Hakkı E. Giderer’e
Buzlu gece mavisi... Doğum kliniği...
Ankara garından çığlıksı sesler işittik.
Ölüm cam kuvözde nabız yokladı durdu.
Birbirimizin gözlerine, bakmadık.
(Camdan aylı geceye, bakmadık.)
Camda bakışlarımız karşılaşmasın!
Bakışlarımız, bir sokak lâmbasının altında
nöbet tutan ölümle karşılaşmasın!
Rahimde erken bir boşluk duygusu
ruhumuzun çeperlerini tekmeledi durdu.
Başlamamış bir hayatın telâşı sardı
ışıklı koridorların çiğ sessizliğini.
Opera’da bir hayâlet baba, kezzaplı yüzüne
ay maskesi taktı. Susup, ölümün
hükmünü bekledik. Nöbetçi ölümün.
Sıhhiye’de Hitit Güneşi öylece durdu.
Ay öylece durdu; hiçbir şeyi imlemeden.
Hastane camlarında hemşireler aysardı.
Hava ilâç kokuyordu. Buz mavisi E.K.G.
monitörleri,
bebeğin yaşamak şehvetini sınadı durdu.
Hemşireler, endîşenin şefkatli kız
kardeşleri,
ölüme kayıtsızdılar ama, ölümün gizli
emriyle
işaret parmaklarını şehvetsiz dudaklarına
öptürüp
bizi bir ay sessizliğine davet ediyorlardı.
Cam kuvözdeki bebek, katılmış ağlamasıyla
hızla merdivenlerden inen pelerinli bir
babayı
çağırdı durdu; nöbetçi eczanenin endîşeli
(turuncu)
ışığına doğru, dolunayla mayalanmış bir
dehşete doğru...
“Korkuluk”
adlı
kitabından
Cem
Uzungüneş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder