(1991,
Tokat - )
İlkokul, ortaokul
ve lise eğitimini doğduğu şehirde tamamladı. 19 Mayıs Üniversitesi Türkçe
Eğitimi Bölümü’nden mezun oldu ve hâlen yaşadığı İstanbul’a Türkçe Öğretmeni
olarak atandı.
Şiirleri ve
yazıları Bûtimar, Dergâh, Hece, İzdiham,
Mahalle Mektebi, Muhayyel, Tahrir vb.
gibi dergilerde yayımlandı. Arkadaşlarıyla birlikte Tahrir Dergisi’ni çıkarmaya
devam ediyor.
Şiirlerinden
Seçmeler:
BİR
KIRGINLIĞIN ŞİİRİ OLSUN İSTERDİM
Nerden bilebilirdik Galileo’nun şiirimize
bir yerden dâhil olacağını
Çatık kaşlarıyla bize bir şeyler anlatan
bir dostun varlığını nerden
Uzun bir yolu yürüdük onunla ve bunları hiç
hesaba katmamıştık
Çünkü kadim bir kavrayışla biliyorduk
kalbin hesap kaldırmadığını
Biliyorduk ve bazı şeyleri bilmesek de haberdardık
bazı şeylerden
Günler uzundu o zamanlar biz gençtik ve
heyecanlıydı yaşamak
Kitapların içinden geçerken hayatın püf
noktalarını arardık daima
Bir ırmak akardı sağ yanımızdan sol yanımız
gürültülü kalabalıklar
Mahcuptuk nasibimizi beklerken ve umursamaz
görünürdük oysa
İşte böylece öğrenmiştik her şeyin
göründüğü gibi olmadığını da
Akşamları kaldırım kenarlarındaki bahçe
duvarlarına siperlenirdik
Babalar evlerine dönerdi ve çocukların
ellerinden tutardı anneler
İstirahata çekilirdi güneş ve gün yüzüne
çıkardı direşken karanlık
Yoksulluklara çare olmazdı ama
yorgunlukları örterdi bir müddet
Dünya bu marşı tekrarlardı durmadan sonrası
yalnızca unutkanlık
Unutkanlık ah sahi bazı şeyleri hiç
unutmamıştık unutmayacağız
Bir dostluğu anıları yazları kitapları
kırgınlıkları ve bütün bunları
Hiç unutmayacağız ömrümüzün sonuna
taşıyacağız heybemizde
Son kibrit çöpüne denk düşecek ölüm ve biz
vademiz yettiğince
Sağalmayan yaranın tazeleneceğini her
fırsatta haykıracağız
Dergâh,
Sayı: 301
DÜŞTÜKTEN
SONRASI
Ayağım takılınca düştüğüm yerin bir adı
yoktur
düşerken neyi kaybetmiştim kaybolması
gereken
sonra kapalı kapılar boş avlular ve bir gök
serçesiz
yarasını büyüten iki şehir arasında yollar
bitmeyen
ben nice istesem de bir masaldan içeri
giremem
hiçbir masal kabul etmez beni nice ısrar
etsem de
boşa çıkar dualarım belki bir başka duanın
hatrına
sonraya sakladığım ne varsa kalmıyor
kimseye
her şey tükeniyor iştahla yutuyor her şeyi
zaman
ansızın bakakalıyoruz yaşadıklarımızın arkasından
oysa yine de biri var kirli sularımızı
dupduru kılan
alnımızı ak yüzümüzü aydınlık hatta
dilimizi şen
içimize bir damla ışık düşse biliriz sahibi
bellidir
gününü inatla doğudan batıya çekerek
yürüyen
yorgundur insan acıya ve sevince
emanetçidir
ÖNCE
İYİLİĞİN VARDI SENİN
İlkin senin iyiliğinden başlamak gerek
anlatmaya
çünkü her şey senin iyiliğinden sonra oldu
taşra birkaç yıl daha taşraydı o zamanlar
döner kapıların nispeten acemisiydik
yürüyen merdivenlerin
büyük kentler birkaç yıl daha az kalabalık
ve dar
Bir selam hayatın patikasından geçince
anıya dönüşür
yazdır mevsimlerden takvimler atını ayaza
koşturur
masanın üstünde kitaplar ve yerde gözlerim
çocukluğumda kaybettiğim bir şeyi aranıp
durur
oturulur biraz konuşulur ve söz tükenir
her hareket buyruksuz hazırlığıdır bir
sonrakinin
Gün devrilir ve sırrı büyütür gürültüsüz
mesafeler kısaldı ve herkes kendi hayatının
bilirkişisi
yürüdüm bir güze vardı sürdüğüm bütün izler
yürüdüm çetin kış yürüdüm neşeli bahar
yürüdüm durgun yaz ve yine güz
sır dediğin kül altında köz
İki noktayız yeryüzünü çaprazlamakla meşgul
can bulur beklemenin yeni biçimleri bizimle
bir güzel son için göğe açık ellerimiz
sen bir göl kenarında susmayı öğretirken
çiçeklere kuşlara
ben kentin içinde tövbe saçağının altında
İlkin senin iyiliğinden başladık anlatmaya
çünkü ne olduysa senin iyiliğinden sonra
oldu
iyiliğin hiç kaybolmayan bir şey gibi orada
duruyordu
Hece,
Sayı: 228
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder