(1918, Hoşdülbend
köyü, Göle / Ardahan- 1959)
Asıl adı Celal Kızılateş'tir. Osmanlıca ve Arapçayı küçük yaşlarda köyündeki
ileri gelenlerden, Latin alfabesini ise askerlikte öğrendi. Yaklaşık 10
yaşından itibaren eniştesi Mustafa’dan davul, zurna, kaval, mey ve bağlama
çalmayı öğrenmeye başladı. Ayrıca ağıtlar ve türküleri öğrenmesindeki en önemli
etkenlerden biri de ablası Altun’dur.
Köylerine gelip giden aşıklar aracılığıyla bilgisini pekiştirdi. Ancak
yörenin en ünlü davulcularından olması nedeniyle hemen her düğüne çağrılan
Celaloğlan bu süreçte de birçok türkü ustası ve aşıkla görüşüp kendini
geliştirme fırsatı buldu.
Yörede bilinen Sofu Emmi (1886-1984), Xeveli Babuş (1910-1973) ve Ferman
Baba (1920-1996) gibi birçok aşığın doğrudan ustası olarak kabul edilmektedir.
Yöredeki efsanevi konumundan dolayı birçok türküde de adı geçen
Celaoğlan’ın genç yaşta ölmesi üzerine ardından onlarca ağıt yakıldı. Celaloğlan
bir kış günü çaldığı bir düğünden sonra hastalanınca kızakla köyüne getirildi.
Çok geçmeden de öldü ve orada toprağa verildi.
Kaynaklar:
Şiirlerinden
Seçmeler:
ÇIKARIR
Hoştülbent ne yana gitmiş
Beni orya yol çıkarır
Endamını çarla örtmüş
Yar altında kol çıkarır
Ayağına giymiş çarık
Saçları da kırk beş örük
Al sinesi olmuş körük
Az nefesi bol çıkarır
Sesin gelir bizim elden
Yunmuş yıkınmışsın gölden
Bülbül hakkın ister gülden
Çölden arı bal çıkarır
Bu dünya yalan dünyadır
Gördüğümüz bir rüyadır
Celaloğlan ne sevdadır
Ateş düşer kül çıkarır
DÜŞTÜ
Hey ağalar hey paşalar
Dağa kar düştü kar düştü
Kaldım gurbette gurbette
Yada yar düştü yar düştü
Haber edin anasına
Eyi baksın Sonasına
Yar ayrılık kınasına
Ah u zar düştü zar düştü
Celaloğlan gurbet elde
Sevdası söylenir dilde
Bülbülün arzusu gülde
Dala har düştü har düştü
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder