-Engin
Turgut'a-
yakup’u ben çağırdım edip ağbi
gelince ortaya çilingir sofrası, yeşil
zeytin
ve kalp ağrısı. zamanla geçer dediklerinden
yaralı kurbağaları konuşacağız, istanbul’u
ve seni
sirkeci’den binecek trene
kestaneci halil’den bir kese sıcak cebine
müzik ve kuşlardan tören alayları yok
sade, eksiksiz geliyor yakup
gül çürüğü bir gömlek, üç diş acı ve hiçbiri
gerisi bildiğin hikaye edip ağbi
yakup gelince edip ağbi
elma kokulu fotoğraflar çektireceğiz
amasya hatırası. oradan mardin’e bakar gibi
süryani
rahatını kaçırdığımız karıncalara
üzüleceğiz
bir çiçeğin yürüdüğüne, bir evin bir eve
taşındığına
meselâ edip ağbi, iyi şeylere inanacağız
yaz geliyor, kapı önleri unutkan olur
geçmiş zaman yağmurlarını eskite eskite
sırtımızda
bir bozkırı boydan boya düşüneceğiz
yakup’u ben çağırdım edip ağbi
birazdan iner, birazdan yüzü avluda
öyle uzun bir şiir gibi değil üstelik
uzak beyaz, kısık mavi bir coğrafyadan
içimizden biri gibi yani, girer kapıdan
sonra sokağın dili sonra uzun boylu bir
şarkı
seyyan hanım bir kadeh daha koyuyor masaya
yakup gelecek. -o gözler bana eskisinden
yabancı-
akşamcılar, mahrem yalanları ve mahalleli
üç beş kedi daha
kimse kimseyi kırmayacak edip ağbi
bir meleğin ağzından su içer gibi şiirler
okuyacağız
ve akşam trenlerine bineceğiz, kentler
boşalınca
yine sabah yine dilimizde rakı kiri
yakup’u ben çağırdım edip ağbi
gelince ortaya çilingir sofrası, yeşil
zeytin
ve bir cep kestane. zaman da geçiyor
dediklerinden
“Dünyanın
İlk Sabahı” adlı kitabından
Ömer
Turan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder