1 Aralık 2015 Salı

GÜLTEN AKIN



(23 Ocak 1933, Yozgat – 4 Kasım 2015)


       Türk şair ve yazar. Asıl adı Gülten Akın Cankoçak. Yozgat’ın Sorgun ilçesinde ilköğrenimini tamamladı. 1940’lı yıllarda memleketi Yozgat’tan Ankara’ya göç etti. Orta öğrenimini Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesi'nde tamamladı. 1955 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1956 yılında Yaşar Cankoçak'la evlendi. Beş çocuk büyüttü. 1958-1972 yılları arasında kaymakam olan eşinin görevi nedeniyle Anadolu'nun çeşitli ilçelerinde yaşadı. Gevaş, Alucra, Gerze, Saray ilçelerinde ve Kahramanmaraş'ta yardımcı avukatlık, avukatlık ve öğretmenlik yaptı.
       1972 yılında Ankara'ya yerleşerek Türk Dil Kurumu Derleme ve Tarama Kolu'nda çalıştı. Kültür Bakanlığı Yayın Danışma Kurulu üyeliğinde bulundu. Demokratik kitle örgütlerinin yeniden kuruluşu çalışmalarına katıldı. İnsan Hakları Derneği, Halkevleri, Dil Derneği gibi örgütlerde kurucu ve yönetici olarak görev aldı. 1978 yılında emekliye ayrıldı. 1980’lerde Ankara’da bir banka soygununa katıldığı gerekçesiyle tutuklanan ve dosyası Şentepe Devrimci Yol davasıyla birleştirilerek önce müebbet hapse mahkum edilen sonra cezası Yargıtayca bozulan oğlunun cezaevi günlerinde yaşadıklarını şiirine yansıttı. 42 gün (1986) adlı kitabında Mamak Cezaevi'nde süren açlık grevini anlattı. Yaşamını Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde sürdürdü.
       4 Kasım 2015’te tedavi görmekte olduğu hastanede hayatını kaybetti.
       İlk şiiri 1951 yılında Son Haber gazetesinde yayımlandı. Başlarda şiirlerinin konusu doğa, aşk, ayrılık, özlem iken, daha sonraları ise toplumsal sorunlar ağır bastı. 1980 öncesinde halkın yaşadıkları, onun da hayatına ve şiirine yansıdı. Daha sonraki şiirlerinde toplumsal sorunlara yöneldi. Gezip gördüğü yerlerden aldığı esinle zenginleşen ve coşkulu bir insan sevgisiyle yoğrulan şiiri, toplumsal sorunları, yaşam-halk ilişkisini öne çıkardı.
       Şiirlerinde büyük ölçüde folklor öğelerinden yararlandı. Şiir üzerine yazılarını biraraya getiren Şiiri Düzde Kuşatmak (1983) kitabında, halk kaynağına inme isteğini, "Halkta var olan öz ve biçimi diyalektik olarak yükseltmek, şiiri yükseltirken halkın yaşamının ve yaşam biçimlerinin yükselmesine yardımcı olmak" sözleriyle açıklar. Şiirleri pek çok dile çevrildi ve kırktan fazla şiiri bestelendi. Bestelenen şiirlerinden biri, Sezen Aksu'nun 1993 tarihli albümüne adını veren Deli Kızın Türküsü'dür. (Besteleyen: Sezen Aksu) Ayrıca kısa oyunlar da yazmıştır.
       Milliyet gazetesinin anketiyle Dağlarca'nın ölümünden sonra yaşayan en büyük şair seçilmiştir.
       Şiirleri, yazıları ve söyleşileri Adam Sanat, Düşlem, Hayal, Hisar, Kıyı, Kitap-lık, Körfez, Mülkiye, Öküz,  Sombahar, Son Haber, Türk Dili, Türkiye Yazıları, Varlık, Yasakmeyve, Yeditepe, Zaman vb. gibi dergi, gazete ve eklerinde yayımlandı.
       Şiirleri İngilizce, Almanca, Flamanca, Danca, İtalyanca, Bulgarca, Arapça, Lehçe, İspanyolca, Fransızca, İbranice ve diğer dillere çevrildi, çeşitli akademik çalışmalara konu oldu. 40'ı aşkın şiiri de bestelendi. Akın’ın bestelenmiş bazı şiirleri şöyle; Büyü Yavrum, Grup Yorum (1987), Edip Akbayram, Kemal Sahir Gürel (1988), Deli Kızın Türküsü, Sezen Aksu (1993), Siyah Beyaz (1989) Sevinç Eratalay, Beni Unutma (1989) Sevinç Eratalay
Gülten Akın'ın "Büyü Yavrum" şiirini Grup Yorum, "Deli Kızın Türküsü"nü Sezen Aksu, "Beni Unutma" şiirini de Sevinç Eratalay seslendirdi.
Ödülleri: 1955 - Varlık şiir yarışmasında birincilik ödülü, “Sığda”  adlı kitabıyla 1964  Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü, “Maraş'ın ve Ökkeş'in Destanı” adlı kitabıyla 1972 TRT Sanat Ödülleri Yarışması'nda Başarı Ödülü’nü,  “Ağıtlar ve Türküler” adlı kitabıyla 1976 Yeditepe Şiir Armağanı’nı, “Sevda Kalıcıdır” adlı kitabıyla 1991 Halil Kocagöz Ödülü’nü, “Seyran” adlı toplu şiirler kitabıyla 1992 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü’nü, “Sessiz Arka Bahçeler” adlı kitabıyla 1999 Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü’nü, “Uzak Bir Kıyıda” adlı kitabıyla 2003 Dünya Gazetesi Yılın Telif Kitabı Ödülü’nü, 2008  Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü ve “Beni Sorarsan” adlı kitabıyla 2014 Metin Altıok Şiir Ödülü’nü aldı.
Yapıtları:
Şiir Kitapları:
& Rüzgar Saati (1956, Varlık Yayınları, İst.)
& Kestim Kara Saçlarımı (1960, Yeditepe Yayınları, İst.)
& Sığda (1964, Kendi yayını)
& Kırmızı Karanfil (1971, May Yayınları)
& Maraş'ın ve Ökkeş'in Destanı (1972, T.D.K. Yayınları, Ank.)
& Ağıtlar ve Türküler (1976, Cem Yayınevi, İst.; Resimler: Abidin Dino)
& Seyran Destanı (1979)
& Seyran – Bütün Şiirleri (Rüzgar Saati, Kestim Kara Saçlarımı, Sığda, Kırmızı Karanfil,  Maraş'ın ve Ökkeş'in Destanı, Ağıtlar ve Türküler ve Seyran Destanı  adlı kitaplarının toplu basımı; 1982, Can Yayınları, İst., 336 s.)
& İlahiler (1983, Alan Yayınları, İst.)
& 42 Günün Şiirleri (1986, Alan Yayınları, İst.)
& Sevda Kalıcıdır (1991)
& Seyran – Toplu Şiirleri (Rüzgar Saati, Kestim Kara Saçlarımı, Sığda, Kırmızı Karanfil,  Maraş'ın ve Ökkeş'in Destanı, Ağıtlar ve Türküler, Seyran Destanı, İlahiler ve  Sevda Kalıcıdır adlı kitaplarının toplu basımı; 1992, Adam Yayınları, İst.)
& Sonra İşte Yaşlandım (1995)
& Toplu Şiirler 1956-1991 (Rüzgar Saati, Kestim Kara Saçlarımı, Sığda, Kırmızı Karanfil,  Maraş'ın ve Ökkeş'in Destanı, Ağıtlar ve Türküler, Seyran Destanı, İlahiler, 42 Günün Şiirleri, Sevda Kalıcıdır ve Sonra İşte Yaşlandım adlı kitaplarının toplu basımı; 1996, YKY, İst.)
& Sessiz Arka Bahçeler (1998, YKY, İst., 80 s.)
& Toplu Şiirler I / 1956-1976 (Rüzgar Saati, Kestim Kara Saçlarımı, Sığda, Kırmızı Karanfil,  Maraş'ın ve Ökkeş'in Destanı, Ağıtlar ve Türküler ve Seyran Destanı adlı kitaplarının toplu basımı; 2000, YKY, İst.)
& Toplu Şiirler II / 1979-1998 (Seyran Destanı, İlahiler, 42 Günün Şiirleri, Sevda Kalıcıdır, Sonra İşte Yaşlandım ve Sessiz Arka Bahçeler adlı kitaplarının toplu basımı; 2000, YKY, İst.)
& Uzak Bir Kıyıda (2003, YKY, İst., 80 s.)
& Sevdiğim Yaz Geldi Yine (Seçme Şiirler, Şiirleri Seçen : Turgay Fişekçi; 2003, Adam Yayınları, Adam Şiir Klasikleri, İst., 139 s.)
& Kırmızı Karanfil  - Toplu Şiirler I / 1956-1971 (Rüzgar Saati, Kestim Kara Saçlarımı, Sığda ve Kırmızı Karanfil adlı kitaplarının toplu basımı; 2004, YKY, İst., 160 s.)
& Ağıtlar ve Türküler - Toplu Şiirler II / 1972-1983 (Maraş'ın ve Ökkeş'in Destanı, Ağıtlar ve Türküler, Seyran Destanı ve İlahiler adlı kitaplarının toplu basımı; 2004, YKY, İst., 280 s.)
& Uzak Bir Kıyıda - Toplu Şiirler III / 1984-2003 (Sevda Kalıcıdır, Sonra İşte Yaşlandım, Sessiz Arka Bahçeler ve Uzak Bir Kıyıda adlı kitaplarının toplu basımı; 2004, YKY, İst., 146 s.)
& Celâliler Destanı (2007, YKY, İst., 46 s.)
& Kuş Uçsa Gölge Kalır (2007, YKY, İst., 44 s.)
& Deli Kızın Türküsü - Seçme Şiirler (Yayına Hazırlayan: Raşit Çavaş; 2012, YKY, Doğan Kardeş / Seçme Şiirler Dizisi, İst., 112 s.)
& Beni Sorarsan (2013, YKY, İst., 80 s.)
       Düzyazı Kitapları:
& Şiiri Düzde Kuşatmak (1983, Alan Yayınları, İst.)  
& Şiir Üzerine Notlar (1996)
       Oyunları:
& Toplu Oyunlar (1997, YKY, İst., 200 s.)
Hakkında Yazılan Yazılar:
1 Tahir Abacı, Yanık Kokan Karanfil - Gülten Akın Şiiri Üstüne / Yasakmeyve, Sayı: 4, Eylül-Ekim 2003, s. 13-18
1 Yücel Kayıran, “Ayraç İçine Alınmışın İmgesi” / Yasakmeyve, Sayı: 4, Eylül-Ekim 2003, s. 19-29
1  

       Bir şairi okumak onun şiirlerini okumaktır. Oysa has şairleri okumak, şiirine kanını, canını, bütün bedenini katmış şairleri okumak, aynı zamanda bütün hayatıyla onu okumaktır.
       Gülten Akın’ın siyasi bakış açısını şiirinde bulabilirsiniz. Kuşaktaşları gibi İkinci Yeni’ye ait olup olmadığını merak ediyorsanız, bunu da şiirlerinde bulacaksınız. Elbette doğa, aşk, ayrılık şiirlerinde de, ‘70 sonrası toplumsal sorunlarla (gözünün önündeki gencecik mücadeleci insanların da tanığıydı) dolu şiirlerinde de, modern şiire halk şiirinden ödünç alıp mükemmelleştirerek şiirine kattığı geleneksel formlarda da aynı Gülten Akın’ı hiç başkalarıyla karıştırmadan bulabileceksiniz.
       Ülkede yasaklar artıyorsa, çağa ters düşen gelenekler hâlâ sürüyorsa, erkeklik kavramı ve baskısı kadınlar üzerinde hâlâ sürüyorsa, bütün bunlara, sadece “kara saçları”nı keserek değil bütün dizeleriyle karşı çıkan bir Gülten Akın’ı baktığınız her yerde göreceksiniz.
       Gülten Akın’ın duyarlığını şiirlerinden siz de hissedebilirsiniz. Ama bu duyarlıklar, ucuz duyarlıklar değil, kendisini var eden, bütün benliğiyle birlikte bizi de içine alan, çekip çeviren, okurken etkileyen, okuma bittikten sonra da aldığımız şiir lezzetinin yanı sıra bizi de şiirin sonunda değiştiren bir duyarlıktır.
       “Ah kimsenin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya” derken aslında anlamsız bir geçmişe özlem değildir söylediği. O eski günlerdeki güzelliklerin, günümüzün “bencil hesapların buzlu sularında” nasıl yok edildiğini söylüyordur o dizelerde. Bu eski günlere özlem dolu bir ağıt değil, yeni günlerdeki bencilliğe, bireyciliğe şiirle yapılmış en güzel (hatta hayli sert) eleştiridir.
       Belki de toplum denilen o anlamsız ortalamanın dışında kaldığı için, “bende bir gülten kaldı / hangi bağa diksem yabancı” demesi bundandır. Elbette bu “yabancı”lık, bu uyumsuzluk, bazı eleştirmenlerin baktığında gördüğü gibi karamsarlık değildir. Aksine, karamsarlığı reddeden, gelecekten umut dolu günler bekleyen, belki yaşadığı günleri sevgisiz ve sorunlu gören ama gelecekten de hem kendi umutsuz olmayan hem de bizi kendisiyle birlikte umuda çağıran şiirlerdir bunlar.
       Şiirleri seçerken, Gülten Akın şiirine gençlerin ve onu ilk kez tanımaya yola çıkacakların seveceği, Gülten Akın’ı tanımaya uygun olduğunu düşündüğüm şiirler seçtim. Herkesin Gülten Akın’ı kendine. Bir başka seçici eminim bambaşka şiirler seçecektir. (Gülten Hanım, dosyayı gördüğünde, “ben seçseydim başka şiirler seçerdim” dedi.) Ama bunlar benim Gülten Akın şiirlerim.
       Şiirleri seçerken, Gülten Akın’ın her döneminden, her kitabından, bütün opus’unu örnekleyecek bir seçme yaptığımı sanıyorum. Umarım başarılı olmuşumdur.
       1933 doğumlu Gülten Akın, 1995’te, 62 yaşındayken yayımladığı aynı adlı kitabında, “bir roman kadar uzun bu tümce / -Sonra işte yaşlandım” diyordu. O kitaptan sonraki şiirlerine baktığınızda, 20 yıl sonra bile aslında ne kadar genç ve diri şiirler yazdığını göreceksiniz.
       Ne demiştim başta: Bazı şairlerin şiirlerini değil şairi okursunuz. Bu yüzden, bu kitapta seçtiğim şiirleri okurken, Gülten Akın’ı okuyacaksınız.
       Gülten Akın’ın şiirlerini değil, şiirlerindeki Gülten Akın’ı...
       İyi Gülten Akın’lar...

Raşit Çavaş

1 Gülten Akın

      Öykü yazarı arkadaşım Hakan Şenocak , Gülten Akın’ın ölüm haberini alınca Facebook sayfasında onunla tanışmasını anlatmıştı iki gün önce. O ana benim de tanık olduğumu belirterek: “... Gülten Akın'ı gördüm. Çevresinde okurları, sevenleri arasında oturuyordu. İbrahim'e ‘Gülten Akın burda. Tanıyor musun’ diye sordum. O da tanımıyormuş. ‘Gidip tanışalım öyleyse’ dedim. Biraz da çekinerek yanına gittik. Pırıl pırıl bir gülümsemeyle karşıladı bizi. Önce İbrahim, sonra ben, kendimizi tanıttık. Hep aynı gülümsemeyle, ‘Seni de tanıyorum, seni de tanıyorum’ dedi. Onur vericiydi. Birkaç dakika sohbet edip yanından ayrıldık. Onu ilk ve son görüşümüzmüş meğer.”
       Erdal Öz Edebiyat Ödülü'nün ilki 2008'de Gülten Akın'a verilmişti. Hakan’la Üsküdar’da buluşup Beyoğlu’nda Pera Palas’taki ödül törenine birlikte gitmiştik. Törenin ardından kokteyl salonunda tanıştık ve mütevazı tavrıyla çok şaşırttı beni. Ve yazık ki o günden sonra Hakan gibi ben de Gülten Akın’la bir daha karşılaşmadım; ilk ve sonmuş. O gün çektiğim fotoğrafına da yansıyor dost bakışları, o “pırıl pırıl gülümsemesi”... Şiir Feneri adlı internet sayfamda beş şiirine yer vermek için iznini aldım. Işıklar içinde uyusun. Şiiriyle yaşayacak.
       Kendisinin de dediği gibi “uyku”sunda şimdi o sevgili şair. Bugün Gülten Akın’ı Ankara’da, büyük uykusuna uğurlayanlar arasında olamadığım için üzgünüm.
      “Birileri sarıp sarmalamak
       İstiyor beni
       Uyku vaktin geldi
       Uyuya uyuya ölmelisin” Gülten Akın (kitap-lık, Mayıs 2015

6 Kasım 2015, Facebook
İbrahim Baştuğ

1 Birkaç yıl önce, yanlış hatırlamıyorsam, Erdal Öz Edebiyat Ödülü törenine şair arkadaşım İbrahim Baştuğ ile birlikte katılmıştık. Bu tür etkinliklerin en güzel yanı sevdiğiniz edebiyat insanlarını görebilecek, ayak üstü de olsa sohbet edebilecek olmanızdır. Nitekim İbrahim de, ben de tanıdığımız insanlarla sohbet ediyorduk. O sırada Gülten Akın'ı gördüm. Çevresinde okurları, sevenleri arasında oturuyordu. İbrahim'e "Gülten Akın burda. Tanıyor musun?" diye sordum. O da tanımıyormuş. "Gidip tanışalım öyleyse" dedim. Biraz da çekinerek yanına gittik. Pırıl pırıl bir gülümsemeyle karşıladı bizi. Önce İbrahim, sonra ben, kendimizi tanıttık. Hep aynı gülümsemeyle, "Seni de tanıyorum, seni de tanıyorum" dedi. Onur vericiydi. Birkaç dakika sohbet edip yanından ayrıldık. Onu ilk ve son görüşümüzmüş meğer. Şimdi hayatını kaybettiğini öğreniyorum. İnsanın soluğu tökezliyor. Huzur içinde uyuyun Gülten Akın...
 
4 Kasım 2015, Facebook
Hakan Şenocak

1 GÜLTEN AKIN

       Evet, ölünce insanlar ardında bir isim bırakır. Ama yine de bir adın değerini daha çok onun ölümüyle fark etmemizi mazur gösterir mi bu?
       Gidişinin kederi, değer bilmezliğimizin kederine karıştı bende Gülten Akın'ın.
       Neyse, güzel bir ülkedeyiz biz yine de; şiiri büyük bir ülkede. Şu giden(ler)e bir bakın! Sanki dağlar devrile devrile...
       Güle güle, Gülten hanım.
 6 Kasım 2015, Facebook
Ferruh Tunç
1  
Yazarla Yapılan Söyleşiler:
J  Şair ve Okuru: Gülten Akın / Mahmut Temizyürek / “Aslolan Estetiği Etik Kaygılar Altında Ezdirmemektir” / Yasakmeyve, Sayı: 4, Eylül-Ekim 2003, s. 6-11

Gülten Akın’ın Ardından:

Serin bir Ankara sabahında Kızılay'da gazete büfesine doğru yürürken Gülten Akın'ın kitap adlarını düşünüyorum. Herbiri daha duyar duymaz sarsan ve merak uyandıran imgelerin derinliğiyle çekiyor insanı.
Hayati Baki de benim gibi düşünüyor olmalı ki Gülten Akın'ın "Sonunda Yaşlandım," kitabını sıklıkla anarak adı bile şiir olması için yeterli derdi. Bense hep "Sessiz Arka Bahçeler"i daha sevdiğimi düşünür, bir kitap adı ancak bu kadar güzel olur derdim. Bir de "Kestim Kara Saçlarımı..."
Dün Gülten Akın'ı yitirdik. Daha seçim şokunu üstümüzden atmadan böylesine bir haberi duymamış gibi yapmayı yeğlemiştim. Sivas'taki barbarlığı dayanamayıp kahrından ölen Rıfat Ilgaz" ın haberini öğrendiğimde de böyle hissetmiştim. Gölcük depreminin ardından ölen Can Yücel'i ve Ankara katliamından iki gün sonra yitirdiğimiz Levent Kırca'nın haberini duyduğumda da...
Acının üstüne yeni bir acı, üzülmek için ne çok neden var da, sevinmek için hiçbir şey yok.
Titreyen parmaklarımla uzandığım Cumhuriyet Gazetesi'nin kapağında Gülten Akın'ın haberini görünce dün erteleyip yok saydığım acının hızla iliklerime doğru yayıldığını hissettim. "Ah kimselerin vakti yok / durup ince şeyleri anlamaya" dizelerini, şiire azçok meraklı olan herkesin ezberden bildiği bu dizelerin anası yok artık.
Aynı kentte yaşamamıza rağmen hiç karşılaşmamış olmamız büyük kayıp benim için.
Günün telaşesi içinde insanların hızla hoyratlaştığından yakınan Gülten Akın'ın bu dizeleri yazdığı yılları arar olduğumuz kesin. Dostlukların günübirlik paylaşımlara döndüğü ve ilişkilerde insanların birbirini tüketim nesnesi gibi gördüğü bir dönemden geçiyoruz. Zaman değersizleştirip yok sayma zamanı.
Aylarca hasbuhal ettiğiniz dostunuz bir sabah uyandığınızda ona ulaşacağınız bütün iletişim olanaklarını kapattığını görmeniz şaşırtmıyor artık sizi. Bir tuşa basılacak kadar hükmü var yaşanmışlıkların ve olanca samimiyetle kurulan cümlelerin.
İyi ki şairlerin dizeleri var. Gülten Akınlar olmasaydı ne yapardık.

5 Kasım 2015, Facebook

Selami Karabulut

Hiç yorum yok: