladı.
Yaklaşık beş yıl resmi bir kurumda memurluk yaptıktan sonra, 1980'de Türkiye dışında yaşamaya başladı.
Şiir ve edebiyata küçük yaşlarda ilgi duymaya başladı. Yörenin bilinen şairlerinden Ferman Baba'nın oğlu olmasının bu anlamda önemli bir etkisi bulunmaktadır. Kuzeydoğu Anadolu aşıklık geleneği ve halk edebiyatını küçük yaşlardan itibaren öğrenmesi, sonraki yıllarda, özellikle edebiyat öğrenimi sırasında daha da pekişti.
Edebiyatın tüm yanlarıyla ilgilendi, 1984'ten bu yana şiir, yazı ve incelemeleri Allıturna, Güney, Kırmızıgül, Sanat 88, Tohum, Türk Dili, Yaba, Yazın gibi dergilerde yayımlandı. 
Yapıtları: Şiir: *Şiiristan Merhaba, Toplum, 1989 *Acılar da Üşür, 2002
Derleme, Antoloji: *Doğulu Halk Şairleri - 2 Cilt, Bekir Karadeniz ile birlikte; KaraMavi, 2010 *Ardahan Türküleri, Türkü derlemeleri, Gökhan Temur ve Selçuk Murat Kızılateş ile birlikte; 2016
Kaynaklar: karamavi.com/bahcivan.html; ozanlar.biz/bahcivan.html; 
orhanbahciwan.blogspot.com/

*17 Nisan 2022 tarihinde güncellendi.   

Şiirlerinden Seçmeler:

ACILAR DA ÜŞÜR!

Zemheri eşkıya kesildi kapımıza
Tükendi güneşin adaleti
Mutlak pencereme sığırcıklar gelmeli
Zemherinin varlığıyla
Kuşlar da üşür

Çağrışımlar sonucu çatlayan hüzün
Cemrenin gelişini bekleyecek
Nevruza ulaşmadan
Soğuklar demirlediyse içimize
Yürekler de üşür

Dipdiri kalmanın tek yolu
Dönence gölgesinde var olmak
Düşünce totemiyle
Gidip gelmeler çoğalıyorsa
Sözler de üşür

Suya benzeyen ne varsa çözülecek
Direnmeyi unutursa kızıl ibrişim
Kozalar de üşür

Beyaz kâğıtların içine sinmiş
Sevda sayılan duyguların kalıntısı
Elimizde taşınırken ağıtlar
Hepten perişan olduysa eğer
Ezgiler de üşür

Benim umudum
Güvercinin kanadına tutunmuş
Direnç denilen şeyler adına
Kırlangıç sürüsü çekip giderse
Sular da üşür

Geceler yalınayak
Zincir halkası ayrıntılar görülmez
Ufak tefek gündelik gezintiler
Beynimizdeyse eğer
Ayaklar da üşür

Gül gülistan değil yaşam
Kılıç üstü Fizan derler gidişe
Bunca telaş bunca çaba boşuna
Yelesi terlemiş bir küheylansa keder
Acılar da üşür

ALİ YÜCE SICAĞI

Ali Yüce’ye Saygıyla

Bir varmış bir yokmuş diyelim hele
Masal bu ya,
Zaman zaman içinde sürdürelim sözümüzü
Devri-devran o devran ki,
Sel geldikçe oylum oylum götürmüş
Yel estikçe tellim tellim savurmuş
Bir ülke ki, yanıp yanıp kahrolmuş
Mavi gözlü dev ölürken
Badem bıyıklı adam iktidar olmuş
Olmaz olmaz demeyin olmuş işte

Bir kaval sesi gelir Antakya dağlarından
Bir kaval sesi, on beş keçinin çobanından
Yaş on sekiz
Çobanın yüreğinde derin bir sızı
Beyninde uğursuz Şahmeran’ın korkusu
Kerem ile Aslı’dan geliyor hızı
Ayaklar altında kalan şeytanlar ülkesi
Besmelesiz toprağa ayak basmazdı
Bilir bunu pirler dünyası

Biz haberi nerden versek
Sözümüzü nerden başlayıp nerelere götürsek
Zümrüt-ü Anka kuşu hisardan öte gitsin
Devlerin ülkesinde insanoğlu can derdinde
Çoban Ali’m on beş keçinin boğazıyla uğraşır
Şeytanlar buğday başakları kadar çok
Besmele çek ya Ali, besmele çek diyorum
Şeytanlar ülkesinden kurtulmanı diliyorum
Bak Çoban Ali’m bak,
Gün vurdukça Çoban Ali’m keçiler kavruluyor
Balçık toz olmuş göklere savruluyor
Kerpiç damlar, gök kubbeler hep Sümer kalıntısı
Ya leyli çeker durur bir Arap bedevisi

Masal bu ya demiştik sözümüzün başında
Keloğlan padişahın kızıyla evleniyor
Mavi sakal dağların sırtına binmiş
Ormanları kim yeşertti?
Sular neden hep denize akıyor
Kerem niçin otuz iki dişini çektirdi
Kel kızın masalını kimler biliyor?
Gel gelelim dedikse masalın ortasına
Bir güneş doğuverdi köylülerin üstüne
Uyandı Çoban Ali’m
Kör karanlık uykuları yıkarak
Alfabeyle tanıştı, şiirle dostluk kurdu
Köy Enstitüsü denilen okullarda okudu

Biz haberi nerden versek sizlere
Badem bıyıklı adam Sırça Köşk’te oturur
Badem bıyıklı adam bir militarist
Üretimin sırtına kene gibi yapışmış
Kavruk yüzlü insanların etini kemiriyor
Kara önlük var mıydı sizin okulda
Ya falaka
“öğretmenin vurduğu yerde gül bitermiş”
Üç zeytin çeyrek ekmek günlük nafaka
Gün sekiz saat hamallıkta bedava
Çok şükür, çok şükür büyüyor Çoban Ali’m
Okulun bahçesinde bir çınar gibi

Sözüm olsun istedim, bir sözüm olsun
Sahte devrimcilere karşı
Bir sözüm olsun
Badem bıyıklı adamın ikiyüzlü uşakları
Hala semer gibi, sırtımızda duruyor
O azgın dişleriyle devrimcilik adına
Etimizi, kemiğimizi kemiriyorlar
“Sabah ola hayrola”
Gerçek devrimciler meydana gele
Ve ben, bu şiirin yazan insan
Onların önünde saygıyla eğileyim
Ali Yüce sıcağını yaşarken

AŞK SADECE…

Aşk yeryüzüne yaşamak için gelen
Çağrısız bir misafirdir
Zamansız
Sınırsız
Yüreklere yel gibi dalan
Gönüllere yangın misali kök salan
Keremce bir kül demektir

Yaşam üzerinde mantık ötesi
Üçüncü boyut
Efsanevi bir duygu
Aşk
Üç harf
Tek hece
Sonsuza kadar sonsuz
Sestir

Aşk sadece
Yaşanılan duyguların çığlığıdır
Buraya kadar
Diyendir

Eğer aşkı anlatırsak biz bize
Masalımsı öykülere bakarız
Gerçekler babında
Algılarız
Sadece kendi ruh benliğimizi
Doyurmak adına
Soyut
Nice sözcük varsa savururuz
Kimseler etmez şikayet

Yorgunum
Yürümek adına tahammül
Sevmek iki damla gözyaşı
Dinmiyor iç sızılarım

Somut ses ver
Çekiç gibi
Taş gibi
Soyut sözler yüreğimi ağlatıyor
Saçma
Bilir gönül çaresizce
Çığırtkan
Sözlerin ses arasını

Belki bir gece yolculuğu
Gittiğim yol
Benim ezgilerim cılız
Benim şiirler yetersiz
Tınılar hepten bozuk biliyorum

Aşk morötesi bir boyut
Güç
Yüreğim yorgun
Gözlerim dargın
Ellerim kırgın
Vay
Benim aptal yüreğim
Dön evine
Neyine gerek
Neyine gerek senin

Tek heceli ateş saçan o sözcük

Hiç yorum yok: