13 Eylül 2016 Salı

MEHMET ÖZCEYLAN


(30 Ağustos 1983, Manisa - ) 

İzmir’de yaşıyor. 2008-12 arasında Gediz dergisinin yayın kurulunda ye aldı. 
Şiirleri ve yazıları Akatalpa, Akköy, Düşe-Yazma, Etken, Gediz, Kıyı, Kum, Parşömen Fanzin, Şiir Dalı, Yazılıkaya, vb.dergi fanzinlerde ve kimi antolojilerde yayımlandı. 
Yapıtları: Şiir: *Sırası Değil, Nevşehir: Şiiri Özlüyorum, 2018.
Kaynaklar: BF, 13 Haziran 2022. 

Hazırlayan: Şükrü Kırkağaç

*13 Haziran 2022 tarihinde güncellendi.

Şiirlerinden Seçmeler:

AYTENİ ANLAMA ATLASI

I.                    'aytene giriş' :

kıvırtma ayten, biliyorsun ayrılmayacağım senden.
kimden öğrendin allahın adını?
ileri geri konuşma,
ne demek dünyaya dayadım alnımı...
bu ayten dediğiniz balkon balkon tüner!
siz bilmezsiniz ne anasının gözüdür..
anladım ayten uzatma, biliyorum kirpiklerin takma!
...
sakallarım kaşınıyor be ayten, dudağım seyrik.
sanki ömrümde bir yaprak ölüme duruyor
hüviyetsizim, üstelik pusulam delik deşik.
yüreğim kabarıyor be ayten, kabaran yerleri...

II. 'aytene ayten' :

günahımı aytene dik anne, en çok orasına yakışır.
gölgemi sokağın köşesinde aytenle yakaladım!
bir silah aldım kendime, şarjörüne küfür doğradım.
gıcırdayan beşik gibi zihnim, yarısı emanet.
çintilmiş bir ağaç gibiyim üstelik.
her yanımdan kanıyorum, kime sorsan ustasın ya,
her yiğidin nesi olur?
...
çığlığım çatlıyor be ayten, zaten küfeliğim!
üzerime üzerime yürüyor kaldırım.
uzattın ayaklarıı sokağa, biliyorum topukların tay.
şişede cin uyandı uyanacak, durma fetişelim!

III. 'aytene çıkış' :

ayten bu, olur olmaz her yerde oh! çeker.
akşamları devleşir, üstüne üstüne gelir.
ulan ayten, çek şu şarap dudaklarını gözümden.
kurt gibi açım, şeytan sofrasından geliyorum!
huyun suyun senin olsun istemem!
gözüm dalıyor be ayten, acayip boy veresim var.
gırtlağıma kadar şiire batmışım!
...
bu şiir var ya ayten, hiç bitsin gelmiyor içimden!
sırtına bıçak çekesim var dizeleri:
bakma öyle, nasılsa ölecektik,
doğduğumuz son köşeye gömülsün leşimiz!

Gediz, Yaz 2012

DOKSANLAR NOKSANLAR

annemin pembe terlikleri, babamın bıyıklarıyla
dantelli televizyon örtüsünde demirelin sesi,
özalın kurşunları, ecevitin kasketiyle doğanlar içindir:
sonra kursağımda kalan bıçakçılar, biley taşları, susturalar,
gözümde biriken zeki müren hıçkırıkları, beyin aldırışlarım.
ilk tıraş olduğum, köse kaldığım, dayak yediğim, içtiğim…
denize sıyırdığım bir yaz akşamıdır demeliyim belki de.

hacının takkesini, bir de çillerini unutmamak gerekir ki
yarım kalmış yorgun kolların kucağına doğanlar bilir!
seke seke gelinen yıllarda söke söke gidemeyen annem,
annem dedim! benim annem osmanlı kadını yemekler bilir,
babam anadolu yiğidi bıçak biler, duvarlar keser.
ah kardeşim terk etmesen iyiydi beni ama olsun!
ablam değil mi yıllar önce benden çocukluğuma sıvışan?
doksanlarda noksan bir yanım hep oldu, onur bilir.
ulan onur, sen de terk etmedin mi bir yeşime üstelik?

keman da çalmaya başlamıştım herkes bilmez, hatta udum bile,
sonra sokakları da çalmışlığım vardır zamanında.
herkes bilir bak bunu sen bilmezsin, sizin sokak senin olsun!
ne ağlamıştım canımı yaktıklarında! oysa ağaçlar ağlamaz,
varoşlarımda yalnayak dal taşak küçük çocuklar da ağlamaz.
seksenleri doksanlara karıştırınca elimde sadece kırık bir dal.
çelik çomak çocukluğumdan elma dersem çık armut dersem öl!
kargaları hiç sorma yorgunum, kargalar intihardır koru onları.
ekmeği şaraba doğra, tanrıları da! onları sittir et sonra…

o seksenlere doğmak var ya işte o seksenler de doksan işte,
ne bileyim işte doksanlarda noksanlaşmaya başlamak.
düşünmeye başladığımda kovuldum, kendimden bil bunu:
kendi denizimin kolombuydum sokrata sokuşturup duran.
bıyığını da tuttuydum devrimin ama deviremedim bil bunu:
bıçaklarını damarlarıma doğra seksenlere doğurma anam,
doksanlara bırakma sakın, demirellere, özallara, kasketlere!

annemin pembe terlikleri, babamın bıyıklarıyla
tanrım şair için erken, ölmek için geç mi kaldım?
bildiklerimi bilmediklerime ıslık yaparak yürüyebilir miyim?
söz verdiğim yerlere geri dönebilir miyim, şiire sövebilir miyim?
sonra kuduranlar, kuyumcular, antika yüzlü artıkları kazıyanlar,
rakı, söğüt, çınar gölgelerinden içime kadar sinen ayvalar…
doksanları seksenlere noksan saysak, evrensiz kalsak, üstelik
intihalleri hep ona saysak, sonra onu da assak annemin
temizlerinin yanında boş bir kirliye her zaman yer var!

evet, her şey annemin terlikleri ve babam yüzündense eğer:
tanrıma küssem kim konuşur?

Gediz, Kış 2011

SOLUK

bütün dağlarda ölmüş kurtlar için seni düşündüm
fallarına yıldız kaydırdım kocakarıların
bacaklarında ağdalı bir dize arandım
güğümlerinde kalaylandı tüm kadınlarım
anladım hatırlamak değil bu başka bir şey

cemal abi bak kurt dedim uludu varoşlarım
pişmanlıklarımın kuyruğuna teneke bağladım
olmayacak kızlarıma oturdum ağladım ağladım
üstelik hep berabere kalınan tavlalara çok ısmarladım
ay altında kurt kurta kovalasın artık hepimizi

bütün dağlarda ölmüş kurtlar için bıçaklar biledim
samanyolu bir televizyon kanalıydı damar tıkanıklığı
papyon da takıyordu üstelik resepsiyonlarda hep röntgenci
sağ eli en güçlü devlet babanın emzirdiği ki neyse!
ah o kocakarılar her şey sizin yüzünüzden ağdalı yıldız
anladım bu kurtlar hayra alamet değil dağlarca

bütün dağlarda ölmüş kurtları ve seni düşündüm
baklalar hep dik geldi oysa kumar değil dağlar
seni düşünmek bana hep iyi geldi sevgilim hep kurt
hani soluğuyla içer ya suyu cemal abi dediydi bilirsin
işte dağlarda o kurtların soluğu için seni düşündüm

bütün dağlarda ölmüş kurtlar için seni düşündüm
ağrılar yine alnımın tam ortasında bilenmiş bıçaklarsa
yasaklar koydum kendime sevmek yasak mesela


Akatalpa, Aralık 2010

Hiç yorum yok: