(23 Ocak 1951, Yavuz
köyü, Şavşat / Artvin - )
Şair ve yazar. Şafak Onur imzasını da kullandı. İlkokulu köyünde;
ortaokulu Şavşat’ ta ve Ardanuç’ta okudu; liseyi Artvin’de ve Çankırı’da
tamamladı. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü (1978) mezunu. Anadolu
Üniversitesi’nde lisans tamamladı. Liselerde edebiyat öğretmenliği yaptı. Bir
zaman kendi kurduğu YABA (Yayın Basın Ajansı) adlı yayınevini yönetti. O
günlerde Soluk ile Gündeş Kırkbinler adlı iki derginin çıkmasında katkıda
bulundu ve yazı işleri müdürlüklerini üstlendi. 1982 yılından sonra AYKO’da
Eğit/Bilim dergisinin çıkmasını sağladı. 1983 yılında yayımlanan “Dört Mevsim
Türküleri II” adlı şiir kitabından dolayı gözaltına alındı, 1402’ye göre
öğretmenlikten uzaklaştırıldı. Kitabı toplatıldı, aklandı ve beş yıl sonra
mesleğine döndü.
Devrimci Sanatçılar Derneği, AYKO
(Ankara Yayın Üretim Kooperatifi), Edebiyatçılar Derneği ile Cumalı-Seferis
Gökyüzü Kültür ve Sanat Derneği kurucularından oldu, yönetimlerinde bulundu.
İlk kitabını 1968 yılında bir arkadaşıyla çıkardı “Öğrencinin Dünyası” (öykü,
deneme).
Orta öğretim için Türkçe, edebiyat ders
kitapları yazdı. Şiir Coğrafyamız, Toplumsalcı Şiirler Antolojisi gibi
yıllıkların çıkmasına katkıda bulundu; birçok derleme yaptı. Eğitim dergileri ile antolojiler hazırladı. 1989
yılında Damar Yayınevi’ni, 1991 yılında Damar dergisini kurdu. Damar Edebiyat
Dergisini on yedi yıl (201 sayı) aralıksız yayımını sürdürdü ve Damar
Yayınlarını yirmi yıl yönetti.
Kısa sürelerle özel dershanelerde çalıştı. Kooperatif ve inşaat işleri
yaptı. İzmir’de yaşıyor.
İlk ürünleri 1964 yılında Varlık,
Tarla, Sanat dergilerinde yer aldı. Yazı ve şiirlerini sonraki yıllarda Çinikitap, Damar, Evrensel Kültür, İnsancıl,
Karşı, Kavram Karmaşa, Pencere vb. gibi dergilerde yayımlandı.
Düzyazılarında sanatın felsefî ve çağdaş sorunları ile yaşam pratiği ile
ilişkisine eğildi. Güncel, toplumsal konuları işleyen şiirleriyle tanındı.
2004 yılında şiir kitaplarının yeni basımları Damar Yayınları tarafından
yapıldı.
Ödülleri: “İnsanım Arıyorum”
şiiriyle 1992 Kültür Bakanlığı Ödülü’nü, “Dört Mevsim Türküleri” adlı eseriyle
Çocuk Hakları Derneği’nin 1993 yılı En İyi Çocuk Kitabı Ödülü’nü, “Yaşadığımız
Kimi Saatler” adlı dosyasıyla 2004 Ş. Avni Ölez Şiir Ödülü’nü aldı.
Yapıtları:
Şiir
Kitapları:
& Böldüm Yüreğimi Avuçlarına (1976, Tekyol
Yayınları)
& Dört Mevsim Türküleri 1 (Çocuk şiirleri,
1978, Yöneliş Yayınları)
& Dört Mevsim Türküleri 2 (Çocuk şiirleri,
1983, AYKO Yayınları, Ank.),
& Sevmekten Başka (1986, Öğretmen Yayınları)
& On Yıl (1991)
& Dört Mevsim Türküleri (iki kitap birarada, 1993, Damar
Yayınları, Ank.)
& Kırkbeşlik Aşk Yalnızı (1997, Damar
Yayınları, Ank.)
& Hayata Ufalanmış Şiirler (1999, Damar
Yayınları, Ank.)
& Yaşadığımız Kimi Saatler (2004, Damar
Yayınları, Ank.)
& Şivan, (2010, Kanguru Yayınları, Ank.)
& Kâğıt Kesiği (2011, Kurgu Kültür Merkezi Yayınları,
Ank., 96 s.)
Öykü
Kitapları:
& Efendilik Yollarında (Gençlik öyküleri, 1999, Damar
Yayınları, Ank.)
Deneme, İnceleme, Eleştiri Kitapları:
& Geleceğe Yazılmıştır (2003, Damar Yayınları, Ank.)
& Şairin Hayat Eğrisi (2004, Damar Yayınları, Ank.)
& Damarımıza Basıldıkça (2005, Damar Yayınları, Ank.)
& Kendilik Sürecinde Şair/Şiir-Vicdan (2013, Doruk
Yayınları, Ank., 128 s.)
Derleme Kitapları:
& Manifesto Yerine (1990)
& Enver Gökçe Üzerine (Eleştiri-tanıtma-inceleme ve söyleşiler,
Metin Turan ile, 1991)
& Bedrettin Cömert / Sanat Üzerine (1991)
& Şiir Coğrafyamız (1997, Damar Yayınları, Ank.)
& Şiir Coğrafyamız (1998, Damar Yayınları, Ank.)
& Şiir Coğrafyamız (1999, Damar Yayınları, Ank.)
& Şiir Coğrafyamız (2000, Damar Yayınları, Ank.)
& Toplumsal Şiirler 2003 Yıllığı (2003, Damar
Yayınları, Ank.)
& Toplumsal Şiirler 2004 Yıllığı (2004, Damar
Yayınları, Ank.)
Şiir
Hakkındaki Düşünceleri:
ü “1. Şair ve şiir ne
ağırbaşlıdırlar ne de deli dolu sevgili şair adayları!
2. Şiir yerine göre kişner; kimi çığ
olur, kimi dalgın bir göl, kimi sel olur, katıp götürür her şeyi; kimi gözyaşı
olur, sağaltır yaraları; kimi yıldırım olur, yakar her düştüğü nesneyi; kimi
sarhoşa söz, kimi de sofuya köz olur yerli yersiz; kimi sahralarda eser, kimi
mevzilerde ses olur, kimi ölümlerde son söz...
3. Eskimekten korkulmaz, yeniler gelir,
eklenir; eskimeyen hiçbir şey yoktur, şair de şiir de buna dâhil.
4. Şiir fetişizmi hayatı ıskalar; şiir
fetişizmine bulaşmayan şair, uğruna savaşılacak başka değerlerin de farkında
olur; çünkü tapınılacak bir şey değildir şiir; ancak başka şeylerden çekinenler
tapınmaya ihtiyaç duyarlar.”
Şiirlerinden
Seçmeler:
DÜŞ
ÖNCESİ
Kapımızı çaldığında kırmızı düşler
parka gidelim
kalplerimizin adını verelim ağaçlara
bir de ok, dudaklarımıza teğet geçen
iki sarı ok...
kanamasız bir aşktan emin olalım,
sonra mutluluktan olmazsa aşk
uğrunda yemyeşil ölelim.
Sen kumral minnacık bir kızsın
saçların boyundan uzun
gözlerin yüzünden büyük
bir yürek taşıyorsun
che'nin yüreği,
venüs'ten çalınmış elmacıkların,
ellerin maharetli ve narin
monaliza'dan alınmış,
bir kalp taşıyorsun ki
vera'ya, nâzım'a eşit.
Sonra iyilikten olmazsa aşk
kapanalım, bir çiçek gibi ölelim.
GÜZEL
ÇABA
Nif dağının omuzlarına oturunca gün
çapayı vururum ayrık otların köküne,
çıplak ayaklarıma üşüşür karıncalar
sanki içim dışıma sürgün.
Buduyorum hayın dallarını kirazın
önüme seriliyor ovada yeşillikler
börtü böcek çatırdayan toprağı dinler
alnı yırtılır o an fundalıkların.
Taş söker, yerine fidan dikerim
kime dikerim, ovanın şafağına,
kime ekerim, ülkenin sapağına
ağarır ve yeşerir karanlık.
Ayva durur sarı şapkasıyla dağa karşı
zeytin silkelerim ay ışığına doğru
bir görseniz bendeki yarışı
kışa omuz atarım sırtlanırken hayatı.
Türküler düşer o an yağmur yerine
yalnızlığımın örtüsü olurlar
bu yüzden kapım her şeye açık
gelenler başım üstüne dururlar.
Sonra yıldızlar dökülür yapraklarla
beni üzüyor dünyanın hâli işte
güz gibi bir keder oturur şurama
ayağıma dolanır gölgen eve girişte.
Otur eşiğe biraz daha bekle
al sevgimi yorgunluğumdan gülüm
aşkına sür, ellerinin beyazına ekle
başımdan aşkın belalarla meşgulüm.
HAYATLA
UFALANMIŞ ŞİİRLER
1
Yumruk:
bir kuşun
kör gözünü taşıyan
bir eylem akla kara arası
sağa yeltense
selameti olur tanrının
sola yeltense
gurbete doğrulur yolu
dönülmez bir gecede
Durup nöbetçi bir askerin
tam şakağına yakın
okudum gözlerinden yumruğu
bir keman ağlayışı vardı onda
yüreğini yırtıyordu dağların
omzuna yaslandığını bilmediği
2
Başını dondurdu cinayet
nasıl ki başını döndürdüyse aşk
çözmek için donunu
mermi sıktı
asalak bir baruta bastı
döndü kendine
döndü kendine
ısıttı ellerini
cinayetin kanında
3
Bir bulut orda
gebeliği örseliyor
nereye yağarsa bereket
neye değerse sağlık
muşmula suratlı toprak
kıskanç bir kedi
eğiriyor yününü
tarihin eğrisiyle
geriye doğru
4
Geceyi dinledim söğüt dalında
su dereyi yudumladı
gece dönüp bana
söyletti çocuklarımı
vur babaya babaya vur
kırık bir dere yanı başında
dökük bir türkü
sesini gizliyordu
sesinde yaprağın
söğüt dal pancar mantar
serilmiş uyuyordu alacakaranlıkta
dere kırık
su mutsuz
ben yorgundum
çocuklarımın unuttuğum
göz pınarlarında durdum
ve gerçekten yorgundum
bilmezlerden arsızlardan
bir geyik baktı geçti
karga üzüldü uçtu
başka da
acısını bilemedi hiç kimse
ölüme beş kala bir ömrün
5
Başka bir güz
başka bir hüzün
yüreğimin burcunda
felç olmuş bir anne
ben hep bunun için
kıyamadım bir annenin
bakmasına bahçe kapısından
çocuklarına
ben işte
vazgeçtim taş basıp bağrıma
hasretleri öpe öpe
böylesine
yüreğimin burcunda
felç olmuş anneler
hüzün onların gözlerinde
güz benim
direngen bir hayatın
taş yüklü vagonu
6
Silkinip kalkamıyorum
tozlu bir düşten
yağmur buluta yağıyor
yüzdürüyor kayık denizi
tutunduğum yosun baston
kökü derinliksiz
baldırları kanyak
kambur bir devenin
sanki sürünüp giden hörgücü
bu yük canım
bize çok
bu yük bize çok
bir sevdanın tomurcuğu olmak
bir yolcunun bilinci
yakılmış bir gülün dili
olmak bize çok
köylerin tozan enkazında
7
Kız yurtları
erkek yurtlarına karşı
savaşları uykusuz bir düşün
öpücük tufanı
camdan cama
ışıkla, fenerle, ayla
evlere gönderilen isyanlar
sönüverir merdivenlerde
bir tutam çiğdem gibi
halsiz düşer
okşanan aşklar
çünkü onlar
tutulmamış defterlerde gezinen
birer gölgeydi
isyanlar
isyanlar
bununla aştı kendini
o çocuklar
8
Seni sevdim dedi şair
uğultuda kaldı rüzgâr
kıyı dalgaya vurdu
yıldız dünyaya
Seni sevdim dedi şair
iki kuş düştü yıldızdan
iki gönül dalgaya tıptıp
iki kaptan gibi
Seni sevdim dedi şair
ipekten ölüm çağıydı
taş
taş ayrılıklar
içindeki güneşi
ne yana koydu şair
Pencere,
Kasım-Aralık 1997
İÇTEN
DEĞİLSE BUNCA ŞEY
Bir kül yığınıdır içten değilse söz
içten değilse, sırsız bir aynadır dostluk
sevgi değilse içten, bir yüzüdür ölümün
renk içten değilse, ezgi içten değilse
karanlığıdır huzursuz bir aydınlığın
içten değilse şiir
çarpar bir tezgah gürültüsüyle
yüzümüze bir şamar yankılanır.
Yaşamak içten olmaktır her uyanışa
acılar kaygılıdır ve korkak
sevinçler kaygılıdır ve kaypak
nedensiz değildir barışla başlamak güne
her yorgunluk, dilimize varmayan dilek
her kargış, her feryat
nedensiz değildir içerde
ve dışarda akan bir hayat.
İçten değilse saat, kapı tokmağı
balarısı, köpüren kahve, savrulan sağnak
intiharlar, esriklik, bir tutam başak
susturulan rotatif, konuşan bu kız;
yaşamaki sevmek ve acı çekmek
bir günde bin parçaya bölünmek
bir boşlukta sallanmaktır
o zaman...
ONYIL’dan
Ey sevgili
şiirimin bir yerinde sen
sonsuz tahammülsün
selamını aldım ağır sorgudaydım
hafifledi ağrılarım
sigaranı vermediler ekmeğini
biliyorum büküldü boynun
kuzusu ayrılmış bir koyun gibi
dağıttın saçlarını yoldun
gecelerde is tutmuş gibi düşlerin
hep kara hep korkunç hep koşmaca
yürüyor çocuklarımız yalnızlığa
öfkeni öğrendim gördüm düşümde
kapıları bir bir zincirleri bir bir
kat kokunu da sözcüklerime
şiirim bitmesin sensiz
uzarsa zamanın övüngen dili
onyıl bitmeyecektir bil ki
ve sürecektir şiirin serüveni
ÖĞRENDİM
İLKİN YAŞAMAK NE
bir gün görmüşüm ki
onca yıl suladığım fide
beslediğim dal
başkasına tohum verir
başkasını serin tutar
bir gün görmüşüm ki
ağzımda sandığım bal
başka boğazlardan akar
“Böldüm
Yüreğimi Avuçlarına” adlı kitabından
ÖMRÜMÜZ
İKİ KİŞİLİK
Nereden başlar bizim ömrümüz;
seni susamışçasına öptüğüm yerden,
nasıl ki sevmenin sınırı yok
yok ortak ömrümüzün sınırı da.
Bir cinayet işlersek ilk ve son
o, kıymak olacak ömrümüze,
elimizin dilimizin kararıp susması,
zifir bir gecedir ki pencereden girecek.
Silinince gözümde yüzünün izleri
sözlerinden dağlar çizemediğim gün kafamda,
kalbimde renkli serçeler uçuşmadığında
artık mevsimleri de kalmamıştır bu ömrün.
Bizim ömrümüz nereye kadar;
güneş çığlık çığlığa yürürken içimizde,
sokaklar gülümserken, sakin öterken kuşlar
ömrümüz uzar ve şefkatle bakabiliriz
yaralarımıza.
İki kişilik bir ömür hiç tereddütsüz
herkese yeter o zaman,
kanayan yürekler de kalmaz,
şarkılar da bir kuzuya melemez.
YAŞ
GÜNÜ
Erdal
Eren’e bir özür
Ah çocuğum benim!
biz hâlâ ne güzel yaşıyoruz
korku sahnesine gerili
gözlerimizde pembe bir perde…
Altmışına vardık da bugün
silindi yorgun duygularımız
parçalı anılarımız dirildi karlı bir tanla
kemirgen bir kargaşanın sisinde
durulmuş bir gökyüzü sancısıdır bu;
her rüzgâr estiğinde
bataklıklarda büyüyen okaliptüs yüküyle
teprenip durur yenilgiler altında...
Ama bukalemun renklerin ortasında
bir renk olarak kalacaktır
bu başkaldırışın sahibi,
o nazlı ve direngen sürgünlerin
yeniden çanaklar açan çiçekleri...
Dârda, boynunda kabaran ve
bir an kilitlenen deli kanın
bir başka kalpte vuruşmasıdır,
yere düşen ayakkabılarının
ortadoğudan fırlatılıp
çakılmasıdır bir emperyalin kalbine.
Bu sürüngen süreçte
koltuğumuzda taşıdığımız zehrimizle
ah çocuğum benim!
biz hâlâ ne güzel yaşıyoruz
parçalanmamış gözbebeklerimizi dikerek
soğuk alacakaranlığına bir eski sabahın…
YAZA
GİRİŞ
İğde kokusu söndü,
yaz düşürdü sıcağını acılı bir iğneyle
ince giysili yastığımıza
o kalabalıklığında deniz kendi hâlinde
yalnızlığıyla girdi aramıza…
Bana kalırsa ömrüm erik mevsimi
yeridir söylemenin:
“nasılsın ey ruhum, nasılsın?
dağlar anlamadı ki yalnızlığımı
insan anlasın.” *
Ah kalbim bir tek sen yollardasın
hep birileri eşlik ediyor sana,
oysa elimi nereye koysam
boş bir fanusa düşüyor
elimin ateşi kızgın bir neme dönüşüyor.
* Osman Namdar
YENİLİK
SEVİNCİ
"okşayınca
saçımızı babamız, evimiz çayır çimen"
Arzu
K. Ayçiçek
Yeni bir kışa gözümüzü kırpmadan daldık
yeni bir bahara büründük yaprak çiçek
birlikte
yaza bulandık yepyeni bir güneşin koynunda
ve şimdi yeni güze merhaba...
Heyecanlarımız da ipek yenisi
şans yeniden tırmanmakta doruğa
ikimiz birbirimize yenilikler verdik bak
şafak yeniliği, yol yeniliği, gece yeniliği
...
Ah ülkem, o da yenilenecek
yenecek bütün uğursuzları, bir tek o eskiyecek,
evimizde mutlu haberler dinleyeceğiz
ve biz mutlu çocuklardan öğreneceğiz
yarınımızı..
YILMAZ
kapadılar aydınlığı zindanlara
zindanlar aydınlık şimdi,
çiçeği tomurcuğunda
ağacı bir filizken
sıkıştırdılar iki taş arasına
taşlar çimenlik şimdi
her gediğinde taşların
bir meyve gözeder şimdi
onurlu yaşamanın sevinci
ne de büyük kılıyor kişiyi
ne de güzelleşiyor
her uyanışta insan
atarken tan
kitlelere ışık taşıyor işte
yılmaz’ın hayatından.
“Böldüm
Yüreğimi Avuçlarına” adlı kitabından
YÜZÜNDEKİ
PAPATYA TARLASI
Deniz yürüyor bir ben rengiyim teninin
kaldırımların gözlerinde tren sesi
ellerim uçak ıslığı ve vapur iniltisi
bakışlarım
bütün seslerde adımlarım saklı
İşte böyle girdim papatya tarlasına yüzünün
kapılar kolay açılsaydı girmezdim
akşama kahveler içtik bir dolmuş koltuğunda
kaç tur attık kim bilir on milyonluk
şehirde
Sevgiyi kundağından indirmekti niyetim
atım yoktu silahım ve avradım
bir tek silahım vardı ademden kalma
dişlemek kurulu düzenin memnu meyvesini
Isırdı papatya tarlası gündüze yakın
hiçbir alınyazı yoktu yaşadığımda
karanlığımda gizliydi günün süngüsü
bölerdi ekmeğimi paslıca
Ay parçası gibiydi ekmeğimdeki yara
kimse farkında değildi düşen yıldızın
akaryakıt tankları geçerdi güneye doğru
siz çocuklarını bezlerdiniz mutsuzluğunuzun
Ben bu şiiri şunun için yazıyorum sanma
inceden bir korku düşmüş kimliğime
onu çitiliyorum sanma
aşkın kirliliğini düşünüyor sokaktaki
O papatya tarlasının yüzündeki
yarısı senin yarısı hepimizin
aydınlığı muştuladığında bir gün
sıraya geçip öpmek için
Karşı,
Sayı: 86/87
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder