(1975, Samandağ / Hatay
- )
İlk ve orta öğrenimini Hatay’da tamamladı. Marmara Üniversitesi Teknik
Eğitim Fakültesi'ni bitirdi. Evli ve bir kız çocuğu babası.
1993 yılından başlayarak çeşitli radyolarda kültür ve edebiyat içerikli
programlar yaptı. Antoloji Şairleri Seçkisi isimli bir şiir seçkisi kitabı 2004
yılında Varlık Yayınları/Cep Kitapları tarafından yayımlandı. “Kuşak Edebiyat” dergisinin
yayın yönetmenliğini üstlendi
Şiirleri ve yazıları Ada, Akatalpa, Amanos Edebiyat, Cumhuriyet Kitap,
Damar, Kurşun Kalem, Kuşak Edebiyat, Mor Taka, Mühür, Öteki-siz, Patika, Şair
Çıkmazı, Varlık, Yaratım, Yasakmeyve, Yolcu vb. gibi dergilerde yayımlandı
/yayımlanıyor.
Ödülleri:
2005
Rıfat Ilgaz Şiir Yarışması’nda Başarı Ödülünü aldı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Ara (2016, Mühür Kitaplığı, İst., 94 s.)
Şiirlerinden
Seçmeler:
AFRA
Suyun kucağına meme uçlarını bıraktım
Uçurtmanın bir akşam
Bunu yapmasam koridor oluyordum /
koruyordum
Acıtmadan sildiklerine toplansın dikişlerim
Dizime yatırdığın dirseklerimden vur afra
gibi ürkek
Kilitleri körpe bir havanda onar
Sonra kur beni ayır parlaklıkları
dizelerime / düğmelerime
Kuşatmadan gelişine acısın eğilimlerim
Çamurdan bir başlangıç cümlesi miyim ben
Demir mi gerekli dilinize
Dökün beni sesimin ileri gelenlerine /
gelinlerine
Çoğalmadan gelişin için kanasın ilerisi
Sen bağışla bir defa dolaş kuyuları
yıkanmadan
Kuytulara yakınmadan
Doyur bizi benle beni bizden arındır /
yakındır
AKIŞAN
hiç de alışıyorsun gibi bir kuşku dökmek
değil
sonra birinin aşk oldum sanması
bir büyütmediğin kalınır bir de
büyütüldüğün
yaşlarla karışırsın yaşlar kuruyana karışır
bu da beni öyle bir sindirmek ki
yenilgi gibi duruyor tadının altında beni
bulmak
hatırlar dolusu ten artığı denemiştim
çözülen her düğmenin bana örtündüğü anlar
çünkü sende kalanlar ve morun haczi için
bir hücreden bir yalan çıkarabilirsin bir
de anahtar
alışıyorsun sonra aşk oluyor enstrümantal
büyüyorsun yanılgılar açıyor bir ay çiçeği
bir başka ay bir akasyaya keman adını
veriyorsun
sonra kan oluyor aşka bir nota
öyle bir keman barut koklamanın tadıyla
izler
bir çakılın bir pusuya çakılmasını
ve kayalar tırnak yangınlarından düşerler
izimin düşüne
yüzleri kanayana dek kaç adamdan alır
hırsını o tırnaklar
gerisi gibi keşke hiç keşke olmasaydı
gördün ya o kadar da kalabalık değilmiş
gürültüler
ama bir ses içinden nehirler çıkarıyor
aşk yüzüne yüzüne kapanıyor akıştım
sanıyorsun
sonra yapış yapış aşk kaçıyor içine
yanında fazladan sevgilisi olan var mı diye
bükülüyor
[yüzün
iki gözün fazladan tanrısı olan birini
arıyor
gerisi gibi herkesin dolacak bir boşluğu
oluyor
ya da boşalacak bir fazlalığı
keşke hiç keşke olmasaydı
ANAHTAR
İstemem bir kozalak içinde büyümeyi birden
Durduğum yerlere evcil dilekler kadar yakın
olmak istemem
“Biz gereğini yaparız” türünden arkası
yazılmış bir aşk
biz gerekeni uygunsuz dileklerden umacak
kadar yenik
ama yarımız sırlarının tutsağı, geri kalanlar
kendine bir sır arar
Beklemenin de bir salıncağı var kalmadı
yakınılacak bir yer
Biz sizi, size karşı birikince ararız;
derlenin şimdi
İstemem, düşmesin beklemenin güzellikleri
Durduğum yerlere ilişen söylenceler bizi
alıkoysun istemem
Sonra bağımlısı da olalım beklemenin;
kurşun haberleri
Beklemek için tutunduklarımızdan kopalım
“kavuşuruz diye ürküyorum” gibi cümleler
hazırlayın
bir başına ayrılık için karşılıksız acılar
toplayalım
İstemem bir ağlama aralığı kadar monarşi
Günlerin yarışı eşit koşullarla olsun,
istemem
Belki süre gelir çalınmış yılların
hatırları
Üstüme çökmüş denizlerle uyuşabilirim
İstemem bir köstebek kadar yerim olsun da
derleneyim
Hazır şeylerden konuşsaydık tanıdık
yaralardan, dahası
Hafif duruyor üstümüzde bir ölüme yüklenen
anlam
“Az kalsın” diyorlar tüm kabullere “az”
kalıyor durmadan
Ama anahtarımı kaybettim ki ne yazık, kapı
da aramızda mahsur kaldı
AYAK
SİSLERİ
Ben ölümün haritasını avucumun çiği gibi...
Güneşin hiç batmayan evlerinden bir
coğrafya kurduk annemle
Denizi gözümle avuçlar gibi sesime yürümek
için şaşkındık
Siz hiç söz diplerimden fener yapmadınız
anlaşılan
Hadi siz pamuk prenses olunan yüzünüzle
bakın hayata
Annem de yedi cüce çıkarsın her bir köz
pınarından
Ama gelemem evinize
Beyaz bir düğüm bizim güneşin rengi
Eğer ben deniziçi yorgan örtmediysem yorgun
kayıklarınıza
Vardır bir çelebi
...öpüyorum aydınlığınızdan
Islandınız mı
Cüceleriniz mi okşadı saçınızdan
Açın düşlerinizi annem geliyor
Dediğine bakılırsa güneş doğurmuş babamı
Hep gülümsemem bundan
Ben ölümün haritasını avuçlarımdan
temizleyeli...
Benim de bir harfim eksik bazen ‘hazin’
gibi
Çok geldiği zamanlar da olmadı diyemem
sözcüklerin
Kim ‘yara’ kalmak ister
Tam da böyle zamanlar dönün ayağa
Bakın hayatın bir ucuna geniş açıdan
Ve bir ucunda geniş uykudan kepenkler
Sırtından gözlükler çıkaran bir avluyum ben
Siz bakınca ben de görüyorum
...üşümedim salıncağınızda
Gerekmiyorsa kımıldamayın
Ama ben gülümsemeden
Sizin evinizde gülümsemez yağmurlar
Boşuna bulutların altını bağlamayın
BİR
BUÇUK
istersen herkesi şubata ekleyelim bizi
içine almayan
aylardan düşülsün bir buçuk kitap taksim
gezisi
bu ne duygusal bir içimize su serpme hevesi
ne zamandır bu üniforma aslanın ağzında ki
heyecan
sanıyorum, her rekabet gibi içinden bir
küçümseme
nöbeti geçiyor, mazur görmek öngörülmüş
öyle de beyefendi görünüşlü ve gülüşlü
otobüsler
bize hep gönül kapısı açık ve bir o kadar
kurşunlara
eziyet etmenin tanımsız kederini alıyor
içimizden
nasıldı sudan düşmek gecenin dili olsa,
görüntüsü
var ama istersen, kendini sesine tanıt
taksime tünel açan düşünsün dünyanın
merkezine
kalbinden inmek bir buçuk insan meselesi
ama nasıl bir şey ki dizi izleme endişesi
dahası kafatasıma finans formülleri
çizmişlerdi
beyefendi gibi çocuklarını gelip alsın mı
anneler
sonra “Taksim'den
bizi çıkardınız mı sevgili
ağbilerim,
gezi'yi aldınız mı elimizden?”
siz ve köpük hizmeti veren, evinden utanan
zebani
ama baktım ki bizi izleme endişesi
beğeniyle
daha kinsel bize izlenmemiş bölümler
gerekli
her sokağı bir masalın adına vermenin
en güzel yanı saat bir buçuk resimleri
taksimin kapağını açmışlar ben seslendirdim
ve dahi gazı kaçmış bir buçuk saat
resimlerini
pengueniyle vardır değişmek isteyen
Akatalpa,
Sayı: 176, Ağustos 2014
ÇAN
VE EĞRİ
bak bu şakayı rüzgâr sanmasak sonra ne
yaparız
kendine gelmek, şarkılar ve sabrımızı
sınamak olmasa
yalnızlık gibi ölümü de abartıyor
olabiliriz miyiz, sonra
bak şu yargının netliğine yalanın benlik
gösterisi hem
neden böyle her esintinin peşinde yancı ve
daha yabancı
bir şeysiniz dedikleri itiraz yüklenmiş
ölüm haberleri
yoksa ne yaparız sözler olmasa sonra
sözcükler
artık adımız mesafe, aramıza zaman girdi
bak şu karganın kinine, çiçeğin dinine,
ağacın evini
savunma sevincine, doğmamış bir şey için
savaşma
hazına, ama bak melodiyi itiraz
gösterişinde
arayıp yarına “su taşıyan kilise papazına”
sonra
ne yapardık boşluklarımıza sıkışan şu
harfler olmasa
kitapları ve ölümü de anlamıyor olabilir
miyiz?
ya da yazı yazma imkânı öyle herkesi
bulmasa
sonra bak şu yarın sevgisine dün ve bugün
dengesine hem neden böyle her üzüntünün
peşinde bu denli yabancı ve daha abartılı
bir şeysiniz
dedikleri anlam yüklenmiş ölüm yöntemleri,
yoksa ne yaparız ‘orada ne işi var’
diye sormak olmasa, zorlama yazgı ve
tarihler
ama bak şu tencerenin ettiğine çatalın
kemanla
işbirliğine, bak şu yaşı geçkin meydanının
dünyanın ekseninde dönüşüne
ama diyorum her şarkıyı rüzgâr sanmasak
Akatalpa,
Sayı: 181, Ocak 2015
DAĞINIK
dünlerden bir gün üzere, devamsız
düğüm içenden fayda umarsın
bakarsın ya da dağınık yasak toplamışız
öylesine adı olmamış
yolculuklar madem bir yanımı andırır,
bir yanım da kavuşmaktan öte aşırı ayrılık,
birisi "sus" sesinizde davet arar
bu defa daha kusurlu yaprakları olsaydı da
günlerin,
yazmamıştı dediğimiz takvimler o yaprağa
itiraz gibi
ertelenmesi muhtemel iktidar gibi
yuvasına dönseydi de kavimler,
yine de kimliksiz bir tümce yapayanlış
ilerliyor
her yalan yürürlükte aralıksız
"sus" sesinizde davet aşırı
yığınaklara çalar
ne zaman yüzünüzde belirsem
zamansız telaş ve aşırı ayrılık
bir dağınık olanaklar vaat ediyor
bir de olağan sabahlar deneyim açısından
Yakından gözleriniz ve unutulan her yeni
daha tetikte, uykular sahibini arıyor
birisi "sus" sesinize aşırı
yığınaklar arar
istedim ve derin bir çocukluk gezindi her
yağmuru.
-pek duru- diyorum, biliyorum henüz
bana yeter avuçları, bir de içlerindeki
ılık.
kırsal alanlardan taşırdığım smokin yaması
bugün daha tüzel gezinen bir dekolte
bir şehirli telaş daha bitiyor; aşk
kutluyor yakamı...
Akatalpa,
Sayı: 80, Ağustos 2007
MASAL
adım cümle içinde geçsin istemedim ama
neden
bensiz kurulmuş cümleler bu denli neşelidir
bir kartvizitten geçiyordum uğradım dediğim
adımlar
sonra böyle bir çember içinden elini sıktığım
kadınlar
beni kartvizit sanıyor ki, işin aslı adım
cümle içinde geçsin istemedim, geçilsin
istemedim
kendi resmini eksik çizen bu ressam
size güven telkin etmiş olabilir ve bir
güvencenin
ödünsüz yanları yetkin ellerde böyle
kirlenebilir
bir kartvizitten geçiyordum uğradım dediğim
zamanlar
sonra böyle bir çember içinden seçtiğim
yalanlar
belki dedim olabilir bu güvencenin ödülsüz
yanları
ama yeni bir künye için yardım istemenin de
kalmalı
inandırıcı yanları, bir çapsız söylem saati
kapımı zorluyor
öyle de bir şey içinden kurtaramadım
kimsecikleri
kaldı ki bunca melaike içinden düşünceden
suçlanmanın
şöhretle bağını ben bozmadım ve hangimizi
örtmek istemedi ki
rusya mahkemeleri, dahası mümkün olmasa
çar Petro’nun mütedeyyin vasiyeti içine
nasıl sığsın
beni yarına gömmek isteyen onca içkisiz
İtalyan şiir matineleri
ben bozmadım bu yolları hem Singapur’da
hava yollarına asılı onca halk taşlayan İsa
heykelinin
adını kötüye ben çıkarmadım ama ben
bozmadım
hem yasaklayıp hem cennetle aranızda köprü kurma
imkânları adına arz-ı endam etmiş bir kpss
ninnisini
Aslında tüm bunlara ne gerek biraz bana
biraz kendine müslüman onca şirketten
öneriler var da ben asıl herkesin
kuyruklarda
arayacağı bir roman yazma derdindeyim,
kimse bilmiyor
beni anlamıyor hiçbir avuntu tüm konular
kamulaştı,
sınavsız kimseye konu verilmiyor ve dahası
halkların
yoksunluk masallarını belediye divanı
yazıyor
ne yazsam kamulaştırır içimdeki gardiyan
adımın geçebileceği cümleler hızla
yalanlanıyor…
Akatalpa,
Sayı: 165, Eylül 2013
SARKAÇ
kabul, seviyorsan git komşular sevinsin
sonra gelirsin resimler içinde susmak adına
korkarım gündemi yürüdüğün topraklara
isim aramak olanın çocukları evinde uyuyor
evimde doyuyor senin ölmeyi unutmuş göz
bebeklerin
azim dersin tabut manzaralı kilimin olur
direnmenin basit bir fizik kanununu oluşuna
inat
senin alyuvarların var okyanus malı
benim nefesim bir köprüye saz çalar
parlak kararlar taşıyan gemim var senin
neden olmasın
kabul, şaka gibi bir şey yaptım
ama bir şaka böylesine çadırlar yaksın
bir kitap bir vicdanı böyle ıslatsın
sonra aziz dersin cenaze olur,
direnmenin basit bir ticari kural gibi
anlatılamaması
beni de incitiyor bu denli derin uyumaya
inat
sadece benim adını koyabildiğim bir mahremin
var
diye senin de neden haremin olmasın
bakarsın gündemi ördüğün duvarlara
kur yapmak olanın uykusu aralamak senin
işlevindir
kabul, direnç bu ışığın kalbidir ki bahçeyi
aydınlatan bir kandil ay ışığını kirletir
demek de neyin nesi
bırak o vakit karanlık daha şeffaf
gibi durmuyor, önümüzü kesme hevesi
asıl münafık, sulardaki kireç oranı
salça desen masumiyetin simgesi
olacak kişi değil, kabul ama bir biber
böyle gaz yapsın
sonra bir “mutlu” böyle caz yapsın, kabul
sonra
biriniz öpsün gözümden biriniz nişan alsın…
kabul, seviyorsan gidersin konuşma burada
biter
susarsın adına vandal denir bir de talihten
gelir
alınmazsın, ağaç süslersin evde uymanın
haritası gibidir…
Akatalpa,
Sayı: 170, Şubat 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder