(8 Mayıs 1988, Zonguldak - )
Atatürk Üni. Kimya Teknolojileri Bölümü’nü bitirdikten sonra, Cumhuriyet Üni. Fen Fakültesi Kimya Bölümü’nden mezun oldu.
Şiire ilgisi lise yıllarında başladı. Şiirleri Akköy, Caz Kedisi, Hayâl, Karahindiba, Kıyı, Kurşun Kalem, Mavi Yeşil, Sunak, Şehir, Şiir Dalı (e-dergi), Şiiri Özlüyorum, Temren, Temrin gibi dergi, fanzin, gazete ve eklerinde yayımlandı.
Ödül: 2010 yılı Memet Fuat Genç Şiir ödülü’nde seçici kurul tarafından dosyası Yasemin Orhun, A. Orçun Can, Özgür Asan, Atacan Öztekin, Nüket Cansın Ünver, Cihan Barış Budak, Serap Aslı Araklı’nın dosyaları ile birlikte “övgüye değer” bulundu. “Şairi Meçhul Cinayetler” adlı dosyasıyla 2015 Ali Rıza Ertan Şiir Yarışması Başarı Ödülü’nü aldı. Bu dosyası “Taşın Kavmi Yok” adıyla yayınlandı.
Yapıtları: Şiir: *Taşın Kavmi Yok, Şiiri Özlüyorum Kitaplığı, Nevşehir: 2016 * Yıldızlar Açtığında Gözlerin Çocuk, Klaros, Ank.: 2019.
*27 Nisan 2020 tarihinde güncellendi.
Şiirlerinden
Seçmeler:
AÇTIĞI
GÜL KAVGANIN BURCUNDA
I.
Şiir öle devran döne
Gör o vakit zulmün bayraklarını
Kan eğirir gözleri yurdumun
Bir halk geçer içimizden
Gürül gürül sevdaya uzanıyor dalları
Üç öğün sofrasında ekmeğinin adı
Ölüm
II.
Ola ki yakılmıştır meydanlar
Barikatlar büyür geceye
Bize kalır acısı yenilginin
Nefes almayı bile kurşun sesine denk getiren
Ağzı türkülü çocuklar gömdüm
Şiirimin içine
III.
Bir keresinde öptüm sokağı
Taşın nimet olduğunu bildim
Sürdüm sapanıma umudun bin rengini
Ölürsem, namerdim!
DAĞMESELİ
Hâlâ
emzirir gözyaşlarıyla
Toprağı
annem…
I. Dağa
sormalı acıyı dönmeyen oğullara
Çok denenmiş bu konaklarda ölüm korkusu
Öyle yer etmiş ki kalplerimizde zaman
Dilini yitirdiği söylenir çocukluğumun
Tevazu göstermeden dikermiş gözlerini dağa
Hangi kurşun deştiyse oğlumu düşüvermiş
kirpikleri suya
II. Dağa
sormalı acıyı köklerinden incinen toprağa
Elinin tersiyle ayıklanmış gölgesi
varlığından
Bir müddet yarasından anımsamamış kimseyi
Süratle öpmek için dağın merhametinden
Yazmasına takılan kelimelerle örmüş
kaderini
Nasıl sevebilirsin tenine sokuluyorsa inkâr
III. Dağa
sormalı acıyı tez çiçeklenen umuda
Böyle ağardı rüzgâr arşınlarken gövdemi
Tıkır tıkır işliyordu zulamda efkâr
Namluya sürmüşken mıhladın cesaretimi
Ben haylaz bir düş derme çatma bir dua
Uğruna terk edilince yaktım gülümsediğin
cenneti
IV. Dağa
sormalı acıyı eskiyen bakışlarına Tanrı’nın
İnsandan olma insandan doğma bu kan
Her ölüm için bir işaret bıraktın,
sofrasına aklımın
Afiyetle doyurdun toprağın nefsini ki;
Kim şikâyetçi olsa birazcık hâlinden
Dağ ile korkuttun küçücük kalbimizi
FİLİSTİN
ASKISI
Ah! Kör çağ, kanın emzirdiği garabet
Geniş avlularda daralan gökyüzü
Ve kudretinden sual olunmayan hikmet
Kalbe eza diye muştalanmış bahar
Yitirmiş marifetini gözlerindeki efsun
Ayak diredikçe yaşama, kırılıyor kabuğu
ömrün
Denedim duvarları kafatasımda zonkladı ölüm
Sayıklayarak öğrendim, devletin bekası için
gerekli zulüm!
İşte bileklerim kökten uca teslim
Dengi değil hiçbir varlık bu korkunç
cenderenin
Ölçtüm sesimin derinliğini, acıya hürmeten
Kapandım kitaba basireti bağlanmadan
dilimin
Sana sığınıyorum Tanrım kemiklerimin
gürültüsünden
GÖLGESİNİ
ARAYAN RÜZGÂR
Geceyi
üzerime iyi kıl,
Çok
korkuyorum sıcaklığını yitirmekten…
Bağışla beni! Kabul et!
Esirgeme bakışlarını bu dağ başından
Acısı bedeninden büyük olduğu için,
Toprağı terk eder oldu çocuklar
Bu hududa erişmez gök rahmet bir yere kadar
Havasından mı suyundan mı bilinmez
Daha doğmadan unutulduk insanlığın
haritasından
Aldırma kaba saba yürüyüşüme yol yordam
bilmez bu dil
Öyle afili elbiselerim yok her güne uygun
her yalana bitişik
Ve inanır mısın abi kimsenin ayağı
takılmasın diye
Bütün taşlarını temizledim kalbimin
Oldukça iyiyim şu ırmağı saymazsak kendini
geçmek konusunda
Yemin olsun bir kerecik incitmişliğim yok
ekmeğin kokusunu
Narın cilvesini de bilirim dikenin
avuçlarımla kardeşliğini de
Ekseriyetle akşamüzeri inanırız Tanrı’ya
Ustaca saklanırız ahşap kapıların
arkasında, önce kadınlar ve çocuklar
Boynumuzda ki muskayla savuştururduk ölümü
tesir ettiği kadar
Çileye hamdolsun, belâya minnet, kötülüğe
takdir!
Hiç eksilmedi ömür hanemizden yoksulluk ve
eşitlik
Ve inanır mısın abi üzerine alınır diye
Kimsenin önünde iliklemiyorum ceketimi
Bağışla beni! Kabul et!
HADİ
TOPLA OYUNCAKLARINI GÖK DELİRMEDEN
I.
İncitmek
istemezdim zırhını,
Dev
paletleriyle çiğnerken toprağımı dünya!
Senin
uykuların güzel, benim ekmeğim kanlı…
Seyir zevki yüksek ölümler kustu haber
bültenleri
Rezilliği milyonları aşan gazetelerde
manşetlere taşıdık
Bir çocuğun akıl almaz cesaretini
İtinayla tıkamıştık kulaklarımızı insanlığa
Ve daima teğet geçsin diye kalplerimizi
zulüm
Kaldırmadık başımızı kuş tüyü yastıklardan
Şiddetle kınayarak doyurduk memleketi
Yürüdük akın akın alkışlar eşliğinde
Şarlatan bir iman yarattık, hiç kimse
inanmıyor özüne!
II.
Fotoğraflarda
kaldı gülümsediğim zaman
Kurşun
ekiyoruz geceye, yağmurlu ve telaşlı
Anneme
üç gül değmiş üçü de kanlı…
Hava ne kadar ağır, zaman nasıl huzursuz
etimde
Çeliğin gürültüsüyle ağarıyor gün
Vaat edilmiş ya topraklar sür atını
heybetle!
Burada durmayı bilmiyorum kanın eşiğinde
Duvarları yüksek bir gökyüzü istiyorum
Tanrım
Uçurtmalarımdan başkası sokulmasın içine
Beşiklerin gıcırtısından kesildi umudumuz
Tel örgüler batıyor karanlığın ağzına
Acının yokuşunda diz çökmüş saçlarımı
okşayan rüzgârın
III.
Oysaki
bilirdi kuşlar, yeni yetme sapanlarıyla
Ülkelerini
savunduğunu çocukların
Secdeye
vardığımda işittim rahmanı, seccadem kanlı…
Oğullar yetim, babalar köksüz yanmıyor
şehrin ışıkları
Dualar sessiz, feryatlar aciz durmadan
kendini yontuyor ağrı
Evet, başımı önümde tutuyorsam ellerimin
yokluğundandır!
İzle,
siper al ve öldür* dilin makûs tarihi
Sırtını sıvazladıkça genişliyor karnı
Bire bin veriyor bu topraklarda şarapnel
atışları
Ey halkım dirildiğin gün kefareti ödenecek
Ah’ın
Yeniden inşa edilecek kanatlarımda sevda
Belki de korkmadan ilk defa öpeceğim
yanaklarımdan
*Ehud
Barak tarafından çocuk izleme ve öldürme operasyonları için verilmiş emir.
TABUTLUK
I. Gözlerim
alışık değil zamanı çürütmeye
Bilirsin yıkamam aklın zilletini
Köhne bir yüz bulsam ufacık bir tebessüm
Geceyi alıp kollarıma sallardım beşiğini
-Yırtılan ten, kanayan diş, geberen insan!
II. Yüksek
sesle tekmil verilecek tanrının huzurunda
Direnci kırılıncaya dek yutacak pisliğini
İkinci bir emre kadar duvarlara talim
Kaç bin voltluk ampullerle aydınlattık
içimizi!
-Kime uzansam yok kimi beklesem gitmiş
III. Yasladım
başımı uzak mevsimlerin kokusuna
Çabucak toplasın diye meyvelerimi çocuklar
Sarkıttım dallarımı saçlarının harmanına
Bir vakitler kuşların yurduydu bu dağ
-Tesellisi kalmadı ömrümün gözlerinden
başka
IV. Acının
lisanı yok kalbe düştü mü cemre
Yoğrulmadan kıvama gelmezmiş fikir
İlişmeyin yağmura dökülsün perde perde
Ateşi solumadan ölmek bilmezmiş kibir
-İmanı kavi olanın niyeti düşmezmiş derde
V. Ahlâktan
yoksun adalet, devrik düzen
Kula kulluk için yaratılmış kuşkusuz ülkem
Hakikat sümen altı, kol geziyor iftira
Selam
vermek dahi suç teşkil ediyor hukukta
-Azabın sonsuzdur kilitli kapılar ardında
TANRI'YA
MEKTUPLAR
l.
belki sonsuz olur kuşların sabahı
göğün perdeleri aralanır dikkatle
tanrı’nın kalbini gösterir zaman
kaos, cinnet, savaş ve kan
bitmeyen bir döngü aklın azabında
tasarlandığından beri insan
ll.
şu halime bak, gör marifetini
sıkışıp kaldım çöplüğünde kederin
bir sevdaya hileli, bin ah’a muzdarip
yonttum, hiçe saydım kemirdiğim düşleri
yüzüstü kapaklandım kazıdığım çukura
insaf et ey sahip reva değil kuluna
lll.
bu kusursuz nizam takdire şayan
usta işi bir yalnızlık çıkardım yaşamaktan
dipdiri, sapasağlam
vicdanı kör, ruhu satılık, sözü zorba
işte böyle başladı inkârı dilin
tanrım, sana da kalmaz bu dünya
TAŞIN
KAVMİ YOK
Taşın kavmi yok
Kalbimin de öyle
Barındım toprağın koynunda
Kaç asır yaralı bereli
Gücenmedim insanların öfkesine
Yeri geldi atıldım en uzak noktaya
Yeri geldi sınandı suyla cesaretim
Bitmedi göğün rivayetleri:
Recmedilen bir kadının çığlığında gizliymiş
Büyüdüğüme dair ilk kanıtım
Adımı sıkça duyduğum olmuştur Babil’den,
Asur’dan
Doğrudur, bir üst basamağa çıkmak için
yontulduğum
Yüzüm bir kat astar, acılarımı ezberlemek
üzere unutulmuşum
Bağrıma çaldığım günden beri kokunu
Çekiçle dağıttılar, iştahla kardılar
yokluğunu
Tükendim, ağır ağır üstlendim suçumu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder