28 Ekim 2017 Cumartesi

CENGİZHAN KONUŞ



(1989, Kahramanmaraş - )

      
     İlk, orta ve lise öğrenimini Kahramanmaraş’ta tamamladı. Çukurova Üniversitesi Maliye Bölümü’nü yarıda bıraktı. Öğrenimine Cumhuriyet Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde devam ediyor.
       Şiirleri ve öyküleri Ay Vakti, İtibar, Yedi İklim vb. gibi dergilerde yayımlandı / yayımlanıyor.
Yapıtları
Şiir Kitapları:
& Tarafsız Günler (2017, Profil Kitap, İst., 72 s.)
Şiirlerinden Seçmeler:

EVE DÖNSÜN TÜRKİYE

gün esmerliği öğretir Türkçe’nin çocuklarına
namazı kaçırmış mü’min kalplerin pişmanlığıdır akşam
renklerin uyumuna dikkat: sarıdan sonra yeşil yanar
trafik lambaları neyi anlatırsa anlatsın
hayat hız yaparak konuyu değiştirmektedir

parmak hesabına dayalı yaşanılan sevinç
kahreden bir gerçeği hatırlamak inandırıcı bir şey
yoksul evlerin fotoroman gecelerine yenilen kızlar
âşık olup durumu eşitlemekle meşgul

türk şiiri öldü sözüne itimat etmiyor romantikler
adını vermek istemeyen bir seyircidir şair burada
hüzün çok terli bir kelime kurumaya bırakılmış yaralar
melankoliye inanmakta bir ülke: şiirsokakta

telif ücretine karşı kaybetmekte iyi kitapların kahramanları
veresiye defterinin günü geçmiş halk ayakta kalmıştır vatan topraklarında
henüz uyuyan çocukların kalbi muhtıralarla uyandırılmakta
müthiş yorgun Türkiye evine dönmelidir

İÇİMİZDE YERYÜZÜ

hangi anlama çekersen çek hayatı
her şeye doksan dokuz kere başlayabilir insan

kendine sokuldukça
rengini bulan yaşamak
izafiyet teorisi nedir bilmeyen annelerin bağrında
İstanbul trafiğidir
alnımıza denk gelen apartman boşlukları
merdiven süpürüyor aydınlık odalara
yüzündeki makyaja inanıyor kadınlar
bu pazar yine tatil
ülkemiz çan seslerinden uyuyamıyor

devam ediyoruz, Allah fizik kurallarını alt üst eden bir Tekvin
tarih tekrardan ibaret, hepimiz öleceğiz
hızını alamayıp ağrıyan yerlerimize konan bu yaşamayı
neden üstüne alınır ki insan durmadan
ölü süsü verilmiş gölgemiz sabahları ezana denk gelsin
şimdi tam vaktinde adalet diye
gülün gölgesinde yüzümüzü ekşitiyoruz dünyaya karşı

boşluğu doldurulmamış bulmacalar çok kere sorulsun
duvarda acı çatlak, paslı çivinin ucu rendeleniyor ruhumuza
şarkıya çağıranlar nerede
suyu niye sesli düşünüyor çöl
savrulan çiçek, kuruyan dudak, gidilmemiş ülkeler
utanmasa yeryüzü içimizde uzayacak

İtibar, Sayı: 46

İKİ KERE GÜZELSİN

dağılan saçlarını merhametle anmaktayım
suyun kalbi yavaşlıyor sana sokulurken
kelimesi kelimesine neşeden yapılmışsın
gökdelenler bulutları kemiriyor
aldırma, dünya ikimiz için yeterince hür

bir kuşu tarif ederken çok kere gülümsüyorsun
böyle devam edersen bana geleceksin
çiğdem yükselince gözlerinde
sürgün, ki bir memlekettir, benim için geçerlidir
sabahın duvağını açık bırak, yüzün girsin

dalları budanan karaağaçlar rüzgârı içiyor
portakal bahçesine yaklaşıyor hurda yüklü kamyonlar
yaşamanın temel şartı telaştır diyor geçiştirilmiş günler
olsun, kalbim senin yağmuruna içeriden ilikli

mahcup ve çelimsizim
beni savun dünyanın huzurunda
cepheden uzaktayım

önümüzde kayda alınmamış şiirler, uzak yol atlıları
önümüzde çiçeğe büyük saksılar, yüksek duvarları cennetin
gülümseyeceksin
ve ben balçıktan yaratıldığına inanmayacağım

bil diye söylüyorum
bana bakarken iki kere güzelsin

SÖZ

şimdi neşide okuyacak vakitte değilim ben
çünkü vakitsiz terliyor kelimeler ağzımda
ve ölüm hırıltılı bir sese dönüşüyor boğazımda
kalbimden tenha bir yer yok benim için
uzun susuşlar süpürüyor yüzümü
bazen bir şarkıdan koparıyorum kendimi ansızın
ansızın sert bir rüzgâr değiyor korunaklı yalnızlığıma
işte o zaman üşüyorum
koltuk altıma termometre koyuyor dünya
üstüme kapattığım kapılardan tekrar geçebilmek için
marşlar ilikliyorum dudaklarıma
sessizliğimi böyle kandırabiliyorum ancak
oysa sessizlik ağlayan bir kadının
gövdesindeki darp izlerini lanetlemesiydi
hatırlıyorum
henüz çocukken
uçabilirim diye düşünüyordum
göğü durdurup kuş sürüsü ektim bulutlara
düştüğümde farkına vardım
güvercinlerin öptüğü kanatlarımdan başlamıştım yorulmaya.

çürümekle itham edilen bedenimi gömmek için
mezar kazıcıların kirli ellerine yalvarıyorum
karanlığı yıldıracak sözler söylüyorum onlara
gölgem bir servinin altında uzasın istiyorum
çünkü gölgem anlaşılabilir kılıyor beni
kadınlardan saklayarak öptüğüm güller azarlıyor ellerimi
beni toprağa yatırıp ölçümü alıyorlar
bakın ne kadar insanım!

zamandan sıkılıp saate bakıyorum
ne büyük bir yanılgı
ayağımın altında uçurtmanın düştüğü boşluk
söz veriyorum
düşerken gökdelenleri ıskalamayacağım bu kez.

TARAFSIZ GÜNLER

yağmur, inanmadığı yeryüzüne yağabiliyorken hâlâ
göğün bir halk tarafından hırpalandığını gördüm
adı kara tahtaya bir kere yazılmamış sabahları uyandırdım
yüzünü denemek için içini aynaya döndü keder
acemiydim yurda kesin dönüş yaparken
yanlışlıkla kendimi vurdum
yine elimi tuttu merhamet, yine omzumda iki çeşit kuş
bütün bunlar olurken yenilebilirdim elbet
tarihi ağzına kadar insan fotoğraflarıyla doldurdum

utanırken gülüşü kızaran kızlara çarpan şarkıların yerine
annemin kızlık soyadından giriş yaptım dünyaya
uzun uzun ellerime bakıp kendime yeniden seslendim
ölü numarası yapıyordu benim mahallemde vatanın ara sokakları
inkılâbın yapıldığı günlerde zeynep okulun en güzel kızıydı
sesi ıhlamur gibiydi, toprağa yakın bir şeydi
çocuktum mevlit okunan cenaze evlerinin yanından geçerken ürktüm
cebimde güvercinlerle girdim slogan atılan meydanlara
ne tuhaf, bazı günler pazartesinin etiketi çoktan yırtılmıştı

ıslanmaya nereden başlamışsa yer kabuğu
etimde önce orası üşüdü
geç kaldığım bütün ziller hatırına olaysız dağıldım okul bahçesinden
eylem planlarında gündeme alınmayan şıkkı oynadı kalbim
ön saflarda çarpışan hep yerlilerdi ve hep serçeler
karanlığın birden bastığı ülkelerin alnını örttü güneş
bir zenciydim ve telefonlara mehdinin sesiyle çıktım
insan içine karışırken hep yalnızdım kasıt aramadım bunda
müziği değiştirip çiçeği savaşın ortasında tek başına bıraktım
vakit mukaddes bir işçilik, taht kavgasında ömrün her günü

hücresinde ölü bulundu tarafsız kalan günler

Hiç yorum yok: