26 Ocak 2013 Cumartesi

LİLÂ / KÜÇÜK İSKENDER



LİLÂ

içi hava dolu ağır vücutlar yükselirken
patlayan elektriğin itimat ettiği mahluklar
suyun döndürdüğü nehrin vals kıyısında
tığla örülmüş kızlar korosu önünde
küçük çocuklar pişirecekler acıkmış cinlere
ve mevsime sözü geçen dolunay
savurarak rüzgâra ölümün ih(ti)mallerini
cesedimi yeryüzüne peşin ödeyecek!

eski caz cinayetinden beri suçsuz tutsağım
kaç şüpheye ikram edilerek üzüldüm üzüldüm
mü ay erir de akardı dünyaya tutunup,
karnı doyan cin artık çocuklara masal olurdu
karnı doyan cin artık çocuklara engel olurdu
bir postacı gibi gelirdi gece boş bulunup
kötü haberler yazardı mektuplarda imzasız, ürkütücü
fazlaca bizden ve esaretten sözeden
keşfettiği toprak kendisinden daha fazla ilgi çeken
fakir bir kaşiftim o dönmedolap kentinde:
ilk cin, içi hava dolu ağır vücutlar yükselirken
içi sonbahar dolu bir sevgili gibi karama vururdu!
yüzümü bir kez sır verdiğim ayna ah ayna
yüzümü alıp nehre kaçardı, nehir aynada kururdu!

yalandı küçük çocukları kandırıp benim yediğim
eğer yüzüyorsam yalnızca derilerini
üşüyeceklerse bir vedada
iyi üşüsünler diyedir!

ve eğer
leylakların işine son veriyorsa aşk
taklitlerinden sakının diye!
mesela o limanın canlı hikâye sarrafı
mesela o belli belirsiz himaye
mesela o belli belirsiz himaye
mesela gözlerine kurşun gibi sürülen o bordo
o ikiz kardeşim ölümsüzlük
ve nükseden ormanlarımda
bir davetsiz bıçakmışcasına
beden denilen kınından çekilip
hayatına saplanan ruhum
ve o döne döne,
tülleri omzuna çekiştirerek gelen rüzgâr
olsun, sonbaharda gözkapaklarım dökülürmüş,
ne çıkar!

unutulmuş bir meleğin güncelerinde geçmiş
adın ilk kez
sana lilâ demişler sen lilâ olmuşsun
lilâ rengi bir leopar
lilâ rengi bir cengâver
lilâ rengi bir Enderun kenti olmuşsun
sana ölmeye gelmiş sevenler ve bilgeler
kalpleri kaşık
fikirleri su:
bir bedevi diz çökmüş dip akıntılarında
sana lilâ demişler lilâ diye çağırmışlar sen lilâ olmuşsun
bir lir, bir kemanı, gece olunca kıskanırmış yalnızca

tanrı her kış başlangıcında bir melek kurban edermiş kendine
sen: elleri mücevher olan
sen: bakışları vaaz olan
sen! hep bir başkalarında hep bir başka olan tanım!
seni severek seni daima ben tanımladım!
ne samansarısı ne annabel lee ne elsa
ve eğer senin bir adın olacaksa bundan sonra
ben bir şair olarak taşıdığım bu şerefli adı

bir sana bağışladım!

bir sana bağışladım ben bir sana tasvirimi
sen o çılgın gibi dörtnala atların sürdüğü faytonla
cehenneme yetişmek zorunda olan!
sen o mahşeri tokatlayan güzel orospu!
sen o kalbimin tekrarı çıban!
sen o yatağımda üstünde seviştiğimiz çarşafla
boğduğum
zencefil kokan, kekik kokan, pamuk kokan oğlum!

ne samansarısı ne annabel lee ne elsa
ve eğer senin hakikaten bir adın varsa
ve eğer senin bir adın olacaksa bundan sonra da
ben bir şair olarak taşıdığım bu sefil adı
bir sana bağışladım!
bağışla beni çocuğum lilâ!
bağışla beni!
hiç değilse bugün, bir sen bağışla!

“Periler Ölürken Özür Diler”
“ Güzel Annemin Hayâl Gücü”
“Çok Ayıp Bir Şey Mutluluk”
adlı kitaplarından

Küçük İskender

Hiç yorum yok: